İthalat veya dışalım, yurtdışında üretilmiş malların, ülkedeki alıcılar tarafından satın alınmasıdır. Karşıtı ihraca veya dışsatımdır. İkisi birlikte bir ülkenin dış ticaret dengesini oluşturur. İthalat devlet veya izin verilen kurumlar tarafından yapılır.

İthalat genellikle yurtiçinde üretilemeyen veya ürün arzının yetersiz kaldığı mal ve hizmetlerde yapılır. Ancak son yıllarda enflasyonu düşürmek için ithalat yoluna başvurulması, hatta ithalatı kolaylaştıran uygulamalara, gümrük vergi ve fonlarının kaldırılması yoluna gidilmesi üretim sorunlarını arttırmaktadır.

Tarım ürünlerinde dış ticaret dengesi son 20 yıla kadar açık vermiyordu. Ancak kontrolsüz tarım ürünleri ithalatı, gıda üretimini düşürdü. Ekilmeyen arazi varlığı hızla artmaya başladı.

Türkiye uzun yıllar Kuzey Amerika kıtasına, özellikle Kanada’ya mercimek ve nohut ihraç etmiştir. Bugün aynı coğrafyadan mercimek ve nohut ithal etmektedir. Kuru fasulye başta Arjantin olmak üzere Güney Amerika’dan gelmektedir.

Üretim dışı kalan tarım alanları incelendiğinde, buğday ekim alanının 20 milyon dekar, arpa ekim alanının ise 10 milyon dekar azaldığı görülmektedir.

Hububat ve bakliyat ithalatının yıl boyu devam etmesi, gümrük vergisi ve fonların kaldırılması, iç piyasada fiyat düşüşleri ve belirsizliklerine neden olmakta, üreticiyi mağdur etmektedir. Bu nedenle üretici, üretimden uzaklaşmaktadır.

Türkiye öteden beri yağ ve yağlı tohum ithalatı yapmaktadır. Çünkü üretimi ihtiyacı karşılamamaktadır. Bu alanda ithalat yoluna başvurmak zorunludur.

2000’li yılların başlarında yağ ve yağlı tohum ithalatı dışında çok fazla tarım ürünü ithal edilmiyordu. Ağırlıklı olarak susam ithal ediliyordu. Günümüzde ayçiçeği, soya, palm gibi ürünlerin yağları ithal edilmektedir. İthalat üretimi düşürmekte ve dışa bağımlılık artmaktadır.

Yaklaşık 20 seneden beri hayvancılıkta sorun yaşanıyor. Adeta üç beş senede bir kısır döngü yaşanıyor. Et fiyatları yükseliyor, ithalata başvuruluyor. Diğer bir deyişle et fiyatları yükselirken üretici tam para kazanacak oluyor, ithalat başlıyor.

2020 yılında et ithalatı olmayacağı ifade edilmişti. 2017, 2018 ve 2019 yıllarında yurda gelen 2 milyon dana 2020 yılında tükendi. Yem ve süt fiyatları arasındaki fark ve sütçü işletmelerde oluşan zararlar nedeniyle inek kesimleri de bir miktar et piyasasını destekledi, et fiyatları yerde süründü. Türkiye’nin iklim özellikleri besi sığırcılığına çok elverişli değildir. Ancak ekolojik koşullar et üretiminde koyun yetiştiriciliğine izin vermektedir. Bununla birlikte azalan koyun varlığı, et arzında çok düşük oranlarda, % 7’lerde kalmaktadır. Doğu Anadolu yaylaları besi sığırcılığına uygun olmakla birlikte, potansiyeli yeterli değildir.

Sürdürülebilirlik merkezli koruyucu uygulamalar devreye sokulmadan ithalat yoluna gidilmesi doğru değildir. Yıllardır uygulanan ithalat politikaları ne yazık ki üreticinin kazanacağı, bu işe gönül vereceği zamanlarda belini bükmüştür.

Son zamanlarda orta ve büyük ölçekli işletmelerde hayvan sayısı azalmaktadır. Halen yükselen yem fiyatları, besiciliği olumsuz etkilemektedir. İthal edilen hayvanlarda dahi maliyetler kesim fiyatlarına yaklaşmaktadır.

Enflasyonu düşürme odaklı olarak gerçekleştirilen tarım ürünleri ithalatı, üretimi düşürmekten öteye gitmemektedir. Üreticiyi koruyan tedbirler alınmadığı sürece, et ve süt üretimi başta olmak üzere tüm gıda ürünlerinde üretimin düşmesi kaçınılmazdır. Türk tarımı küçük aile işletmelerinden oluşmaktadır. Birim gıda üretimi, AB ve Amerika ülkelerinden daha yüksektir. İthalatta gümrük vergisi ve fonların kaldırılması, hemen bütün tarım ürünlerinde Türk çiftçisini dünya ile orantısız rekabete sokmaktadır. Sonuçta geçim sorunları büyümekte ve üretici üretimden uzaklaşmaktadır.