Topuklu efeyi duyunca çok ta şok filan geçirmedim.

Bunları hep bir planın parçası olarak gördüm nedense.

Zira ülkemizde artık olmayacak her şey oldu.

Saysam sayfalar almaz.

En son uzaylı bekliyoruz artık.

Gelmezse o zaman şok geçireceğim.

“Siyasette Transfer” denilen bir olay var.

Bakıldığında ne kadar saçma geliyor.

Uygulaması, kanunu, kuralı hepsi saçma.

Sen sahip olduğun partinin oylarını alacaksın, seçim süresince o partinin seçmenini peşinden koşturacaksın.

Parti üyelerini sabah akşam mitinglerde güneş altında, kar üstünde sokaklara dökeceksin, rakip partiye demediğini bırakmayacaksın, rakip partiden de yemediğin laf kalmayacak…

Sonra…

Miden kaldırıyorsa karşıya geçeceksin.

Yahu Gestaş bile bu kadar kolay geçirmiyor insanı karşıya.

Para istiyor, pul istiyor, sıraya sokuyor, bekletiyor filan yani.

Dönek, fırıldak, pervane gibi yakıştırmaları göz önüne alarak yapılan bu geçişler daha sonrasında aileye miras olarak kalıyor:

“Bak bu fırıldak torunu” diye.

İşin burası bile var.

Ülkemizin siyasi hayatında bu lakabı alan gelmiş geçmiş en ünlü kişi 20. Dönem Afyonkarahisar Milletvekili Kubilay Uygun’dur.

1 ayda 3 parti değiştirmesi ile Guinness Rekorlar Kitabına girdi sanırım.

Hızlı hareket ettiğinden kendisine “Fırıldak Kubi” lakabı takıldı.

Bulunmaz Hint Kumaşı olarak veya fasulye gibi nimetten saydıran kişi olarak kendisini siyaset sahnesine atan Kubi, milletvekili seçilmeden önce CHP ve ANAP’ta da siyaset yapmış.

1995 yılında yapılan 20. dönem Milletvekilliği seçimlerinde memleketi Afyonkarahisar’dan Demokratik Sol Partiden (DSP) milletvekili seçilmeyi başarmış ve seçmenlerinin derdine derman olacak beklentisi ile vekil olarak meclise girmişti.

Ardından 1996’daki parti değiştirme taarruzuna başlayan Kubi, milletvekili olarak sırası ile “DSP, DYP ve MHP” de siyaset yapmıştı.

Fırfır Kubi’, ‘Yanardöner’, ‘Fırıldak’, ‘Fırdöndü’, ‘Parti şaşkını’, ‘Doyumsuz’, ‘Meclis’in gezgini', ‘Frensiz siyasi’, ‘Şaşkın Kubilay’ lakaplara layık görülen Kubi kendisi için şöyle demişti:

“Ben yuvasız bir kuşum…”

Yuvasız kuşların daldan dala gezdikleri malumunuzdur.

Ya da Guguk Kuşu gibi başkalarının yuvalarına kaynak olurlar.

Kısaca bu vekili bir tanıyalım:

Kubilay uygun kimdi?

Kubilay Uygun 1955 yılında Ankara'da dünyaya geldi.

Lise mezunu olan Uygun Afyonkarahisar İl Genel Meclisi Üyeliği,

Yerel Televizyon Sahipliği ve Yönetim Kurulu Başkanlığı,

Serbest Tüccarlık,

XX. Dönem Afyonkarahisar Milletvekilliği yaptı.

Evli ve 2 Çocuk babasıydı.

20. Dönem'de çok kısa süreli parti değiştirmesi nedeniyle etik tartışmalara neden olmuştu.

1983: DYP Sincanlı İlçe Başkanlığı'nın kuruluşu,

1984: DYP İl Genel Meclisi üyeliği,

1989: ANAP Sincanlı İlçe Yönetim Kurulu, üyeliği ve İl Genel Meclisi üyeliği,

1994: CHP Sincanlı Belediye Başkan adayı,

24.12.1995: DSP Afyon milletvekili,

3.7.1996: DYP'ye geçiş,

6.7.1996: DSP'ye dönüş,

30.7.1996: Yeniden DYP,

27.6.1997: MHP'ye geçiş ,

19.7.1997: MHP'den istifa.

Sonra mı?

MDP, ANAP, SODEP, DTP ve sonunda bağımsız...

Tüm partilerin tüzüklerini, programlarını eksiksiz bilen tek milletvekili unvanını da kimseye kaptırmayan Uygun için, ANAP Sakarya Milletvekili Ahmet Neidim ise şunları söylemişti:

“Çürük baklanın kör alıcısı bulunur...”

Milletvekilleri Meclis'te Kubilay Uygun'a sormuşlar:

“Kubilay sürekli parti değiştiriyorsun. Neden bu kadar kararsızsın? Şimdi sıra hangi partide?”

Uygun'un verdiği cevapsa gerçekten tam ona göre:

“Ne yapayım? Benim seçmenim kararsız. O yüzden ben de kararsızım.”

Afyon Milletvekili Kubilay Uygun sabah evden çıkarken eşi Fatma Hanım'a, “Bir şey olursa beni partiden ara” demiş. Fatma Hanım, “Hangi partiden arayacağını” sorunca uzun bir süre düşünen Kubilay Uygun, “Sen iyisi mi beni cepten ara” demiş.

Meclis kulisinde haber kulaktan kulağa yayılmış: “Afyon Milletvekili Kubilay Uygun kalp krizi geçirdi” diye.

Milletvekilleri sormuşlar:

“Neden?”

Cevap ilginç:

“Türkiye'ye tek partili sistemin geldiğini duymuş da ondan.”

Tarih: 24.07.2016

Bir haber vardı gazetelerde:

“Fırıldak Kubi lakabıyla tanınan eski Afyon Milletvekili Kubilay Uygun’un bir otelde intihar ettiği öğrenildi. Uygun bugün toprağa verilecek. Maddi sıkıntılar yaşadığı öne sürülen Uygun'un ailesine ‘İntihar ettiğim silahımı satın otelin parasını ödeyin’ notu bıraktığı öğrenildi.”

Şu günlerde Kubilay Uygun’u hatırlayanınız var mı?

Zamanın birinde Churchill, bir milletvekilinin kendi partisi olan Muhafazakar Parti'den ayrılıp, seçim kazanma şansı adeta sıfır olan bir Liberal Partiye geçmesi üzerine şöyle demiş;

-“Hayatta ilk defa bir fare, batmak üzere olan bir gemiye doğru yüzüyor...”

Topuklayıp giden başkana sormak lazım:

“Neden?”

DOMATESİN TADI NEDEN YOK

Bugün bu kadar tatsız domates yememizin sebebi şu bilim adamıdır!

Adı: Emeriterius Profesör Haim Rabinowitch...

Kendisi normal bir domates ile olgunlaşmayı geciktirici genleri olan bir domates ile hibrit bir domates üretmeyi başararak domatesin 4 gün olan çürüme sürecini 3 haftaya çıkarmayı başarmış biri!

Böylelikle ticari domatesi icat etmiştir.

Kendisi gerçekleri şöyle ifade eder: “Domatesi icat ettik ama hiç bir tadı yoktu. Üstelik hiç bir besleyici değeri de yoktu. 2000’li yıllara kadar biz de bunu çok sorun etmedik.

Bunu yıllar sonra domates fidesi satan uluslararası şirketlere söylediğimizde kimsenin umurunda değildi. Çünkü herkes para kazanmaktan çok mutluydu…”

1960 yılı ve sonrasında ticari yetiştirilen tüm bitkiler besleyici değerlerinin ortalama %40’ını kaybetmiştir.

Bunun sebebi ticari kaygılarla raf ve taşıma süreci yapay olarak arttırılan hibrit sebze türleridir. 

Besin değerlerini en fazla kaybeden bitki ise domatestir.

Domates son 50 yılda besleyici değerlerinin %60'ını kaybetmiştir.

2 farklı bitki türünden, çapraz aşılama yoluyla yeni bir bitki türü oluşturuluyor.

Bu yeni bitki, 2 bitkinin işe yarar taraflarını alırken işe yaramayan özelliklerini de alıyor.

Örneğin; domates kırmız renkli ve kalın kabuklu olurken mantar hastalıklarına daha dirençsiz olabiliyor.

Bu genotipi yetiştiren bilim adamları bu gerçeği bildiklerinden size bu fideyi verirken yanında mantar ilacını da veriyor.

Bir paket halinde satılıyor bu bitkiler.

Kimyasal zehir kullanmadan yetiştirilen bir ticari bitki neredeyse yoktur.

2022 yılında yapılan son araştırmaya göre bitki yetiştirmek dünyada yıllık kullanılan kimyasal zehir miktarı 7.1 milyon tondur.

Bunun ticari değeri ise yıllık 43,2 milyar dolardır. 

Türkiye'de yıllık kullanılan miktar 53.200 bin tondur.

Çiftçilerimizin eğitim seviyesi ve zaten para kazanmamaktan dolayı fazla ürün alma hevesleri fazla olduğundan ülkemizde kullanılan kimyasal zehir miktarı dünya ortalamasının çok çok üzerindedir.

Devrim Pınar

Alıntı (Murat Demirocak)

Şimdi gelelim domates, biber, patlıcana.

Barış Manço’ya ait meşhur şarkıdır bu.

Bilmeyen de yoktur hani.

Bir hikayesi olduğunu biliyor uydunuz?

Hazır laf domatesten açılmışken burada yayımlamak istedim.

Hikaye şöyle:

Sene 1968 Barış Manço henüz 25 yaşında.

Bir kızla tanışmış, çok sevmiş evlenme teklif edecekmiş.

Kızı evine çağırmış bir sürü hazırlık yapmış, ama cesaretini kolay kolay toplayamıyormuş.

Öyle havadan sudan konuşmuşlar.

Barış Manço tam cesaretini toplamış lafa “Ben” diye girmiş, ama o da ne!

Sokaktan geçen bir seyyar satıcı başlamış bağırmaya;

“Domates Biber Patlıcan!”

Bu sesten sonra zaten cesaretini zar zor toplayan Barış Manço, dikkatini kaybetmiş, konuşamamış.

Kız da “Senin gibi iki lafı bir araya getiremeyen bir adamla beraber olamam” demiş.

Barış Manço da bu olaydan 20 yıl sonra “Domates Biber Patlıcan!”

şarkısını sonra çıkartmış.

Şarkının sözleri de aslında bu olayı anlatıyor.

Domates biber patlıcan!

Bir anda bütün dünyam karardı,

Bu sesle sokaklar yankılandı,

Domates biber patlıcan!

Keşke hislerimi sana açıkca anlatabilseydim,

Sana deli gibi âşık olduğumu söyleyebilseydim

Göz göze geldiğimiz o anda sanki dilim tutuldu bir anda

Konuşamadım karşında oysa bütün cesaretimi toplayıp sana gelmiştim.

Senin için çarpan şu kalbi gör istemiştim

Tam elini tutmak üzereyken,

Aşkımı itiraf edecekken,

Sokaktan gelen o sesle yıkıldı dünyam:

“Domates Biber Patlıcan!”

KAÇ PARA?

Bir içerik üreticisi Yunanistan'dan yemek fiyatlarını paylaşmış ve sormuş:

“Neden herkes Yunanistan’a tatile gidiyor? Merak edenler baksın.”

Biz de bir vesile ile gittiğimizde şaşırmıştık fiyatlar.

Paramızın Euro karşısında bu kadar düşük seyretmesine rağmen, oldukça ucuzdu.

İşte o fiyatlar:

Zürafa salata: 8 Euro

Caciki: 4,80 Euro

Domatesli Saganaki: 4,80 Euro

Çıtır Kabak: 5,50 Euro

Ahtapot: 14,80 Euro

Kalamar Tava: 12,50 Euro

3 kişi yemişler.

Toplam 64 Euro hesap gelmiş.

Tatlı ve meyveler de ikrammış.

Şimdi anladınız mı Yunanistan sınır kapılarında kuyrukların neden olduğunu?

Ne diyeyim?

Afiyet olsun.

ANNEDEN OĞLUNA NASİHAT

Bir Anneden Yeni Evlenen Oğluna Nasihat

-“Oğlum, seni bütün kalbimle seviyorum. Sana söylediğim her şey sevgidendir, emir vermek için değil.

-“Bir şey yolunda gitmezse beni ara.

Seni dinler ve tavsiye veririm… Ama sadece bana sorarsan.”

-“22.00’den sonra, acil bir durum olmadıkça arama. O saatten sonra vakit eşine aittir. Ama akşam 22.00’den önce ara, sırf ‘Merhaba’ demek için bile olsa, çünkü sesini duymayı çok severim.”

-“Gerçekten bir ölüm kalım meselesi olmadıkça sesini asla yükseltme.”

-“Eşinin, annen gibi olmasını bekleme. Seni dokuz ay taşımadı, sabahlara kadar beşik başında beklemedi.”

-“Çoraplarını kendin yıka. Sadece çamaşır makinesi bunu senin yerine yapabilir, eşin değil.”

-“Eşinle aranızda kalması gerekenleri arkadaşlarına anlatma. Evlilikten önce olanları da geçmişte bırak.”

-“Diş fırçanı her ay değiştir. Atılması gerektiğini anlamak için eskimesini bekleme.”

-“’Annem böyle yapardı’ sözünü hayatından sil. Asla ‘Annem daha iyiydi’ deme.”

-“Eşinden şikâyet etme. Onu sen seçtin.”

-“Eski sevgililerinden bahsetme. Sorgulansan bile tek kelime etme.”

-“Telefonun temiz olsun, zihnin rahat olsun. Sana sıkıntı çıkarabilecek hiçbir şeyi saklama.”

-“Çorba tuzsuz olsa bile ‘Lezzetli olmuş’ de.”

-“Saçını kestirmişse, ‘Çok yakışmış’ de. Saç diş gibi değildir, tekrar uzar.”

-“Aile kavgalarımız sofranda konu olmaz. Babanla aramızda olanlar aramızda kalır.”

-“Eğer hastalanırsam, beni görmeye gel. Haftada en az bir kez uğra. Ve mümkünse bana kafeteryadan bir şimşek veya çikolatalı kek getir.”

-“Eşin hastanedeyse, her gün onu ziyaret et. Onu sıkıca kucakla.”

-“Hayatındaki en önemli kadın artık eşin. Bu beni mutlu ediyor.”

-“’Bu elbise beni şişman gösteriyor mu?’ diye sorarsa, tereddütsüz ‘Tabii ki hayır, aksine daha zayıf görünüyorsun’ de.”

-“Arkadaşına bakarken yakalanırsan, ‘Şaşırdım çünkü çok kilo almış’ de ve başka bir şey ekleme.”

-“Bir isteği üç kez tekrarlıyorsa artık o istek değil, ihtiyaçtır. İlki fikir, ikincisi düşünce, üçüncüsü karardır. Duymamış gibi davranma.”

-“Çiçek, çikolata ve sarılma kapris değildir. Bu senin görevin, sorulmasını bekleme.”

-“Sana bir şey sorduysam yap. İnan bana, sormadan önce bunu üç kez düşündüm.”

-“Ailen hakkında asla kötü konuşma. Sevdiğin kadını dünyaya getirenler onlardır.”

-“Büyümeyi asla bırakma: oku, düşün, öğren. Zeki erkek her zaman çekicidir.”

-“Haftanın altı gecesini ailene, bir gecesini arkadaşlarına ayır. Tıpkı dengeli bir diyet gibi.”

-“Torunları şımartırsam şikâyet etme. Bu benim hakkım. Siz onları eğitin, ben de mutlu edeyim.”

-“Eve girmeden önce gülümse. Sen, eşin ve çocukların için evi aydınlatan ışıksın.”