AJAN YARIŞMASI

Bir gün, CIA, KGB ve MİT teşkilatlarından hangisinin daha başarılı olduğunu tespit etmek için bir “İstihbarat yarışması” düzenlenmiş.

Bu yarışma uyarınca, her üç teşkilatın en iyi adamlarından oluşan 10'ar kişilik bir grubu Kongo'nun balta girmemiş ormanlarına göndermişler.

Ormanın girişinde görevlerini açıklamışlar: “Ormana girip, en kısa sürede bir zürafa bulup getiren kazanır!”

Önce KGB'liler gitmiş.

15 dakika sonra bir zürafa ile çıkagelmişler.

Sonra CIA gitmiş.

10 dakika sonra zürafa ile gelmişler.

En sonunda bizim MIT gitmiş, 7 dakika sonra ağzı burnu kan revan içinde bir fille dönmüşler.

Yarışmayı düzenleyenler, “Bu ne yahu… Biz sizden Zürafa istemiştik!” diye sorunca fil zar zor konuşarak atılmış;

“Abi vallahi ben Zürafayım” demiş.

AKILLICA

Kadın adama “Siz üçüncü kocama ne kadar benziyorsunuz” demiş.

Adam “Yaa! Kaç kez evlendiniz?” diye sormuş merakla.

Kadın biraz kırıtarak cevaplamış:

“İkiii…”

AMELİYAT YERİ

İki sevgili bir ağacın gölgesinde otururlar.

Delikanlının tatlı sözleri arasında bir ara kız sevgilisinin kulağına fısıldar:

“Sevgilim sana apandist ameliyatı olduğum yeri göstereyim mi?”

Delikanlının gözleri parlar.

“Göster canım göster.”

Kız eliyle uzakta bir yeri göstererek:

“Bak şu ilerde görünen sarı bina var ya, onun üçüncü katında olmuştum...”

BAKAN KARISI

Bakanlardan birinin ölmesiyle başka bir milletvekili onun süresini doldurmak üzere seçilmişti.

Adam hemen karısına telefon ederek, bu müjdeyi vermek istedi:

“Bir bakan karısı olmak ister miydin?”

Karısı biraz düşündü sonra cevapladı:

“Hangisinin?”

BİR DAKİKA

Temel havayolu şirketine telefon etmiş ve sormuş:

“Amerika’ya kaç saatte gidiliyor acaba?”

Görevli önündeki notlara göz atarken:

“Bir dakika” demiş.

Temel teşekkür edip kapamış.

DEĞİŞMEYEN ŞEY

Genç çocuk babasına:

“Baba Afrika’nın bazı yerlerinde, erkeğin evlenene kadar karısını tanımadığı doğru mu?”

Adam iç çekerek cevaplamış:

“Evet ama bu her ülkede böyle oğlum.”

DİŞ

Diş hekiminin odasına giren genç ve güzel kadın:

“Ah doktorcuğum”, dedi “Bu dişi çektirmektense, çocuk doğurmayı tercih ederim.”

Doktor: “Öyleyse acilen kararınızı verin koltuğun ayarını ona göre yapayım.”

DOKTOR

Çekici bir genç kadın, çok zayıf bir bebeği doktora kontrole götürür.

Bebeğe bakan doktor:

“Bu çocuk iyi gıda almıyor” der ve kadına dönerek, “Lütfen soyununuz” diye rica eder.

Soyunan kadının, göğüslerini iyice kontrol ettikten sonra doktor:

“Acaba düşündüğüm gibi mi Hanımefendi?” diyerek tespitini açıklar, “Sizin hiç sütünüz yok.”

Kadın: “Tabi olmaz doktor bey, ben çocuğun teyzesiyim...”

ENAYİ

Arabasını park edip lokantaya giren adam, çıktığında arabasını akordeona dönmüş bir halde bulur.

Cam sileceğinin altında bir kâğıt vardır.

Kâğıdı açtığında, şu satırlarla karşılaşır:

“Ön vitesle geri vitesi karıştırıp arabanıza sert bir şekilde çarptım. Arabanızda gördüğünüz gibi çok büyük hasar var. Olayı gören kimseler de şu an, ben bu satırları yazarken çevremde toplanmış bulunuyorlar ve bu kâğıda adımı ve adresimi yazdığımı sanıyorlar. Ne halin varsa gör. Bu kadar büyük hasarı karşılayacak kadar enayi değilim!”

EŞ İLANI

Adam gazeteye “Eş aranıyor” ilanı vermiş.

Ertesi gün yüzlerce mektup almış:

“Benimkini alabilirsin!”

EŞŞEK

Adamın biri misafirliğe gitmiş.

Akşam olunca haliyle sormuşlar:

“Pardon arkadaş” demişler karı-koca. “Bizim odada mı yatarsın, bebeğin odasında mı, yoksa boş bir odada mı?”

Adam düşünmüş, “Karı-kocanın yanında yatılmaz ayıp olur zaten, bebekle uyursam bütün gece ağlar, ben en iyisi boş odada yatayım” diyerek cevap vermiş.

Sabah olunca adam elini yüzünü yıkamış, bir de bakmış çok güzel bir kız adama havlu tutuyor.

Adam: “Kızım senin ismin ne?” diye sormuş.

Kız: “Bebeeek… Peki ya sizin adınız nedir?”

Adam hayıflanarak cevaplamış:

“Eşek kızım eşşşeeek... Hem de eşşekoğlu eşşek…”

ÖNCE KİMİ?

Bir gün Temel eşeğiyle köyüne dönerken yolda gördüğü elma bahçesindeki elmalardan tatmak ister.

Bahçeye girer ve eşeğinin üstünde kolayca eriştiği elmalarla bir güzel karnını doyurur.

Tam ayrılacağı sırada bahçe sahibi eşeği ile birlikte Temel’i yakalar.

Önce bir güzel eşeği döver, ardından da köşede bekleyen Temel’i pataklar.

Dayaktan sonra dayanamayan Temel ağzı burnu kan içinde sorar:

“Tamam tövdün, anladık ta sana pirşey sormak isteyrum!”

“Sor bakalım.”

“Neden önce beni değul de eşeği dövdün?”

“Cevap çok kolay… Çünkü seni önce dövseydim eşek kaçardı da ondan !...”

HAPİS

Kadın, gece yarısı yanından kaybolan kocasını bulmak için kalkar.

Evde yalnızlık içinde, aşağıdan bir ses duyar.

Aşağı iner ve tekrar dinlemeye başlar, ama kocasını bulamaz.

Biraz daha aramak için aşağı depoya iner, orda kocasını dizleri üstüne çökmüş, duvara dönmüş ağladığını görür, merakla sorar, “Kocacığım, neyin var, ne oldu?” Kocası, “Hatırlıyor musun, Baban bizi beraber yakaladığında bir soru sormuştu, ya evlenirsin ya da 20 yıl hapis çekersin.”

Kadın şaşırarak, “Eeee ne oldu?”

Adam, “Bu gün, hapisten çıkacaktım da…”

PAPAZ

Papaz iki metre yukarıda duran zangoca sormuş:

“Gizli gizli sen mi içiyorsun kutsal şarabı?”

Zangoç da derin sessizlik...

İyice köpürmüş Papaz:

“Sana soruyorum be adam! Duymuyor musun?”

“Hayır, buradan hiçbir şey duyulmuyor efendim...”

“Olacak şey mi! İki metreden beni duymuyorsun...”

Zangoç teklif sunmuş:

“İsterseniz yer değiştirelim, anlarsınız...”

Yer değiştirmişler.

Bu defa Zangoç aşağıdan seslenmiş:

“Kilise için toplanan yardımları kim iç ediyor?”

Papaz yukarıya bağırmış:

“Hakikaten yahu! Buradan hiçbir şey duyulmuyormuş...”

UZAY

Bir mecliste konuşulurken, Amerikalı:

“Biz Mars’a gideceğiz” demiş.

Alman: “Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz” demiş.

Fransız: “Atom bombasını etkisiz hale getirecek projelerimiz var” demiş.

Temel de onlardan geri kalmamak için:

“Biz de güneşe gideceğiz” demiş.

“Güneşe gidemezsiniz, güneş yakar” diye itiraz etmiş diğerleri.

Temel onları aşağılayan bir tavırla cevaplamış:

“O kadar da enayi değiliz tabi” demiş. “Biz akşam serinliğinde gideceğiz.”

OTURUN

Alican biraz terbiyeden yoksun bir çocukmuş.

Bir gün annesinin misafirleri kağıt oynamaya geleceklermiş.

Oğlunun yanlış hareketlerde bulunacağından korkan annesi misafirlere, “Alican terbiyesiz bir laf ederse kalkıp gidiyormuş gibi yapın, belki utanır da bir daha yapmaz” diye tembihlemiş.

Misafirler “Tamam anlaşıldı” diyerek oyuna oturmuşlar.

Kısa bir süre sonra Alican içeri telaşla girmiş; “Anne! Anne! Limana bir gemi yanaştı içinde bir sürü çapkın denizci var, etrafta kadın aramaya başladılar” demiş.

Bunun üzerine kadınlar söz verdikleri üzere ayağa kalkıp gidermiş gibi yapmışlar.

Alican hemen ortaya atılıp onları durdurmaya çalışmış:

“Acele etmeyin oturun oturun… Denizciler daha bir hafta buradalarmış.”

ALİ’NİN VASİYETİ

Ali isminde bir adam ölüm döşeğinde karısına şöyle bir vasiyette bulunur:

“Karıcığım, ben ölmek üzereyim. Tanrı’ya dua ettim, ‘Eğer karım ben öldükten sonra bir erkekle yatarsa ahirette kendi etrafımda bir kez döneceğim’ dedim. Eğer benim öbür dünyada rahat etmemi istiyorsan lütfen benden sonra hiç bir erkekle yatma olur mu?”

Kadın: “Kocacığım o nasıl söz, tabii ki sana öldükten sonra da sadık kalacağım” diye söz verir.

Ve kocası Ali, kısa bir süre sonra ölür.

Yıllar sonra kadın da ölür ve öbür dünyaya giderek kocasını aramaya başlar.

Kapıdaki görevliye sorar: “Kocamı arıyorum ismi Ali…”

Görevli: “Hangi Ali Hanımefendi? Burada milyonlarca Ali var.”

Kadın: “Arasıra kendi etrafında dönen birisidir mutlaka.”

Görevli: “Ha, sen topaç Ali’yi arıyorsun, az ileride.”

BİR SAYI TUT!

Benzin istasyonunun önünde bir afiş varmış ve üzerinde:

“Depoyu dolduran, sayıyı bilirse bedava ilişki kazanacak!”

İki kafadar benzinciye “Doldur depoyu” demişler ve sonra bedava ilişki için sayı bilme oyununa talip olmuşlar...

Benzinci sormuş: “Kafamdan bir sayı tuttum, bilin bakalım…”

“Üç” demiş bir tanesi...

Benzinci, “Bilemediniz, ben beş tutmuştum.” demiş ve bunları “Kazamadınız” diyerek yollamış.

Aradan geçen bir zaman sonra bizim iki kafadar yine gelmişler benzinciye ve yine depoyu doldurtmuşlar.

Yine sayı bilmece oyunu oynamak istemişler.

Bizimkiler “Yedi” demiş, benzinci “Olmadı, ben altı tutmuştum” demiş ve yine yollamış bunları.

Üç gün sora yine depoyu “Fullemişler” yine oyun! “İki” demişler. Benzinci “Bir tutmuştum” diyerek, “Yine kazanamadınız” demiş.

Gençlerden biri arkadaşına dönüp sormuş:

“Yahu bu bizi kandırıyor galiba, hep başka rakam söylüyor... Hile yapmasın sakın!”

Diğeri gayet rahatlıkla cevaplamış:

“Yok canım, öyle olsa benim kız kardeşim arka arkaya iki kere kazanmazdı.”

HEVES MESELESİ

Madam Hayganuş’un kocası Agop ölmüş. Hayganuş çok üzgün tabi.

Sevgili kocasının mezarının başında oturmuş bağıra bağıra ağıt yakıyor.

Komşuları, arkadaşları da elleri önlerinde bu dramatik anı saygı içerisinde sessizce dinleyip, izliyorlar.

Hayganoş’un kocası Agop’a yaktığı ağıt herkesin gözlerini yaşartıyor; “Ah Agop Efendi ah! Sen ne güzel, ne âlim adam idin...!”

“Fransızca bilir idin...!”

“İngilizceyi, Almancayı fevkalade konuşur idin…!”

“Sen edebiyattan, fizikten, kimyadan, riyaziyeden (matematik) çok iyi anlar idin...!”

“Şiir bilem yazar idin...!”

İzleyenler suskunluk içerisinde bekliyorlar, ama ölçüyü kaçıran Hayganuş’un Agop’a yakıştırdığı övgüler bir türlü bitmek bilmiyor.

Artık biri dayanamamış ve patlamış;

“Yahu Madam Hayganuş, amma da büyüttün ha..! Agop’u hepimiz tanır idik... Rahmetli hiç de dediğin gibi bir adam değil idi. Mesela Fransızca filan bilmez idi. Ne şiiri, ne matematiği? Az biraz okuması, yazması var idi. Hepsi o kadar...”

Madam Hayganuş komşusunun bu sözlerini duyunca hemen ağlamasını kesmiş ve başını kaldırarak hıçkırarak gururlu bir sesle şöyle cevap vermiş. “Olsun... En azından heves eder idi...”