Bu hafta bizim okullarımız açıldı.
Mini mini birler ile ağabeyler, ablalar okula gitti.
Bir koşuşturma, bir hengâme sormayın gitsin.
Trafikten başlayıp, alışveriş merkezlerine kadar sıçrayan bir yaşam başladı ülkede.
Öğretmenler dea öğrencilerini yetiştirmek üzere yerlerini aldılar, donanımlarını tamamladılar.
Kurslardan, seminerlerden geçtiler.
Artık;
Atatürk'ün deyimiyle bu çocuklar, "Yeni nesil öğretmenlerin eseri olacak…"
Okula ilk başlayanların eğitim işi Japonya'da şöyle oluyormuş.
Şu kuralları öğretiliyormuş.
Japonya’da birinci sınıfa başlayacak çocukların ailelerine, çocuklarının okula başlamadan önce kazanmış olması gereken bazı alışkanlıkları içeren bir liste verilirmiş ve bu liste 18 maddeden oluşuyormuş.
Şu sözlerle başlayan listede şunlar varmış:
“Çocuğunuz okula başlamadan önce lütfen aşağıdaki kuralları yerine getirdiğinden emin olun. Aynı zamanda anne-baba ve aile üyelerinin de bu davranış kurallarına uyması beklenir.”
Temel Davranış Kuralları
*Biri konuşurken dikkatle dinle.
*İnsanları güler yüzle selamla, açık ve net cevap ver.
*Başkalarının eşyalarının sana ait olmadığını bil.
*Ayakkabılarını çıkar ve düzenli şekilde bırak.
*Dik otur.
*Her zaman temiz kıyafet giy.
*Masanı ve çevreni düzenli tut.
*Erken yat, erken kalk – mümkünse kendi başına.
*Dengeli kahvaltı yap.
*Dişlerini fırçalamayı unutma.
*Asla yalan söyleme.
Arkadaşlarla İlişkiler
*Hiçbir arkadaşını yalnız bırakma.
*Birine bir şey olduğunda yardım et.
*Başkaları hakkında kötü konuşma.
*Herkesle oynayabilmeyi ve öğrenebilmeyi bil.
*Hem tek başına hem de arkadaşlarla oynamaktan zevk al.
*Dışarıda oyna; hem bedenin hem doğa deneyimin gelişsin.
*Hata yaptığında içtenlikle özür dile.
Bu yazıyı yazan kişi "Benim Düşüncem" diyerek bu listenin altına şunları yazmış:
Bu listeye bakınca şunu soruyorum:
"Bizde (Türkiye’de, Almanya’da, Avusturya’da ya da İsviçre’de) durum nasıl?"
Birçok kural aslında basit ve doğal görünüyor.
Ama okullarda ve günlük yaşamda görüyoruz ki sosyal beceri, saygı ve empati her zaman yeterince öğretilmiyor veya uygulanmıyor.
Oysa tam da bunlar çok önemli:
Okul sadece matematik veya dil öğrenme yeri değil; birlikte yaşamanın öğrenildiği bir yer.
Hiçbir şekilde zorbalığa izin verilmemeli 'Ne açıkça, ne gizlice, ne de dijital ortamda.'
Çocukların dürüstlük, yardımlaşma, empati gibi değerleri öğrenmesi gerekiyor. Biz yetişkinler de bunu örnek olarak göstermekle yükümlüyüz.
Belki de biz de örnek almalıyız:
Çocuklara hem bilgi hem de değer kazandıracak net ve yol gösterici kurallar koymalıyız.
BİRAZ TEBESSÜM
Üç zengin Yahudi kardeş annelerine doğum gününde birer hediye almaya karar vermişler.
Hediyelerini yolladıktan sonra aralarında sohbet etmeye başlamışlar.
Birincisi demiş ki;
"Ben anneme kocaman bir ev aldım"
İkincisi;
"Ben bir limuzin aldım ve bir de şoför tutum."
Üçüncüsü;
"Benim hediyem hepinizinkinden güzel.
Annemin Tevrat'ı okumayı ne kadar sevdiğini ve gözlerinin iyi görmediği için artık eskisi gibi okuyamadığını biliyorsunuz. Ona bütün Tevrat'ı ezbere bilen büyük kahverengi bir papağan gönderdim. Onu eğitmek için 12 Haham 12 yıl boyunca uğraşmış. Tevrat'ı ezberletmişler. Bu papağan için havraya 20 yıl boyunca 1 milyon dolar bağışlayacağım ama buna değer. Annem sadece bölümün adını söyleyecek ve papağan ona ezbere okuyacak."
Öbür kardeşler "Biz niye bunu düşünemedik?" diye hayıflanmışlar ve kıskanmışlarsa da bir şey dememişler.
Kısa bir süre sonra anneleri üçüne de birer teşekkür mektubu yazmış.
Birinciye;
"Abraham bu ev bana çok büyük geliyor. Tek bir odası yetiyor ama hepsini temizlemek zorunda kalıyorum."
İkinciye;
"Mişon yolculuk etmek için çok yaşlıyım arabayı hiç kullanmıyorum ve şöför çok kaba."
Üçüncüye;
"Solomon'cuğum, annesini mutlu etmeyi bilen tek evladım sensin.
Her şeyin büyük maddi hediyeler olmadığını gösterdin. Gönderdiğin tavuk çok lezzetliydi."
19 YAŞ ALZHEİMER
Çin'deki doktorlar, yıkıcı bir tıbbi ilk olarak 19 yaşında bir erkeğe Alzheimer teşhisi koydu ve bu, onu bu hastalığa yakalanmış en genç hasta yaptı.
Semptomları 17 yaşında şiddetli hafıza sorunları, konsantrasyon güçlüğü ve günlük işlerini tamamlayamama ile başladı.
Bilişsel gerilemesine rağmen bağımsız bir şekilde yaşayabiliyordu, ancak liseyi bırakmak zorunda kaldı.
Taramalar, beynin hafıza merkezi olan hipokampüsünün önemli ölçüde küçüldüğünü ortaya koydu.
Omurilik sıvısı testleri, çok daha yaşlı Alzheimer hastalarında tipik olarak görülen aynı toksik belirteçleri gösterdi.
Doktorları en çok şaşırtan şey, DNA'sıydı. Erken başlangıçlı Alzheimer vakalarının neredeyse tamamında, hastalar belirli gen mutasyonları taşıyordu.
Ancak Pekin Başkent Tıp Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bu gençte bilinen bir genetik tetikleyici bulamadı. .
Önceki en genç hasta 21 yaşındaydı ve kalıtsal bir gen mutasyonu taşıyordu.
Bu yeni vaka, genç ve sağlıklı insanlarda bile Alzheimer'ı tetikleyen bilinmeyen nedenlere ve gizli biyolojik yolaklara işaret ediyor olabilirdi.
Doktorlar, bu nadir teşhisin Alzheimer'ın nasıl ve ne zaman başlayabileceğinin yeniden değerlendirilmesini gerektirdiğini söylediler.
Bu, hastalığın sadece yaşlılarla sınırlı olmadığının çarpıcı bir hatırlatıcısıydı.
Bu tür aşırı vakaların sürekli incelenmesi, bu yıkıcı hastalığın derin gizemlerinin çözülmesine yardımcı olabilir,,,
KADIN MAHKÛM
1991 yılında ABD'de bir kadın ömür boyu hapse mahkûm edilmişti.
Alınan semptomlara göre, çocuğun antifrizle zehirlediği adli tıp raporları ile belgelenmişti.
Ancak yıllar sonra şok edici bir hata ortaya çıktı: Annesinin hapishanede kalmasından sonra bakıcı aileye verilen ikinci çocuğu, aynı semptomları gösterdi (ki annesine hiç temas etmemişti)
Doktorlar sonunda her iki çocuğun da Dünyada çok nadir görülen bir genetik metabolik rahatsızlıktan muzdarip olduğunu keşfettiler.
Başlangıçta büyük bir suç gibi görünen şeyin, tıbbın trajik bir yanlış anlaşılması olduğu ortaya çıktı.
Kadın, özür dilenerek serbest bırakıldı ama onun hapishanede hayata küsmesi ile acı içindeki yaşamı; kaybettiği çocuğunun acısını, kaybettiği güveni ve kaybettiği zamanı kimse geri getiremedi…
ZEKANIN ÖLÇÜSÜ
Albert Einstein ünlü bir sözünde şöyle der: "Zekânın ölçüsü, değişebilme yeteneğidir."
Bu söz, gerçek zekânın değerlendirilmesinde uyarlanabilirlik ve esnekliğin önemini vurgulamaktadır.
Gerçekten zeki bir kişi, düşüncelerinde katı olmak yerine yeni fikirlere açık, öğrenmeye istekli ve değişen koşullara uyum sağlayabilen bir kişidir.
Sürekli evrim geçiren bir dünyada, değişim yeteneği problem çözme ve yenilikçilik için çok önemlidir.
Einstein'ın içgörüsü bize zekânın sadece bilgi veya IQ ile ilgili olmadığını, aynı zamanda yeni zorluklara ve fırsatlara yanıt olarak uyum sağlama ve büyüme kapasitesiyle de ilgili olduğunu hatırlatıyor.
Dr. Margareth Ramzy
KUSMA
Bunu bilmiyordunuz sanırım!
Zaten ben de bilmiyordum, okudum öğrendim sizlere de aktarmak istedim.
Kusmadan önce ağzınız daha fazla tükürük üretir ve bu bir tesadüf değil, bu otomatik bir tepkidir:
Mide asidinin yükselmek üzere olduğunu algıladığında, vücudunuz onu nötralize etmek, dişlerinizi ve mukoza zarlarınızı korumak için ekstra bikarbonat açısından zengin tükürük üretimi başlatır.
Bu savunma mekanizması, diş minesinin aşınmasını önler, boğaz ve ağız tahrişini azaltır ve kusmayı kolaylaştırır.
En rahatsız edici anlarda bile vücudunuz, çoğu kişinin görmezden geldiği zaman "Ağzınızın sulanmasıyla" başlayarak size bakmak için harekete geçer.
Marisela Medina Moreno
JACQUES-YVES COUSTEAU
Bizim zamanımızda televizyonda belgeseli yayımlanırdı.
Nefes almadan seyrederdik.
Deniz ve altı ile ilgili görseller içinde kaybolurduk adeta.
Daha sonra arkadaşlar arasında görüntüler hakkında konuşup, tartışırdık.
Jacques-Yves Cousteau (1910-1997) deniz araştırmaları ve okyanus korunmasına olan bağlılığı ile tanınan ünlü bir Fransız kâşifti.
Film yapımcısı, deniz araştırmacısı ve korumacıydı.
11 Haziran 1910'da Saint-André-de-Cubzac, Fransa'da doğdu.
Cousteau küçük yaşlarından itibaren suya ve sualtı dünyasına yoğun bir ilgi gösterdi.
Cousteau, sualtı keşfi tutkusunu geliştirmeye başladığı Fransız Donanmasına katıldı.
1943 yılında mühendis Émile Gagnan ile birlikte dalgıçların uzun süre su altında kalmalarına izin vererek sualtı keşfinde devrim yaratan ilk kendi kendine yeten dalış ekipmanları olan "Aqua-Lung"u icat etti.
Kariyeri boyunca Cousteau, ünlü gemisi Calypso'da deniz yaşamını ve okyanus harikalarını belgeleyen çok sayıda keşif gezisini gerçekleştirdi.
120'den fazla belgesel yaptı, 50'den fazla kitap yazdı ve sualtı dünyasına ve çevre korunmasına kamuoyunun ilgisini tetikleyen Jacques Cousteau adlı televizyon dizisi yarattı.
Cousteau aynı zamanda okyanus savunuculuğunda öncüydü.
1973 yılında Cousteau Society'ni kurdu, deniz yaşamının korunması için kendini adadı.
Hayatı boyunca, halkı okyanus kirliliğinin ve aşırı sömürünün tehlikeleri hakkında eğitmek için yorulmadan çalıştı.
Jacques Cousteau 25 Haziran 1997'de 87 yaşında hayatını kaybetti.
Tarihin en büyük okyanus kaşiflerinden ve savunucularından biri olarak ardında silinmez bir miras bıraktı.
"Deniz, bir kez büyüsünü yaptı mı, sizi sonsuza kadar merak ağında tutar."
DON KİŞOT
Don Kişot bir gün şöyle demiş:
“İnsan, lüksün ve gösterişin kölesi olur, zenginliklerin peşinden koşar, sanki orada mutluluğu bulacakmış gibi.
Ama şunu göremez: Ne kadar çok şeye sahip olursa, onları kaybetme korkusu da o kadar büyür ve işte bu korkunun içinde gerçek mutluluk kaybolur.
Çünkü sevinç, ne altında ne de zenginlikte gizlidir; yüzüne değen rüzgârın okşayışında, bir dostun içten kahkahasında, minnetle paylaşılan bir lokma ekmektedir.
Kendi içinde bulunacak bir şeyi dışarıda arayan kişi, büyük bir deliliktedir!
Basit bir hayat, en büyük hazinedir; bunu anlayan insan, dünyanın en mutlu insanıdır.”
KUSURLAR
Bir gün kadın, kocasından kusurlarının bir listesini yazmasını istedi.
Çünkü onun gerçekten değişip değişmediğini görmek isteyenler vardı.
Bu istek, üyesi olduğu kadın derneğinin bir şartıydı.
Adam ise hiç tereddüt etmeden sadece şunu yazdı:
"Eşimi olduğu gibi seviyorum; onda hiçbir kusur görmüyorum."
Ve derneğin istediği gibi, kâğıdı özenle sarıp bağladı, sonra eşine teslim etti.
Ertesi gün eve döndüğünde kapıda onu gözleri yaşlarla dolu, elinde bir buket çiçekle bekleyen karısını gördü.
Kadın, sevinçten âdeta kendinden geçmişti.
Bu, adam için büyük bir sürpriz oldu.
Hele ki dernek toplantısında bu sözleri herkesin önünde duyunca…
Üstelik bu cevabı sayesinde “En İyi Koca” ödülünü bile aldı.
Adam daha sonra şöyle diyordu:
“Eşimde gördüğümden çok daha fazla kusurum vardı aslında.
Ama anladım ki tedavi, asla kusurları listelemekle olmuyor.
En şaşırtıcı olan ise, karımın kısa sürede yüzde altmıştan fazla bir değişim göstermesiydi.”
Çünkü kusurları sıralamak çoğu zaman reddedilmeyi, kırgınlığı, inatçılığı ve hatta depresyonu doğurur.
Hele ki bu, başkalarının önünde yapılırsa…
Oysa güzel sözler; sevgiyi, sevinci ve pozitif enerjiyi uyandırır.
Ve insana gelişmek için gerçek bir motivasyon sunar.
“İnsanlara güzel sözler söyle…”