Yıllar önceydi. Torunum ilk ziyaretini nereye yapsın, diye düşünüyorduk. Sonunda, karar verdik.

Torunum, dedesiyle yani benimle ilk ziyaretini Ankara'da , Anıtkabir'e yani Reis Paşa'ya yapsın istedik.

Reis Paşa'nın manevi huzurunda, büyük zaferimizi nasıl başardığımızı  da görüp öğrenmesi için biz de harekete geçtik ve arkadaş gruplarıyla veliler olarak"Ankara" ziyaretini gerçekleştirdik.

Farklı bir duyguydu.

Biz de, bu ziyaret yolculuğunda, Cumhuriyet ve Cumhuriyet değerlerini, çekilen çileleri, Şehitlerimizi ve yoklardan vara dönüşen Anadolu'nun çehresini ve büyük Türk Milleti' nin başarısını da anlattık...

Kendine güven, zor işlerin üstesinden gelme, birlikte yaşama sevincini de anlattık.

Benim ve Torunum için farklı bir zaman dilimini birlikte  yaşamış olduk.

Güzel günlerdi...

 

Sonra, ülkemizin üzerine kara kara bulutlar gelmeye başladı.

Milli devletimizi yıkmak, kantonlara dönüştürmek isteyen karanlık ruhlu, tek dişi kalmış bir canavar olan bölücü terör yapılanmasının başı, milli duruşu olduğu düşünülen bir siyasi aktörün kutsamasıyla "makbul adam seviyesine" yükseltilmesi çalışmasıyla  da bir kaos  karşımıza çıkmıştır.

 

Günümüzde, ülke yönetiminde söz sahibi olan bu siyasi yapının geçmişte  içinde olup büyük çileler çeken Türk Milliyetçileri, uğruna bedeller ödediği bu siyasi hareketin savrulmalarını da kabullenemediler...

 

Attila'nın liderlik sırrı. "Haini besleme, yok et. Beslersen başka ihanetlere de yol olur. Milletin varlığı tehlikeye girer..." der.

Biz, bu tür ihanetleri tarihimizin değişik dönemlerinde de yaşadık.

 

Millet-i sadıka dediğimiz kitlenin vatan toprağımızda, masum Türklere  uyguladığı genosid. Asir-Yemen, Filistin, Suriye ve Irak Cepheleri'nde  Arap ihaneti...

 

Düşmanı yok etmek için kıyama kalkmış Türk Milleti'nin  iç cephesini  çökertmek için emperyalistlerin maşası olan irticai ve bölücü kalkışmalar, ders almamız gereken durumlardır...

 

Günümüze doğru geldiğimizde de bölücü bir parti kurarak Türkiye'nin güçlü bir devlet olmasını önlemek isteyen, ulus devlet olmamızı  engellemek isteyen ve üniter yapımızın da  bozulması için hareket eden, bizimle  Lozan'da kalan hesaplamayı yeniden gündeme getirerek bize, diz çökertmek isteyen ABD, AB, Rusya, Çin, Arap Devletleri, Ermenistan, Sırbistan, İsrail ve diğer devletlerin maşası bir örgütün meşru hale getirilmesi ve elli bin kişinin katili bir caninin kutsanması bizim gönlümüzde derin yaralar açmıştır.

 

Ülke yönetiminde bulunanların çap ve yeteneklerini de sorguladığı bu durum karşısında, yöneticilerimizin dış baskılar karşısında ezilmeleri de kabul edilir gibi değildir.

Trump itinin köpeği, Suriye temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi de olan İt Barrack'ın yenilir yutulur olmayan, üniter devletler başımıza bela oluyor, Doğu Akdeniz Doğal gazı tamam ama, Bizim Hazar'ımız çevresinde bulunan ülkelerin petrollerini de Akdeniz'e taşımamız gerekiyor, bu yüzden, Irak'ı hallettik, Suriye'yi yola koyduk, sıra İran ve Türkiye'de...

 

Bize Atatürk'ün kurduğu ulus devlet engel oluyor. Türkiye bölünmeli, Osmanlı Devleti'nde olduğu gibi eyaletler olmalı, hepsinin tepesinde de şimdi benim olduğum gibi, ABD'li bir" Genel Vali" olmalı. İşte o zaman her şey güzel olacak. Ayrıca, BOP bitirilecek ve Büyük İsrail Projesi (BİP) de derhal devreye alınarak, Türkiye'nin Doğusu, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Mısır'ın kuzeyi ile Süveyş Kanalı da Büyük İsrail'in olmalı...

 

Bu işe en büyük engel olarak  eskiden İttihatçılar  karşı çıkıyordu. Şimdi de Türk Milliyetçileri karşı çıkıyor. Aslında, onların partilerini kontrol altında tutuyorduk. Şimdi kendilerine, yine Türk Milliyetçisiyim, diyen, ancak farklı farklı partilerde olan farklı bir" Milli damar" daha varmış ki, bunun farkına varamadık, diyorlar. Tam, işi bitirdik, derken bu Türk Milliyetçileri, Türkçüler, bir yol bulup, yine büyük güç oluyorlar.

 

Türk Milliyetçileri, bütün planlarımızı bozuyor, buna bir çare bulmak gerekiyor, diyorlar.

Yetmişlerde, en büyük korkuları, Kızıl Ordu, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Milliyetçileri(Ülkücüler) olarak sıralanıyordu.

Kızıl Ordu'yu, Pembe Ordu yaptık, diyorlar .

Türk Silahlı Kuvvetlerini, Fetö kumpasıyla susturduk(TBMM'de bölücü bir milletvekili Türk Silahlı Kuvvetlerini tahkir ederken MS Bakanı olan zat, ağzını bile açmamıştı.) Sıra, Türk Milliyetçilerine gelmişti. 12 Eylül'de üzerlerinden boldozer gibi geçtik, yine varlıklarını sürdürdüler. İktidar ortağı oldular... Türkiye'nin en dinamik grubuydular. Onları da kontrol altına aldık. Tam, dilşimize göre bir Türkiye, diyorduk ki bu sefer de CVP, diye bir grup herkesi Türk Milli Kurtuluş Hareketi'nin  ana karargâh yeri olan Ankara'da "Reis Paşa'nın ebedi olarak uzandığı yere" herkesi davet etmezler mi?

Bizim kurduğumuz oyun, yine bozuluyor, diye hayıflanmaya  başladılar.

 

Dileğim o ki: Büyük bir dip dalgası olarak, bütün Türk Milleti, Reis Paşa'sına koşarak, bütün emperyalist oyunları, bir kez daha bozacaktır...

Bu coğrafyada huzur içinde yaşayan ve yine huzur içinde birlikte yaşayalım, diyen herkesin bu coşkuya katılmasını isterim.

 

27 Aralık 2025, yirmi birinci yüz yılın ilk çeyreğinin bittiği  günlerin son günleri. Oradan öyle bir ses gelmeli ki, bunu, Vaşington, Londra, Paris, Roma, Berlin, Moskova, Pekin, Atina, Kahire, Riyad, Telaviv, Oslo, Stokholm, Erivan ve bütün Türklük düşmanlarının duymasını isterim.

 

Sağlığım elverirse elimde bayrağım orada olacağım.

Türk'ün ölmediğini de bir kez daha Anıttepe'den haykıracağım.

Bu da benim, son dileğim olsun.

 

Türklük için "Gök girsin kızıl çıksın!"

Ey Türk!

Sen, ne Yüce bir milletsin ki dünyanın geri kalanı seninle uğraşıyor.

Çünkü, sen insanlığın vicdanısın...

İnsanlığın vicdanını yok etmek isteyenlere fırsat verme ve çok yaşa emi!

 

                 Ne mutlu Türk'üm diyene!

             Gazi Mustafa Kemal Atatürk