Çanakkale Geçilmez önemli bir düstur, önemli bir duruştur.
Milli ruh ve hareketin bir göstergesidir. Bundan 110 yıl önce tek bir emperyal geçemedi. Fikren de geçemedi. Vatanın işgaliyle sonuçlanması muhakkak gibi görünen bir savaşı Çanakkale Ruhuyla kazandık. Özünde askeri işgal ve bir ulusu yok etmeye çalışan emperyalist hareketin önünü kestik ve tüm dünyaya örnek olduk.
Vatan bir ulusun, ortak paydaşların coğrafyasıdır. Ortak paydaşların sadece Anadolu’dan olması gerekmez. Şehitlikleri dolaşan hemen herkes görmüştür. Çanakkale savaşlarını az çok okuyan hemen herkes farkına varmıştır. Şehitlerimizin künyelerine bakınca ne kadar geniş bir coğrafyamızın ne kadar geniş bir coğrafyadan paydaşlarımızın olduğunu hissetmek mümkündür. Neredeyse Kanuni Sultan Süleyman zamanında hükmedilen topraklardan daha geniş bir coğrafyadan şehitlerimiz vardır.
Künyelerinde Bağdat, Kerkük, Beyrut, Gazze, Şam, Musul yazan soydaşlarımız, din kardeşlerimiz var Çanakkale savaşlarında. Şimdi bu topraklarda neler oluyor bilen yok. Çanakkale’nin nerede olduğunu dahi bilmeden seferberlik ilanına heyecanla asker gönderen bu toprakların önemli bir kısmında insanlığın çiğnendiğine, vahşetlere şahit oluyoruz.
On onbeş sene önce Arap Baharı diye başlayan karışıklıklar bir çok İslam ülkesinde katliamlara sahne oldu. Hala düzen tutmayan bu coğrafyanın cehaleti, geri kalmışlığı ne yazık ki emperyal dünyanın ekmeğine yağ sürmekten öte bir işe yaramıyor.
Milletin neyin mücadelesini verdikleri dahi belli değil. Gerçek olan bir sonuç var ki, emperyalizmin emellerine uygun olan gelişmeler sürekli artıyor. Yapılan bütün işler eylemler orta doğuda ülke sayısını artırmaya doğru götürüyor.
Küreselleşme hareketi, yaklaşık 50 yıldan bu yana hızlı bir şekilde devam ediyor. Bilişim dünyasındaki gelişmelere göre kapalı kalmanın anlamı da yoktur. Dünyaya açılmak, kaynak kullanımı ve paylaşımında zorunlu hale gelmiştir. Hak ve adaletin korunduğu, insan haklarına saygı duyulduğu sürece küreselleşmeye karşı durmak gereksizdir. Ancak, küreselleşme hareketi nitelik olarak kaynakların etkin kullanımı ve paylaşımı özdeğinden çok uzaktır. Çıkış felsefesinin özünde de yoktur. Vitrini çok güzeldir. Sonuçlarına bakılacak olursa, kaynaklarını paylaşıma açan ülkelerin tamamı fakirleşmeye devam etmektedir.
Yabancı sermaye kısa adıyla da tanımlanan küresel emperyalizme Türkiye de kapılarını çoktan açmıştır. Teknolojiden kaçılmaz elbette. Teknolojiyi yenilemek, kaynakları daha etkin kullanmak için şarttır. Teknolojiyi üretmeyince adına yabancı sermaye deyip verimliliğin arttırılması felsefesiyle özelleştirme, ayrıca özel sektörün yabancı ortak bulma hevesleri ne yazık ki, ülke kaynaklarının belli alanlarda adeta sömürülmesine neden olmaktadır. Dağdan akan suyun yabancı sermayeye ihtiyacı olmaması gerekir. Çok kazanan iletişim sektörünün yabancı ortaklara ihtiyacı olmadan kendini geliştirmesi beklenir. Hatta bir çok sektörün artan kaynaklarla yabancı ülkelerde dahi yatırım yapma yeteneğinde olması gerekir.
Çanakkale’yi geçirmeyen coğrafyada neler oluyor doğru anlamak gerekiyor. Savaş artık askerle yapılmıyor.
Türkiye yıllardır nelerle mücadele veriyor? Oysa nelerle mücadele edeceği bile belli olmadan?