Dişi Fil, kendisini ormanın en güçlü hayvanı ilan etmiş, bütün düzeni değiştirmiş, yeniden kurmuş.
Aslan, kaplan, ayı, manda...
Dişi File karşı çıkan olmamış ormanda.
.
Dişi Fil, önce kendi yerini sağlamlaştırmış:
“Herkes kendi arasında nasıl yaşarsa yaşasın, beni ilgilendirmez. Ama herkes benimle ilişkilerine dikkat etsin. Bütün kuralları ben koyacağım. Ormandakiler de ona uyma özgürlüğünü kullanacak” demiş.
.
Etkisini genişletmiş zamanla fil.
En güçlü o, tek yetkili o, gerisi sefil.
Artık sadece fille ilişkiler değil, bütün hayvanların kendi aralarındaki ilişkiler de filden ve çevresinden sorulur olmuş.
Öyle ki, ormandaki nüfus artışı bile filin işi olmuş.
Tek tek doğum yapan hayvanlara kızmış, “Bakın bir seferde 4-5 yavru doğuranlar var. Ne bu tembelliğiniz. Benimle oyun oynamayı bırakın, gidin genlerinizle oynayın, daha çok yavru doğurun” diye çıkışmış.
.
Her şeyi sineye çekmiş ormandakiler.
“Yeter ki” demiş ormandakiler, “Boşalmasın kiler…”
.
Dişi Filin “Değişiyoruz, değişiyoruz” naralarıyla girmiş orman şekilden şekle.
İş o noktaya gelmiş ki, eşit sayılmış maymun eşekle.
Zira fil, kimi kime uygun görürse ona göre şekillenirmiş ormanda yaşam.
Bir tek, “Ne güzel buyurdunuz”, “Biz de tam böyle yapacaktık”, “Bundan daha mükemmel olamazdı”, “Bu hızla bütün ormanları geçeriz” sözlerine izin veriliyormuş, öteki bütün sözler “İstikrar bozucu” bulunuyormuş.
Arada hakkını aramaya kalkan olursa hemen müdahale ediliyormuş.
Üzerine, “Geber gazı” sıkılıyormuş.
.
Filin bir özelliği de kindar olmasıymış.
Kendisine yapılan hiçbir şeyi unutmuyormuş. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, intikamını alıyormuş.
Hortumuna geleni vuruyor, ayağına geleni eziyormuş.
Hiç kimseyi dinlemiyormuş.
Bir gün söylediği ertesi güne uymuyor, doğru budur diyeni duymuyormuş.
.
Bundan karıncalar da payını almış, yuvaları filin ayaklarının altında kalmış.
Tam o sırada bir karınca, fil hortumunu topraktan çıkarır çıkarmaz girmiş hortumun içine.
Karınca az gitmiş uz gitmiş, kendisine hortumun içinde iyi bir yer etmiş.
Dişi Fil başlamış kaşınmaya.
Hortumunun içi karıncalanıyor, nedenini anlayamayınca beyni de karıncalanıyormuş.
Kalınca bir ağacın yanında durmuş, hortumunu ağacın gövdesine vurdukça vurmuş.
Bir türlü karıncalanmayı gideremiyormuş.
Üstelik hortumu da fena halde acımaya başlamış.
Son bir hamle sonucunda ağacın gövdesine vurunca, ağaç devrilip üzerine düşmüş.
Fil ilk kez bu kadar âciz duruma düşmüş.
"Bereket" demiş "Kimse yok etrafta…"
.
Arada bir yanından geçtiği koca kayanın nerede olduğunu düşünmüş, "Hah şu tarafta" diyerek gitmiş yanına ve bu kez kayalara vurmuş hortumunu.
Arada geçen olursa duruyormuş, anlatmıyormuş durumunu.
Hortumu kayaya vurdukça kaşıntıları artmış, kaşıntıları arttıkça daha çok vurmak istemiş.
Derken iflas etmiş bedeni, anlayamadan nedeni, uzanıp kalmış dişi fil.
.
İşte böyle…
Dişi Fili yenmiş minnacık bir karınca.
Ateş bacayı sarınca,
Dişi fil güya ulaşılmaz bir noktaya varınca,
Etrafındaki herkesi kırınca,
Kendisinden güçlü hiçbir hayvan olmadığını sanınca...
Sonunda olan olmuş,
Küçük bir karınca,
Koskoca bir filden daha güçlü olmuş.
.
İşte böyledir hayat...
En güçlü olduğumuz an, aynı zamanda en zayıf olduğunuz andır.
Hiçbir güç mutlak değildir.
Herkesi dize getirdiğini sanan dişi filin içinden, geçivermiş bir karınca…
(Alıntı)
LAYIK OLUNAN SİSTEM
Bir zamanlar bir ülkede halk ayaklanır hükümdara karşı.
Haklılardır da.
Ne adalet ne düzen kalmıştır ülkede.
.
Hükümdar ayaklanan halkı meydandaki devasa bir havuzun etrafında toplar ve bir konuşma yapar;
-"Eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde kurtulabilirsiniz. Böyle isyan etmenize hiç gerek yok, şimdi ben bu havuzu boşalttıracağım, üzerini de kapattıracağım, sizden tek isteğim bu havuzu süt ile doldurmanız.
Herkes gece yarısından sonra bu havuza bir kova süt dökecek. Herkes tek başına dökecek sütü kimse kimseyi görmeyecek. Güneş doğarken hepiniz burada olun. Havuz süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim."
.
Ertesi gün sabah olur herkes sevinçle toplanır havuzun başına.
Öyle ya artık bu hükümdardan kurtulacaklardır.
Hükümdar da gelir ve üzeri kapalı havuz açılır.
Bir de ne görsünler?
Havuz besberrak suyla doludur çünkü herkes aynı şeyi düşünmüştür;
“Onca sütün içinde benim döktüğüm bir kova suyu kim fark edecek?”
.
Hükümdar konuşur;
-"Gördünüz mü? Siz ne iseniz ben de oyum! Siz düzenbaz olduğunuz için içinizden kimi seçerseniz seçin sonuç hiçbir zaman değişmeyecek.
O yüzden ben tahtımda kalıyorum, siz de layık olduğunuz sistemin içinde!"
(Alıntı)
İYİ ZAMANLAR
Dubai'nin kurucusu Şeyh Raşid'e bir keresinde ülkesinin geleceğini nasıl gördüğünü sormuşlar.
Şöyle cevap vermiş:
"Büyükbabam deveye binerdi. Babam deveye binerdi. Ben Mercedes kullanıyorum. Oğlum Land Rover kullanıyor. Torunum da Land Rover kullanacak. Ama torunumun torunu muhtemelen yine deveye binecek."
.
"Neden böyle söylüyorsun?" diye sormuşlar.
"Çünkü dünyayı yöneten birkaç zamansız gerçek var" diye açıklamış;
"Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır. Güçlü insanlar iyi zamanlar yaratır. İyi zamanlar zayıf insanlar yaratır ve zayıf insanlar zor zamanlar yaratır.
Birçok kişi bunu anlamayacaktır ama refah savaşçılar yaratmaz, parazitler yaratır. İşte iyi zamanlar böyle yok olur."
İNSAN ONURU
Belçika’da bir kişi 65 yaşına geldiğinde Emeklilik İdaresi’nden şu şekilde bir mektup alır:
"Artık emekli oldunuz.
Lütfen banka hesap numaranızı bize bildirin ki size her ay emekli maaşınızı ödeyebilelim.
Herhangi bir sorununuz olursa, randevu almak için şu numarayı aramanız yeterlidir."
.
Emeklilikle birlikte sağlanan başlıca haklar ve avantajlar ise şunlardır:
-"Oturduğunuz dairenin kirasında indirim"
-"Kirayı ödemek için aylık mali yardım"
-"Sembolik bir ücretle sosyal konutta yaşama hakkı"
-"Elektrik faturalarında indirim"
-"Toplu taşımada ciddi indirimler"
-"Neredeyse ücretsiz sağlık sigortası"
-"Neredeyse ücretsiz diş bakımı
(Ve yılda en az bir kez diş hekimine gitmezseniz para cezası alırsınız!)"
.
Önemli Not:
Belçika’nın ne petrolü ne de büyük maden kaynakları vardır.
Buna rağmen insan onuruna sonuna kadar saygı gösterilir ve bu onur korunur.
.
Bulduğum bir yazı bu.
Yazıyı yazan, uydurmamıştır sanırım.
Gerçekse, "Bizim neden yok!" demek hakkımız değil mi?
DÖRT ÜMİT KAPISI
Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkûm etmiş.
Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen mahkûmlardan bir tanesi, "Hayatını bağışlarsa bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceğini" söylemiş.
Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden Sultan, bunu kabul etmiş.
.
Diğer mahkûm, inanmayan gözlerle arkadaşına bakmış ve “Atların uçamayacağını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar.” demiş.
“Pek değil” demiş iddiacı mahkûm:
“Kendime dört ümit kapısı açıyorum.
Birincisi: Sultan bu yıl ölebilir.
İkincisi: Ben ölebilirim.
Üçüncüsü: At ölebilir.
Dördüncüsü: Belki de ata uçmayı öğretebilirim!..."
.
Kıssadan hisse;
Hayat çoğu zaman belirsizliklerle doludur. Ne olacağını bilmeden yürürüz.
Çünkü bizi yaşama bağlayan şey ihtimallerin sıcaklığıdır.
Umut bazen küçücük ihtimalin ardına saklanır, bazen imkânsızın kalbinde filizlenir.
Umudu olan insan ölümü bile kandırabilir. Çünkü o her şeye rağmen yaşamayı seçer.
Unutma,
Yaşam aslında umudun diğer adıdır ve umut edenler kaybetseler bile asla yenilmezler...
(Alıntı)
HERKES GENÇTİR
Cicero’ya yaşlılığında sorulmuş...
“Üstad! Yeniden gençliğe dönmek ister miydiniz?”
Verdiği yanıt şöyle olmuş:
“Yarışı birinci bitiren bir at, neden bir daha başlangıç çizgisine dönmek istesin ki…”
.
Bu söz üzerine W. E. Gladstone diyor ki:
"Ben her zaman yaşlılar gibi olgun düşünen gençlere, gençler gibi neşeli olan yaşlılara hayranımdır. Zaten neşeli olanlar hiçbir zaman yaşlanmazlar."
“Yaşlanmak ve yaş almak...”
.
"Gençlik; bir hayat devresi değil, bir akıl halidir."
.
"Yıllar cildi buruşturabilir, ancak heyecanların bitişiyle ruh buruşur."
.
"İnsan kendine olan güveni kadar genç,
Kuşkusu kadar yaşlı, cesareti kadar genç,
Korkuları kadar yaşlı, umudu kadar genç, bezginliği kadar yaşlıdır."
.
"Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz.
İnsanları yaşlandıran, ideallerinin bitmesidir.
Kalbi sevdikçe,
Neşe duydukça,
Güzellikleri fark ettikçe,
Beyni yeni şeyler keşfettikçe,
Herkes gençtir!
İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar,
Halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar...
İnsan;
Yaşlı olmaya karar verdiği gün yaşlanır..."
W. E. Gladstone
BİRAZ TEBESSÜM
Adam, avlanmanın son derece yasak olduğu, yakalanınca çok yüklü para cezalarının uygulandığı milli parktaki gölün kenarında, kucağında kocaman bir balık ile parkın polis müdürüne yakalanmış..
-"Avlanma izniniz var mı?" diye sormuş, polis müdürü…
-"Yok…" demiş adam, "Gerek de yok çünkü bu balığı ben evimde besliyorum. Her gün buraya gelip gölde bir müddet yüzdürüyorum, ıslık çalıyorum dönüp geliyor, alıp eve götürüyorum…"
-"Tamamen palavra..!" demiş polis müdürü, "Balıklar bu dediğinizi yapamaz…"
-"İnanın bu gerçek efendim... İsterseniz göstereyim…"
-"Tamam.. Görelim bakalım…"
Adam balığı gölün derin sularına bırakmış, aradan birkaç dakika geçmiş,
Polis müdürü adama dönüp "Evet?" demiş...
-"Evet ne?"
-"Ne zaman geri çağıracaksın?"
-"Neyi?"
-"Balığı…"
-"Hangi balığı?"