BEN BEKLEYECEĞİM

Bir kadın ile bir adam ayrı ayrı arabalarında giderlerken çarpışırlar.

İkisinin de arabası mahvolur ama şans eseri ikisi de hiç yara almadan kurtulur. Arabalarından sürünerek çıkarlar ve kadın adama bakıp; "Çok ilginç! Sen erkeksin ben de kadın. Arabalarımız mahvoldu ama ikimize de hiçbir şey olmadı. Bu belki de tanışıp, dost olup, hayatımızın sonuna kadar huzur içinde birlikte yaşamamız için bir işarettir" der.

Müthiş heyecanlanan adam;

"Evet, galiba haklısın" diye cevap verir şaşkınlıkla.

Kadın; “Bak arabam hurdaya döndü ama bir şişe şarabım sapasağlam. Bu kesin bir işaret. Bu şarabı içip şansımızı kutlamalıyız" diye devam eder ve şarap şişesini adama uzatır.

Adam şişeyi alır, açar ve yarısını içip kadına verir. Kadın hemen şişenin mantarını kapatıp adama geri uzatır.

Bunun üzerine adam sorar;

"Sen içmeyecek misin?"

Kadın cevap verir;

"Hayır, ben polisi bekleyeceğim."

KAMPANYA

Bir havayolları çiftler için özel bir kampanya düzenler: “Bir bilet al, eşininkini biz hediye ediyoruz…”

Kampanya çok başarılı olur, bir süre sonra reaksiyonları ölçmek için eşlere telefon etmeye başlarlar:

“Seyahatiniz nasıl geçti?” diye sorarlar. 

Eşlerin cevabı şöyle olmuş.

“Ne seyahati?”

BİLGE AİLE

Eski ve küçük bir kasabada haham ölür. Karısı çok kederlidir.

Kasaba halkı tekrar evlenmesi gerektiğine karar verir.

Fakat küçücük kasabada onunla evlenebilecek tek adam kasabanın kasabıdır.

Zavallı dul kadın biraz hayal kırıklığına uğrar, çünkü kasap âlim bir adam değildir ve herhangi bir okul bitirmemiştir.

Tek başına kaldığından kabul eder ve evlenirler.

Evlendikten sonra cuma günü kadın Batağa (Mikvah-dinsel Yahudi banyosu) gidip yıkanır.

Eve döner mumları yakmaya hazırlanır.

Kasap ona doğru eğilerek: “Annem Hana mumları yakmadan önce bana; Bataktan sonra eve genle eşinle yatağa girmek iyidir” derdi.

Beraber yatağa girerler.

Kadın mumları yakar, kasap tekrar ona doğru eğilir: "Babam Şamuel bana mumları yaktıktan sonra yatağa girmek iyidir" derdi.

Tekrar yatağa girerler.

Ve sonra dualarını ettikten sonra yatarlar.

Uyandıkları zaman kasap: "Büyükannem Rivka Sinagoga gitmeden evvel yatağa girmek iyidir" derdi.

Ve tekrar yatağa girerler.

Bütün sabah boyunca dua ettikten sonra dinlenmek için eve gelirler.

Kasap kocası kadının kulağına: "Büyükbabam Moşe, duadan sonra yatağa girmek iyidir derdi" diye fısıldar.

Yine yatağa girerler!

Pazar günü alışverişe giden kadın bir arkadaşı ile karşılaşır.

"Arkadaşı Yeni kocan nasıl?" diye sorar.

Kadın: "Eh, alim bir adam değil, fakat çok geniş ve bilge bir ailesi olduğu kesin!"

FIKRA BU YA

Peder Francis, Haham Salomon ve Oflu Hoca orman kenarında pikniğe gitmişler. Laf lafı açınca, konu kimin misyonerlik işinde en iyi olduğuna gelmiş.

Bakmışlar ki, övünmekle çözülmüyor.. “Herkes denesin” demişler.

Hemen yanda bir orman var.

O ormana gidecekler, bir ayı bulacaklar ve onları inançlarına davet edecekler.

Bir süre sonra da, gene aynı yerde buluşup sonucu anlatacaklar.

Sonunda toplanmışlar ve başlamışlar yaptıklarını anlatmaya.Önce 

Peder anlatmaya başlamış..

"Bir ayı buldum. Ona en güzel ilahileri söylemeye başladım. Öyle duygulandı ki, şimdi her hafta ayine geliyor."

Haham başlamış söze...

"Ben de bir ayı buldum. Açtım kitabımı. Ona Musa’nın Kızıldeniz’i geçişini anlatmaya başladım. Öyle heyecanlandı ki, öyle duygulandı ki, hemen ayaklarıma kapandı. Bize katıldı."

Sessizlik olunca, peder ve haham Oflu Hocaya bakmışlar.

Kırık kolu askıda.

Bir gözü mosmor…

Boynunda koca bir boyunluk…

Çok fena hırpalanmış bir hali var…

“Nerede hata yaptığımı düşünüyorum da…” demiş Oflu Hoca.. “Galiba işe sünnetle başlamamalıydım…”

ŞİMDİ?

Ormanda dolaşan iki avcı arkadaştan biri birden bire yere düşer.

Düşen adamın nefes almadığını ve gözlerinin ferinin söndüğünü gören arkadaşı hemen telefonuna sarılır ve acil yardımı arar.

-“Arkadaşım öldü, ne yapabilirim?”

Acildeki ses cevaplar:

-“Sakin olun. Size yardım edebilirim. Ama önce arkadaşınızın ölüp ölmediğinden emin olalım.”

Telefonda bir süre sessizlik olur, ardından bir silah sesi işitilir.

Avcı telefonu tekrar eline alır;

-“Evet, tamam. Şimdi ne yapacağım?”

AYNI YERDE Mİ?

Temel uzun zamandır görmediği Cemal’le İstanbul’da karşılaşır:

-“Uşağum nasılsun pakayum?

-“İyiyum da”

-“Uşaklar nasuldur?”

-“Onlar da çok iyidur”

-“Ula karin nasildur?”

Der demez, Cemal’in karısının geçen yıl öldüğünü hatırlayıp, soruyu düzeltir.

-“Yani, aynı mezarda mi yatayi?”

İKİ RAHİBE

Biri matematikçi, diğeri ise biri mantıklıymış…

Bunlar bir akşam karanlıkta kiliseye dönerlerken matematikçi rahibe, mantıklıya dönerek;

-“Yaklaşık 20 dakikadır bir adam bizi takip ediyor ve gittikçe yaklaşıyor. Şu anda aradaki mesafe 50 metre” demiş.

Mantıklı rahibe bunun tek mantıklı açıklaması olabileceğini, adamın kendilerine tecavüz edeceğini ve daha hızlı yürümeleri gerektiğini anlatmış.

Rahibeler daha hızlı yürümeye başlamışlar.

2 dakika sonra matematikçi rahibe:

-“Adam da hızlandı ve aradaki mesafeyi kapatıyor, şu anda 30 metre arkamızda... O zaman koşmamız gerekir.”

Rahibeler koşmaya başlar ve 3 dakika sonra matematikçi rahibe;

-“O da koşuyor ve arayı kapatıyor şu anda mesafe 10 metre...”

Mantıklı Rahibe;

-“O zaman mantık olarak bizi yakalayacak. Birimiz sağa diğerimiz sola saparak kiliseye ulaşmaya çalışalım, en azından birimiz kurtulur.”

Matematikçi sağa doğru koşmaya, mantıklı sola doğru koşmaya başlar.

Matematikçi 20 dakika sonra kiliseye ulaşır ve telaş içinde beklemeye başlar.

Aradan 40 dakika geçtikten sonra mantıklı rahibe gelir.

Matematikçi sorar;

-“Ne oldu ne yaptın?”

-“Adam beni takip etti. Mesafe üç-beş adım kadar azalmıştı, mantık olarak daha fazla koşmanın anlamı yoktu...”

-“Eeee?”

-“Mantık olarak ben durdum, adamda durdu.”

-“Sonra?”

-“Mantık olarak ben eteğimi kaldırdım oda pantolonunu indirdi.”

-“Peki daha sonra?”

-“Daha sonra ne olacak? Eteğini kaldırmış bir rahibe, pantolonunu indirmiş bir adamdan daha hızlı koşar...”

BİR SAĞA BİR SOLA

Niyazi ölüm döşeğinde olan yaşlı bir adammış.

Evlendiğinden beri genç ve güzel olan eşini çok kıskanmaktaymış.

Bir gün eşini yanına çağırıp; "Artık ölmek üzereyim biliyorsun seni çok seviyorum, öldükten sonra eğer beni aldatırsan, mezarımda rahat durmam bir sağa bir sola dönüp dururum" demiş.

Bir müddet sonra da Niyazi ölmüş.

Ölümünden sonrada sık sık karısının rüyasına girip her seferinde; "Beni aldatırsan mezarımda rahat durmam, bir sağa bir sola dönerim" deyip dururmuş.

Seneler sonra karısı da ölmüş.

Öbür dünyada kocası Niyazi’yi bulmaya karar vermiş ve sorumlu meleğe sormuş.

-“Kocam Niyazi'yi nasıl bulabilirim acaba?”

-“Hangi Niyazi? Hanımefendi burada milyonlarca Niyazi var…”

-“Benim kocam Niyazi ölmeden önce bana; ‘eğer beni aldatırsan mezarımda bir sağa bir sola dönüp dururum’ derdi”

-“Haa… Sen pervane Niyazi’yi arıyorsun…”

DAYANIŞMA

Plajın biraz açığında bir gurup köpekbalığı kadının birinin etrafında halkalar çizmeye başlayınca, cankurtaranlardan biri hemen yardım etmek için ayağa fırlamış.

Ancak, arkadaşı kolundan tutarak durdurmuş onu,

-“Boş ver bırak ve izle, o benim kayınvalidem!”

-“Onu öl... Öldürtmek mi istiyorsun?” diye hayretle sormuş cankurtaran.

-“Valla fena olmaz ama konu o değil... İlginç bir tabiat olayı... İzle...” demiş arkadaşı.

Bu sırada köpekbalıkları kadının iki yanında birbirlerine eşit uzaklıkta hizaya geçip bir koridor oluşturarak, ona kumsala kadar saygıyla eşlik etmişler.

-“Bu... Ne bu?” demiş cankurtaran, “nasıl bir şey bu? Nerden biliyordun?”

Arkadaşı;

-“Önemli bir şey değil... Ortaokulda okutmuşlardı. Nedeni basit... Aynı türlerin dayanışması olayı!”

NE ALDIN?

Kadının biri alışveriş için şehre inmiş.

İlk girdiği dükkânda harika ayakkabılar bulmuş.

İkincide de nefis bir elbise…

Üçüncü dükkânda her şey 10 lira inmiş gözlerine inanamazken birden cep telefonu çalmış...

Hattaki kadın doktor ona kocasının feci bir trafik kazası geçirdiğini durumunun kritik olduğunu yoğun bakıma kaldırıldığını söylemiş…

Kadın doktora; “Kocasına çarşıda olduğunu iletmesini bir an önce orada olacağını” söyleyerek telefonu kapatmış.

Ama akabinde hayatının en verimli alışverişini yapmakta olduğunu fark etmiş ve hastaneye gitmeden 1-2 mağazaya daha girmiş.

Birkaç saat sonra sabah alışverişini bir fincan kremalı kahve ile tamamlanmış ki birden kocasını hatırlamış...

Suçluluk duygusu ile hastaneye koşmuş…

Koridorda doktoruna rastlayıp kocasını sormuş…

Bayan doktor kadının elindeki paketlere bakıp, “Buraya hemen gelmek yerine alışverişine devam ettin değil mi?” demiş bağırarak “Sanırım kendinle gurur duyuyor olmalısın... Adam burada yoğun bakımda sen mağaza mağaza dolaş... İyi be! Ama bu senin son alışverişin olacak... Artık ömrünün sonuna kadar onun hastabakıcısı olacaksın hem de başından 1 dakika bile ayrılamadan!”

Kadın son derece üzgün başını önüne eğmiş, diyecek bir şey bulamamış…

Bayan doktor onun bu haline uzun uzun baktıktan sonra kıkırdamaya başlamış,

“Şaka yapıyorum kıııız şakaaaa... Takıldım sana… Kocan öldü… Vallahi öldü... Hadi aç bakayım şu poşetleri de neler aldın bir görelim!”

BİLMEM Kİ!

Büyük bir alışveriş merkezi, muhasebe servisindeki ana kasa arızalanınca geç saatte çilingir bulamamışlar, bunun üzerine tam yanlarındaki eyalet hapishanesinden yardım istemişler.

Hapishane müdürünün gönderdiği mahkûm iki dakikada açmış kasayı sevinmişler ve bu jesti karşılıksız bırakmamak için mahkûma teşekkür edip, "Ne kadar istersin?" diye sormuşlar;

-"Valla bilmem ki" demiş mahkûm, "En son açtığım kasadan 25 bin dolar almıştım!"

ÇİÇEK

Yaşlı kadın senelerdir aynı köşede durup, çiçek satmış.

Civardaki bir şirkette çalışan genç adam her öğlen yaşlı kadının tezgâhının önüne gider, hiç konuşmadan bir demet çiçek için gereken parayı verir ancak çiçeği almadan gidermiş.

Bu böyle yaklaşık iki sene devam etmiş.

İki sene sonra bir öğlen yine adam kadının yanına gitmiş, konuşmadan bir demet çiçeğin parasını vermiş, tam gidecekken, yaşlı kadın konuşmaya başlamış;

-“Bayım, siz çok iyi ve düzenli bir müşterimsiniz ancak bu para yeterli değil. Çiçeğe zam geldi.”

HEMEN GETİRİN

Kurum yemekhanesinde bir memur tabldotun köşesine bir adet kılla aşçıya geldi ve “Bak yemeğimden kıl çıktı!” dedi.

Aşçı on parmağını memura göstererek;

-“Bak bu parmaklarım yüzük doluydu. Hepsi kayboldu. Hiç getiren olmadı! Bir kıl buldunuz hemen getiriyorsunuz!”

İYİ VE KÖTÜ HABER

Gardiyan kürek mahkûmlarına bağırır;

-“Size bir iyi bir de kötü haberim var... Önce iyi haber; 15 dakika dinlenin, kürek çekmeyin. Şimdi de kötü haber; 15 dakika sonra kaptan su kayağı yapmak istiyor!”