Hz Peygamberin mescid-cami yıktırdığı konusunda açıklamalar, bilgiler, belgeler ortaya kondu.

İslam Tarihine geçmiş olan bu “Zararlı Mescid” yani “Mescid-i Dırar” olayı şöyle anlatılmış.

Ondokuzmayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Zümrüt’ün Dergipark.org’taki makalesinden alıntıladıklarımı sizlerle de paylaşmak istedim.

Prof. Zümrüt yazısının başında şunu diyor;

“Bu yazının amacı ‘Zararlı Mescid’ (Mescid-i Dırar) olayının İslam tarihinde ve günümüzde ifade ettiği anlam ve ibretlere dikkat çekmektir.”

Onun anlatımıyla olay şöyledir:

“M. 630 yıllarında Hz. Muhammed’in dini ve siyasi otoritesinin tüm Arabistan’ı etkisi altına almaya başladığı bir zamanda, muhaliflerden Ebu Amir ve Medine’deki bir takım “Dinsel bölücü ve iki yüzlüler” (münafıklar), söz konusu otoriteyi, sarsmak amacıyla bir örgütlenme yeri olarak tasarladıkları Zararlı Mescid’i inşa ettiler.”

“Tebük savaşından dönmekte olan Hz.

Muhammed’e bu yeni mescidi onaylatacakları sırada, onların gizli niyet ve planlarını açıklayan ve mescit hakkında ne yapması gerektiğini Peygamber’e bildiren, Tevbe suresinin 107-117. ayetleri indi. Bu ayetlerin gereğini yerine getiren Hz. Muhammed, ‘Zararlı Mescid’i yıkıp yaktırdı.”

“Bu Mescid’in inşa edilmesi ile yıkılması olayının hem İslam tarihinde hem de günümüzde ortaya çıkan anlam ve talimatları şöyle özetlenebilir:

Dinsel değerlerin kötüye kullanılması ihtimalinin her zaman mümkün olabileceğini gösteren ‘Zararlı Mescid’ olayı karşısında, Hz. Muhammed’in verdiği yıkım kararı, Hz. Muhammed’in dini ve siyasi otoritesini güçlendirmiş; buna karşılık muhaliflerinin gücü ve etkisi azalmıştır.”

“Bu bağlamda, Atatürk’ün ulusal toprak bütünlüğünü sarsacak hareketlere karşı kesin kararlı tavrı ile Hz. Muhammed’in tavrı arasında benzerlikler vardır.”

“Zararlı Mescid” olayında görüldüğü üzere, dini değerlerin istismarı toplumda bölücülüğe yol açmakta ve milli birliğe zarar vermektedir. Dini değerlerin istismarına karşı, Hz. Muhammed’in verdiği sert tepki aynı zamanda günümüzde de bu istismara yeltenenlere karşı uyanık olunması ve onlara fırsat verilmemesi gerektiğine bizleri uyarmaktadır. Bu durum, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sonsuza değin yaşaması için, bizlerin iyi bir yurttaş ve doğru bir Müslüman olmamız gerektiği noktasında da derin uyarılara sahiptir.”

Peygamber, ilk mescid olan Kuba Mescidi’nden sonraları, mescitlere daha canlılık kazandırabilmek ve Müslümanların kaynaşmalarını sağlamak için, bireysel ibadetlerin topluca kılınmasının daha sevap olduğunu vurgulamıştır.

“Mescid” kelimesi, Arapça “secede” (secde etti) fiilinden türetilmiş olup, “secde edilen yer” anlamına gelmektedir.

İslam’ın ilk yıllarında ibadet edilen her mekâna genel bir anlamda mescit denilmekteydi.

İslamda; Mescidü’n-Nebi (Mescidü’n-Nebevî) denilince, Medine’de Hz. Muhammed’in yaptırdığı mescid,

Mescidü’l-Haram denilince, Mekke’deki Kâbe’nin çevresindeki mescid anlaşılmaktadır.

“Cami” kelimesi, “Toplayan” anlamına gelmektedir.

Cuma, cem ve cemaat kelimeleri de aynı kökten türetilmiştir.

Kur’ân’ın hükmü olarak Cuma namazı, başlangıçta bir yerleşim biriminde sadece bir yerde kılınabilmekteydi.

Dolayısıyla Cuma namazlarının kılınabildiği mescitleri, diğer mescitlerden ayırt etmek için, “Cami” sözcüğü kullanılmaya başlanmış ve bu mescitlere Mescidü’l-Cami adı verilmiştir.

Daha sonraları ise Cuma namazlarının kılındığı minberli mescitlere kısaca sadece “Cami”, Cuma namazı kılınmayan yerlere de “Mescit” denilmesi yaygınlık kazanmıştır.

İlk mescit, Hz. Muhammet’in Medine’ye hicreti sırasında bir süre konakladığı Kuba’da M. 622 Ekim ayı ortalarında inşa edilmiştir.

Hz. Muhammed, 622 yılında Medine’ye yerleşince, vakit geçirilmeden kendisi için bir ev ve bir mescid inşasına başlandı.

Mescidin inşa edileceği alan için ilginç bir metot denenmiştir.

Rivayete göre, peygamber, şehre girdiğinde, devesini serbest bırakmış ve devesinin bir müddet sonra çöktüğü yer satın alınarak bu arsaya ev ve

mescid inşa edilmiştir.

Temel ölçüleri, 50x50 m olan ve “Mescidü’nNebi (Mescidü’n-Nebevî) adıyla anılan bu ilk model mescidin yapımı, yaklaşık yedi ayda tamamlanmıştır.

İnsan, Habil ve Kabil’den beri, hep iktidar tutkusunun tutsağı olmaktan kurtulmakta zorluk çekmiştir.

Bu durum, aileden devlet büyüklerine kadar uzanmıştır. Kuşkusuz ki, Hz. Muhammed de bu iktidar mücadelesinden kendini kurtaramamıştır. Önce muhalefette mücadele vermiştir. Bu mücadele Medine’ye göçten sonra el değiştirme aşamasında yaklaşık 8 yıl sürmüş ve sonunda iktidarı Hz. Muhammed’in kendisi ele almıştır.

Tarihin M. 610 yıllarını gösterdiği günlerde, Hz. Peygamber’in inanç alanından başlayarak, her alanda yapacağı yenilikler, var olan otoriteyi (iktidarı) sarsıyordu.

Muhalefet oluşması doğaldı. Bu muhalefet, Hristiyanlardan, Yahudilerden, Mekkeli ve Medineli Tanrı’yı ortaklıkla niteleyenlerden (müşriklerden)11 ve dinsel-bölücü ikiyüzlülerden (münafıklardan) oluşuyordu.

Bu muhalefet gruplarının amacı, Hz. Muhammed’in otoritesini kırmak ve arkasından onu ve arkadaşlarını Medine’den atmaktı.

Her muhalefetin bir öncüsü olur. Bu muhalefette de öncüler vardı. Bunlardan en hırslısı ve kararlısı, tıpkı Ebu Cehil gibi, bozguncu (fasık) Ebu Âmir’dir.

Ebu Amir, Hristiyanlığı seçmiş ve peygamberlik aklından geçiyordu. Kendi toplumuna yeni peygamber olmak beklentisinde olduğu sırada, Hz. Muhammed’in peygamber olarak yüce Allah tarafından görevlendirilmesi, onu çileden çıkarmıştı. Bu nedenle O, Hz. Muhammed’e korkunç kin duyuyordu. Öyle ki, kahrından Hz. Peygamber’in Medine’ye göçünden hemen sonra, Peygamberden uzak kalabilmek için Evs kabilesinden elli gençle birlikte Medine’den ayrılıp Mekke’ye gitti.13 Oradan Hz. Peygambere muhalefetini sürdürerek başarıya ulaşacağını düşündü. Ancak Ebu Âmir, Medine’de de muhalefeti yürütecek görevli olarak halasının oğlu Abdullah b. Ubeyy b. Selûl’ü bıraktı. Abdullah bin Ubeyy b. Selûl, Bedir savaşından sonra Müslüman olmuştu. Ancak Hz. Muhammed’in otoritesini bir türlü içine sindirememişti.

Ebu Amir ve muhalefet cephesinin beklenti ve hedefleri, Hz. Peygamberin çok sıkıştırıldığı takdirde, Mekke’yi terk ettiği gibi, yakın gelecekte bir gün, Medine’yi de terk edeceği beklentisi idi. Ebu Amir ve muhalefet, Hz. Peygamber aleyhine olabilecek her tür durumu, olayı ve olanakları değerlendiriyordu. Mekke’den Peygamberin sürülmesi, bir başarı örneğiydi. Bu yüzden, Kureyş ileri gelenleri ile ilişkiyi üst düzeyde sürdürüyordu. O, ayrıca Roma Kayser’inden ve diğer Kuzey Arabistan Hristiyan devletlerinden askeri yardım sağlamaya çalışmıştır. Roma senatörünün senatodaki konuşmasında ısrarla “Kartaca mutlaka yıkılmalıdır” sözünü tekrar ettiği gibi, “Peygamberin otoritesi, yıkılmalıdır” düşüncesini her zemin ve zamanda uygulamaktan geri durmamıştır. Öyle ki, Medine’deki dinsel-bölücü ikiyüzlülerin öncüsü ve başkanı Abdullah b. Ubey b. Selul, “Muhammed, Roma devletini oyuncak sanıyor. Onun ashabıyla beraber yakalanıp esir olacaklarını gözümle görüyormuş gibi biliyorum” demekten kendini alamamıştır.

Dinsel-bölücü-ikiyüzlüler, çıkarları uğruna her şeyi kullanıyorlardı. Öylesine çıkarı ön planda tuttular ki, savaştan ganimet alabilmek için, Hz. Peygamberin ordusuna katıldılar. “Zararlı Mescid” yapma düşüncesinin gizli ve açık temel nedeni, bugün olduğu gibi, o dönemlerde mescidin siyasal ve yönetimsel işlevlerinin toplumda etkin olmasıdır. Hz. Muhammed’in karşıtlarının, günümüz dinsel-bölücü-ikiyüzlülerin kullandığı gibi, böyle güçlü bir aracı kullanması doğaldı. Kanımızca, “Zararlı Mescid”in asıl yapılış gerekçesi budur.

Medine’de (Kuba mescidine) çok yakın olan Zi-evan (Ziyevan) semtindeki dinsel-bölücü-ikiyüzlüler (münafıklar), ayrı bir mescit yapmak için kendilerini haklı çıkaracak gerekçe aradılar. Bu gerekçeler gizli amaçlarını ve niyetlerini örtmek için çok gerekliydi.

Medine’de, Kuba’daki Kuba Mescidi ve Mescid-i Nebevî olmak üzere iki mescid vardı. Kent içinde üçüncü bir mescid gereksizdi. O nedenle dinsel-bölücü-ikiyüzlülerin mantıklı bir gerekçe bulmaları gerekiyordu. Tasarladıkları bu gerekçeleri Hz. Peygambere giderek şöyle açıkladılar:

“Yağmurlu ve kış gecelerinde toplu ibadet edecek inançlıların namaz kılmaları için bir mescit yaptık”.

“Sel geldiğinde, Kuba mescidi ile aramız kesildiğinde namaz kılmak için bir yer yaptık; sel çekilince, beraber kılacağız” biçimindeki söylemlerini Hz. Peygambere ilettiler.

Bu gerekçelerin arkasındaki amaçları ve niyetleri ise şöyle özetlenebilir:

Hz. Muhammed’in otoritesini kırmanın en iyi yollarından birisi, kuşkusuz, dinde kutsal olan mescidi kullanmaktı.

Böylece hem Peygamberin otoritesi, hem de taraftarları bölünecek, güçlenmeye yüz tutan karşıtlarını alt etmek kolay olacaktı.

İbadet yeri olarak yörenin ihtiyacını karşılayan tarihsel değeri olan Kuba mescidi işlevini sürdürürken, ikinci bir mescide yasallık ve dini bir işlev kazandırmak gerekiyordu.19 Bu niyetlerini gerçekleştirebilmek için, acele olarak Tebük seferine giden Hz. Peygamber’in önüne geçip yaptıkları “Zararlı Mescid”i mescit olarak tescil ettirmek istediler. “Zararlı Mescid”in yapımı bitince, mescidin saygın hale gelmesi için, dinsel-bölücü-ikiyüzlüler, Ebu Amir’i beklemişler ve açılışını Hz. Muhammed’e yaptırmak istemişlerdir.

 Muhammed ve inançlılar (mü’minler), çok zor koşullar altında ve Hıristiyan Araplara karşı büyük bir ordu hazırlamanın sıkıntısı içinde iken, Hz. Peygamber Tebük’e giderken Medine’ye bir saat uzaklıktaki Ziyevan köyüne gelindiğinde, dinsel-bölücü ikiyüzlülerden bir heyet gelerek; “Ey Allah’ın Elçisi! Biz hastalar ve

Kuba mescidine gelemeyenler için özellikle yağmurlu gecelerde namaz kılmak üzere bir mescid bina ettik. Teşrif edip burada namaz kılmanızı istiyoruz” dediler.

Hz. Muhammed, “Şimdi Tebük seferi hazırlıkları ile uğraşıyorum. Tebük’ten döndükten sonra, inşallah size gelir, sizinle namaz kılarız” dedi.

Hz. Peygamber’in kesin red cevabı vermemesini, sahabeden Asım b. Adiyy çok yadırgamış ve şöyle demişti: “Vallahi, şu mescidi nifakıyla tanınmış, dinsel-bölücü-ikiyüzlülerden başkası yapmaz.”

Mescid-i Dırar konusunda kuşkular olduğu için bazı inançlılar, Tebük seferinden dönünceye kadar, konuya ilişkin vahyin geleceği beklentisine girmişlerdi.

Takvimin miladi 630 yılının Kasım ayının başlarını gösterdiği zaman diliminde, günler ilerliyor ve Hz. Muhammed’in otoritesi tüm Arabistan’ı kuşatıyordu. Ebu Amir, bu otoriteye son derece kızgın ve mutlaka bir şeyler yapması gerektiği çabası içinde bulunuyordu.

Medine’deki dinsel-bölücü-ikiyüzlüler, Hz. Peygamberin Arabistan’ı sarmaya başlayan otoritesini kırmak için, bir örgütlenme karargâhı olacak ve güvenilir bir yer olarak işlev görecek ve özellikle kutsal bir hava ile kamuoyunu etkileyecek kendilerine bir “Mescit (cami)” yapma planı tasarladılar. Bu yolla art düşüncelerini ve planlarını gerçekleştirebileceklerdi. Çünkü bu sayede, din maskesi altında şeytanca faaliyetler yürüttüklerini kimse fark etmeyebilirdi. Kutsal görünüm bazen gerçekten çok iyi bir gizlenme aracı olarak kullanılabiliyordu.

Hz. Peygamber’in aldığı bir haber üzerine, Hıristiyan Romalıların saldırısına karşı Tebük seferine hazırlandığı sırada, “Zararlı

Mescid”in yapılmasını yönlendiren Ebu Âmir, Kuba’daki Ziyevan halkının faaliyetlerini de aleni olarak yönetiyordu. O, Allah elçisine muhalif ve inançsız biriydi. Peygamber ile tam mücadele içine girmiş ve muhalefetin başını çekiyordu. O, rahip olarak görünüyordu. Bir yandan da inançlıları bölebilmek için kutsal mescid kurumunu kullanmayı hedeflemişti.

O, yönetimini Medine’ye giremediği için uzaktan kumandalı olarak dışardan yapıyordu. Ebu Âmir, Medine’ye girmemesinin gerekçesini şöyle açıklıyor: “Ben mabedinize (Kuba mescidi kastediliyor) giremem. Muhammed’in ashabı beni görür ve bana hoşlanmadığım bir şey söylerler.”

Ebu Amir’in böyle üzüntülü durumunu gören taraftarları ona acıdılar ve yardımcı olmak istediler. Kendi önderi Ebu Âmir’in korkulu durumuna üzülen taraftarları, Hz. Muhammed’e karşılık olmak üzere onu teselli etmek için, mescit yapma yolunu seçtiler.

Kararlarını şöyle açıkladılar:

“Biz bir mescid yaparız; sen onun içinde yanımızda oturur konuşursun” dediler.

Taraftarlar hemen işe koyulup, Kuba mescidine yakın yerde görünüşte mescid olan “Zararlı Mescid”i kısa sürede yaptılar. Bu mescid, 630 Kasım sonlarında Hz. Peygamber’in Tebük seferine hazırlığının yoğunlaştığı dönemde bitirilmiştir.

Orada Peygamberin Tebük seferi dönüşüne kadar namaz da kılınmış ve yıkılıp yakıldığı sırada imamları Mucemma b. Cariye (Harise) idi.

Zararlı Mescid, dikkat çekmeyecek bir karargâh ve yönetim merkezi olarak kullanılmaya başlanmıştı.

Görünüşte ibadet için toplanılan, aslında bir üs olarak kullanılan, muhalefetin eylemlerini yer altından yer üstüne çıkardığı çok uygun uygulama fırsatı veren bir yer oldu.

Hz. Muhammed, karşıtlarının her hareketini izliyor. Kuşkusuz önemli bir işleve sahip olan mescid yapımını da izliyor olacak ki, mescidi yapan usta Bahzec’e şu soruyu yöneltiyor.

“Yazıklar olsun sana! Şu gördüğün şeyle sen ne yapmak istiyorsun?”

O da: “Ey Allah Elçisi! Allah’a yemin olsun ki, ben iyilikten başka bir şey düşünmüyorum!” diyordu.

Peygamber, Tebük’te yirmi gün kadar kaldıktan sonra, ashabın ileri gelenleri ile durumu değerlendirerek geri dönmeye karar verdi.

Ebu Amir taraftarları hiçbir şey olmamış ve kendilerinin planları yokmuş gibi, Hz. Muhammed’in gelip “Zararlı Mescid”de birlikte namaz kılacağını bekliyorlardı.

Hz. Peygamber, Tebük’ten dönüşünde, Medine’ye bir saat uzaklıktaki Ziyevan köyüne gelindiğinde, Allah elçisine sefere çıkarken verdiği “Zararlı Mescid”de namaz kılacağı sözü hatırlatıldı.

Hz. Peygamber, Ziyevan denilen yere geldiğinde, dinsel-bölücü ikiyüzlülerin, beklemedikleri bir şey oldu.

Herkesin nefesini tuttuğu bu sırada bazı inançlıların beklentisi gerçekleşti.

Hz. Muhammed’in bu mescidle ilgili yapması gerekenleri bildiren aşağıdaki ayetler indi.

“(Seferden geri kalanlar arasında) zarar vermek, nankörlük etmek, inançlıların arasını açmak ve önceleri Allah ve Elçisiyle savaşmış olanı (kişinin gelmesini) gözetlemek için bir mescit yapanlar da var. İyilikten başka bir niyetimiz yoktu” diye de yemin edecekler. Oysa Allah, onların yalan söylediklerine şahittir.”

“Orada asla namaz kılma. Takva üzerine ilk önce yapılan mescidde namaz kılman daha doğrudur”.

“Yapısını Allah’tan korku ve rıza üzerine kuran mı hayırlıdır, yapısını bir uçurumun kenarına kurup onunla birlikte Cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”

“Yaptıkları bina kalpleri parçalanıncaya dek, yüreklerinde bir kuşku olarak kalacaktır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Hz. Peygamber, Asım b. ‘Adiyy

e’l-‘Aclânî, Mâlik b. Duhşum es-Sâlimî ile Ma’n b. Adiyy’i çağırdı ve şöyle buyurdu; “Halkı zalim olan şu mescide gidiniz, yıkınız, yakınız.”

Bu sırada “Zararlı Mescid” topluluğu içerde oturuyordu.

Hz. Peygamberin verdiği emir üzerine, “Zararlı Mescid” yakılıp yıkıldı ve cemaati de dağıtıldı.

Böylece kötü amaç için bina edilen bir mescid, ortadan kaldırılmış oldu.