Ortada bir savaş var değil mi?

Aynı Irak gibi.

Sebepleri aynı:

“Nükleer bomba üretimi.”

Amerikan işgali sonrası Saddam devrildikten sonra “Aaa! Nükleer silah yokmuş!” diye açıklama yapıldı.

Şimdi de İsrail aynı sebeplerle İran’a saldırdı.

Ama 3 ay önce ABD tarafından yapılan açıklamada “Böyle bir çalışmanın olmadığı” açıklanmıştı.

Niyet üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.

Adamlar istediği gibi, istediği zamanda, istediği bir ülkeye saldırabiliyor ve dünya film izler gibi izliyor.

ABD Başkanı Donald Trump, “Amerika'nın İran'a saldırmayacağını söyleyemeyeceğini” ifade etti.

Yani yakında biz de içerideyiz demeye getiriyor.

Son açıklamasında ise:

ABD Başkanı Donald Trump, “İran’a saldırıp saldırmama konusunda henüz nihai kararını vermediğini ancak Orta Doğu’daki bir çatışmaya dahil olmak istemediğini” söyledi.

Ama Trump seçilirken halkına Ortadoğu’da ABD’nin artık savaşmayacağının garantisini vermişti.

Peki ne oldu ki şimdi de şunu diyor.

18 Haziran'da Beyaz Saray'da soruları yanıtlayan Donald Trump, İran’a saldırı olasılığı için “Bunu yapabilirim de yapmayabilirim de... Kimse ne yapmak istediğimi bilmiyor” dedi.

Trump’ın, Tahran’ın müzakere etmek istediğini iddia ederek “İranlılar Beyaz Saray’a gelmek istiyor” söylemine İran’dan yanıt gecikmedi.

İran’ın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğine ait X hesabından yapılan açıklamada, “Hiçbir İranlı yetkili Beyaz Saray'ın kapısında aman dilemedi” ifadesine yer verildi.

“Yalanlarından daha iğrenç olan tek şey, İran'ın yüce liderini ortadan kaldırmak şeklindeki korkakça tehdididir” denilen açıklamada, İran’ın “baskı altında bir müzakereyi veya barışı” kabul etmeyeceği belirtildi.

Tüm bunlar yaşanırken Trump yine şöyle bir söz sarfetti:

“(İran lideri Ali Hamaney için) Nerede saklandığını tam olarak biliyoruz. O kolay bir hedef ama orada güvende. Onu ortadan kaldırmayacağız, en azından şimdilik.”

Sağduyulu olması gereken bir devlet başkanının bu sözleri karşısında müttefikleri bile dondu kaldı adeta.

Tehdit dolu mesajların İran’da sempati ile karşılanacağı beklenemez elbet.

Birçok yorumcu “Uyuyan hücrelerin faaliyete geçebileceğini” vurgulayarak, İran’ın bunun altında kalamayacağını söyledi.

Ortadoğu’da birçok terör gruplarını desteklediği ve finanse ettiği bilinen İran’ın, nasıl bir karşılık vereceği merakla bekleniyor.

Ama sonuçta temennimiz, dibimizde yaşanan savaşın bize sıçramaması…

Peki amaç ne?

Tarih 2005.

Banu Avar TRT’de anlatıyor:

“Burası İran.

Dünyanın en güçlü ülkelerinden biri.

Burası Suudi Arabistan’dan sonra en büyük petrol rezervlerine sahip ikinci ülke.

Dünyanın Rusya’dan sonra en fazla doğalgaz üreten ülkesi.

Dünya petrol taşımacılığının yarısının gerçekleştirildiği Basra Körfezi’nde en uzun kıyıya sahip ülke.

Amerika ve İsrail’i diplomatik olarak tanımayan bir ülke.

Ve Irak’tan sonra nükleer silah üretimiyle suçlanan ikinci ülke.

Irak bu nedenle işgal edilmiş ve işgalden bir buçuk yıl sonra CIA ülkede nükleer silah bulunmadığını resmen rapor etmişti.”

Tarih 2016.

Banu Avar Haber Türk’te anlatıyor:

“… 1957'den beri biri Türkiye'nin Suriye'ye belli bir şekilde giriş yapmasını isteyen bir tırnak için üst akıl var.”

“Bir an önce işgal edilmesi lazım. İlmek olarak çekelim onun arkasından İran gelir…”

“Bu bir CIA ve MI6 operasyonu olacak”

“İçeride yani bir takım örtülü operasyonlar yapacağız ama biz görülmeyelim, Suriye’nin komşusu bunu yapsın.”

“… Amaç şu: İkinci İsrail dediğimiz büyük Kürdistan’ın kurulması…”

“İlk adımı ise; Irak’ta Barzani ile kuruldu.”

“Amerikalı uzman söylüyor: Zaman içinde Türkiye’nin Kürt unsurlara karşı alerjisi de bitecek…”

Video oldukça uzun.

Sosyal kanallarda rahatlıkla bulabilirsiniz.

Tamamını izleyin derim.

Sonuç mu?

İzleyip göreceğiz.

Tek endişemiz, “Bu yaşananlar karşısında Türkiye’nin hazırlıklı olması” idi.

Onu da Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarıyla giderdik.

Ne dedi?

“İsrail’in, İran’a yönelik terör saldırılarını çok yakından takip ediyoruz.

Her türlü senaryoya karşı hazırlıklarımızı yaptık.

Biz barış için tüm samimiyetimizle çabalarız ama bize yönelik her saldırıda da tarihimizden, ecdadımızdan devraldığımız mirasla saldırgana hak ettiği cevabı veririz” dedi.

O halde telaşa mahal yok!

50 LİRA!

Geçenlerde taş fırından ekmek alıyorum.

Sarıbuğday olanından.

Burada 40 liraymış ekmek.

Fırıncıya 50 lira verdim ve “Kesin lütfen” dedim.

Adam ekmeği kesti, poşete koydu ve para üzeri olarak 60 lira verdi.

Önce ben tereddüt ettim acaba “100 lira mı verdim?” diye, ama sonra cüzdanımda bütün 100 lira olmadığı aklıma geldi, 50 lirayı “Fazla verdiniz” diyerek iade ettim.

Fırıncının parayı alırken sessizce, “Böyle insanlar kaldı mı?” dediğini duydum.

O an çok üzüldüm ve düşündüm;

Biz ne hale gelmiştik?

Gençliğimizde böyle bir şey yaşansa gayet doğal karşılanırdı.

Çünkü hiç kimse haram parayı almazdı.

Ayıptı çünkü haramdı…

Sokakta bile bulsak, gidip bir fakire verirdik.

Ortama bakıyorum şimdilerde gün geçmiyor ki bir hırsızlık, dolandırıcılık ve yolsuzluk haber olmasın.

İnsan üzülüyor haliyle…

Neyse bu vesile ile 50 lirayla ilgili bir hikâye bulmuştum, size aktarayım bari.

Gerçek bir olaydan alıntı olduğu belirtilmiş ama insanın inanası gelmiyor.

Bakalım siz inanacak mısınız?

Birisi anlatıyor:

“Yolda giderken önümde yürüyen kişiden  elli lira düştü.

Normalde bu tür durumlarda ‘Paran düştü’ diye uyarırım ama bu sefer şeytana uydum, parayı yerden alıp cebe attım.

Evde durumu hanıma anlattım.

O da “Madem beleş para on lira daha kat da sinemaya gidelim” dedi.

Hafta sonunda sinemaya gitmeye karar verdik.

Hanım dedi ki “Sen şimdi söz verirsin sonra cayarsın, internetten biletleri al da garanti olsun.”

İnternetten hizmet bedeli dahil 39 liraya patladı biletler.

Ben tamirat ustasıyım.

Yağlı bir müşterim “Cumartesi benim villaya gel, seninle biraz işimiz var” dedi.

Ben, “Pazar olmaz mı ?” dedim,

“Olmaz” dedi.

Sinema biletini Cumartesiye aldığımız için en az 1-2 bin liralık iş kaçtı.

Neyse…

Sinema saati yaklaşınca eve kayınpeder ile kaynana damladı.

“Biz sinemaya gideceğiz” deyip savacaktım ki hanım, “Biz sinemaya gidiyoruz, siz de gelin” demez mi?

Kaynana hazretleri metrobüsten hazzetmedikleri için sinemaya kadar sağlam bir taksi parası verdim.

Kışlık erzak depolar gibi de mısır patlağı aldılar sinema öncesinde.

Nasıl olsa damat ısmarlıyor.

50 lira buldu ya yolda!

Hâlbuki ben kurbandaki dana hissesine bile o mısır patlaklarına verdiğim kadar vermemiştim.

Film arasında birer posta mısır daha aldık.

Kısacası o elli lira yüzünden epey batmıştım, ama daha cezam bitmemişti.

Sinema çıkışında benim eski kırıklardan birisi laf atmaz mı?

Yanımda eşim ve kayınpederler varken kadına ahlaksız muamelesi yaptım, tersledim.

Meğer kadının yanında erkek arkadaşı varmış.

Aniden bana kafa atmaz mı?

Kayın babam da “Nasılsa biz fazlayız” (2 erkeğe karşı 1 erkek) diye ona daldı.

Ama hesap hatası yaptı, çünkü arkadaş grubuyla gelmişler, bizi fena benzettiler.

Gece karakolda noktalandı.

Öpüştük barıştık sağlam bir kefaletle dışarı çıktık.

Ben kırılan burnum için ameliyat olmak zorunda kaldım.

Kolu kırılan kayınpederin ve arbedede düşüp çömleği kıran kaynanamın hastane masraflarını ödemem bile işe yaramadı, karım bana hala küs.

“O nasıl bir kadındı da uğruna kavga ettin, hâlbuki benim için elini kaldırmazsın” diyor.

Geçenlerde biri simit parasının üstünü düşürdü.

Adam “Bozukluk” diye umursamadı. Parayı yerden almaya yeltenmeyince adama; “Kendini düşünmüyorsan bu parayı bulacakları düşün, milletin başını belaya sokma, al şu parayı yerden!” dedim.

Nihayetinde buradan çıkan sonuç şu:

“Sen sen ol, alın teri ile kazanmadığın paraya asla elini bile uzatma…”

Fırıncının parasını almadığım iyi olmuş, kim bilir başıma neler gelirdi?

TÜRKÇEMİZ NE HALE GELDİ?

Sene 1965:

Karşıma aniden çıkınca ziyadesiyle şaşakaldım...

Nasıl bir eda takınacağıma hüküm veremedim, âdeta vecde geldim.

Buna mukabil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.

Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle “Akşam-ı şerifleriniz hayrolsun” dedim.

Sene 1975:

Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım…

Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi.

Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı...

Üstüme çekidüzen verdim, kendinden emin bir sesle “İyi akşamlar” dedim.

Sene 1985:

Karşıma aniden çıkınca fevkalâde şaşırdım...

Nitekim ne yapacağıma hüküm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi.

Amma ve lâkin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.

Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle “Hayırlı akşamlar” dedim.

Sene 1995:

Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.

Fena hâlde kal geldi yâni…

Ama bu iş bizi bozar dedim.

Baktım o da bana bakıyor, “Bu iş tamamdır” dedim.

Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle “Selâm” dedim.

Sene 2006:

Âbi onu karşımda öyle görünce, çüş falan oldum yâni…

“Oğlum bu iş bizi kasar” dedim,

“Fenâ göçeriz” dedim.

Enjoy durumları yâni.

Ama concon muyum ki ben?

Baktım ki o da bana kesik...

Sarıl oğlum” dedim, “Bu manita senin.” “Hav ar yu yavrum?”

Sene 2016:

Ven ay vaz si hör;

Ben çok sürprays oldum yâni öyle işte birden...

“Hayy! Beybi!” dedim ona ama ben ay dont nowww yani âbi yaa…

Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len

bu manita…

“Offff beybiiiii offffffff layf iz superrrrrr yaaaa!!!”

Yakında gençlerle iletişim kuramayacağız.

Google translate bile işe yaramayacak.

Hazırlıklı olalım.

Tam yazımı bitirmişken içimden, “Şu cümleyi yapay zekaya sorsam, acaba ne yapar?” diye bir hinlik geçti.

Üşenmedim sordum:

“Offff beybiiiii offffffff layf iz superrrrrr yaaaa!”

Burada ne demek isteniyor?

ChatGPT şöyle cevap verdi:

“Bu ifade, abartılı ve samimi bir şekilde duygularını dile getiren, genellikle sosyal medyada ya da arkadaşlar arasında kullanılan eğlenceli bir dildir.”

Şimdi cümleyi parçalara ayıralım:

“Offff beybiiiii offffffff”

Bu kısım yoğun bir hayranlık, şaşkınlık veya beğeni tepkisidir.

“Offf” uzatılarak vurgulanmış, duygusal yoğunluğu artırılmış.

“Beybiiiii” (baby) ise; sevgi sözcüğü olarak kullanılmış.

“layf iz superrrrrr yaaaa!”

Burası “Life is super ya” anlamında.

Yani “Hayat harika” demek istiyor.

Yabancı kelimelerle Türkçe karışımı bir “Türkilizce” tarzı.

Genel anlamı:

“Kişi büyük bir coşku, keyif ya da heyecan yaşıyor.

Mutluluğunu ya da çok beğendiği bir şeyi abartılı, esprili bir dille ifade ediyor.

Bu tür konuşmalar genellikle ironi ya da mizah içerir.”

Kısa çeviri:

“Off beybii, hayat müthiş ya!” şeklinde sadeleştirilebilir.

Vay be!

Bizim yapay zekâ da gençlik dilini öğrenmiş.

Baksanıza hiç takılmadan tercüme etti konuşmayı…