Bu iktidar, kâğıt fabrikalarını özelleştirerek gazete ve kitap basım işlerine oldukça zarar vermişti.
Şu haliyle kâğıdın ithal edildiği dönemi yaşıyoruz.
Buna göre doların her artışında gazete maliyetleri katlamaya devam ediyor.
Böylelikle “Bu iktidarın basılı yayına karşı bir alerjisi olduğu” düşünülmüştü.
Hatta bu iktidar kâğıt sektörüne sekte vurdurup, sosyal medyaya ağırlık verip, bilgi alma ağını genişleterek “Aleyhine gündem oluşturma” gibi marifetlerini engellemek istemiş de olabilir.
Nitekim de Çanakkale’de günlük çıkan 8 gazetenin 4’e düşesini bu sebebe bağlayanlar bile var.
“Birçok gazete ile uğraşacağıma bir tanesiyle uğraşırım” mantığı ön plana çıkmış olabilir.
Nitekim elinizdeki bu gazetenin maliyetini bir düşünseniz…
İktidar; Muhalif gazetecilerin sayısını düşürmek için de gözaltı ve tutuklama gibi önlemleri sürekli olarak devreye alıyor sanki...
Zira aynı haberi yapan yandaş gazete bir yanda dururken, o haberi yapan muhalif gazeteciler nedense tutuklanıyor.
“Gazetecinin kaderi bu” diyerek geçiştirmemek lazım.
Tarih boyunca ezilen, saldırıya uğrayan, ceza alan gazeteciler, hayatın bir parçası.
Bir gazeteci durup dururken neden muhalif haber yapsın?
Neden iktidara karşı dursun?
Herkes durduğu yerde rahat dursa, kimse kimseye bulaşmaz.
Tüm suçu gazeteciye atmak, doğanın kanunu sayılıyor.
Anladık, çuvaldız bize batıyor ama biraz da iğneyi kendilerine batırmaları gerekmiyor mu?
Çocukken okulda kavga ettiğimde eve gelip anneme anlatırdım.
“Anne! Ahmet bana vurdu!” diye.
Annem de şöyle derdi:
“Kim bilir ne yapmışsındır? Kimse kimseye durup dururken vurmaz…”
ROBOTLAR
Haber şöyle düştü önüme:
“Çin, robot köpek teknolojisiyle hem de fiyatlarıyla liderliğe oynuyor!”
Bilindiği üzere dünyada ülkeler artık robot yarışına girdi.
Ama insan formunda, ama köpek formunda üretimler yaparak birbirleriyle rekabete girdiler.
İlk olarak ABD’de üretilen Robot köpek olan ve Boston Dynamics’in sarı “Spot”u vardı.
Ama artık Çinli Unitree'nin robot köpekleri piyasaya çıkmak üzere.
Bir şekilde sosyal medyada, haberlerde mutlaka görmüşsünüzdür.
Zira videoları sosyal medyada çokça dolaşıyor ve insan bunları seyrettikçe yapabildikleriyle şaşırtıyor.
Üstelik fiyatları da diğerlerine nazaran pek fazla değil.
Unitree Go1-Go2 modelleri:
“1.600-2.700 dolar”
Boston Dynamics Spot Robot ise;
“75.000 dolar”
Çinlilerle baş etmek zor.
Her şey yapabilir hale geldiler.
Sadece yapmakla kalmıyorlar en ucuzunu da üretebiliyorlar.
Bu iki şirketin arasındaki fiyat farkına baktığınızda uçurum oluğunu göreceksiniz zaten.
Dört ayaklı formunda üretilen bu robotlar oldukça önemli.
Daha çok “Savunma, güvenlik ve askeri” amaçlar için kullanılacak sanılıyor.
(Ama saldırı amaçlı kullanıldığında da oldukça tehlikeli olabilecek vasıfları var)
İnsansı robotlardan daha çevik, daha hızlı ve daha dayanıklı olmaları nedeniyle “Endüstriyel alanlarda, insan güvenliği ve sağlığı açısından kritik öneme sahip yerlerde, eğlence, hizmet-teslimat ve turizm gibi sektörlerde” çok yaygın olarak kullanılabilecekler.
*Bu robotlar, her türlü arazi koşulunda ve ortamda akrobatik denge sağlayarak, pürüzlü yüzeylerde bile sinerjik ve hızlı tepkiler verebiliyor.
*Çoklu bacak eklemleri sayesinde şimdilik bir insanı ya da 40 kg’a kadar yükü taşıyabiliyor.
*Saatte 30 mil (yaklaşık 48 km/s) hıza ulaşabiliyor.
*Gelişmiş yapay zekâ desteğiyle çevresini algılayabiliyor ve dinamik tepkiler verebiliyor.
Çin, bu tür robotları Batılılardan daha ucuza, daha hızlı ve teknolojik olarak da üstün üretmeyi başararak küresel rekabette büyük avantaj sağlayacak.
Teknolojileri ile dünyada rekabette ön sıralarda yer almakla birilerini de kışkırtabilir.
Teknoloji savaşlarını ufak ufak kaybeden ülkeler ise huysuzluk yapabilir.
Bu aralar Trump’ın huysuzluğu bu olsa gerek…
METE HAN
Hun hükümdarı Mete, “Batı Han Hanedanlığı” ile 130 yıldan fazla süren savaşlarda rol oynamış bir Türk Kağandır.
Çinliler ona “Modu Chanyu” adını vermişler.
“Chanyu, Tanhu, Şanyü” Türk Kağanlara verilen bir “Unvan.”
Aynı zamanda günümüzde erkek çocuklarına verilen “Tanju” isminin de kökenidir.
Mete Han “Askeri savaş düzeninde” atları renklerine uygun biçimde, Türk Kozmolojisine göre Ana Yönlere yerleştirirdi.
Bu renkler Kozmik Renklerdi ve “Dört Takımyıldız, Dört Unsur Ve Dört Yön” ile bağlantılıydı.
Mete Han savaş düzeninde;
Kara Atları Kuzey,
Ak Atları Batı,
Kızıl Atları Güney ve
Gök-Boz Atları Doğu yönüne sevk ederdi.
Türk mantık ve düşünce sisteminde “At Donları” yani “At Renkleri” çok önemli idi.
Mete Han, ilk “Düzenli kara ordusunu” kuran Hun-Türk Kağanıdır.
Kara Kuvvetleri; Kuruluş tarihi olarak, Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılını esas almıştır.
GEZEGENLER
Daha düne kadar dünyanın tepsi olduğunu savunup aksini iddia edenleri idam eden batı dünyasının, daha dün keşfettiği gezegenlere verdiği isimler ve bizim atalarımızın binlerce yıl önce bu gezenler için verdiği Türkçe isimleri.
Tilek (Dilek): Merkür, Utarit.
Eşanlam: Tilekdiz (Dilektir) - Tileg
Özelliği: Dilek yıldızı. Çıplak gözle görülür. Teleğüt Türklerin Atası olan Tileg Han Türk mitolojisinde yer alır ve adını buradan almış.
Sevit (Sevüt): Venüs, Zühre.
Eşanlam: Çolpandız (Çolpantır) - Çolpan
Özelliği: Moğollarda Çolpan adı verilir ve bu yüzden yanlışlıkla kelime benzerliği nedeniyle dönüşerek “Çoban Yıldızı” denir. Çıplak gözle görülür.
Yertinç (Yerdinç): Dünya, Arz.
Eşanlam: Yerindiz (Yerintir) - Yer
Özelliği: Yeryüzü. İnsanların yaşadığı yer. Dünya.
Kürüt (Kürüd): Mars, Merih.
Eşanlam: Kızandız/Kızıldız (Kızantır/Kızıltır) -Kızan/Kızıl
Özelliği: Güçlü ve kızgın bir yiğit olarak düşünülür. Çıplak gözle görülür. Kızan sözcüğü ve Türk mitolojisinde yer alan Kızağan Han ile bağlantılıdır.
Ongay (Öngey): Jüpiter, Müşteri.
Eşanlam: Erendiz (Erentir) - Eren
Özelliği: Olgunluğu ve bilgeliği temsil eder. Çıplak gözle görülür.
Erkliğ (Erkli): Satürn, Zuhal.
Eşanlam: Sekendiz (Sekentir) - Seken
Özelliği: Etrafında halkaları vardır. Çıplak gözle görülür. Türk mitolojisinde yer alan Erkliğ Han'ın adı verilmiştir.
Bu Gezegen batı Dünya tarafından ilk defa 1610 yılında Galileo Galilei tarafından keşfedilmiş. Atalarımız ise binlerce yıl önce bu gezenin varlığından haberdardı.
Cetegey (Cetey): Uranüs.
Eşanlam: Yetendiz (Yedentir) - Yeten
Özelliği: Çıplak gözle görülemez. Türk mitolojisinde yer alan Cedey Han'ın adından kaynaklanır.
Bu Gezegen batı Dünya tarafından ilk defa 1781 yılında keşfedilmiş. Atalarımız ise binlerce yıl önce bu gezenin varlığından haberdardı.
Konuşuk (Konuşu): Neptün.
Eşanlam: Altandız (Altantır) - Altan
Özelliği: Çıplak gözle görülemez.
Türk mitolojisinde yer alan Altay Han'ın adı verilmiştir. Bu Gezegen batı Dünya tarafından ilk defa 1846 yılında keşfedilmiş. Atalarımız binlerce yıl önce bu gezenin varlığından haberdardı.
Yaldırık (Yıldırak): Plüton.
Eşanlam: Usandız (Usantır) - Usan
Özelliği: bu Gezegen batı dünyası tarafından ilk defa 1930 yılında keşfedilmiş. Bizim Atalarımız binlerce yıl önce bu gezegenin varlığından haberdardı.
Türkler olarak batı medeniyetlerden binlerce yıl önce göçebe olarak yaşadığımızı, çoban olduğumuzu hiçbir durumda unutmamak gerek.
Gökyüzü bir haritaydı, yıldızlar ve gökcisimleri yol gösterirdi ve gökyüzüne bakınca aynı zamanda zaman ve mevsimler de belirtiliyordu.
Bu nedenle Atalarımız, gökyüzünü ve tek tek gök cisimlerini Batı uygarlıklardan binlerce yıl öncelerden biliyorlardı…
NEJAT UYGUR
Nejat Uygur’un kendi anlatımıyla özgeçmişini kısaca şöyle anlatmış.
“Benim düşündüğüm ilk meslek pilotluktu. Çocukluğumda pilot olacağımı düşünürdüm.
Hatta hiç unutmam Manisa'da olduğumuz yıllarda, yatak çarşaflarını alıp yüksek bir yerden aşağı atlamayı planlamıştım. Tecrübe pilotu olarak önce ağabeyim atladı ve ayağını kırdı.”.
“Ağabeyim Zeki Ayhan Uygur, Amerika'da ünlü bir beyin cerrahı şimdi. Onunla gurur duyuyorum. Ağabeyim burada deniz albayıydı, ordudan ayrıldı sonra.”
“Benim gençliğimde herkeste Amerika'ya gitmek gibi çok yoğun bir istek vardı. Bu yüzden liman cüzdanı çıkarttım ve gemici oldum.”
“Hiç unutmam, bir Panama şilebinde çalıştım. Gemide kimsenin canı sıkılmazdı. Onlara fıkralar anlatır, taklitler yapardım. Herkes çok gülerdi. Sonra askere gittim, orada da arkadaşlarımı çok güldürürdüm. Giderek insanların yüzünü güldürmek bende tutku oldu. Sonra da tiyatro başladı zaten.”
13 yıl süren Anadolu turneleri sürecinde sırasıyla ‘Süheyl, Süha, Ahmet, Kemal ve Behzat’ adlı beş erkek çocukları dünyaya geldi.
Süheyl ve Behzat babalarının deyimiyle “Armut ağacının dibine düştüler” ve tiyatrocu oldular.
Bir zamanlar tiyatronun tozlu sahnelerinde ve ekranlarda izleyicinin büyük beğenisini alan usta komedyen, tiyatrocu Nejat Uygur'u 18 Kasım 2013'te kaybettik.
Biz onu kalplerimize perçinlediği şu sözlerle daima hatırlayacağız:
“Kan gurubum vatan haini olmayan herkese uyar..!”
(Fotoğraf; Nejat Uygur,1 Mayıs kutlaması için Taksim’de)
İZMİR
İzmir'e ilk defa gelen adam, Yalı Cami önünde dilenen kör bir dilenci görür.
Ertesi gün dilenci aynı yerdedir ama bu defa kör değil, topaldır!
Üçüncü gün dilenci yine oradadır.
Bu defa sağır ve dilsiz olmuştur!
Adam hayretle yaklaşarak:
“Yahu efendi! Sen her gün başka biri oluyorsun?” diye sorar.
Dilenci hafifçe tebessüm ederek filozofça cevap verir:
-“Hayat böyle beyim… İzmirli insanlar hep yenilik istiyor… Bu kentte kendinizi yenilemezseniz hiçbir işte başarılı olamazsınız...”
DÜŞMAN
Herkese gücü yettiğince iyilik yapan, yardımına koşan, fakiri yoksulu gözeten adam büyük bir hastalığa yakalanır.
Senelerce hastaneden çıkamaz.
İlk hastalandığında sanmaktadır ki, ziyaretine gelen dostlarıyla hastane dolup taşacak,
Koridorlar almayacak gelenleri.
Çünkü o kadar iyilik yapmıştır insanlara...
Ama ne gelen olur, ne giden…
Seneler geçer, adam mahzun mahzun hastane odasının penceresinden bakmaktadır.
Dostlarından bir kişi dahi gelse hasta ziyaretine, o kadar memnun olacaktır ki.
Bir gün hemşire, bir ziyaretçisi olduğunu söyler adama.
“Ha işte. Nihayet dostlarımdan biri beni hatırladı” der.
Gözünü kapıya çevirir.
Köydeyken konuşmadığı on beş senelik düşmanı kapıdan girdiğinde içeriye öyle bir şaşırır ki.
Geçmiş olsun dileklerini iletir, gelen.
Dualar eder hasta adama.
Yine geleceğini söyleyip hastane odasından çıkarken, hasta adam nemli gözlerle bakar senelerce düşmanı saydığı o adama sorar;
“Yahu soframda yemek yiyenler, sayemde okuyup adam olanlar, beni çok sevdiğini söyleyen dostlarım, ahbaplarım, akrabalarım gelmezken ziyaretime sen benim onca senelik düşmanımken nasıl geldin?”
Gelen komşusu yüzüne bakar hasta adamın.
Ve şöyle der:
“Biz seninle kapı komşusuyuz. Sen çok güzel çiçekler dikerdin ya evinin bahçesine. O çiçek kokuları benim bahçeme de gelirdi. Sayende evim buram buram çiçek kokardı. Gelen misafirim bile mest olurdu o çiçeklerin kokusundan. Evin çiçek gibi kokuyor derlerdi. İstemeden de olsa iyiliğin dokudu. Ben bunu nasıl unuturum? Düşman olmak ayrı. İnsan olmak apayrı bir şey... Tekrar geçmiş olsun.”