Adab-ı muaşeret, Arapça kökenli bir ifade:

“Adab”: Görgü, nezaket, terbiyeli davranış demektir.

“Muaşeret” ise: Birlikte yaşama, insanlar arası ilişkiler, sosyal davranış biçimleri anlamına gelir.

Böylece “Adab-ı Muaşeret”, insanların toplum içinde birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini, saygı, nezaket, görgü kurallarını öğreten bir kavramdır.

Bugünkü kullanımıyla; “Görgü kuralları” veya “Nezaket kuralları” anlamına geliyor.

Osmanlı döneminde “Adab-ı Muaşeret” yalnızca toplumsal davranış kurallarını değil, aynı zamanda “İnsanlık, zarafet, edep, konuşma üslubu, giyim-kuşam, misafir ağırlama, yemek yeme adabı” gibi konuları da kapsayan geniş bir terbiyeyi ifade ediyordu.

Bu alanda yazılmış birçok eser vardır. Örneğin:

Ali Seydi Bey’in “Adab-ı Muaşeret” (1897)

En bilinen Osmanlıca görgü kitabı varmış.

Mahmud Esad Efendi’nin “Mir’at-ı Ahlak-ı Hamide” (1868):

Davranış ve ahlak üzerine yazılmış.

Samiha Ayverdi ve diğer Cumhuriyet dönemi yazarları da daha sonra bu kavramı modern biçimde ele almış.

Okullarda eskiden “Adab-ı Muaşeret” bir ders olarak okutulmuş.

II. Meşrutiyet (1908) sonrası dönemde, özellikle Kız Rüşdiyeleri (ortaokul düzeyi kız okulları) ve İnas Sultanîleri (kız liseleri) programlarında bu ders yer almış.

Dersin amacı, “Genç kızlara toplum içinde nasıl davranmaları gerektiğini, nezaket, temizlik, hitap biçimleri, aile terbiyesi gibi konuları” öğretmekmiş.

Erkek okullarında ise bu derslerde daha çok “Ahlak veya terbiye başlığı altında” benzer içerikler bulunuyormuş.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu ders doğrudan isim olarak programlarda yer almasa da, “Ahlak Bilgisi”, “Vatandaşlık Bilgisi” gibi derslerin içinde Adab-ı Muaşeret konuları işlenmeye devam etmiş.

Bugün ise ders müfredatında artık “Adab-ı Muaşeret” adıyla bir ders yok.

Ancak, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde benzer görgü, nezaket, toplumsal saygı konuları işleniyor.

Ayrıca protokol, iletişim, halkla ilişkiler gibi modern derslerde bu kavramın çağdaş biçimleri öğretiliyormuş.

Siz çocuğun birine “Terbiyesizlik yapma!” derseniz size;

“Biz o konuları görmedik ki!” diyebilir.

Bu konular evde de öğretilmeyince olan topluma oluyor.

Sosyal medyada bu konu ile ilgili bir yazı buldum.

“Okullarda ‘Adab-ı Muaşeret’ okutulmalıdır!” diye başlıyordu ve şöyle devam ediyordu:

Öyle çatal solda bıçak sağda falan değil(!) “Günaydın” demek mesela… “Gülümsemek… Selam vermek… Hatır sormak…”

“Gürültü yapmamak” mesela…

“Korna çalmamak, bağıra çağıra konuşup, hayasızca gülmemek…”

“Yol vermek, yer vermek” mesela…

“Zeki(!) olduğunu sanarak kırmızı ışıkta geçmemek” mesela…

“Tükürmemek, yerlere bir şey atmamak, arabanın küllüğünü yola boşaltmamak” mesela…

“Sırada beklemeyi bilmek, ne kadar akıllı olursan ol (!) önlere kaynamaya çalışmamak” mesela

“Hayvanlara kötü davranmamak, onlara eziyet etmemek” mesela…

“Sokak hayvanlarını ‘Besliyorum’ diye akşamdan kalma nohut tenceresini kaldırıma boşaltmamak” mesela…

“Ayakkabıları daire girişinde çıkarıp, karman çorman bırakmamak” mesela…

“Bisiklet yolundan yürümemek, donla denize girmemek” mesela…

“Mangal kültürünü bir nizama sokmak” mesela…

“İki pirzola için koca ormanları yakmamak” mesela…

“Kurban kesmenin adabını bilmek, kurbana baltayla girişmemek” mesela

Konulacak Adab-ı Muaşeret dersinin adı da “İnsan olma dersi” olarak değişmelidir ayrıca!

Bu satırları yazan şu cümleyi eklemiş sonuna;

“Eminim sizlerin de ekleyeceği daha çok şeyler vardır, devam edebilirsiniz…”

Ben de cevaplıyorum:

Olmaz mı?

Dolu…

TAMİRCİ

Adamın birinin arabası bozulmuş tamirciye gitmiş ve başından geçeni sosyal medyada anlatmış:

Dün oto tamiri için sanayiye uğradım.

Bir haftadır sıra alamıyordum, sonunda şans yüzüme güldü.

Arabadan “tık tık” bir ses geliyordu, meğer alt tarafta sürtmeden kaynaklı minicik bir vida gevşemiş.

Usta geldi baktı, “Hallederiz abi” dedi.

Tüm işlem sadece 15 dakika sürdü.

“Ne kadar borcum var?” diye sordum.

“Abi, 2000 lira yeter” dedi.

Yanlış okumadınız:

“15 dakikada bir vida sıkmak; 2000 lira!”

Usta, yüz ifadesinden anladığım kadarıyla bana iyilik yaptığını düşünüyordu.

Sanki “Padişahın lütfu” gibi…

Bu yaşadığı olaydan ders çıkarmış ve şunları yazmış yazının onuna:

“Değerli dostlar. Şaka gibi geliyor ama bu bir gerçek. Çünkü gençlerimiz meslek beğenmiyor, herkes ‘Fenomen’, herkes ‘YouTuber’, herkes ‘Influencer’ olma peşinde.

Sonuç: Bugün artık elinde tornavida tutan her usta altın değerinde.

Bizim gibiler de, ‘Vida mı sıkıldı, yoksa altın mı işlendi?’ diye düşünerek cebini boşaltıyor.

Asıl mesele şu: Türkiye’de Meslek Liseleri cazip hale getirilmedikçe daha çok kazık yer. Halimize güler, hem ağlar, hem de cebimizi tamircinin bahşiş kutusuna çeviririz.

Sağlıcakla kalın…”

Yazı elbette okununca güzel geliyor da, bir de madalyonun diğer tarafından bakmak lazım.

O tamircinin usta oluncaya kadar ne şartlar yaşadığını bilir isiniz?

Çıraklıktan başlayan ve kalfalıktan sonra ustalığa geçen süreci?

“15 dakikada bir vidayı 2 bin liraya sıkmak” olarak değerlendirmemek lazım,

“Hangi vidayı sıkacağını bilmek aslında 2 bin lira.”

İstenen para “Vidayı sıkmak” için değil, senelerin tecrübesi ile “Hangi vidayı sıkacağını” bilmenin parası…

Altında milyonluk araba olan biri için 2 bin lira aslında hiçbir şey değil.

Ama o para, tamirci için bir gelir...

O da evli ve aile geçindiriyor,

Çoluğu var, çocuğu var,

Kiralık evi var,

İhtiyaçları var. (Eğlenmek gibi)

Belki o da araba almak istiyor.

Bir de “Meslek Lisesi” olunca ne değişecek onu anlamadım?

Daha az para mı alacak meslek liseli?

Bu arada konusu geçen “Fenomen” “YouTuber” “Influencer” ne demek?

“Aralarındaki fark nedir?” diye aklıma takıldı.

Sordum yapay zekâya şöyle açıkladı:

1. Fenomen

Köken: Fransızca phénomène

Yani: Olağanüstü, dikkat çeken şey.

Anlamı: Toplumun dikkatini çeken, kısa sürede ün kazanan kişi veya olay. Günümüzde özellikle sosyal medyada çok tanınan kişiler için kullanılır.

Örnek: “Bir dans videosu paylaştı, bir haftada milyon izlendi; tam bir internet fenomeni oldu.”

Fenomen, hem Instagram’da hem TikTok’ta ya da herhangi bir platformda olabilir.

Genel bir kavramdır.

YouTuber veya influencer da bir fenomen olabilir.

2. YouTuber

Anlamı: YouTube platformunda düzenli olarak içerik üreten kişidir.

Video çekip paylaşır; genellikle belli bir konuda uzmanlaşır (oyun, makyaj, gezi, teknoloji vb.).

Örnek: Barış Özcan bir YouTuber’dır (bilgi ve teknoloji içerikleri üretir).

Enes Batur da YouTuber’dır (eğlence içerikleri üretir).

Her YouTuber bir fenomen olabilir, ama her fenomen YouTuber değildir.

3. Influencer

Köken: İngilizce influence

Yani: Etki.

Anlamı: Sosyal medyada takipçileri üzerinde davranış, tercih veya satın alma etkisi olan kişi.

Kısaca: Sadece tanınmış değil, aynı zamanda insanları etkileyen kişidir.

Örnek: Bir giyim markasının tanıtımını yapan moda içerikçisi bir influencer’dır.

Bir sporcu, kullandığı markalarla gençleri etkiliyorsa o da influencer sayılır.

Influencer, genellikle reklam ve pazarlama dünyasında kullanılır.

Fenomen olmak influencer olmanın ilk adımı sayılabilir, ama her fenomen insanları etkilemez.

Anladık mı?

O halde problem kalmadı demektir…

TEBESSÜM

Holywood’un yüzlerce kez işlediği; “Uçakta pilotlar ölür ya da bayılır, yolculardan biri merkezden telsiz talimatıyla uçağı indirir” klişesinin ülkemize uyarlanmış hali.

Olay gerçektir.

-“Aloo, aloo, abi ben (...)Turizm otobüsünden arıyorum. Ankara, yolcusuyuz. Kaptan moladayken içkiyi fazla kaçırdı herhalde, uyukluyor şimdi.”

-“Evlat sakin ol, muavin orda mı?”

-“Hayır, otobüste değil, Tanrım ona ne olduğu konusunda hiçbir fikrim yok!”

-“Tamam evlat, hiç korkma! Sizi kurtaracağız. Şimdi şoförü yavaşça koltuktan yana çek, sen oturacaksın onun yerine.”

-“Ama onu yana çekersem düşer, kendinde değil!”

-“Düşsün p.zevenk! oraya senin oturman lazım.”

-“Tamam, oturdum. Şimdi ne yapmalıyım?”

-“Direksiyonu tut, ne çok sıkı ne çok gevşek.”

-“Tuttum. Çok eğlenceli görünüyor…”

-“Evlat, ciddi ol, 40 yolcunun hayatı senin elinde. Şimdi; önündeki panelde birçok gösterge var değil mi? Tam ortadaki büyük olana bak, ne yazıyor orda?”

-“Bismillahirrahmanirrahim.”

-“Hayır göstergenin üstündeki yazıya değil göstergeye bak! Hız göstergesine bak, kaçla gittiğinizi görebiliyor musun?”

-“Sıfır!”

-“Nasıl sıfır? Dikkatli bak!”

-“Sıfır, gerçekten sıfır. Ölecek miyiz yoksa?”

-“Otobüs duruyor mu? Gidiyor mu? Bunu söyle bana seni kuş beyinli!...”

-“Duruyooor…!”

-“Kalk oradan eşşoğlu eşşek! Bize de panik yaptırdın.”

-“N’apalım biz peki?”

-“Şoför uyanınca devam edersiniz...”

AĞAÇKAKAN

Ağaçkakanların dili, çoğu kuşunkinden çok daha uzunmuş meğer.

Dilin bağlı olduğu hyoid kemik (dil kemiği) kafatasının etrafında, göz çukurlarının üzerinden geçip ensesine kadar uzanıyormuş.

İşte bu sayede dil, gagadan çok daha ileri çıkabilirmiş...

Dilin uzunluğu türüne göre değişirken; bazı türlerde gagasının 3 katına kadar uzayabilirmiş.

Bu özel yapı, sadece böcekleri yakalamaya değil, aynı zamanda beyni korumaya da yardımcı oluyormuş.

Dilin sarıldığı hyoid kemik, adeta bir emniyet kemeri gibi davranarak kafatası içindeki şoku da emmeye yardımcı oluyormuş.

Kuvvet meselesine gelince:

Ağaçkakan bir ağaca vurduğunda, kafasına saniyede 20 kez çekiç benzeri darbeler uygularmış.

Yani her bir vuruşta başına etki eden kuvvet; yaklaşık 1000 g’ye kadar çıkabiliyormuş. (Karşılaştırmak için: İnsan beyni 100 g’nin üzerinde bir kuvvete maruz kalsa ciddi hasar görebilirmiş.)

Beyni koruyan sadece dil kemiği değil; kafatası yapısı, süngerimsi kemikler, küçük beyin hacmi ve sıvı miktarının azlığı da darbeyi dağıtarak travmayı engellermiş.

Bu minnacık kuş, o küçücük gagasıyla ormanda ortalığı ayağa kaldırabiliyor.

Birçok defa onun çıkardığı sesi duymuş ve hayretler içinde dinlemiştim.

Bu yazıyı okuyunca sizlere aktarmamın sebebi de buydu zaten.

Zira onun muhteşem yapısı beni hayrete düşürdü…