Festivaller, kültürlerin ruhunu yansıtan, toplulukları bir araya getiren ve çoğu zaman duyuları şenlendiren olaylar olarak bilinir.
İspanya'dan Hindistan’a, Meksika’dan Tayland’a, dünyadaki bazı festivaller sıradışı ritüelleri, renkleri ve enerjileriyle dikkat çekiyor.
1. Tomatina (İspanya)
Domateslerin Savaş Alanı
Her yıl Ağustos’un son çarşambasında, İspanya’nın Bunol kasabasında patlak veren Tomatina, dünyanın en tuhaf ve eğlenceli festivallerinden.
Saatler süren bir domates savaşı!
Katılımcılar, sokakları pembe domates sularına boyarken, bu kaosun altında yatan hikâye aslında bir kasaba kavgasından doğmuş.
2. Holi (Hindistan/Nepal)
Baharın Renkli Fırtınası
Hindistan ve Nepal’de kutlanan Holi, baharın gelişiyle iyilik ve kötülük arasındaki zaferi kutluyor.
Toz halindeki renkli boyalar havada uçuşurken, insanlar birbirlerine atarak, dans ederek kutlar.
Kışın sona erdiği, yeni bir döngünün başladığı bu festival, sosyal sınıfların eridiği bir kardeşlik havası yaratır.
3. La Fiesta de los Toros (İspanya)
Boğaların Arenadaki Dansı
İspanya’nın birçok şehrinde düzenlenen boğa güreşleri, hem bir spor hem de kültürel bir gösteri olarak biliniyor.
Aslan payı Sevilla ve Madrid’e olsa da, bu gelenek tartışmalarla da çevrili.
Geleneksel kostümler, arenadaki ustalık gösterileri ve adrenalin dolu anlarla izleyenleri heyecanlandırıyor.
4. Songkran (Tayland)
Suların Şenliği
Tayland’da Nisan ayında kutlanan Songkran, geleneksel yeni yıl şenliğinde su atma ritüelleriyle ünlü.
Sokaklarda herkes birbirine su fışkırtarak hem serinliyor hem de kötü enerjilerden arınıyor.
Bu festival, Tayland’ın sıcak iklimiyle dans eden, neşeli bir kutlamaya dönüşüyor.
5. Día de los Muertos (Meksika)
Ölülerle Dans
Meksika’nın renkli Día de los Muertos (Ölüler Günü), ölen sevdikleri anmak için ailelerin mezarları süslediği, şeker kafatasları ve turuncu kadife çiçekleriyle dolu bir festival.
Ölümün bir parçası olarak yaşamı kutlayan bu gelenek, ziyaretçilere hem dokunaklı hem görsel bir deneyim sunuyor.
6. Rio Karnavalı (Brezilya)
Sambanın Rengi
Her yıl Şubat-Mart aylarında, Rio de Janeiro sokakları samba ritimleriyle sarsılır.
Dünyanın en büyük karnavalı, renkli kostümler, dansçılar ve samba okulları yarışıyla ünlü.
2 milyon insanı bir araya getiren bu coşkulu kutlama, 1723’ten beri sürüyor.
7. Mardi Gras (ABD)
Yağlı Salı'nın Şenliği
New Orleans'ta kutlanan Mardi Gras, Hristiyanların Büyük Perhiz öncesi son eğlencesi.
Sokaklarda maskeli balolar, canlı müzik ve renkli geçitler var. Her yıl değişen tarihleri, Şubat-Mart arasında oluyor.
8. Venedik Karnavalı (İtalya)
Maskelerin Büyüsü
Venedik’in tarihi sokakları, 12 gün süren bu karnavalda maskeler ve kostümlerle dolup taşıyor.
1268’den beri kutlanıyor, Şubat-Mart’ta gerçekleşiyor.
Maske yarışmaları, konserler ve romantik gondol gezileriyle büyüleyici.
9. Oktoberfest (Almanya)
Bira ve Bavyera Şenliği
Münih’te Eylül-Ekim’de, 2 hafta süren bu festivalde dev bira çadırları kuruluyor.
Geleneksel Bavyera kıyafetleri, müzik, dans ve lezzetli yemeklerle dolu.
6 milyon ziyaretçisiyle dünyanın en büyük bira festivali.
10. Harbin Buz ve Kar Festivali (Çin)
Kışın Büyülü Dünyası
Harbin’de Ocak-Şubat’ta kutlanan bu festival, devasa buz heykeller, ışık şovları ve kayak etkinlikleriyle dikkat çekiyor. Kışın tadını çıkarmak için mükemmel.
11. Fuji Rock Festivali (Japonya)
Doğanın Koynunda Müzik
Japon Alpleri’nde Temmuz’da gerçekleşen bu açık hava festivali rock, pop, elektronik müzik ve 200’den fazla sanatçıyla ünlü. Doğaseverler için harika.
12. Notting Hill Karnavalı (İngiltere)
Karayip Rüzgârı
Londra’da Ağustos sonu, Karayip müziği, dans ve renkli kostümlerle kutlanıyor.
2 gün süren sokak festivali, reggae ve soca ritimleriyle canlanıyor.
13. Boryeong Mud Festivali (Güney Kore)
Çamurun Keyfi
Her yıl Ekim'de, Boryeong'da düzenlenen bu festival, çamur savaşları, çamur kaydırakları ve çamur spa aktiviteleriyle ünlü.
Hem eğlenceli hem de cildi besleyen bir deneyim!
14. Kapadokya Balon Festivali (Türkiye)
Gökyüzünün Şöleni
Nevşehir'in eşsiz peribacaları arasında, yaz aylarında kutlanan bu festival, yüzlerce sıcak hava balonuyla gökyüzünü süslüyor.
Gün batımı uçuşları ve müzik performanslarıyla unutulmaz bir görsel deneyim.
Sonuç olarak:
Her festival, ait olduğu kültürün bir aynası gibi. Domateslerle boyanan sokaklar, havada uçuşan renkler, boğaların dansı, suların şenliği ve ölülerle kurulan bağ… Bu festivaller, insanları birleştiren, duyuları harekete geçiren, unutulmaz deneyimler sunuyor.
PİCASSO
Picasso’ya “yaptığı tabloların gerçeği yansıtmadığı” söylendiğinde şu cevabı vermiş: “Zaten gördüğümüz hiçbir şey gerçekte olduğu gibi değildir ki...
Fotoğrafçılar deklanşöre basmadan önce ‘Gülümseyin!’ diyorlar. Gülümseyin ve örtün yaşadıklarınızı.”
Bir adam Picasso’ya şöyle der:
“Renkleri karıştırmaktan ve iç içe geçmiş çizgiler yapmaktan başka resim yeteneğin yok gibi geliyor bana...”
Picasso fırçasını alır ve yere bir buğday tanesi resmi çizer.
Öyle gerçekçi olur ki bir tavuk yemek için gagalamaya başlar.
Gördüğü durumdan şaşkına dönen adam Picasso’ya:
“Bu kadar mükemmel resimler yapabiliyorken niçin bu garip resimleri yapmakta ısrar ediyorsunuz?”
Picasso yanıtı yapıştırır:
“Çünkü ben resimlerimi tavuklar için yapmıyorum...”
KISSADAN HİSSE
Genç bir adam ceza evini boylamak üzereymiş.
Yargıç onu çocukluğundan beri tanıyormuş ve ünlü bir yazar olan babasıyla da tanışıyormuş.
Sulh yargıcı,
“Babanı hatırlıyor musun?” diye sormuş.
Bu soruya “Onu oldukça iyi hatırlıyorum” şeklinde cevap vermiş.
Suçlunun vicdanını yoklamaya çalışan yargıç şöyle demiş:
“Mahkûm edilmek üzereyken ve şu anda mükemmel bir insan olan babanı düşünürken, onun hakkında net olarak ne hatırladığını anlatır mısın?”
Bir sessizlik olmuş.
Daha sonra yargıç beklenmeyen bir cevap almış;
“Öğüt almak için yanına gittiğimde, yazdığı kitaptan başını kaldırarak bana baktığını ve ‘Çek git başımdan, çok meşgulüm!’ dediğini hatırlıyorum. Ona arkadaşlık etmek için yaklaştığımda bana dönerek ‘Çek git başımda oğul, bu kitabı bitirmeliyim!’ derdi. Sayın yargıcım siz onu büyük bir yazar olarak hatırlarsınız fakat ben onu kaybedilmiş bir arkadaş olarak hatırlıyorum.” dediğinde Yargıç kendi kendine söylenir;
“Yazık! Demek ki kitabını bitirmiş ama oğlunu da kaybetmiş!”
AZICIK TEBESSÜM
Temel hacca gitmiş, namazlarını hep kadınların içinde kılarmış, polis de her seferinde "Haram" deyip Temel'i oradan çıkarırmış.
Polis Arapça bilen bir Türk bulmuş ve Temel'e neden kadınlar arasında namaz kıldığını sordurmuş.
Temel'in cevabı müthişmiş:
"Ben anamın yerine Hacca geldum daaaa!..."
MEVZUATA UYGUN…
Bir bürokrat, görevli olarak şehirden kasabaya giderken yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş.
Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş:
"İmdat, Boğuluyorum. Kurtarın beni!" diye bağırmaya başlamış.
O sırada yakınlardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.
Bürokrat: "Bataklığa düştüm. Kurtar beni!" diye bağırmış.
Köylü, "Geçmiş olsun" demiş.
Ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş.
Hani neredeyse dönüp gidecek.
Bürokrat paniklemiş ister istemez: "Lütfen, bir dal uzat. Kurtar beni!" diye yalvarmış…
Köylü: "Olmaz sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur"
Bürokrat: "Sen, dalga mı geçiyorsun. Ölüyorum. Kurtar beni!" diye bağırmış ağzına dolan çamurlarla.
Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş: "Ben Hazine'den mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Mal müdürüne talimat verilir. Şayet, hazine arazisi değilse. İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar..."
Bürokrat: "Yahu, bunlar oluncaya kadar ben burada ölürüm, be adam."
Köylü gülmüş: "Ben ölmezsin demiyorum ki... Bizim devletle bir işimiz olsa siz de bu yolları takip etmemizi söylemiyor musunuz? Biz de oradan oraya gide gide ölüyoruz adeta...
Sen de ölsen, mevzuata uygun ölmüş olursun!..."
GERÇEK HİKÂYE
Kayseri’de yaşanmış gerçek bir hikâye
Gerçek bir olay. Bu olay Kayseri’nin Bünyan İlçesi’nde yaşanmış.
Olay Alfred Hitchcock’un meşhur korku filmlerini bile çok gerilerde bırakacak kadar tüyler ürpertici.
Gece bindiğiniz otomobilde direksiyonda kimse yoksa ne yapardınız?
Kendisi Bünyanlı olmayan, politikayla uğraşmış ve halen Kayseri’de yaşayan iş adamı, 22 Şubat 2005 tarihinde Bünyan sınırında, Kayseri-Malatya kara yolu üzerinde, bir benzin istasyonuna girer.
Lokantaya oturur ve orada kalabalık toplulukla birlikte bir ufaktan demlenir. Yürüyüş mesafesindeki Bünyan’a gitmek için, lokantadan çıkar.
Ancak dışarısı hem zifiri karanlıktır hem de korkunç bir kar-tipi fırtınası başlamıştır.
Benzin istasyonuna yaklaşık 300 metre mesafedeki, Bünyan’a dönüş yolu kenarına varır.
Oradan geçen bir arabaya binip, Bünyan’a ulaşma derdindedir.
Fırtına daha da şiddetlenir.
Adam bir-kaç adım ötesini bile görememektedir.
Gelip-geçen bir araba da yoktur.
Nihayet karanlıklar içerisinde, hayalet gibi yavaş yavaş yaklaşan bir arabanın farlarını fark eder.
Arabanın, tam önünde yavaşlamasıyla birlikte hemen arka kapıyı açar ve arabaya biner.
Kapıyı kapatır, araba yeniden hareket eder, içeridekilere merhaba demek ister.
Ama o da ne?
Arabada kimse olmadığı gibi, direksiyonda da kimse yoktur.
Birden paniğe kapılır.
Korkuyla, hemen arabadan atlayıp, oradan koşarak uzaklaşmak ister ama hem araba hızlanmış, hem de korku ile dizleri bağlanmış, hareket edemez hale gelmiştir.
Araba keskin bir viraja doğru yaklaşır. Adam dua etmeye başlar.
Tüm günahları için tövbe eder.
Arabayı durdurması için Allah’a yalvarır.
Tam bu esnada, pencereden bir el uzanır ve direksiyonu kıvırarak sert virajdan arabanın doğru yola dönmesini sağlar.
Her tehlikeli dönemece yaklaştıkça, Allah’a yalvarış ve yakarışı artar ve her seferinde de bir el dışarıdan uzanıp, direksiyonu çevirir.
Sonunda kendisini biraz toparlar, ayaklarını kımıldatır. “Ya Allah koru beni…” deyip, kapıyı açmasıyla birlikte, kendisini arabadan dışarı fırlatır.
Bir kaç takla attıktan sonra, şarampolde kendisine gelir.
Defalarca 1 Fatiha 3 İhlas okuyarak Bünyan’a yürüyüp ulaşır ve bir kahvehaneye girer.
Üstü başı ıslak ve şoka girmiş haldedir.
Kendisini tanıyanlar hemen sobanın başına alırlar.
Eline bir çay verirler.
Bir müddet sonra kendisine gelip, sesi titreyerek, başına gelen doğaüstü ve korkunç olayı anlatır.
Olayı dinleyenler inanmak istemeseler de, anlatan kişinin aklı başında ve toplumsal sorumluluk taşıyan bir pozisyonda olduğunu bildiklerinden, herkeste derin bir sessizlik oluşur.
Yaklaşık yarım saat sonra, aynı kahvehaneye Koyunabdal Köyü’nden iki kişi girer.
Bir masaya oturur ve iki bardak çay söylerler.
Bu arada, gelenlerden birisi, diğerine şunları söyler:
“Ahmet lan baksana! Şu sobanın başında oturan gerizekalı, yolda kalmış arabayı iterken, arabaya binip-inen öküz değil mi?”