1950’lerin Beyoğlu’sundaki Süslü Saksı Sokak’ta başlayan bir hayat.
Tiyatrocu bir anne babanın kulis arkasında büyüyen bir çocuk, henüz beş yaşındayken parıltılı dans elbiselerine tutulmuştu.
.
Daha beş yaşında parıltılı dans elbiselerine meftun Nesrin…
Kıpır kıpır içi, hep sahnede olmak istiyor. Dansın ve müziğin içinde, her bir notayı yüreğinin ta derininde, her bir ritmi bedeninin her kıvrımında hissediyor.
.
O yıllar “Cep delik cepken delik”,
.
O çocuk yıllar sonra, Türkiye’nin en tanınan sahne sanatçılarından biri olacak ve oryantal dansa bambaşka bir yorum getirecekti.
.
Nesrin Topkapı, Doğan Kitap’tan yayımlanan otobiyografisinde yalnızca kendi hayatını değil; Türkiye’nin sahne tarihini, televizyonla kurulan mesafeyi, gazino kültürünün iç dinamiklerini ve bir kadın sanatçının var olma mücadelesini anlatmıştı.
.
Çocuk yaşta sahneye çıkan, konservatuvara kabul edilmeyen, mikrofonsuz gazel okuyarak turneye çıkan ve TRT ekranında bir yılbaşı gecesi ülke çapında tanınan bir kadının iz bırakan öyküsüydü bu.
.
Bu kitap, kimseye müdanası olmayan; her zaman kendi ayakları üzerinde duran, yokluktan sahici bir sahne kuran ve zorluklarla gülümseyerek başa çıkan cesur bir kadının hikâyesiydi.
.
Uzaktan hayranlıkla izlenen ama çoğu zaman küçümsenen bir sanatın, hakkıyla ve disiplinle icra edilişine tanıklık ediyoruz bu anlatımda.
.
Nesrin Topkapı, dansı yalnızca bir gösteri değil; bir ifade biçimi ve aynı zamanda bir yaşam stratejisi olarak kuruyordu.
.
Zeki Müren’den Gönül Yazar’a, Tanju Okan’dan Nil Burak’a; tanıdığımız, bildiğimiz, sevdiğimiz, özlediğimiz isimler... Bir roman gibi, kimi zaman bir Yeşilçam filmi tadında hikâyeler.
.
Nesrin Topkapı, 1951 yılında Manisa'nın Akhisar ilçesinde doğdu.
Gerçek adı Nesrin Gökkaya idi.
Dans etmeyi annesi Rabia Gökkaya’dan öğrendi.
Rabia Hanım Kahire-Beyrut turnesinde Arap müziğine sevdalanır, dansözlüğe başlar.
Küçük Nesrin de 5 yaşında Madam Olga’dan bale dersleri alır.
Bir tanıdıklarından teklif gelir, 6 yaşında Adana’da sahneye çıkar.
Ona dansöz kıyafeti dikilir, ‘Harika Çocuk Nesrin’ afişleri asılır.
Çocuk çalıştırdıkları için 15 gün sonra gazinoya mühür vurulur.
.
15 yaşında babasını kaybeden Nesrin Topkapı, annesiyle birlikte maddi yönden zor günler geçirir.
Sekreterlik yapar, yazıhane temizler, tiyatro gişelerinde bilet satar, yangın söndürme cihazı ambalajında çalışır.
.
Nesrin Topkapı, 17 yaşında iken 1968 yılında Londra'ya gider.
Kıbrıslı Türklere ait bir gece kulübünde sahneye çıkar.
Soyadını, daha oryantal olduğu gerekçesiyle “Topkapı” yapar.
Dansöz kıyafeti dikecek birini bulamayınca kendisi diker ve Londra’da 6 yıl çalıştıktan sonra 1974’te Türkiye’ye dönüş yapar.
.
1974 yılında Türkiye'ye dönen Nesrin Topkapı, Maksim Gazinosu'nda İran Şahı Muhammed Rıza Şah Pehlevi onuruna düzenlenen geceye, kafasında 5 katlı şamdan, mumlar, kristaller, boncuklar ve 7 kiloluk ışıltıyla gelerek, kusursuz bir dans sergiler.
.
Sahnede kuralları olan Nesrin Topkapı, her zaman tek başına sahne almayı ister, müşterileriyle göz göze gelmemeye özen gösterir, masa üstünde oynamaz ve hediye kabul etmez.
Para takılmasından da hoşlanmayan Topkapı, saçılan paraları orkestra ekibine pay eder.
.
1980'i 1981'e bağlayan yılbaşı gecesinde şalvarıyla TRT ekranlarına çıkar ve akıllardan çıkmayan, kusursuz bir gösteri sergiler.
.
Nesrin Topkapı, yılbaşı gecesi ekranlara çıkınca, sahnelerden gecede aldığı 400 lira, artık 30 bin liraya çıkar.
.
Türk halkı, Topkapı'yı çok sever ve her yılbaşı ekranlarda görmek ister.
81’e girerken Nesrin Topkapı televizyonda 5 dakika dans eder.
Ertesi yılbaşı 7 dakika, üçüncü yılbaşı ise 10 dakika ekrandadır.
TRT, 1983’ü 84’e bağlayan yılbaşı gecesi 8 dansözün ekrana çıkacağını açıklar. Nesrin Topkapı; “Ya tek başıma çıkarım ya da hiç çıkmam der.”
Türkan Şoray gibi onun da sahnede kuralları vardır.
.
Nesrin Topkapı, 1972 yılında İngiltere'deki çalışma süresi dolunca, sınırdışı edilme korkusuyla aynı gazinoda çalıştığı Asaf Hüseyin adlı bir garsonla kağıt üstü bir evlilik yapar fakat evlendiği yıl başka bir gazinonun, evli ve 7 çocuklu müdürüne âşık olur, üstelik söz konusu kişi kendisinden 22 yaş büyüktür.
.
Topkapı, ilerleyen yıllarda bir başkasına âşık olur ve bu ilişki 14 yıl sürer.
14 yıllık aşkı tarafından aldatılan ünlü oryantal, yıllarca eve kapanır.
.
Nesrin Topkapı, “Stüdyo Topkapı” adlı kendi dans okulunda eğitim vermekte olup, Hadise Açıkgöz, Sertab Erener, Nil Karaibrahimgil ve Nurgül Yeşilçay gibi birçok ünlüye dans dersi vermişti.
SAFİYE AYLA
”İzmir eşrafından Halim Alanyalı adında bir hayranım vardı. Bana sık sık tenekelerle yağ, çuvallar dolusu erzak ve sabun yollardı. Ben de bir gün tuttum, hepsini Bursa’ya Nazım’a gönderdim. Aradan birkaç gün geçti, bir sabah sivil bir polis gelerek beni Birinci Şube’ye götürdü. Nazım Hikmet’e erzak gönderip göndermediğimi sordular. Hiç çekinmeden ‘Gönderdim, gene göndereceğim’ dedim.
Komiser, ummadığı bu cevap karşısında sinirlenerek, ‘Bana bak Safiye Hanım, sen komünistleri mi besliyorsun’ diye bağırmaya başladı. Ben de sinirlendim ama bozuntuya vermedim. ‘O sizin tarifinizle komünist olabilir. Ben komünistlik, momünistlik nedir bilmem. Böyle şeylere de inanmam. Arkadaşım hasta ve parasız. O nedenle gönderdim. İhtiyacı olduğunu duyarsam gene gönderirim’ dedim.”
.
1917'de, İstanbul'da dünyaya gelen Safiye Ayla Targan, Türk Sanat Müziği’ne, 75 yıl boyunca damgasını vuran, Cumhuriyet Dönemi'nin en tanınmış ses sanatçılarımızdan.
.
Safiye Ayla, daha doğmadan babasını, henüz 3 yaşındayken de annesini kaybedince, Bebek'teki, Çağlayan Darüleytam'da büyütüldü.
İlkokuldan sonra, Bursa Kız Muallim Mektebi'ni bitiren Ayla, öğrenimini tamamladıktan sonra, kısa bir süre öğretmen olarak çalıştıysa da, mesleğine devam etmedi.
.
Müziğe, küçük yaşta piyano çalarak başlayan Ayla, sesinin güzelliğinin fark edilmesinden sonra ilk ciddi musiki derslerini önce, besteci Mustafa Sunar'dan, sonra da; Yesari Asım Arsoy, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Udi Nevras, Mesut Cemil ve Refik Fersan gibi ünlü bestekâr ve söz yazarlarından aldı.
.
İlk hocası Sunar’ın desteğiyle, ilk plağını çıkardıktan sonra ülke çapında tanınan bir ses sanatçısı haline gelen Ayla’nın, bundan sonra doldurduğu, 500'ü aşkın sayıda plağının her biri, satış rekorları kırdı.
.
İlk kez 1931'de, Darüttalim-i Musiki Heyeti'nin konserlerinde sahneye çıkan Ayla, İstanbul ve Ankara Radyoları ile İstanbul Konservatuarı İcra Heyeti'nde görev yaptı.
Özel solo konserler veren Safiye Ayla, sanat hayatı boyunca pek çok plak doldurdu.
.
Seslendirdiği; “Çile Bülbülüm, Ah Bu Gönül Şarkıları, Niçin Baktın Bana Öyle, Bir İhtimal Daha Var, Menekşe Kokulu Yarim” gibi zamanın gözde şarkılarıyla olduğu kadar, Rumeli Türküleri ve klasik örnekleri de içine alan, geniş repertuarlarıyla, büyük bir dinleyici kitlesine ulaşan Ayla’nın, kendinden önceki ve kendi dönemindeki, kadın ses sanatçılarından farklı, kendine özgü bir okuyuş tarzı vardı.
.
Uzun yıllar gazinolarda şarkı söyleyen Ayla’nın, en büyük hayranlarından biri de, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK idi.
Onu dinlemekten büyük haz alan Mustafa Kemal, yapılan toplantılarda ve düzenlenen yemeklerde, ona sık sık sevdiği şarkıları söyletirdi.
.
Sesini geniş dinleyici kitlelerine duyurabilen kadın okuyucuların en ünlüsü olan Safiye Ayla, 1950’de, udi bestekâr, Şerif Muhittin Targan'la evlendi ve eşinin soyadını aldı.
.
Safiye Ayla Targan, “Memleketin en büyük ihtiyacı eğitimdir” diyerek, mal varlığının tamamını eğitime vakfetmiş ve ihtiyacı olan gençlerin eğitimine katkı sağlamak adına Türk Eğitim Vakfı’na bağışlamıştır.
.
Kendine has üslubu ve ses ahengiyle, “Gençlere hayatları boyunca hakikati aramaları ve özgün olmaları” tavsiyesinde bulunmuştur.
.
14 Ocak 1998’de, İstanbul’da yaşama veda eden ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilen sanatçı Safiye Ayla’nın adı, sanatçılığının yanı sıra gençlerimizin eğitimine sağladığı katkılar ile de daima yaşamaya devam edecektir.
MERYL STREEP
“Acınızı hafife almasına kimsenin izin vermeyin.
Pek çok kişi abarttığınızı söyleyecektir ama gerçek basittir:
Kimse, taşımak zorunda kalmadığı bir yaranın ağırlığını anlayamaz.
Acıyı siz yaşadınız, onlar değil.
Bu yüzden başkalarının fikirleri önemli değildir.
Ağlayın, bırakın acı kendine bir yer bulsun.
Ama hazır olduğunuzda, silin gözyaşlarınızı, ayağa kalkın ve yeniden başlayın.
Acı hemen yok olmaz ama size söz veriyorum: sonsuza dek de sürmez.
Asıl kalıcı olan şey, yol aldıkça içinizde keşfettiğiniz güçtür.”
Meryl Streep
.
1971 yılında The Playboy of Seville isimli oyun ile başladığı kariyerinde rol aldığı ilk sinema filmi, 1977 yapımı Julia olmuştur.
.
Sonraki yıl yer aldığı Avcı (1978), Streep'in rekor kıran toplam 19 Oscar adaylığının ilkini; bir sonraki yıl yer aldığı Kramer Kramer'e Karşı (1979) ise En İyi Yardımcı Oyuncu dalında ilk Oscar'ını kazandırmıştır.
.
1982 yapımı Sophie's Choice (Sophie’nin Seçimi) ve 2011 yapımı Demir Leydi filmleri ile En İyi Başrol Oyuncu dalında iki tane daha Oscar almıştır.
.
Streep'in en beğenilen diğer performansları da Fransız Teğmenin Kadını (1981), Silkwood (1983), Benim Afrikam (1985), Ironweed (1987) Postcards From the Edge (1990), Yasak İlişki (1995), Music of the Heart (1999), Tersyüz (2002), Şeytan Marka Giyer (2006), Şüphe (2008), Mamma Mia (2008), Julie & Julia (2010) ve August Osage County (2014) filmleri olmuştur.
.
Streep yine bir rekor kırarak 28 Altın Küre'ye aday olmuş ve sekizini kazanmıştır.
.
Aynı zamanda iki Emmy ödülü, İki BAFTA ödülü, iki Ekran Oyuncuları Derneği ödülü, bir Cannes Film Festival ödülü ve bir Tony Ödülü adaylığı almıştır.
.
25 Kasım 2014 tarihinde ABD'de Başkan Barack Obama sivillere verilen en yüksek nişan olan Başkanlık Özgürlük Madalyası'nı kendisine takdim etmiştir.
ELİZABETH COCHRANE
1885 yılında, 18 yaşındaki Elizabeth Cochrane, bir yazıda şöyle bir cümle okudu:
“Kadınlar ne işe yarar?
Çocuk doğurmaya ve yemek yapmaya mı?”
Bu söz onda büyük bir öfke uyandırdı. Kalemini aldı, yazdı ve yazısını bir takma adla gönderdi.
Editör çok etkilendi.
Böylece Nellie Bly adı doğdu ve onunla birlikte yeni bir gazetecilik anlayışı.
.
Ama Nellie, moda ya da sosyete haberleri yazmak istemiyordu.
Fabrikada çalışan kadınların zorluklarını, yoksulluğu, yolsuzluğu yazmak istiyordu.
.
21 yaşında tek başına Meksika’ya gitti.
Oradan, halkın yaşadığı zor şartları anlatan güçlü bir yazıyla döndü.
.
23 yaşında ise şok edici bir şey yaptı:
Delirmiş gibi yapıp bir akıl hastanesine yatırıldı.
Orada 10 gün kaldı.
Korkunç koşulları yaşadı: şiddet, çürük yemekler, soğuk…
Sonra bu deneyimi yazdı.
Yazısı Amerika’yı sarstı.
Yasalar değişti.
Kadın hastalar artık unutulmadı.
.
Daha sonra dünyayı tek başına dolaştı.
72 gün, 6 saat, 11 dakikada dünya turunu tamamladı.
Ve dünya ilk kez bir kadını ayakta alkışladı.
.
Savaş muhabirliği yaptı, fabrika yönetti, icatlar yaptı.
Kimseye danışmadan, izin istemeden hep yazdı.
.
Bugün onun ruhu,
• Yazmaya cesaret eden her kadında,
• Sesini yükselten her kız çocuğunda,
• Kızına düşünmeyi öğreten her annede yaşıyor.
Çünkü yürekten gelen kelimeler, bazen en güçlü silahtan bile etkilidir.
ANGELA ESTRADA
Adı Angela Estrada'ydı.
Her sabah, şehir hâlâ uykudayken küçük fırınını yakar, ekmek yoğururdu.
Satmak için yapmıyordu.
Bunu ailesi için de yapmıyordu.
Çöp konteynerlerini karıştıran insanlar için ekmek pişiriyordu.
Dedi ki:
-“Dünyayı değiştiremem ama bir sabahı değiştirebilirim…”
.
Yaptığı ekmek basitti:
Tam buğday unu, tohum, biraz bal.
.
Onu kendi yıkadığı havlulara sarardı.
Saat tam altıda, sepetiyle çıkardı sokağa. Unutulanların uyuduğunu bildiği kaldırımlarda yürürdü.
Hiç isim sormazdı.
Ekmeği, eski battaniyelerin yanına, kartonun döşek olduğu sokak köşelerine bırakırdı.
Bazen fısıldardı:
-“Sadaka değil, kahvaltı…”
.
Neden bunu yaptığı sorulduğunda Angela şöyle dedi:
-“Fakirin midesi de sıcak ekmeği hak eder; sadece soğuk artıkları değil.”
.
Zamanla yerel halk onu örnek almaya başladı.
Bazıları pirinç pişiriyordu, bazıları meyve getiriyordu.
Ama Angela, ekmek yapmayı asla bırakmadı.
“Fırından yeni çıkmış ekmek birine şöyle demenin yoludur:
Benden arta kalanları sana vermiyorum. Bunu senin için yaptım."
.
Öldüğü gün, fırınında hâlâ hamur vardı.
Ve masasında, titreyen bir elle yazılmış bir not duruyordu:
“En sağlıklı ekmek, vücudu besleyen değil; haysiyet uyandırandır.”