Trafikteyim.

Önümde bir “Acemi sürücü”

Kendince yol alıyor, yanında öğreticisi.

Hocası daha ilk kalkışta başlıyor öğretmeye.

Emniyet kemerini takacaksın,

Aynalarını kontrol edeceksin,

Arabanı çalıştıracaksın,

Sinyalini vereceksin,

Vitesini ayarladıktan sonra ayna kontrolü ile yola çıkacaksın.

Buraya kadar anlamıştır “Sürücü adayı.”

Öğreticisi anlatıyor;

“Bak şimdi şu çift çizgili yolda sollamak kesinlikle yasak! Burada duvar var kabul edeceksin.”

O sırada önündeki araba diğer arabayı çizgi ihlali ile sollar…

“Hocam bu solladı ama?”

“Hatalı sollama, trafik kurallarını ihlal etti. Sen ona bakma.”

“Hocam sinyal de vermedi!”

“Vermesi gerekirdi, trafik kurallarını ihlal etti. Sen ona bakma!”

“Hocam makas attı.”

“Trafiği tehlikeye düşürdü, kural ihlali yaptı. Sen ona bakma!”

“Hocam kırmızı da geçti.”

“Geçmemesi gerekirdi, trafik kurallarını ihlal etti. Sen ona bakma!”

“Hocam yayaya yol vermedi?”

“Vermesi gerekirdi, ihlal var. Sen ona bakma!”

“Hocam bunların çoğu aynı şekilde ihlal yapıyor. Sinyalsiz sollayan, çizgiyi ihlal eden dolu…”

“Sen onlara bakma evladım, sen kurallara uy yeter!”

“Hangi kurala hocam? Kuralsızlık kural olmuş. Sizin dediklerinize mi uyayım? Yoksa bunlara mı uyayım?”

“Tabi ki benim dediklerime uyacaksın…”

“Haydi inşallah…!”

HAVAALANLARI

Kaç gündür uçak sesinden başımız uğuldadı.

Havaalanımıza biri iniyor, diğeri kalkıyor.

İnsanın aklına hemen “Anlaşılan İstanbul’a, Antalya’ya veya Erzurum ile Almanya’ya sefer kondu galiba!” şeklinde bir düşünce gelebilir.

Sevinebilirsiniz.

Nihayet medeniyet bize de geldi şeklinde göbek bile atabilirsiniz.

Ama nafile.

O gördüğünüz uçaklar eğitim uçakları.

Acemi pilotlara eğitim veriliyor.

Onlar eğitim alıyor, başka şehirlere gidip hizmet veriyor ceremesini de biz çekiyoruz.

Bize kalan uğultu, gürültü…

Askeri havaalanı olarak yapılmış mütevazi bir alanımız vardı.

Sadece askeri uçaklara veya helikopterlere hizmet veriyordu.

Girişi, çıkışı kontrolsüzdü.

Ortasından köy yolu bile geçerdi.

Hatta benim yaşımdaki birçok Çanakkaleli gibi ehliyet imtihanına orada hazırlanmıştım.

Sonra birileri devreye girdi ve uçak seferleri başlatıldı.

Hatta yetmedi onca masraf yapıldı pist uzatıldı.

Uçaklar İstanbul’a, Ankara’ya gidip gelmeye başladı.

Daha fazlası için talepler gelmeye başladı.

Sonra ne oldu?

İstanbul uçağı seferden kaldırıldı.

Sadece Ankara kaldı.

Koskocaman havaalanı şimdilerde tek Ankara seferi ve eğitim için hizmet veriyor.

Bu kadar zor mu acaba?

Dolu gidip gelen İstanbul uçağı neden kalktı ki?

Neden haftada bir de olsa Erzurum’a yok, Antalya’ya yok mesela.

Devlet bu işleri kar amaçlı yapmaz, hizmet için vardır.

Biz vergi vermiyor muyuz?

Bizim canımız yok mu?

TOGG diye bir araba yaptınız.

175 bin tane üretecektiniz.

Ne oldu?

30 binde kaldınız.

Şimdilerde zarar üstüne zarar yazıyor.

Keşke bu zararı uçak seferlerinde yapsaydık, en azından hizmet vermiş olurduk.

Daha dün bir haber yayımlandı.

Şöyleydi;

“Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, Çanakkale'de geçen ay yolcu trafiği 10 bin 205 oldu.

Ocak ayında, Çanakkale Havalimanı'na iniş-kalkış yapan uçak trafiği iç ve dış hatlarda toplam 235’e ulaştı.

Kargo, posta ve bagajı kapsayan yük trafiği ise yine geçen ay toplam 75 ton olarak hesaplandı.”

Eee?

Demek ki sefer koysak çalışacak.

Neden bize hizmet gelmiyor?

Havaalanlarında kuyruklarla milletvekili karşılayanlara sormak lazım.

Neden bize hizmet yok?

Neyse biz gelelim havaalanlarına.

Bakalım AKP döneminde havaalanları ile ilgili neler yapılmış?

29 Mart 2024 tarihli haberi alıntılar yaparak size aktarıyorum.

Dört hava limanı çürüyor. 2 milyona yakın yolcu kapasiteli bu limanlarda (Uşak, Aydın Çıldır, Balıkesir ve Gökçeada limanları) hava trafiği yok.

Sıfır veya sıfır derecesinde.

4-5 yıldır hiç uçak inmeyen limanlar var. Çıldır’ı THY, eğitim için kullanıyor.

Şimdi de bizimkini kullanıyor.

2010 yılının parasıyla 80 milyon liraya kurulan Gökçeada tamamen atıl durumda.

Kocaeli Cengiz Topel’de 800 bin kişilik yolcu kapasitesinin sadece yüzde 0,4’ü gerçekleşmiş.

Tekirdağ Çorlu ve Kastamonu limanlarından kapasite/kullanım oranları sırasıyla yüzde 4 ve 4,1.

Yolcu garantili Zafer Havalimanı kapasitesinin sadece yüzde 4,3’ü kadar yolcu almış.

Toplam 12 havalimanı kapasitesinin yüzde 10’undan daha düşük trafik almış.

8 hava limanında 2023 trafiği, kapasitelerinin yüzde 10 ila 20 arasında kalmış.

Kapasitesinin ancak yüzde 20-30’u arasında trafik alan liman sayısı 4.

Yüzde 40-50 arasında yolcu trafiği almış liman sayı da 4.

“Her ile bir hava limanı” sloganı ileyola çıkan AKP iktidarı, yaptığı başarısız yatırımlar hala akıllarda.

Mesela; Çok yakında hava limanları olduğu halde yapımına başlanan Gümüşhane-Bayburt havalimanının kapasitesini doldurabilmesi için;

İki il nüfusunun yılda 8 kez havalimanını kullanması gerekiyordu…

Bu bile acı tabloyu ortaya koyuyor.

Peki sonuç?

Başarısız, gereksiz yatırımlar sonrası;

10 milyar dolara yakın zarar…

Maliye Bakanı Şimşek para arıyor ya?

Biz onu buralarda çoktan harcamışız.

Şimdi de para arıyoruz.

BİLİYOR MUYUZ?

Bugün size “Bunları Biliyor Muyuz?” adlı yazıyı sunuyorum.

Ben bilmiyordum, size de aktarayım dedim.

İşte vücudumuz hakkında bilimsel olarak doğru ve ilginç gerçekler:

1. Mide asidiniz çok güçlüdür

Midenizdeki hidroklorik asit (HCl), birçok bakteriyi öldürebilecek kadar güçlüdür ve bazı metal yüzeyleri aşındırabilir. 

Ancak, büyük metal parçalarını tamamen eritmesi mümkün değildir.

2. Cildiniz sürekli yenilenir

İnsan derisi, saatte yaklaşık 600.000 ölü hücre döker.

Dış deri tabakanız ortalama 28 günde bir tamamen yenilenir.

3. Susuz kaldığınızda beyniniz küçülür

Vücudunuzdaki su oranı azaldığında beyin hücreleri küçülerek büzüşebilir, bu da baş ağrısı ve odaklanma sorunlarına yol açabilir.

4. Kemikleriniz oldukça dayanıklıdır

Kemikler, ağırlık başına çelikten daha güçlüdür, ancak çelik gibi esnek olmadıkları için kırılmaya karşı hassastır.

5. Herkesin kendine özgü bir kokusu vardır

Parmak iziniz gibi, vücut kokunuz da size özeldir ve tek yumurta ikizleri bile farklı kokulara sahiptir.

6. Bazı insanlar daha fazla renk görebilir

Tetrachromacy adı verilen bir genetik mutasyon sayesinde bazı kadınlar normal insanlardan daha fazla renk tonu algılayabilir.

7. Kalbiniz günde 100.000 kez atar

Ortalama bir insan kalbi günde yaklaşık 100.000 kez atar ve 7.500 litre kan pompalar.

8. İnsan vücudu çok zayıf bir ışık yayar

Metabolik süreçler sonucu vücut biyolojik ışık yayar, ancak bu ışık insan gözüyle görülemeyecek kadar zayıftır.

9. Vücudunuzda insan hücrelerinden daha fazla bakteri bulunur

İnsan vücudunda yaklaşık 39 trilyon bakteri hücresi ve 30 trilyon insan hücresi bulunur.

Yani bakteriler sayıca insan hücrelerinden biraz daha fazladır.

10. Karaciğeriniz kendini yenileyebilir

Karaciğer, vücuttaki yenilenebilen tek organdır ve %70-75’i çıkarılsa bile kendini yenileyebilir.

11. Ayaklarınız vücudunuzdaki kemiklerin %25’ini İçerir

İnsan vücudunda 206 kemik vardır ve bu kemiklerin 52’si ayaklardadır.

12. Burnunuz milyonlarca kokuyu ayırt edebilir

İnsan burnu milyonlarca farklı kokuyu algılayabilir, ancak 1 trilyon koku algıladığı iddiası hâlâ tartışmalıdır.

13. Kan damarlarınız dünyayı iki kez saracak kadar uzundur

Vücuttaki tüm kan damarlarını uç uca ekleseniz, yaklaşık 100.000 km (62.000 mil) uzunluğa ulaşır. 

Bu, Dünya’nın çevresini yaklaşık 2,5 kez dolaşabilecek kadar uzun bir mesafedir.

14. Beyniniz küçük bir ampulü çalıştıracak kadar elektrik üretir

Beyin 12-25 watt elektrik üretir, bu da küçük bir LED ampulü çalıştırmaya yeterlidir.

DEĞER MESELESİ

Bir konuşma sırasında adamın biri kadının birine sormuş:

'Nasıl bir erkek arıyorsun?'

Bu soru karşısında kadın bir süre sessiz kaldıktan sonra adamın gözlerinin içine bakarak sormuş:

“Gerçekten bilmek istiyor musun?”

Adam biraz isteksiz, “Evet” demiş.

Ve kadın başlamış konuşmaya:

“Bugün ve bu yaşta bir kadın olarak, bir erkeğe ‘Onun benim için, benim kendime yapabileceğimden fazla ne yapabileceğini’ soracak konumdayım. Kendi masraflarımı karşılayabiliyorum; bir erkeğin ya da bir başka kadının yardımına gerek duymadan evimi idare ediyorum. Böyle olunca, ‘Sen masaya ne koyuyorsun?’ sorusunu sorma konumundayım.”

Adam kadına bakmış.

Paradan söz ettiğini düşünüyormuş.

Kadın hemen bu düşünceyi düzeltmiş: “Sözünü ettiğim, para değil. Ondan öte bir şey istiyorum. Hayatın her alanında mükemmeliyeti arayan bir erkeğe ihtiyacım var.”

Adam arkasına yaslanıp kollarını kavuşturarak kadından biraz daha açıklama istemiş.

Kadın başlamış anlatmaya:

“Kendini zihnen mükemmelleştirmeye çalışan birini istiyorum, çünkü sohbet ve zihnen uyarılma arıyorum. Basit bir adama ihtiyacım yok. Ruhen mükemmelleşmeye çalışan birini arıyorum, çünkü dengesiz bir birleşmeye ihtiyacım yok. İnananlarla inanmayanların bir araya gelmesi felakete yol açar. Bir kadın olarak yaşadıklarımı anlayacak kadar duyarlı, ayağımı sağlam basmamı sağlayacak kadar güçlü bir erkek arıyorum. Saygı duyabileceğim birini arıyorum. Ona boyun eğmem için onu saymam gerekir. Ben ona ne kadar dürüst ve açıksam, onun da bana dürüst ve açık olması gerekir. Kendi işini, hayatını yürütemeyen adama boyun eğemem. Boyun eğme konusunda sorunum yok… Yeter ki buna değer biri olsun. Allah, kadını erkeğe eş ve yardımcı olarak yaratmış. Kendine yardım edemeyen adama ben yardım edemem.”

Kadın, aklından geçenleri böyle döküverdikten sonra adama bakmış.

Adam yüzünde şaşkın bir ifadeyle otura kalmış:

“Çok fazla şey istiyorsun” demiş.

“Ama değerim çok fazla” diye yanıtlamış kadın.

İSTİKLAL MARŞI

12 Mart 1921 tarihinde TBMM'de yapılan oylama sonucunda Mehmet Akif'in şiiri, İstiklal Marşı olarak kabul edildi.

Mehmet Akif Ersoy, verilen 500 liralık ödülü “Ben bu şiiri para için yazmadım” diyerek Türk ordusuna bağışlamıştı.

İstiklal Marşı'nın bestelenmesi için yarışma düzenlenmiş ve bu yarışmaya 24 besteci katılmıştı.

1924 yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etmişti.

Bu beste 1930 yılında değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuştu.

Mehmet Akif, son günlerinde, hasta yatağında yatarken kendisine İstiklal Marşı için “Acaba yeniden yazılsa daha iyi olmaz mı?” diye bir sual sorulmuş.

Akif'in şu cevabı vermiş;

“O şiir bir daha yazılamaz, onu ben de yazamam; onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. Allah, bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın.”

Alman ZDF Televizyonu'nda Thomas Gottschik'in sunduğu "Bahse Var mısın?" (Watten Das)  adlı yarışma programına başvuran İsviçreli Michael Sauser, 188 ülkenin ulusal marşını notasıyla birlikte söyleyebileceğini iddia etti.

Yarışma isteği kabul edildi ve yarışma günü jürinin seçtiği beş bayrağın ülkelerinin ulusal marşının okunması kararlaştırıldı.

Seçim yapıldı ve marşları okunacak ülkeler sırayla Çin, Mısır, Tayland, Bosna-Hersek ve Türkiye olarak belirlendi.

Michael Sauser, ilk dört ülkenin marşını başarıyla okuyunca, jüri yeterli bularak yarışmayı kazandığını belirtti ve Türk Ulusal Marşı'nın okunmasına gerek olmadığını söyledi.

Ancak Michael Sauser “Hayır! Mademki Türk Bayrağı'nı da seçtiniz, Türk Ulusal Marşı'nı da söylemek istiyorum” dedi. Israr üzerine jüri ve yapımcı kabul etmek zorunda kaldı.

Orkestra hazırlandığında Michael Sauser salona dönerek “Yalnız Türk Ulusal Marşı ayakta dinlenir, kalkmanızı rica ediyorum.” dedi.

Herkes ayaktayken marşımızı muhteşem şekilde okudu.