Cari açığı her yıl 50-60 milyar dolarlarda gezen, arada bir 100 milyar doları gören bir ülkede, cari açığı dış borçla kapatan bir ülkede, verimli topraklara sahip bir ülkede, tarım ürünleri ithalatını özendirici tedbirler almak ihanetten başka bir şey değildir. İthalat lobilerinin tepesinde kamu ve örgüt yöneticilerinin yurtdışında şirket kurup et ve canlı hayvan ithalatını kendilerinin yapması ihanetin daniskasıdır.
Cezayir bugün dünyanın en pahalı ekmeğini yemektedir. Düşük verim alsalar da buğdayları kendilerine yetiyordu. Önce ABD’den bedava buğday alan Cezayir, sonra unu parayla almıştı ve şimdi buğday ekecek çiftçisi kalmayınca unu daha pahalı almaya, haliyle ekmeği daha pahalıya yemeye başladı.
Dünyanın en çok susam tüketen ülkelerinden biri olan Türkiye, neredeyse susamının tamamını ithal ediyor artık. Fiyatlar yükselmesin diye başlayan ithalat susam yetiştiriciliğini bitirdi.
Fasulye üretimi pazarın ihtiyacını karşılamıyor diye ithalat başladı ve İspir gibi, Erkelet gibi, Karacaören, Saraycık gibi, yörelerinde marka olmuş fasulyelerimiz tükeniyor artık.
Şanlıurfa’nın kırmızı mercimeği, Çorum’un yeşil mercimeği kaybolmaya yüz tuttu. Bir zamanlar mercimek ve nohut sattığımız Kanada, günümüzde nohut ve mercimek ihtiyacımızı karşılıyor. Leblebisi ile meşhur yörelerimiz var. İthal nohut kullanıyorlar artık.
Buğdayı, arpayı, mısırı uzun süreden beri ithal ediyoruz. Hatta bazen ithalatı kolaylaştırmak için memleket yetkilileri gümrük vergi ve fonlarını kaldırıveriyorlar. İçerdeki fiyatları düşürmek için yapıyorlardır mutlaka. Nitekim buğday ve arpa ekiliş alanları %20 oranında azaldı. Üretim de buna bağlı olarak azalıyor haliyle.
Yağ açığı memleketin bilinen bir gerçeği. Çözümü de zor görünüyor. Ayçiçeği başta olmak üzere yağlı tohum ve yağ ithalatı her geçen gün artıyor. Ekilişler ise azalıyor. Çünkü Türk çiftçisi kazanamıyor. Çünkü devlet gümrüksüz ithalata izin veriyor. Ukrayna ve Rusya çiftçisini sübvanse ediyor.
Et ithalatı durmak bilmiyor. Hayvan sayısı artıyor, et ithalatı da artıyor. Bu işte bir terslik olsa da ithalat rakamlarının sürekli arttığı bir gerçek. Kırmızı ette meraya dayalı hayvancılığın payı çok düştü. Haliyle besiciliğin maliyetleri çok arttı. Kasaplık hayvan ithalatı besiciyi öldürmeye devam ediyor.
Günümüzde 125 kalemin üzerinde tarım ürünü ithal ediliyor. Ekilen alanlar azalıyor, vatandaşımız çiftçilikten vazgeçiyor. Oysa gıda üretimi stratejiktir.
Üretimin korunmasından ziyade bitirilmesi için ne gerekiyorsa yapılıyor adeta. Mazotun yarısı, genç çiftçi, 300 koyun projeleri çiftçimizle alay etmekten başka bir şey değildi. Memleketin koyunlarını Afganistan’dan gelen kaçaklar güdüyor.
Üretmezsen enflasyon düşmez. Fiyatları düşürmek için ithalat yaparak kendi üreticini öldürürsen enflasyonu hiç düşüremezsin. Hele hele paranı pul edersin.
Enflasyon aldı başını gidiyor. İktidar sahipleri senelerdir tek haneli rakamlara inecek diye tarih veriyor ama yalan söyledikleri, milleti kandırdıkları ayan beyan ortaya çıkıyor. İktidarları döneminde Bulgar levası Türk Lirası karşısında 250 kat değer kazandı. Paran değersizleşiyorsa üretenini bitiriyorsun demektir.