NE AVUKAT AMA
Avukat hırsızlıkla suçlanan müvekkilini yaratıcı bir savunma ile hapisten kurtarmak istemektedir.
Avukat Yargıca hitaben;
“Müvekkilim, arabanın camından içeri sadece kolunu sokup çantayı almıştır. Müvekkilimin kolu, müvekkilimin bizzat kendisi değildir. Sadece bir kol tarafından işlenen bir suç için niye bütün bir kişiyi cezalandırıyorsunuz?” diye sorar.
Yargıç, gülümseyerek;
“Peki o zaman aynı mantıkla gidiyorum ve müvekkilinizin kolunu 1 yıl hapse mahkûm ediyorum. Müvekkiliniz isterse ona eşlik edebilir” der…
Avukat, müvekkilinin yanına giderek adamın takma kolunu çıkartır ve şaşkın bakışlar arasında müvekkiliyle beraber salondan çıkıp gider.
NEREYE GİTMİŞ?
Temel arabası bozulan bir kadına yardım etmiş…
Kadın da nezaket gereği onu yemeğe davet etmiş.
Etmesine etmiş ama içkinin de tesiriyle iş uzamış filan.
Temel eve sabaha karşı dönerken kulağının arkasına bir tebeşir koymuş…
Fadime de henüz yatmamış, onu bekliyormuş…
Temel başlamış sıralamaya;
-“Bir kadına yardım ettim… Beni yemeğe davet etti…Oradan çıktık, birşeyler içtik, sohbet ettik, gülüp eğlendik… Falan filan…”
-“Yalancı!” diye bağırmış Fadime; “Kulağının arkasındaki tebeşiri görmedim sanma… Sen yine bilardo oynamaya gitmişsin…”
KURTARMAZ
II. Dünya Savaşı sırasında Rus orduları geri çeliyorlarmış.
Ve Rus generali durumu kurtarmak için askerleri teşvik etmeye karar vermiş ve getirilen her ölü Nazi için; 10 ruble vaat etmiş.
Çatışmadan sonra kimi 1, kimi 3 ceset getiriyor ve paralarını anında alıyorlarmış. Bir ara bir Yahudi asker bir vagon sürükleyerek getirmiş.
Vagonun kapısını açmış, içerisi ceset doluymuş.
General bunu görünce şaşırmış ve askeri kenara çekerek şöyle demiş:
-“Asker! Anlarsın ya bütçemiz zayıf, haydi ben sana ceset başı 7.50 ruble vereyim.”
Asker şiddetle itiraz etmiş: “Olmaz!” demiş, “Zaten bana geliş fiyatı 8.30 ruble…”
ŞOFÖR
Amerika’ya gezmeye giden Papa, otelde sıkılmış ve şoföründen anahtarı alıp, limuziniyle dolaşmaya başlamış.
Bir ara kırmızı ışıkta geçince polis durdurmuş.
Memur bir bakmış ki arabayı Papa kullanıyor.
Hemen telsizden âmirini aramış.
-“Amirim çok mühim birisini durdurdum, ne yapayım?”
-“Bill Gates mi?”
-“Hayır.”
-“Trump mı?”
-“Daha mühim…”
-“Daha mühim kim var?”
-“Valla amirim, bilmiyorum ama şoförlüğünü Papa yapıyor.”
BEKÇİ
Bir bankaya gece bekçisi alınacaktı.
Odaya ilk giren, ufak tefek bir adamdı. Banka müdürü, gece bekçiliğinin ne kadar önemli bir görev olduğunu anlatmak istedi:
-“Bak oğlum... Bizim gece bekçiliği başka işlere benzemez. Koşulları çok ağırdır. Bizde gece bekçiliği yapacak kişi hiç uyumayacaktır. Herkesten, her şeyden kuşkulanacaktır. Bu yüzden bir dakikasını bile huzur içinde geçirmeyecek, her duyduğu sözü araştıracaktır. Aşırı bir duyma ve görme yeteneğine sahip olacak, uzağında, yakınında ne olup biterse hepsini duyacak, görecektir. Gerektiğinde kavgacı, gürültücü, etrafını ürkütücü olacak, hatta gerektiğinde göze göz dişe diş kavga etmekten bile çekinmeyecektir.” dedi.
Bunları dinleyen adam:
-“Ben adaylığımı geri alıyorum. Ama sizin bu tarifinize tıpatıp uygun birini getirebilirim.” dedi ve çıkıp gitti...
Yarım saat sonra döndüğünde, yanında karısını getirmişti.
MARKA
Temel ile Dursun Nil Nehri’nin kıyısındaki otelde kalmaktadırlar.
Sıkılırlar, Temel kıyıda bir ‘taka’ gördüğünü, onunla gezinebileceklerini söyler.
Nil’e açılırlar. Temel, Piramitleri görünce;
-“Ne kadar modern bir memleket, camileri üçgen…”
Dursun; -“Ne kadar modern memleket, heykelleri kocaman…” derken, kayık alabora olmuş. Zar-zor ters dönen kayığın üstüne çıkmışlar. O sırada kendilerine yaklaşmakta olan timsah sürüsünü görünce Temel; -“Ne kadar modern memleket, bak cankurtaranlarının hepsi Lacoste!..”
MİLLETİN ASLI
Bazı milletvekilleri nereden geldiklerini unuturcasına eziyette sınır tanımıyorlar ya.
Hani, milleti kaile almıyorlar ya.
Bu fıkra onlara gelsin…
Üzerindeki kıyafet ve davranışlarından köyden geldiği belli olan bir adam, son dakikada yetiştiği trene binmiş.
Bindiği vagon dolu olduğu için oturacak yer bulamamış. Diğer vagonları da tek tek dolaşmış, hepsi dolu...
Tam umudunu kestiği anda vagonlardan birinin boş olduğunu görmüş ve “MİLLETVEKİLLERİNE AİTTİR” yazısını da fark etmeden, girip oturmuş.
Biraz sonra, biri gelmiş ve adama çıkışmış;
-“Ne işin var burada, çabuk kalk! Burası, benim yerim!”
-“Nereden senin oluyormuş, para verip biletimi aldım. Burası da boştu, niye kalkayım?”
-“Bak arkadaş, şu levhaya dikkat etsene burada ‘milletvekillerine aittir’ diye yazıyor. Ben milletvekiliyim, sen kimsin?”
-“Hadi oradan be... Sen milletin vekili isen ben de aslıyım. Bu durumda milletin aslı oturur, vekili ayakta bekler!”
BOY MESELESİ
Temel askerdeyken, herkesin boyunun ölçüsünü bir bakışta tam olarak doğru söylüyormuş ve arkadaşları buna çok şaşırıyorlarmış.
Bir gün bunu komutana götürmüşler ve olan biteni anlatmışlar.
Komutan inanmamış.
-“Söyle bakalım Temel… Benim boyumun ölçüsü kaç?”
Temel komutanı aşağıdan yukarıya komutanı süzmüş ve:
Temel:
-“1.75 efendim” demiş.
Komutan:
-“Aferin evladım… Doğru bildin… Peki, nasıl bildin” diye sorunca,
Temel:
-“Bilirim tabi efendim… Ben sivilde kereste uzmanıyım…”
ASKER
Doktor doğuma girer.
Daha sonra doğum yapan kadına nasıl davranması gerektiğini anlatırken, tam o sırada bebek gelmeye başlamış.
Bebeğin kamuflajlı, botlu ve silahlı olduğunu görünce hayretle kadına sormuş:
-“Hanım bu bebeğin hali ne böyle… Tam teçhizat geliyor?”
Kadın hiç istifini bozmadan cevaplamış:
-“Her Türk asker doğar...”
CÜZDAN
Küçük Salamon, okuldan iki gözü iki çeşme dönmüştü. Babası, niye ağladığını sorunca hıçkıra hıçkıra cevap verdi:
-“Öğretmen ‘ahlak nedir’ diye sordu, bilemediğim için bana sıfır verdi.”
-“İyi etmiş. Öğreneydin…” dedi babası ve devam etti konuşmasına:
-“Gel sana anlatayım, dinle. Mesela, bir müşteri geldi dükkâna, mal aldı. Giderken de içi para dolu cüzdanını unuttu. İşte ahlak burada baslar. Bu cüzdanı ne yapacağım? Yalnız kendime mi saklayacağım yoksa ortağımla mı paylaşacağım?”
BİLEMEDİN
Temelin oğlu matematikten sıfır alır.
Oğluna sorar:
-“Oğlum öğretmen ne sordu?”
-“İki kere iki kaç eder dedi”
-“Sen ne cevap verdin?”
-“Ben 7 eder dedim…”
Temel oğluna bir tane tokat atar ve:
-“Eşek herif bunu bilmeyecek ne var… İki kere iki beş, bilemedin altı eder… Yedi nerden çıktı?”
ANLAT BAKALIM
Ahmet okuldan eve çok mutlu bir halde gelir. Annesi bu mutluluğunun belli bir nedeni olup olmadığını öğrenmek ister ve sorar;
-“Okulda neler yaptınız anlat bakalım, acayip neşeli görünüyorsun...”
-“Patlayıcı madde imal ettik.”
-“Peki, yarın ne yapacaksınız okulda?”
-“Hangi okulda?”
GÖREMEYECEĞİM
Türk, Rus ve Amerikalı yetkililer şeytanın huzuruna çıkarlar.
Hepsi şeytana dileklerini söyleyecek, o da onlara ne zaman gerçekleşeceğini söyleyecektir.
İlk önce Amerikalı sorar:
-“Amerika ne zaman her yönden tam olarak dünyanın hâkimi olacak?” der.
Şeytan cevaplar:
-“50 yıl sonra” der.
Amerikalı ağlamaya başlar:
-“Ben göremeyeceğim, ben göremeyeceğim…”
Sıra Rus’a gelmiştir, o da sorar:
-“Rusya ne zaman eski gücüne kavuşacak?”
Şeytan cevap verir:
-“100 yıl sonra.”
Rus da başlar ağlamaya:
-“Ben göremeyeceğim, ben göremeyeceğim…”
Sıra Türk’e gelmiştir, o da sorusunu sorar:
-“Ne zaman Türkiye’deki enflasyon düşecek?”
Bu sefer şeytan ağlamaya başlar:
-“Ben göremeyeceğim, ben göremeyeceğim!”
HOCA
Bir adam bir gün bir petshopa giriyor kendisine en yakın duran papağanı göstererek:
-“Pardon bunun fiyatı nedir?” diye soruyor.
-“10000 dolar efendim.”
-“Neden bu kadar pahalı peki?”
-“Efendim o 300 tane kelime biliyor.”
Biraz uzaktaki papağanı işaret ederek:
-“Peki bunun fiyatı nedir?”
-“20000 dolar efendim.”
-“Peki, bu neden pahalı?”
-“O aynı kelimeleri hem İngilizce hem Türkçe söylüyor.”
Onun yanındaki papağanı göstererek:
-“Bunun fiyatı nedir?”
-“O 30000 dolar efendim. Zira tüm kelimeleri her dilde söylüyor…”
Adam biraz daha bakındıktan sonra dükkânın yüksek bir yerinde asılı olan papağanı görüyor ve soruyor:
-“Bunun fiyatı nedir?”
-“100000 dolar efendim…”
-“Bunun özelliği nedir?”
-Valla bu pek konuşmuyor ama oradaki 3 papağan buna ‘hocam’ diyor…”
ASLA
Su, ateş ve ahlak dost olup, birlikte zaman geçirmeye başlamışlar.
Çevrede dolaşırlarken eğer kaybolurlarsa birbirlerini nasıl bulabileceklerini sorgulamaya başlamışlar.
Suya sormuşlar:
“Kaybolursan seni nasıl bulacağız?”
“Nerede bir şırıltı duyarsanız beni orada bulabilirsiniz” diye cevap vermiş…
Ateşe sormuşlar:
“Seni kaybedersek ne yapalım?”
“Bir duman gördüğünüz yerde ben varım” diye yanıtlamış ateş.
Sıra ahlaka gelmiş.
“Seni kaybedersek ne yapalım?” diye sorduklarında onun yanıtı ise oldukça düşündürücüymüş:
“Beni kaybederseniz, bir daha asla bulamazsınız!”
PARA
Türkiye’de memur olarak yaşayan bir vatandaş, gece uyurken bir gürültüyle yerinden fırlar.
Gözlerini açtığında bir de ne görsün:
Karşısında bir hırsız duruyor.
Telaşla sorar:
-“Ne arıyorsun!”
Hırsız gayet sakin:
-“Para tabii ki...”
-“Dur üstüme bir şey giyeyim birlikte arayalım.”
ÇABUK!
Gece karanlığında hırsızın biri, şık giyimli bir adamı bıçağıyla durdurur:
-“Çabuk paranı ver!”
Adam kasıla kasıla:
-“Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben eski bir maliye bakanıyım…”
Hırsız daha da umutlanır:
-“Aaa… O zaman iş değişir, çabuk paramı ver!”
TECRÜBE
Aslan, eşek ve tilki ava çıkmışlar.
Bir geyiği vurup gelmişler.
Aslan emretmiş:
-“Şunu pay edin!”
Eşek avı üç eşit parçaya bölmüş, herkesin payını vermiş.
Ama aslan beğenmemiş:
-“Hani benim aslan payım!”
Eşek, anlamamış:
– “Ne demek aslan payı! Bu ülkede özgürlük var, herkese eşit pay alacak…”
Aslan bir pençede eşeği parçalamış, sonra, tilkiye dönmüş:
-“Hadi, sen pay et!”
-“Efendim sizin olduğunuz yerde pay etmek ne demek? Hepsi sizin, buyurun afiyetle yiyin! Sizin bahşettiğiniz bana yeter.”
Aslan hayretle sormuş:
-“Sen bunu kimden öğrendin?”
Tilki cansız yatan eşeği göstermiş:
-“Eşek kadar eşek değiliz. Bir tecrübemiz var elbet…”
YÖNTEM
Temel uluslararası ekonomi toplantısına katılır.
Devletin topladığı vergi dağılımını tartışılmaktadır.
Konuşmacılardan Amerikan vatandaşı olan söz alır:
-“Bizim Amerika’da önce yere bir çizgi çizeriz ve sonra topladığımız vergileri havaya atarız… Çizginin soluna düşen paraları halka hizmet olarak geri veririz, sağ tarafta kalan devlete kalır, yatırım yaparız…”
Derken Avrupalı söz alır ve:
-“Avrupa’da benzer bir uygulama yaparız… Önce yere bir daire çizeriz… Halktan toplanan vergileri havaya atarız. Dairenin dışında kalan halka hizmet olarak geri döner, dairenin içine düşenleri devlet harcamalarına kullanırız…”
Sıra Temel’e gelir:
-“Bizde yöntem değişiktir. Hükümet halktan toplar vergileri… Atar havaya. Yere düşenleri kendilerine alırlar, havada kalanlar halka hizmet olarak geri döner…”
BİLEMİYORUZ
ABD, İngiliz ve Türk maliye bakanları bir araya gelmiş memurların ve işçilerin durumlarını görüşmektedirler.
ABD Maliye Bakanı der ki:
-“Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık geçimi için 1000 dolar gerekiyor. Biz onlara 1500 dolar veriyoruz. Bunun 1000 dolarını çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar, 500 dolarını nereye harcıyorlar bilemiyoruz?”
İngiliz Maliye Bakanı sözü alır:
-“Bizim araştırmalarımıza göre kamu görevlilerimizin bir aylık asgari geçim endeksi 1000 Sterlin. Biz çalışanlarımıza 1400 Sterlin veriyoruz. 1000 Sterlin’ini çeşitli ihtiyaçlarına harcıyorlar. 400'ünü ne yapıyorlar bilmiyoruz?”
Bizim Maliye Bakanı sözü alır:
-“Bizim kamu çalışanlarının asgari bir aylık geçimi için 5000 lira gerekiyor. Biz 2500 lira veriyoruz. Gerisini nereden buluyorlar bilemiyoruz?”
EKONOMİST
Birisinin ekonomi uzmanı olmasından şüphe ediyorsunuz” diyelim.
Bu kişinin ekonomist olup olmadığını nasıl anlarsınız?
Hemen şu soruyu soracaksınız…
“Bilgisizlikle umursamazlık arasında ne fark vardır?”
Eğer yanıt:
“Bilmiyorum ve umurumda da değil” şeklinde gelirse, hiç şüpheniz olmasın bir ekonomistle karşı karşıyasınız…
KADIN!
Nişantaşı kafelerinden birinin kaldırımdaki masasında oturanlardan biri, o sırada önlerinden geçen güzel bir kadını göstermiş:
-“İşte, İstanbul’un ekonomiden en iyi anlayan kadını!”
Arkadaşları merak edip sormuşlar:
-“Niye, ne özelliği var?”
-“Taksitle giyinir, peşin parayla soyunur.”