KIRILACAK EŞYA

Adam, papağanını gümrükten kolay geçirebilmek için bir kutuya koymuş, üstüne de "Kırılacak eşya" diye yazmıştı.

Gümrük memuru yazıyı okuyunca, kutuyu şöyle bir silkelemeye başladı.

Aynı anda içeriden papağanın bağırdığı duyuldu:

"Şangur şungur.. Şangur şungur.."

YAZSANA!

Öğretmen öğrencilerine; eğer büyük bir firmanın müdürü olurlarsa ne yapacakları konusunda bir kompozisyon yazmalarını ister.

Öğrenciler tüm dikkat ve ciddiyetlerini takınarak yazmaya başlarlar.

Ancak aralarından biri yazmaz.

Öğretmen fark edince sorar;

"Neden yazmıyorsun evladım?"

Öğrenci cevap verir.

"Sekreterimi bekliyorum."

NASIL BULDUN?

Akıl hastanesinde 3 kişi oldukça iyi yönde gelişim göstermeye başlamış.

Doktorlar bu üç kişiyi çağırmış ve her birine sormuş.

Birinci hastaya sorarlar:

"2 + 2 kaç eder?"

Cevap gelir anında:

"Pazartesi…"

İkinci hastaya sorarlar:

"2 + 2 kaç eder?"

Cevap "9" şeklinde gelir.

Üçüncü hastaya sorarlar:

"2 + 2 kaç eder?"

Üçüncü hasta doğru cevabı verince başlamışlar iyileşti diye kutlama yapmaya… Doktorlardan biri merak etmiş ve hastaya yaklaşıp sormuş.

"2 + 2’nin 4 olduğunu nasıl buldun?"

"Pazartesi ile 9’u topladım…"

HATIRLAMIYORUM

Bir Fransız, bir Alman, bir Amerikalı ve Temel, alanlarında en iyi askerler olarak seçilmişler.

Bir görev için bunların hepsi hücrelere kapatılmış ve her birine bir sır verilmiş.

İlk olarak Fransız'ın hücresine girip sırrı söyletmeye çalışmışlar ve hemen söylemiş.

Daha sonra Almanın bulunduğu hücreye girmişler baskı yapmışlar söylememiş, tırnaklarını çekmişler, söylemiş.

Sonra Amerikalının hücresine girmişler baskı yapmışlar, söylememiş, tırnaklarını çekmişler söylememiş, elektrik vermeye kalmışlar söylemiş.

En son Temel’in hücresine girmişler.

Baskı yapmışlar, söylememiş.

Tırnaklarını çekmişler söylememiş, elektik vermişler, söylememiş.

Daha bir yığın işkence yapmışlar bana mısın dememiş.

Adamlar yorulunca çıkmışlar odadan ertesi gün devam etmek için geri döndüklerinde Temel’i kafasını duvara vurup, bağırırken bulmuşlar:

"Hatırla ulan! Hatırla!"

BOZUK!

Temel aldığı bir daktiloyu bozuk diye geri vermek istemiş.

Satıcı; "Bu daktilo bozuk değil… Zira dün size sağlam teslim etmiştim."

Temel: "Bu daktiloda saat yazamıyorum!"

"Neden peki?"

"Çünkü iki tane 'A' yok…"

DENEDİM!

Adamın biri ayağı sakat olan bir dilenciye para verirken gönlünü de kazanmak istemiş:

"Dua et ayağın sakat ya kör olsaydın?"

Dilenci üzgün cevaplamış:

"Onu da denedim ağabey ama 5 lirayı 50 lira diye yutturmaya kalktılar…"

REZERVASYON

Bir işadamı, oldukça yoğun ve yorucu geçen bir seneden sonra tatile çıkmaya karar verir.

Eşi de kendisi gibi meşgul olduğu için birlikte tatil yapacakları bir dönem ayarlamak zor olur.

İspanya kıyılarında bir otel bulur ve bulduğu ilk uçakla oraya gider.

Otele yerleşirken bir aylık bir rezervasyon yaptırır.

Bir hafta kadar güzelce tatil yaptıktan sonra, bir akşam yemeğinde garson kendisine bir mektup iletir. Mektubu okuyan işadamı, tatilini geçirdiği otelin yöneticisinin yanına giderek: "Ne yazık ki tatil sona erdi..." der.

Yönetici şaşırır ve üzülür: "Ama beyefendi, bir aylık rezervasyon yaptırmıştınız, ne oldu böyle aniden?"

İşadamı çaresiz bakışlarla cevap verir: "Evet bir ay kalacağım, ama tatil bitti. Karım işinden izin almayı başarmış ve iki gün sonra burada olacakmış..."

TEMEL VE MAYMUN

NASA uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş.

Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş.

Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylık ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş.

Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş.

Maymunun görevleri:

"Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış.

Şöyle yazıyormuş:

"Maymunu iyi besle!"

GÖLLERİ KİM ATTI?

Trabzonlu imamlarla, Rizeli imamlar zaman zaman turnuva düzenleyip maç yaparlarmış; ama her defasında Rizeli imamlar yenerlermiş.

Trabzonlu imamların kaptanı Temel Hoca demiş ki; "Uşaklar bu böyle gitmez, bizim Trabzonsporlu Hami'yi takıma alalım, diyelim ki bu bizim merkez caminin yeni hocası."

Diğerleri de kabul etmişler ve maça gitmişler Rize'ye.

Dönüşte takım kaptanı Temel Hoca'ya sormuşlar, "Mac ne oldu?" diye.

"2-1 yenildik" demiş.

"Peki golleri kim attı?" diye sormuşlar; Temel "Bizim golü Hami Hoca attı; onların golleri de Del Pierro Hoca ile Roberto Carlos Hoca attı.." demiş.

KAHROLSUN AMERİKA!

Üç Amerikan askeri, Iraklı bir amcanın bakkalına girerler alış veriş yaparken

"Kahrolsun Amerika" diye ses duyarlar.

Etrafa bakınırlar ve sesin bir papağandan geldiğini görürler.

Bunun üzerine Iraklı bakkal amcaya "Bu papağanı buradan yok et… Yarın geldiğimizde görürsek seni mahvederiz" derler.

Askerler gittikten sonra bakkal amca kara kara düşünmeye başlar çünkü papağanını çok sevmektedir.

Derken aklına cami imamlarının papağanı gelir.

Hemen imamın yanına koşar başından geçenleri anlatır ve "Hocam eğer sakıncası yoksa papağanları değişelim" der.

Hoca kabul eder ve değişim gerçekleşir. Ertesi gün işgalci Amerikan askerleri gelir, papağanı görürler ve kızarak: "Biz sana bunu yok edeceksin demedik mi?"

Amca "Bu papağan o değil" dese de inandıramaz.

Sivri zekâlı askerin biri "Ben şimdi anlarım bunun dünkü papağan olup olmadığını" der ve papağanın tekrarlamasını umarak bağırır:

"Kahrosun Amerika!"

Ses çıkmayınca bakkal amca dahil hep birlikte bağırmalarını söyler:

"Kahrolsun Amerika!"

Ses yok.

"Kahrolsun Amerika!"

Ses yok.

"Kahrolsun Amerika!"

Papağan dile gelir

"Amin! Ey cemaat!"

MANTAR

"Heey dostum! İyi haberlerini aldım, evlenmişsin!"

"Evet bu 4. oldu."

"Önceki üçüne ne oldu peki?"

"Üçü de öldü..."

"Yapma ya... Çok üzüldüm... Nasıl oldu peki?"

"İlk karım yediği mantarlardan zehirlenerek öldü."

"Bu korkunç bir şey… Peki ya ikincisi?"

"O da mantar zehirlenmesinden öldü."

"Tanrım ne kaderin varmış senin... Ya üçüncüsü? Yoksa o da mı?"

"Hayır hayır... O boynu kırılarak öldü."

"Anlıyorum... Kazaydı yani."

"Hayır... Mantarları yemek istemedi de."

YAMYAMLAR

Yamyam baba-oğul balta girmemiş ormanda dolaşırken nehirde yıkanan genç ve çok güzel bir kadın görürler.

Oğul sorar:

"Ne dersin baba, yiyelim mi onu?"

Baba bir an düşündükten sonra:

"Hayır, bunu eve götürür, onun yerine anneni yeriz!"

SİHİRBAZ

Las-Vegas'ta harika otellerden birinin gece kulübünde sihirbaz nefis bir gösteri yapmış. Arka sırada oturan bir bey bağırarak, sihirbaza, o numarayı nasıl yaptığını sormuş…

"Söyleyemem!" demiş sihirbaz, "Öğrenirseniz sizi öldürmek zorunda kalırım!"

Kısa bir duraklamadan sonra,

"Tamam…" demiş adam, "o zaman karıma söyleyin!"

ROLEX

Çok havalı ve zengin bir avukat, yeni aldığı spor arabasını ofisinin önüne park eder.

Ofisteki arkadaşlarına nasıl gösteriş yapacağını düşünerek kapıyı açıp arabasından inerken, yoldan hızla geçen bir kamyon kapıyı koparır atar.

Avukat derhal cep telefonunu kapar ve polisi arar.

Bir dakika içinde polis olay yerine gelir, fakat daha tek bir soru sormasına fırsat bırakmadan avukat isterik bir şekilde haykırmaya başlar...

Daha geçen gün aldığı arabası mahvolmuştur ve kaportacı ne kadar ince işçilik gösterse de artık eskisi gibi olmayacaktır.

O kamyonun sürücüsü derhal bulunmalı ve yaptığı hasar ona mutlaka ödettirilmelidir.

Avukat kızgın ve öfkeli şekilde şikâyetini nihayet bitirdiğinde, polis bıkkın ve inanamaz bir şekilde başını sallar, "Siz avukatların bu kadar maddeci olmalarını bir türlü anlayamıyorum… Sahip olduğunuz şeylere öyle bağlanıyorsunuz ki, başka bir şeyi gözünüz görmüyor.. Baksanıza sol kolunuz dirseğin altından kopmuş. Kamyon size çarptığı sırada kopmuş olmalı ama siz bana kaportacıdan bahsediyorsunuz…"

Uzun uzun kolunun yokluğuna bakan avukat bağırır:

"Aman Allah'ım! Rolex'im de gitmiş…"

CARLO

Carlo İtalya'da Fiat fabrikasında çalışan bir işçi...

Dönemin Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret için İtalya'ya gelmiş.

Programda Fiat tesisleri de var.

Fabrikanın tezgâhları arasında dolaşırken Carlo'ya rastlıyor.

Herkesin gözü önünde ''Vay Carlo!...'' diye sarılıp kucaklaşıyorlar ve ayaküstü sohbet ediyorlar

Tüm protokol bu dostluktan şaşkın...

Konuk gittikten sonra patron Carlo'yu çağırıp, Krusçev'i nereden tanıdığını soruyor.

Carlo "Hiiç!" diyor, ''Ben eskiden komünisttim. 1 Mayıs kutlamaları için parti beni Moskova'ya göndermişti. Orada tanışmıştım.''

Olay unutuluyor.

Üç ay sonra bu kez Amerika başkanı Nixon geliyor İtalya'ya.

Yine aynı program ve fabrika ziyareti. Tezgahların arasında ''Vay Carlo!", "Vay Nixon!'' muhabbeti...

İyice meraklanan patron ziyaretten sonra Carlo'yu yine çağırtıyor.

Soru da, cevap da aynı; ''Bir ara Amerika'ya göç etmeye kalkıştım. New York'ta başım polisle belaya girdi. Bu Nixon o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni o savunmuştu..''

Olay bu kadarla kalsa iyi.

İki ay sonra Fransa başkanı De Gaulle'ün ziyaretinde de aynı manzara yaşanınca Patron Agnelli, derin bunalımlara giriyor.

Kendisini tanıyan yok, ama yanında çalışan bir işçinin uluslararası çevresi var.

"De Gaulle'ü nereden tanıyorsun?"

"Nazilere karşı Paris'te yeraltı savaşı yapıyorduk... Özel kuryesiydim."

"Sen herkesi tanır mısın?"

"Evet, hemen hemen..."

Patron iyice hırslanıyor.

"Neredeyse Papa da 'Arkadaşım' diyeceksin."

Carlo gülüyor:

''Tabii. Yakın arkadaşımdır.''

Çıldırma noktasına gelen Agnelli haykırıyor:

"İspatla... İspatlayamazsan kovarım..."

Carlo :

"Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken ben de balkonda yanında olacağım."

Patron Pazar gününü iple çekiyor.

Patron pazar günü soluğu Vatikan'da alıyor,

Papayı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başlıyor.

Bir süre sonra Papa balkona çıkıyor. Yanında Carlo...

Carlo da kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor.

O esnada ön sıralarda bir kargaşa görüyor. Baygın birini görüyor.

Carlo, bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya ''Bana müsaade" diyerek meydana koşuyor.

Agnelli yerde yatıyor.

Bir iki kişi de ayıltmaya çalışıyor.

Carlo çevresindekilere, ''Bu benim patronumdur; ne oldu?'' diye sorunca biri cevap veriyor:

"Siz Papa ile balkona çıktığınızda bunun yanında iki Japon turist vardı. Japonlardan biri senin patronuna dönüp, 'Şu sağdaki bizim Carlo, ama yanındaki kim?' diye sorunca seninki düşüp bayıldı."