Daha önce de bu köşede kibir hastalığı ve güç zehirlenmesini defalarca paylaşmıştık. Siyaset başta olmak üzere hemen her alanda ortaya çıkan ego baskılarını bazı bilim insanları farklı boyutuyla da anlatmaya çalışıyor. Ünlü bilim insanı Einstein da bu hastalığı ne kadar çok bilgi o kadar düşük ego olarak tanımlıyor.
Araştırıcılar, hırs, gurur, kendini beğenme gibi duyguları, belirli ölçüler içerisinde insan gelişimi açısından çok faydalı, hatta önemli bir gereksinim olarak ifade ediyorlar. Bununla birlikte, bu özelliklerin bireydeki varlığı, ölçüyü aştığında bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar verebilecek davranışlara yol açabileceğine de işaret ediyorlar.
Hubris, aşırı derecede kendini beğenme, aşırı gurur ve güç zehirlenmesi kavramlarını içeriyor. Bu karakter ilk kez 2010 yılında “Brain” adlı psikoloji dergisinde Jonathan Davidson ve Lord Davin Owen tarafından incelenmiştir.
Her ne şekilde olursa olsun kibir; herhangi bir liderin veya idarecinin efsaneye giden başarı öyküsünün trajediye dönüşümüdür. Karizma, çekicilik, ilham yeteneği, ikna kabiliyeti, vizyon genişliği, risk almaya isteklilik, coşkulu başarma arzusu, yüksek özgüven gibi özellikler başarılı liderlik ile ilişkilidir. Bu özellikler aslında birçok uzman tarafından olumlu özellikler olarak tanımlanıyor. Ancak bu özelliklerin yanında, acelecilik, dinlemeyi ve tavsiye almayı reddetme, detaylara takılma, eleştiriye kapalı olma, kendi fikirlerini kabul ettirme baskınlığı, pervasızlık, empati yoksunluğu gibi özellikler de aynı bireyde hızla gelişmeye başlıyor. İşte liderliğin bu yönü, kurumu felakete sürüklüyor ya da en azından büyük ölçekli zararlara sebebiyet veriyor.
Hubris-kibir hastalığına yakalanmış olmanın 10-15 adet göstergesi bulunuyor. Dünyayı, gücünü sergileyebileceği bir alan olarak görme, kişisel imajını sürekli artırma eğilimi, hareket ve söylemlerinin aşırı derecede endişe içeren görünüm içermesi, kendisini, millet ve devletle özdeşleştirmesi, toplumun kaderini kendi kaderine bağlaması, sözlerinde “biz” kelimesini kullanması, aşırı özgüven göstermesi, kendinden olmayanları ötekileştirme ve onları açıkça aşağılama, kendini sadece üstün bir güce hesap verecek biri olarak gösterme, gerçeklerden uzaklaşma, pervasızlaşma, her şeye karışma, huzursuzluk, istikrarsızlık, bilinç çatışması yaşama, yanlışlarını doğru göstermek için din, kutsallıklar ve dürüstlüğe dayandırma olarak özetlenebilecek göstergelerden en az 3 veya daha fazlasına sahip kişilerde hubris-kibir hastalığı olduğu açık bir şekilde kabul ediliyor.
İrlandalı nöropsikolog Ian Robertson, The Winner Effect isimli kitabında, “Gücün beyin üzerindeki etkilerinin kokain benzeri uyuşturucularla benzerlikler taşıdığını belirtiyor.
Yönetim sürecinde lider, iletişime kapalı ise, hatalarını söyleyebilecek kişilerin eleştirilerinden kendini mahkûm bırakacak yalnızlığa, kendi eliyle kendisini itmiş ise, hubrisin kıskacından kendini kurtarması ve sağlıklı bir kişiliğe dönüş yapabilmesi son derece zor olmakta, hatta birçok uzman tarafından imkânsız görülmektedir.
Uzun süre iktidarda/yönetimde kalanlarda kesinlikle ortaya çıkan bu hastalığın tedavisi ne yazık ki bulunmuyor. Tersine sürekli çevresi tarafından egosunun beslenmesi gerekiyor. Hal böyle olunca, ülke, kurum veya şirket yönetimleri çok yüksek riske sokuluyor. Bunun farkında olan birçok ülke hemen her alanda yönetim süresini 10 yıl ile sınırlandırmıştır. Tıbbi sorunların yönetime aksamasını önlemenin başka yolu bulunmamaktadır.
Halihazırda memleketin idaresinde de muhalefetinde de aynı hastalığın yarattığı sorun, memleketin geleceğini karartıyor.