AKP’nin 23 senede uyguladığı en iyi politikalardan biri de sağlıktı.
İlk seçildiği yıllarda kolları sıvayıp bir giriştiler şu sağlık işine, altından girip üstünden çıktılar.
Sonraları kafaları karıştı herhalde o eski performanslarından uzaklaştılar, yılların hizmet veren hastaneleri kapandı, bin bir emeklerle yetiştirdiğimiz kaliteli doktorlarımız yurtdışına gitti.
Aile hekimliği kurumu getirildi.
Gayet güzel bir şeklide sistem kondu.
Hastanelerin yükü biraz olsun hafifledi.
Uygulamalar kondu, hasta takip sistemleri, e-nabızlar, randevu sistemi, evde sağlık filan...
Hepsi mükemmel olmasa bile, ufak tefek aksaklıklarla yolundaydı.
Son zamanlarda (Tahminim) ehil kişilerin bu işlerden el çektirilmesi veya eskisi gibi önem verilmemesi karşılığında hizmetler aksamaya başladı.
En son canla başla çalışan Sağlık İl Müdürünün apar topar tayin edilmesi Çanakkale olarak büyük bir kayıptı.
Siyasilerin kendi aralarında çekişmesi olarak basına yansıyan bu işlerin bitirip Nirvana’ya ulaşması gereken 23 senelik AKP iktidarı, kendi ayağına sıkarak dibe vurmak için elinden geleni yapıyor sanki.
Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı tarafından telefonuma gönderilmiş bir mesaj beni güldürdü.
Hâlbuki ben komedi işlerine Kültür Bakanlığının baktığını zannediyordum.
Gelen mesajın ilk kısmı şöyle:
“Sayın H** E**, sağlık hizmetinin daha nitelikli verilmesi, nüfusun dengeli dağılımı ve ikamet adresiniz çerçevesinde aile hekimliği kaydınız, il içi size en uygun aile hekimliği birimine aktarılmıştır.”
Ne diyor mesajda?
“Sağlık hizmetinin daha nitelikli verilmesi…”
Bakın şimdi nitelikli hizmet vermek için ne yapmışlar?
“… ikamet adresiniz çerçevesinde aile hekimliği kaydınız, il içi size en uygun aile hekimliği birimine aktarılmıştır.”
Mesajı okuyunca dedim ki:
“Allah iktidarımızdan razı olsun... Bakanlık gece-gündüz çalışıyor… Beni fazlaca uzaklara yollamamak için hemen yanı başımdaki bir Aile hekimine aktardı herhalde…”
Sonra yeni aile hekimimin ismini öğrenmek için uygulamaya girdim.
Bir de ne göreyim?
Hani mesajda “… il içi size en uygun aile hekimliği birimine aktarılmıştır.” Yazıyordu ya.
Orası neresiymiş biliyor musunuz?
Tahmin edin?
Edemezsiniz.
Zira komedi yazarı filan olmanız lazım.
Rahmetli Aziz Nesin bu tip hikâyelere bayılırdı.
Bizler de okuyup gülerdik.
Ve içimizden, “Nasıl da hayal ediyor bunları?” diyerek saygı duyardık.
Meğer doğruymuş yazdıkları.
Şimdi sıkı durun.
Sağlık bakanlığımız benim daha iyi hizmet alabilmem için, daha nitelikli hizmet vermek için, il içinde bana en yakın aile hekimliği olarak “Ayvacık” ı uygun görmüş.
Yanlış okumadınız;
Benim Yeni Aile hekimim Ayvacık’ta.
Ben ilaç yazdırmak, kısılan sesimi kontrol ettirmek veya tansiyonum için Ayvacık’a gidecekmişim.
Ne düşünce?
“Güleriz ağlanacak halimize” deriz ya, bu durum, o durum işte!.
Arkadaşlara anlattım bu olayı, “Sen muhalif gazetecisin bakanlık seni Ayvacık’a sürmüş. Resmen tayinin çıkmış!” diyerek dalga geçtiler.
AKP’nin kendisinden olmayan herkesi sürdüğünü, tayin ettirdiğini duymuştum da bir hastayı te Ayvacık’a sürüdüğünü de ilk defa yaşamış oldum.
Neyse bu anlatımım literatüre geçsin.
Zaman geldiğinizde “Biz hizmetten başka ne yaptık yahu?” diye inkâr edeceklerin önüne koyarız…
Ancak sağlık bakanlığı yaptığının yanlış olabileceği varsayımından yola çıkarak mesaja şunu da eklemiş.
“… 11.10.2025 tarihine kadar e-Nabız web sitesi üzerinden eski aile hekiminize tekrar kayıt yaptırabilirsiniz.”
Bu olaydan sonra eşim dedi ki:
“Yine de dua et sen AKP’ye, ya Çemişgezek’e sürselerdi ne yapardık?”
Ben de dedim ki:
“Allah razı olsun bu iktidardan, Allah başımızdan eksik etmesin. Daha kötüsü olabilirdi…”
MESAJLAR
Bir mesaj geldi telefonuma:
“MGM’ye göre Çanakkale’de bu akşam ve yarın çok kuvvetli sağanak yağış bekleniyor. Sel, su baskını, yıldırım, kuvvetli rüzgâr ve doluya karşı tedbirli olun.”
Tabi sadece bana değil, herkese gelmiş.
Herkes de bir telaş.
Kiminin çatısı akıyormuş, kiminin balkonu.
Tek soru şuydu:
“Ne yapacağız?”
Sağnak yağış kısmı önlem açısından beni pek ilgilendirmiyor da, dolu kısmı aklımı kurcaladı.
Zira kapımın önünde yeni alınmış bir araba duruyordu.
Ben bu ahvalde düşünürken telefonum çaldı yeğenim arıyor:
“Dayıcığım bu akşam dolu yağacakmış yine. Geçen seferki doluda benim arabam hasar gördü biraz, ama bu sefer hasar görmesini istemiyorum ne yapayım?”
“Kapalı otoparka götür” dedim.
“Orası bana çok uzak, yarın işim var erkenden” diye cevapladı.
“AVM’nin otoparkına koy, nihayetinde parayla değil mi?” dedim,
“Oraya da su doluyormuş, arabalara mahsur kalabilir dediler” şeklinde cevap geldi.
“O zaman git Cuma pazarına koy arabanı” dedim,
“Yarın salı pazarı var, pazarcıları engellerim olmaz” dedi.
“O halde battaniyeye sar” dedim.
“İyi fikir” dedi, kapattı.
Akşam saatinde eve gelirken yollarda görmüştüm.
Birileri arabalarını çarşaflara, battaniyelere sarmışlardı.
“Neden olmasın?” diye iç geçirmiştim.
Yeğenimle konuştuktan sonra beni aldı bir telaş!
“Peki… Ben ne yapacaktım?”
Arabamı park ettikten sonra mahallemizde yıllarca şoförlük yapmış bir kardeşim geçiyordu.
“Baksana bu akşam dolu yağacakmış! Ne yapacağım?” diye sordum kendisine.
“Battaniyeye sar” dedi.
“Ama benimkinin üzeri cam, yine de sarayım mı?” dedim,
“Ağabey cam daha fena” dedi ve “…bunları kasko ödemiyor” demesin mi?
Aradım sigortacımı o saatte.
Durumu anlattım.
Bana “Olur mu ağabey, senin arabanın markası belli, modeli belli. Hepsi kasko kapsamında, merak etme” dedi.
İçim rahatladı.
Eve çıktım.
Ama içim durmuyor.
Eşime dedim, “Ben arabayı battaniyeye saracağım.”
Yüzüme baktı, “Deli misin?” diyemedi de “Hayrola?” diyebildi.
Çünkü bu durumlarda benim çok sakin olduğumu, çok fazla önem vermediğimi bilir.
“Nereden çıktı şimdi bu?” diye sordu.
“Gaza geldim” diyebildim.
(Tahminim çeyizden kalma) Battaniyeyi kolumun altına sıkıştırıp, arabanın başında aldım soluğu.
Gecenin karanlığında kimse görmesin diye de sağa-sola bakmayı ihmal etmiyorum hani.
Ben çocuk kundaklar gibi sardım battaniyeyi arabaya.
Bağladım güzelce uçmasın diye de.
Hemen de uzaklaştım oradan.
Evin penceresinden bakarken, gelecek olan doluyu kolluyordum.
Ama ne dolu yağdı, ne şimşek çaktı.
Rüzgârsız yağmur kendi halinde yağdı geçti.
Bizim battaniye ıslandı o kadar, başkaca hasar yoktu şükür.
Sabah erkenden aşağıya inip, kimseler görmeden battaniyeyi söküp aldım arabanın üzerinden.
Daha eve giremeden bir yağmur bastırdı.
Ama ne yağmur!
İçimden de “İster misin şimdi dolu yağsın!” diye geçirmedim değil.
TEBESSÜM
Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşmüş.
Adam biraz yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış ve bir ağacın altına oturmuş.
Şapkalarla dolu sepetini de yere koyarak uykuya dalmış.
Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış…
Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş...
Şapkalar gitmiş.
Kafasını kaldırıp ağaca bakmış, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları...
Adam başlamış düşünmeye; “Ben şimdi ne yapacağım, şapkaları bu maymunlardan nasıl geri alacağım” diye.
Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bakmış ki, maymunlar da adamın taklidini yapıyor ve kafalarını kaşıyorlar.
Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da...
Derken adam ne yapacağını bulmuş…
Kendi kafasındaki şapkayı çıkarıp yere atmış, maymunlar da şapkaları çıkartıp aşağı atmışlar...
Adam böylece bütün şapkaları geri almış, sepetine koyup yoluna devam etmiş.
Aradan 50 yıl geçmiş...
Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş.
Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşmüş.
Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış...
Bir saat sonra uyanmış, birde bakmış ki sepetin içinde şapkalar yok...
Derken tuhaf sesler duymuş, bir de kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka.
Düşünmüş...
“Dedem yıllar önce bana bir hikâye anlatmıştı... Ne yapacağımı çok iyi biliyorum...” diyerek kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar...
Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da…
Ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarmış yere atmış...
O anda ağaçtaki maymunlardan biri yere inmiş, adamın yere attığı şapkayı kapmış, adama da bir tokat atıp ağaca tırmanırken şöyle demiş:
-“Sadece senin mi deden var?”
HAYDİ GÜLMEYE!
Charlie Chaplin sahnede küçük bir şaka yapınca, bütün salon kahkahayla ona güldü.
Sahneden çıktı.
Bir süre bekleyip geri geldiğinde aynı şakayı ikinci kez yaptı.
Bu defa bir kaç kişi dışında kimse gülmedi.
Bunun üzerine sahneyi terk etti ve üçüncü kez gelip aynı şakayı tekrarladığında salondan çıt çıkmadı.
Bir süre insanlara sessizce baktı ve onlara şöyle seslendi.
“Madem aynı espriye gülüp eğlenemiyorsan, aynı keder ve sıkıntıya neden ağlayıp duruyorsunuz? O yüzden hayatınızın her anında onun tadını çıkarın!”
Charlie Chaplin, kimsenin duygularını incitmeden önemli bir ders vermiş ve salondan sessizce ayrılmıştı.
O bütün insanların yüreğine dokunan biriydi.
Ve onun şu sözleri asla unutulmaz!
“Bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir, sorunlarımız bile.”
“Yağmurda yürümeyi seviyorum, böylece kimse gözyaşlarımı göremez.”
“Hayatınızda en çok zaman kaybettiğiniz gün, gülmediğiniz gündür.”
O halde neden somuruyorsunuz?
Gülmek istiyorsanız da bu akşam ki “Hastalık hastası” adlı tiyatro oyunumuza gelin.
Bol bol gülün.
İçiniz açılsın…