Yani 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin 45. Yıldönümü.

Benim yaşımdakiler veya yakın olanlar bu günleri iyi bilirler.

Zira tam da gençlik yıllarımızdı.

Ben o zaman Ankara’daydım.

Sabahleyin teyzemin eşi eniştem, “Kalkın! İhtilal olmuş!” diyerek uyandırmıştı bizi.

Darbe sabaha karşı 03.00 civarında başlamış meğer biz uyurken.

İlk olarak TRT Ankara Radyosu ve TRT televizyonunun kontrolü ele geçirilmiş.

Televizyon zaten o dönem devlet tekelindeydi, başka özel yayıncı yoktu.

Bu yüzden haberin halka ulaşacağı tek kanal TRT idi.

Saat 04.00 sularında TRT Ankara Radyosu’ndan “İlker Çelikcan” tarafından ilk darbe bildirisi okundu.

Girişi şöyleydi:

“Türk Silahlı Kuvvetleri, ülke bütünlüğünü korumak ve anarşiye son vermek amacıyla yönetime el koymuştur.”

Arkasından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in imzasını taşıyan bildiri yayımlandı.

12 Eylül 1980 sabahı TRT televizyonu da olağan yayına erken başladı.

Normalde sabah saatlerinde sürekli yayın yoktu; açılış genelde daha geç olurdu.

Ancak darbe günü, sabah saatlerinde (yaklaşık 06.00-07.00 civarı) Kenan Evren’in şu bildirisi televizyondan da halka okundu.

“Sevgili vatandaşlarım,

Yüce Türk Milleti, ülkenin içinde bulunduğu durum karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri, devletin varlığını ve bütünlüğünü, milletin huzur ve güvenini, Anayasa ile belirlenmiş demokratik düzeni korumak amacıyla, yönetime el koymuştur.

Bütün vatandaşlarımızın bu harekete destek olmaları ve sükûnet içinde bulunmaları istenmektedir.

Sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir.

Silahlı Kuvvetlerimizin emir ve komutasına aykırı hiçbir hareketin yapılmaması önemle duyurulur.

Millî Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren.”

Yayınlarda marşlar, Atatürk görüntüleri ve askeri birliklerin görüntüleri eşlik etti.

Televizyon ve radyo sürekli darbe bildirisini tekrar etti.

Akşam saatlerinde Kenan Evren canlı yayında halka hitap ederek darbenin gerekçelerini açıkladı.

O gün tüm gazeteler de askeri sansürle hazırlandı ve halka ertesi sabah (13 Eylül’de) ulaştırıldı.

Peki neden?

Darbeciler kendilerini haklı çıkaracak sebepler sunuyorlardı.

Bunları şöyle sıraladılar:

Siyasi İstikrarsızlık:

*1970’li yıllarda Türkiye’de hükümetler kısa süreli kuruldu, güvenoyu almakta zorlandı.

*Koalisyon hükümetleri birbirini takip etti (Milliyetçi Cephe hükümetleri, CHP–MSP–CGP hükümeti vb.).

*1979’da Bülent Ecevit istifa etti, yerine Süleyman Demirel’in azınlık hükümeti geldi. Meclis’te cumhurbaşkanı seçilemedi; aylarca süren tıkanma yaşandı.

Sağ-sol çatışmaları, öğrenci olayları, faili meçhul cinayetler ve suikastlar günlük hayatı felç etti.

*1975–1980 yılları arasında yaklaşık 5.000 kişi sokak çatışmalarında, siyasi cinayetlerde ve terör saldırılarında öldü.

*Kahramanmaraş Katliamı (1978), Çorum Olayları (1980) gibi mezhep çatışmaları toplumsal bölünmeyi artırdı.

*Döviz darboğazı, yüksek enflasyon, işsizlik ve kuyruklar dönemi yaşandı.

*Türkiye IMF ile sıkı ilişkiler kurmak zorunda kaldı; “24 Ocak Kararları” (1980) ile serbest piyasa ekonomisine geçiş başladı, ancak uygulamada kaos vardı.

*Türkiye, NATO üyesi olarak ABD için stratejik bir müttefikti.

*Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali (1979) sonrasında ABD, Türkiye’nin istikrarsızlığından endişe ediyordu.

Tüm bu gelişmeleri bahane eden komutanlar ve emrindeki askeri güçler 12 Eylül 1980 tarihinde, saat 03.00’te yönetime el koydu.

Darbenin başında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren vardı.

Kuvvet komutanlarıyla birlikte “Millî Güvenlik Konseyi (MGK)” kurmuştu.

*Öncelikle sıkıyönetim ilan edildi.

*Meclis ve hükümet feshedildi, tüm siyasi faaliyetler durduruldu.

*Parti liderleri (Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş) gözaltına alındı.

Süleyman Demirel (Adalet Partisi Genel Başkanı, Başbakan), Zincirbozan’a (Gelibolu / Çanakkale) gönderildi.

Bülent Ecevit (CHP Genel Başkanı, eski Başbakan) Hamzakoy’da  (Çanakkale) zorunlu ikamete tabi tutuldu.

Alparslan Türkeş (MHP Genel Başkanı)

Hamzakoy’a gönderildi.

Necmettin Erbakan (MSP Genel Başkanı) Hamzakoy’a gönderildi.

Murat Karayalçın, Turhan Feyzioğlu, Nihat Erim gibi eski siyasetçiler de bir süre Hamzakoy’da tutuldu.

*Tüm bunlar olurken TRT’den Kenan Evren’in bildirisi okunuyordu: “Devlet ve milletin varlığını korumak için yönetime el koyduk!”

*Darbe kansız gerçekleşti.

*Halkın büyük bölümü, şiddetin durması nedeniyle darbeyi sessizlikle karşıladı; bazı kesimler ise askeri yönetime destek verdi.

Sonuç olarak

*TBMM kapatıldı, siyasi partiler (1981’de) Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatıldı.

*650 bin kişi gözaltına alındı, 1 milyon fişleme yapıldı.

*230 bin dava açıldı, 50 kişi idam edildi.

*171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

*Binlerce kişi yurt dışına kaçtı.

Yeni Anayasa (1982) yapıldı.

*7 Kasım 1982’de yapılan halk oylamasıyla yeni Anayasa, %91,4 oyla kabul edildi.

*Cumhurbaşkanı seçilen Kenan Evren aynı zamanda MGK Başkanı oldu.

*Anayasa, yürütmeyi güçlendirdi, temel hak ve özgürlükleri kısıtladı, devletin vesayetini artırdı.

*Ekonomik olarak 24 Ocak Kararları uygulandı ve askeri yönetim döneminde Turgut Özal’ın desteğiyle uygulanmaya başladı.

*İhracata dayalı büyüme modeli benimsendi.

*Türkiye’nin Neoliberal Ekonomiyle tanışmasının zemini atıldı.

*Üniversiteler için YÖK kuruldu (1981).

*Sendikalar kapatıldı, grevler yasaklandı.

*Basına sansür getirildi.

*Türk-İslam sentezi eğitimi (din kültürü dersinin zorunlu hale gelmesi) toplumsal hayata yön verdi.

Sonra ne oldu?

*1983 seçimlerinde Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi (ANAP) iktidara geldi.

*Eski siyasi liderlere yasaklar kondu; ancak 1987 referandumuyla bu yasaklar kaldırıldı.

*Kenan Evren 1989’da emekli oldu.

*2012’de 12 Eylül darbesiyle ilgili dava açıldı; Evren ve Tahsin Şahinkaya müebbet hapis cezası aldı (sağlık sorunları nedeniyle ceza infaz edilmedi).

*12 Eylül, Türkiye’de demokrasinin askıya alındığı ve özgürlüklerin ağır şekilde kısıtlandığı bir dönem olarak hafızalara kazındı.

*Demokrasiye karşı yapılmış bu darbe, uzun yıllar tartışma konusu oldu.

Bazı kesimler “Ülkeyi anarşiden kurtardı” derken, çoğunluk “Demokrasiyi kesintiye uğratan bir diktatörlük dönemi” olarak gördü.

12 EYLÜL KİME YARADI?

Kimlere Yaradı?

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Kenan Evren, darbe ile birlikte doğrudan ülke yönetimini ellerine aldılar.

Evren, hem Cumhurbaşkanı hem de Milli Güvenlik Konseyi Başkanı oldu.

1982 Anayasası ile askeri vesayet kurumsallaştırıldı.

Siyasi partiler kapatıldığı için karar alma mekanizması tamamen asker ve bürokratların eline geçti.

Valiler, kaymakamlar ve üst bürokrasi siyasetin gölgesinden çıkıp doğrudan askere bağlandı.

Ekonomik Açıdan Kimlere Yaradı?

Turgut Özal ve Serbest Piyasa Yanlıları

24 Ocak 1980 kararlarının uygulanması için siyasal istikrarsızlığın ortadan kalkması gerekiyordu.

Askerî yönetim bu kararları uygulamak için Özal’a yetki verdi.

Böylece Türkiye, ihracata dayalı, neoliberal ekonomi politikalarına geçti.

Uzun vadede bu durum, iş dünyası ve ihracatçı sermaye gruplarına yaradı.

Sendikaların kapatılması, grevlerin yasaklanması ve işçi hareketlerinin bastırılması, sermaye için “Ucuz ve kontrol altında işgücü” sağladı.

Özellikle TÜSİAD çevresinde büyük sermaye darbe sonrasında güçlendi.

Siyasi Açıdan Kimlere Yaradı?

Yeni Siyasetçilerin Önü Açıldı

Eski liderlere (Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş) siyaset yasağı getirildi.

Böylece 1983 seçimleri, tamamen askerî yönetimin izin verdiği yeni partiler arasında geçti.

Turgut Özal’ın Anavatan Partisi seçimleri kazanarak yeni dönemin galibi oldu.

Darbe sonrasında en çok zarar görenler sol hareketler (CHP, sendikalar, sosyalist örgütler) oldu.

Solun zayıflatılması, merkez sağın (ANAP, sonrasında DYP, ANAP’ın mirası) güçlenmesine yol açtı.

Uzun Vadede Kaybedenler

Sol ve İşçi Hareketleri

On binlerce sendikacı tutuklandı, grevler yasaklandı.

Sol partiler (CHP dahil) kapatıldı.

Bu nedenle darbeden en çok zararı gören kesim işçiler, öğrenciler, aydınlar ve sol hareketler oldu.

Siyasi yasaklar, partilerin kapatılması, 1982 Anayasası ile demokratik hakların kısıtlanması, siyaseti uzun süre baskı altında tuttu.

En çok yararlananlar:

Kısa vadede askeri yönetim ve Kenan Evren.

Ekonomik açıdan büyük sermaye grupları ve Turgut Özal’ın önünü açan neoliberal dönüşüm.

En çok kaybedenler:

Sol, işçi sınıfı, sendikalar ve demokratik siyaset.

TÜRKİYE’DEKİ DARBELER

Gençlerimizin tarih okuma, hatta kitap okuma geçmişimizi öğrenme gibi bir merakları olmadığından şuradan geçmişe yönelik birkaç bilgiyi aktarmak istedim.

Belki denk gelirler de okurlar diye.

Bu yıldönümü vesilesi ile eski kuşaklar için de eskileri hatırlatmak, bilgilerini tazelemek istedim.

Türkiye’de Askerî Müdahaleler ve Darbeler

27 Mayıs 1960 Darbesi

Demokrat Parti iktidarına karşı yapıldı.

Başbakan Adnan Menderes ve bakanlar Yassıada’da yargılandı;

Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu idam edildi.

Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılmış ilk askeri darbedir.

12 Mart 1971 Muhtırası

Bu doğrudan bir darbe değil de, “Muhtıra” olarak değerlendirilir.

Genelkurmay, Cumhurbaşkanı’na muhtıra vererek hükümeti istifaya zorladı.

Parlamenter düzen devam etti ama askerlerin gölgesinde “Teknokrat hükümet” kuruldu.

12 Eylül 1980 Darbesi

Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine tamamen el koydu.

TBMM kapatıldı, siyasi partiler kapatıldı, yeni anayasa yapıldı.

Bu, Türkiye’nin ikinci tam askeri darbesi, Cumhuriyet tarihinin ise üçüncü askeri müdahalesi olarak kayıtlara geçti.

28 Şubat 1997 (Post-Modern Darbe) olarak bilinir (Refah-Yol hükümeti askerİ baskıyla istifa ettirildi).

27 Nisan 2007 (e-muhtırası) Genelkurmay’ın internet üzerinden hükümete uyarısı (siyasi kriz yarattı ama sonuçsuz kaldı).

15 Temmuz 2016 darbe girişimi

FETÖ yapılanmasının başarısız kalkışması.