Şöyle arkanıza oturup yazacaklarımı dikkatlice okuyun.
Bir vatandaş olarak size desem ki “Bu ülkede şunlar yapılsa iyi mi olur, kötü mü?”
“Nadir toprak elementlerinin işletilmesi yabancı şirketlere verilemeyecek.”
“Gıda denetimlerinin sonuçları halka açıklanacak.”
“Tarımda kullanılan mazotta ÖTV ve KDV kaldırılacak.”
“Her mahallede devlete ait kreş olacak.”
“Temel vatandaşlık geliri uygulaması başlayacak.”
“Kapatılan devlet hastaneleri yeniden açılacak.”
“Okullarda ücretsiz 1 öğün yemek ve ücretsiz içme suyu verilecek.”
“Okullarda kadrolu temizlik, güvenlik ve sağlık görevlisi olacak.”
“Okullar tam gün olacak.”
“Köy okulları yeniden açılacak.”
“Kayıt ücreti alınmayacak.”
“Öğretmen alımlarında mülakat kalkacak.”
“YÖK kaldırılacak, üniversite rektörleri seçimle gelecek.”
“İhtiyaç kadar öğrenci yurdu yapılacak.”
“Polislere sendikalaşma hakkı verilecek.”
“Konut alımı karşılığı Türk pasaportu verilmesi uygulaması kaldırılacak.”
“Kuvvet komutanlıkları yeniden Genelkurmay Başkanlığı'na bağlanacak.”
“Harp okulları yeniden kuvvet komutanlıklarına bağlanacak.”
“Askeri liseler yeniden açılacak.”
“Askeri hastaneler yeniden açılacak.”
“Askeri birlikler afetlerle mücadelede etkin hale getirilecek.”
“Yerli savunma sanayi projeleri desteklenecek.”
“Bireylere önemli harcamalarını gelir vergisinden düşme hakkı tanınacak.”
“Davetiye usulü ihale yöntemi yalnızca acil durumlarda özel izinle uygulanabilecek.”
“Kamu ihalelerinde yerli üretime, kadın ve genç girişimcilere öncelik tanınacak.”
“Orman alanlarının başka amaçlarla kullanılması yasaklanacak.”
“İşsizlik sigortası fonundaki para işverenlere ödenmeyecek.”
“Geçiş garantili hiçbir proje yapılmayacak.”
“Deniz kıyıları halka açılacak.”
“Dar gelirli vatandaşlara tatil yapmaları için fon ayrılacak.”
“Kalıcı yaz saati uygulaması kaldırılacak.”
Bu maddeleri tek tek okudukça hoşunuza gitmiştir elbet.
“Peki neden yapamadık bunları?”
Ne yazık ki bizler bunları Cumhuriyetin kurulumundan bu yana yapmıştık, ancak 23 senelik tek başına bizi idare eden AKP hükümetleri çoğunu kaldırdı ve yerine anlaşılmaz yeni yeni uygulamalar getirdi.
Şimdi?
CHP yeni Parti Programına bu maddeleri koymuş:
“Yeniden yapacağız, yeniden inşa edeceğiz?” diye.
Hani arkanıza yaslanıp düşündünüz ya.
Bir daha düşünün.
“Tüm bu uygulamaların nesi kötüydü de kaldırıldı?
Neden?
Ne istediniz de kaldırdınız?”
Diye sormaz mısınız kendinize…
AKP hükümeti iktidardan giderse, yapılacak çok iş var.
Ne için?
Sırf geriye dönük uygulamaları tekrar tesis etmek için…
Yeni getirilenleri de yürürlükten kaldırmak için.
TİMUR'UN MEZARI
Timur'u tanımayanınız yoktur sanırım.
Hani Yıldırım Beyazıt’ın ordusunu Ankara savaşında mahveden Yıldırım’ı esir alan Moğol hükümdarı...
Ankara Savaşından sonra Timur, Bursa'yı işgal etmiş.
Eski sarayı yağmalamış, bir süre durduktan sonra tekrar geldiği yere Semerkant' a geri dönmüştü.
Osmanlı devleti Ankara savaşı sonrası Fetret Devri dediğimiz döneme girmiştir. Yıldırım’ın 5 çocuğu taht kavgasına girmiş devlet 12 sene başsız kalmıştı.
Çelebi Mehmet tahttı ele geçirene kadar çok kan dökülmüştü.
Çelebi Mehmet Timur'a biat etmiş.
Timur ona hırka, tuğ ve bazı hediyeler yollamıştır. Timur ile Çelebi Mehmet’in ortak bastıkları akçeler var.
Timur, yaptığı hiç bir savaşta yenilmemiştir.
Fakat tarihte yaşamış ünlü bir adam, ünlü bir Türk. Timur, Semerkant' ta köklü bir uygarlık kurdu.
Torunu Uluğ Bey burada bir rasathane açtı. O dönem Avrupa 'da olmayan mimari eserlerle Semerkant bir mücevher gibi donatıldı.
Sanat erbapları, bilim insanları Timur’un davetiyle Semerkant' ta toplandı.
Timur ve ailesinin mezarı Semerkant bir türbededir.
Ankara savaşı Timur ile Yıldırım’ın körü körüne inatlaşması ve bir güç gösterisi haline gelmiş Yıldırım ve ordusunun hezimetiyle sonuçlanmış bir savaş. İstese Timur Osmanlı Devletine son verebilirdi ama yapmadı. Bir süre işgal ettikten sonra bırakıp geldiği yere döndü.
Timur’un olumlu icraatlarından biri de İzmir’i Venediklilerin elinden almasıydı. Burada yaptığı savaş Hristiyanlarla yaptığı tek savaştır.
Timur’un olumlu icraatlarından biri de Bodrum ilçesini haçlılardan almasıydı. Bodrum kelimesi Özbekce “Deniz kıyısı” demek.
Özbekistan’da deniz yok.
Özbekistan’da Bodrum isminde bir dondurma markası var. Demek ki Bodrum ismi bize Timur’dan kalan bir hatıra...
Timur’un olumsuz yaptığı icraatlarından biri de şuanda Rusya tarafında olan Altınordu devletini yıkmasıydı.
Devlet yıkılınca Çarlık Rusya’sının temelleri atıldı ve bu devlet yüzyıllarca Osmanlıyı uğraştırdı.
Altınordu devleti ayakta olsaydı Çarlık Rusya’sı olmayacaktı...
Ankara’da hala bize Timur’u hatırlatan acı bir hatıra var.
Esenboğa Havaalanı.
Aslında gerçek ismi İsen Buga’dır.
Timur’un ordusundaki generallerden birinin ismidir, bazı harp tarihçilerine göre ön saftaki hücum birliklerinin yahut Timur’un Yıldırım’ı perişan eden meşhur fil müfrezelerinin kumandanıdır.
Ankara Savaşı sırasında karargâhını şimdi hâlâ onun adıyla anılan yerde kurmuş.
Burada bulunan küçük yerleşim merkezi asırlarca “Esenboğa” ismini taşımış.
31 Mayıs 1956’da inşaatı tamamlanarak sivil havacılığa açılan havaalanına da bu köyün adı verilmiş.
Timur hakkında enteresan bir bilgi daha var.
Timur Suriye’ye geliyor.
Emevi Camii yakınındaki Sahabe mezarlarını görüyor.
Gene cami yakınındaki ihtişamlı bir türbe içinde yatan Yezit' in mezarını görüyor ve:
“Bu sahabeler bu kadar mütevazi mezarlarda yatarken bu adam kim ki bu türbede yatıyor?” diye soruyor.
“Bu adam Ehlibeyt’e zulmeden, peygamber torunlarını katleden adam” diye cevap alıyor.
Askerlerine emir veriyor.
Türbeyi yıktırıyor.
Mezarı 50 arşın (1 arşın yaklaşık 70 cm’dir. Yani yaklaşık 35 metre kazılmış) Çıkan tüm kalıntıları Kızıldeniz 'e döktürüyor.
Bu bilgiler Oruç Bey tarihinde teferruatlarıyla anlatılmış.
1941 yılında Stalin’in emriyle bir bilim kurulu oluşturuluyor.
Kurulun başına Mihail Gerasimov vardır.
Bu ekip türbeye gelerek, Timur’un mezarını açarlar.
Kemikleri incelenmek üzere Moskova 'ya götürülür.
Yöre halkı, mezarı açan bilim insanlarını Timur’un kitabede geçen laneti hakkında uyarırlar.
“Bu işten vazgeçmeleri gerektiğini” anlatmaya çalışırlar.
Zira mezar taşında şu ibare vardır:
“Kim ki mezara saygısızlık eder, Tanrının lânetinden kurtulamaz...”
Ekip lahdi açıp iskeleti Moskova’ya götürür.
Beklenen lanet 3 gün sonra gelir.
22 Haziran 1941’de Nazi Almanya’sı Sovyet Rusya topraklarını işgale başlar.
Savaş boyunca Naziler, Rusya topraklarından temizlenene kadar tam 20 milyon Rus vatandaşı hayatını kaybeder.
Mihail Gerasimov Timur’un boyunu 1.73 cm olarak tespit eder.
Ayağındaki aksaklığın, kalça kemiğindeki bir incinmeden kaynaklandığını tespit edilir.
Kafatası incelenerek büstü yapılır.
Bugün yapılan tüm heykel ve büstler, bu model esas alınarak yapılmıştır.
Kemikler yıllar sonra gene Stalin’in emriyle Semerkant’taki türbeye gönderilip defni yapılır ve lahdin kapağı açılmamak kaydıyla kapatılır.
SALAK CORC
Patronun oğlu Corc, babasının şirketine oldukça çok zarar veren salak biriydi. Patron, soğuk bir kasım günü müdürüne talimat verdi ve “Şu oğluma 10 bin dolar verin, tatile çıksın” dedi.
“Yeter ki bizden uzak olsun, harcadığını harcasın, üstünü de getirsin” diyerek de ekledi.
Corc parayı aldı, kapıdan çıkınca karşıdaki turizm bürosundaki reklamı gördü ve Türkiye'ye gitmeye karar verdi.
Yol masrafları da dahil bir “Termal Otel” ile 4 gece, 5 gün için her şey dahil 10 bin liraya anlaştı.
Üstelik ödemeyi tatil bittiğinde otele yapacaktı.
Salak Corc, Türkiye’ye iner inmez, hemen gidip 10 bin dolarını, kuru 13.2 liradan bozdurdu.
Elinde 132 bin lirası vardı.
Bu Salak Corc, dışarı hiç çıkmadan tatilini yaptığı otele son gün check-out yaparken 10 bin liralık tatil ödemesini yaptı.
Kalan 122 bin lirasını, 12 liraya düşmüş olan kurdan yine dolara çeviren Corc'un eline 10.166,66 dolar geçti.
Tatil dönüşü şirkete giden Corc, muhasebeye artan para olan 10.166,66 doları ve 10 bin lira (833,33 dolar tutan otel faturasını) verdi.
Kayıtları inceleyen FBI müfettişleri soruşturma başlattı ve patron babayı, muhasebeciyi ve salak Corc’u “Kara para aklamaktan ve haksız gelir elde etmekten” tutukladı.
Dertli patron, şimdi Türk ekonomisini anlayıp, bu olayı çözebilecek zekâda sıkı bir avukatı arıyor.
BİRAZ TEBESSÜM
Kudüs'te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş.
Bir hafta, iki hafta...
Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş.
İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:
“Adınız?”
“David. Polonya Yahudi’siyim. Yaşım 65. Smalla’da bir manav dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor...”
“Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı'nın önünde, dua ederken görüyorum.”
“Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.”
“Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz?”
“İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.”
Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:
“40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?”
Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi.
Sonra bezgin bir sesle cevap vermiş:
“Vallahi artık bilemiyorum” demiş. “İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var…”