Uzun zamandan beridir gitmeyi düşündüğümüz (ve bir türlü nasip olmayan) Selanik’e nihayet kavuştuk.
Tabi asıl isteğimizi Ata’mızın can evini ziyaret etmekti.
Aslında Balkanlarda Atatürk’ün izlerini takip edecektik.
Böylece kısa bir Balkan turu yaptık.
Atatürk Makedonya’da doğmuş, çocukluğunun, gençliğinin ve subaylığının altın yıllarını Makedonya’nın hareketli havasında yaşamıştı.
İlk defa Balkanlarda, Manastırda âşık olmuştu.
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Bulgaristan’ın Sfya şehrinde “Askerî Ataşelik” yapmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ün izini Selanik, Manastır ve Sofya olarak takip ettik.
Arada Ohrid’e de uğradık tabi.
İlk durağımız Selanik’ti.
Büyük bir heyecanla “Atatürk Evi” olan “Pembe Ev” ziyaretine hazırladık kendimizi.
Eve yaklaştıkça daha da heyecan bastı.
Ama bu heyecan ne yazık ki kursağımızda kaldı.
Sebep?
Kapısına iliştirilen şu yazıydı.
“En son 2012-2013 yıllarında restore edilen Selanik Atatürk Evi için ‘Restorasyon ve Teşhir Tanzim Uygulama Projesi’ hazırlık süreci tamamlanmış olup, uygulama aşamasına geçilecektir.
Bu kapsamda Ev, 4 Aralık 2024 tarihi itibariyle geçici olarak ziyarete kapalı olacaktır. Açılış tarihi belirlendiğinde duyuruyla bilgilendirme yapılacaktır.
Saygıyla duyurulur.”
4 Aralıktan bu yana hala restorasyonda.
Yani neredeyse 8 ay geçmiş üzerinden.
Hala çalışmalar devam ediyor.
Bir apartmanın bile 10 ayda dikildiği günümüzde bu sürecin uzaması bana pek mantıklı gelmedi.
En çok üzüldüğüm şey ise, okulların tatil olması sebebi ile karne hediyesi olarak Atatürk Evi ziyareti armağanı alacak olan çocukların hayal kırıklığıydı.
29 Ekim’de açılacağı söylentileri vardı.
Kapalı olunca yapacak bir şey yoktu ve bizler de etrafında dolandık, karşısındaki kafelerde çay içtik ve Selanik turumuza devam ettik.
Selanik MÖ 315 yılında Makedon Kralı Cassender tarafından kurulmuş.
İsmini de Kral Cassender’in eşi ve Büyük İskender’in üvey kız kardeşi Thessaloniki’den almış.
Roma İmparatorluğu’nu, Ortodoks savaşlarını, Venedik ve Slav kuşatmalarını, Haçlı Seferleri’ni görmüş bu şehir.
Bizans Dönemi’nde Constantinopole’den (İstanbul) sonra ikinci büyük şehir olarak anılıyor.
1430 yılı itibariyle Osmanlı Dönemi’ni 500 yıl yaşayacak olan dönem başlıyor Selanik için.
Daha sonra 1912 yılında Selanik, Balkan Savaşı’yla birlikte Osmanlı’nın savaşı kaybetmesinin ardından Yunan topraklarına dâhil oluyor.
Bugün Selanik, Atina’dan sonra ikinci büyük şehir olma özelliğini koruyor.
Selanik’e gidip de Beyaz Kuleyi görmeden olmazdı.
15. yüzyıl Kanuni Sultan Süleyman tarafından Venedikli mimarlara bir Bizans suru üzerine inşa ettirilen Beyaz Kule, savunma duvarları ile kapatılmış, limanı ve kıyı şeridi savunmasını güçlendirmek için bir kale görevi görmüş.
O dönemde, Osmanlı askeri zaferinin şerefine Aslan Kulesi olarak anılırken, 17. yüzyılda ‘Kalamarya Kulesi’ olarak bilinirdi.
15. yüzyılda, savunma duvarları tahrip edilmiş olan Kule, I. Dünya Savaşı’nda Müttefik kuvvetler için bir iletişim merkezi olarak hizmet vermiş ve çatışmalar sırasında birçok antik eser de depolanmış.
Kule, zindan olarak kullanıldığı dönemde 1826’da Sultan II. Mahmud’un emri üzerine kuledeki tutukluların hepsi kılıçtan geçirilince adı, ‘Kanlı Kule’ olarak değiştirilmiş.
1891 yılında barışın simgesi olarak beyaza boyanmış ve “Beyaz Kule” olarak adı değiştirilmiş.
Atatürk’ün bu Beyaz Kule ile ilişkisi şöyle anlatılır:
“Selanik gazinolarında arkadaşlarıyla Beyaz Kule civarındaki mekânlarda yaptığı sohbetlerde cumhuriyet kurulmasından, imparatorluktan bir Türk devleti çıkarmaktan söz eden, istikbalde kuracağı hükümette arkadaşlarına görevler dağıtan Mustafa Kemal, yeni dönemin önde gelenleriyle uyuşamadı.”
Ve Kuzey Makedonya’daki Manastır…
(Bu Makedonya konusu ile ilgili açıklama yazımı en sonda yazdım.)
Mustafa Kemal, rüştiyeden sonraki idadi öğrenimine İstanbul’da Kuleli Askerî Lisesi’nde devam etmek istemiş.
Fakat Hasan Bey adlı bir kurmay subay, İstanbul’daki liseye değil, Manastır’daki Askerî İdadîye gitmesini önermiş.
Hasan Bey’in önerisine uyarak “Manastır Askeri İdadisi” kabul sınavlarına girmiş ve kazanmış.
Burası bir yatılı askeri liseydi.
Manastır Askeri İdadisi;1847-1934 yılları arasında hizmet vermiş Kuzey Makedonya'nın Manastır şehrinde bulunan askeri okul.
Askeri alanda meydana gelen sorunları ortadan kaldırmak, ordunun eğitim ve subay ihtiyacını karşılamak amacıyla özellikle 18. yüzyıldan itibaren askeri okullar açılmaya başlanmış.
Atatürk lisedeki ilk zamanlarını şöyle anlatmış:
“Bana matematik pek kolay geldi. Kendimi bu derse verdim. Fakat Fransızcada geri idim. İlk üç aylık tatili geçirmek için Selanik’e geldiğimde gizlice Fransız mektebinin özel sınıfına devam ettim. Fransızcamı ilerlettim. Edebiyatla hiç ilgilenmemiştim. Bursa İdadisi’nden kovularak bizim okula gelen şiir meraklısı bir genç, rahmetli Ömer Naci, benden okumak için kitap istedi. Verdiklerimin hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Edebiyat diye bir şey olduğunu o zaman öğrendim. Şiire heves ettim. Fakat yeni gelen hitabet hocası, bana: ‘Böyle şeyler seni askerlikten uzaklaştırır.’ dedi. Şiiri bıraktımsa da artık güzel yazmak hevesine kapılmıştım.”
Mustafa Kemal, Manastır İdadisi’nde üç yıl kalmış ve imtihanlarından iyi sonuçlar alarak Harp Okuluna gitmek üzere İstanbul’a gitmişti…
Ve son durağımız Sofya…
Mustafa Kemal, 1904 Aralık ayında ‘Kurmay yüzbaşı’ rütbesi ile Harp Akademisi’nden mezun olmuş.
Harp Akademisi’nin mezuniyetini izleyen günlerde “İstibdat ve Padişahlık rejimi” aleyhindeki düşünceleri ve durumu şüphe çekince tutuklanmış.
Bir kaç ay İstanbul'da tutuklu kaldıktan sonra sürgün olarak Şam’a gönderilmiş.
Yaklaşık olarak üç yıl süren sürgün döneminden sonra 1907 yılında Şam’dan doğduğu yer olan Selanik’e tayin oldu.
Mustafa Kemal II. Meşrutiyet’in ilânından bir süre sonra 1908 yılı Eylül ayı sonlarında Trablusgarp’a gönderilmiş.
13 Ocak 1909’da 3. Ordu Redif 11. Selanik Fırkası (Tümeni) Kurmay Başkanlığı’na atanmış.
1913 yılında da Mustafa Kemal Sofya’ya Askeri Ataşe olarak gönderilmiş.
Bu onun Balkanlara son gidişi oldu. Doğduğu, büyüdüğü, yetiştiği toprakları bir daha görememiş.
Mustafa Kemal Atatürk, 27 Ekim 1913'te Sofya Askeri Ataşeliği görevini icra etmek üzere Sofya’ya gider.
O zamanlar Sofya’nın yabancısıdır, ne etrafı bilir ne de kimseleri tanır.
Günlerden bir gün, bir yemek daveti alır.
Bu daveti hem kaliteli vakit geçirmek hem de yeni insanlar tanımak adına güzel bir fırsat olarak gören Mustafa Kemal, davete icabet etmeye karar verir.
Davete bir yeniçeri kıyafeti ile katılan Atatürk, salondan içeri girdiğinde tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarır.
Kendisi de içeri girer girmez, çok güzel bir kız görür.
Bu kız, Atatürk’e “İlk görüşte aşkı” tattıracak Dimitrina Kovaçev’den başkası değildir.
Tarihte “Miti” ismiyle de tanınan Dimtirina Kovaçev, Eski Savunma Bakanı Bulgar General Stilyan Kovaçev’in kızıdır.
Asil bir ailenin eğitimli, güzeller güzeli kızı Miti’nin dönemin gözde bekârlarından olduğu aşikârdır.
Miti’yi görür görmez âşık olduğunu hisseden Mustafa Kemal ne yapacağını bilemez bir haldeyken, arka fonda çalan vals müziği imdadına yetişir.
Aşkın ve müziğin verdiği cesareti arkasına alan Mustafa Kemal, kendinden emin bir şekilde Miti’nin yanına gider ve kendisine dans teklifinde bulunur.
Mustafa Kemal’in cesur davranışından etkilenen Miti, bulundukları ortam gereği bir o kadar cesur sayılabilecek bir yanıt vererek, dans teklifini kabul eder.
Mustafa Kemal ve Dimitrina’nın bu sürpriz yakınlaşması davet salonunda buz gibi rüzgârlar estirir, salon; meraklı bakışlar ve dedikodularla adeta çalkalanır.
Ertesi gün Kovaçev Ailesi ilk iş olarak, kızlarını karşısına alıp konuşmak ister.
Ailesine Atatürk ile tüm gece dans ettiğini söyleyen Miti, Mustafa Kemal’in deniz mavisi gözlerinden aldığı güçle ona duyduğu aşkı itiraf eder.
Bu itirafın üzerine aile, Atatürk’ü eve çağırmaya karar verir.
Amaç, genç delikanlıyla çay içip tanışmak değildir elbette.
Ailenin yegane umudu, Mustafa Kemal’in niyetini öğrenip kızlarını bu sevdadan vazgeçirmektir.
Kovaçev Ailesi Atatürk’ün kararlı, istekli ve kendinden emin duruşundan çok etkilenir; genç adamın kızlarına olan ilgisine güven duyar.
Böylelikle aileden ilişkiye onay çıkar. Atatürk ile Miti, birbirilerini tanımak üzere vakit geçirmeye başlar.
Çok mutlu olan ikili, birlikte yapılabilecek tüm aktiviteleri yapmaya özen göstererek günden güne yakınlaşır.
Ancak Stilyan Kovaçev’in Bulgar Çarı’nın önemli adamlarından biri olması, bu mutlu tablonun ömrünün kısa sürmesine sebep olur.
Her ne kadar Mustafa Kemal bu durumu umursamasa da Çar, Miti’nin Atatürk gibi bir Türk askeriyle birliktelik yaşamasından fazlasıyla rahatsızlık duyar ve bu rahatsızlığını Kovaçev Ailesi’ne açıkça dile getirir.
Üstelik Çar’a göre Atatürk’ün Miti hamlesi, kabul edilemez bir askeri meydan okuma anlamına da gelmişti.
Bu aşk, imkansızdı…
Böylece Sofya’da başlayan aşk Sofya’da bitti…
O dans edilen binayı gördükten sonra bizler de kısa Balkan turumuzu bitirdik.
Kapıkule’ye dönüş için yığılan gurbetçiler arasından yurdumuza döndük…
Peki Mustafa Kemal ve Dimitrina aşkı öylece bitmiş miydi?
Elbette hayır.
Şöyle anlatılmış hikayesi:
Atatürk, vakit kaybetmeden Miti’ye evlenme teklifi etmiş.
Miti de düşünmeden “Evet” cevabını vermiş ama Kovaçev Ailesi, Çar’ın baskısıyla bu evliliğe bir kere “Hayır” demişti.
Tüm tehditlere rağmen kendilerine karşı gelen herkese meydan okumaya ısrarla devam eden ikili, Stilyan Kovaçev’in Mustafa Kemal’e söylediği kısa ve net bir cümle sonrasında aşklarının bittiğini resmen kabul etmek zorunda kalırlar:
“Bu evliliğin olması mümkün değildir. Bundan böyle kızımla görüşmemeniz icap eder.”
Atatürk’e ulaşabileceği tüm yollar kapatılan Miti’nin, bu süre zarfında çok kez tehdit edildiği de bilinenler arasındadır.
Öte yandan Mustafa Kemal, dünyası başına yıkılmış halde Miti’ye duyduğu aşkla baş başa kalmış.
Atatürk’ten koparılan Miti, kısa süre içerisinde bir başkasıyla nişanlanmaya zorlanmış ancak bu nişanı kesinlikle kabul etmemiş.
Ailesini intihar etmekle tehdit eden Miti, bir başkasıyla olmanın; fikrine dahi katlanamayacağını açıkça belli etmişti.
Miti, ailesinin kendisine uygun gördüğü evliliği reddetse de bu haber, General Kovaçev tarafından Atatürk’e “Miti’nin nişanı kabul ettiği ve yakında evleneceği” şeklinde aktarılır.
Bunun üzerine iyice hüzne kapılan Mustafa Kemal, görev süresinin dolmasını da fırsat bilerek Sofya’yı derhal terk eder.
Peki burada bitti mi?
Elbette hayır.
18 yaşından 30 yaşına dek Atatürk’ten ısrar ve umutla haber bekleyen Miti; ailesinin baskılarına daha fazla dayanamayarak bir avukatla evlenmeyi kabul etmiş.
Miti’nin eşine saygı duyduğu ancak asla sevgi duymadığı anlatılırmış.
Çünkü kalbi Ata’mızda kalmıştır.
Bu evliliğinden iki kız evladı olan Miti, ağır şekilde hastalanmış ve 7 Ağustos 1966’da hayata gözlerini yummuş.
Miti'nin ölmeden önce başında bekleyen kız kardeşi Olga'ya: “Biliyor musun? Rüyamda gördüm onu. Sanıyorum ki nihayet Mustafa Kemal’e kavuşacağım.” dediği bilinmektedir.
Bu arada bu yarım kalan aşkın filmi “Dimitrina” ismiyle çekilerek vizyona girmişti…
Makedonya…
Tarihsel çerçevede, politik, kültürel ve kimlik ile ilgili unsurları içeren Makedonya ile Yunanistan arasında yaşanan isim sorunu, yirminci yüzyılın sonlarında siyasi sahneye çıktı.
Makedonya’nın 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmesiyle başlayan ve günümüze kadar süregelen Makedonya Cumhuriyeti ile Yunanistan arasında yaşanmış olan isim tartışması, iki ülkenin milliyetçilik anlayışlarından kaynaklanmış.
Balkanlarda bir bölgeye izafeten kullanılan ve tarihsel bir kavram olan Makedonya ismini kullanarak kurulmuş olan Makedonya Cumhuriyeti’nin ismi, kendi sınırları içerisinde Makedonların yaşadığı Yunanistan’ı tedirgin ettiğinden bu ülke komşusunun ismine itiraz etmiş, bu çerçevede isim değişikliğine zorlamak için komşusuna hem ekonomik ambargo uygulamış hem de bu devletin uluslararası kuruluşlara entegrasyonuna engel olmuştu.
İki ülke arasında isim sorunu sebebiyle yaşanan anlaşmazlık sadece iki ülke ilişkilerini değil aynı zamanda bölgenin de güvenlik ve barışını olumsuz etkilemişti.
Bu çerçevede iki ülke arasında Büyük İskender bile paylaşılamamış, Üsküp’te bulunan Büyük İskender heykelinin ismini bile Savaşçı olarak değiştirilmesini istemiş ve değiştirtmiş.
Hatta Yunanistan, Makedonya’nın ilk kuruluş aşamasında kullandığı bu mitolojik güneş figürünün kendisine ait olduğunu ileri sürerek, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti'nin bu figürü değiştirmesini istemiş.
Kuzey Makedonya bu isteğe karşı duramamış ve 1995 yılında güneş figürünü değiştirmiş ve bayrak bugünkü halini almış.
17 Haziran 2018 tarihinde Zoran Zaev ve dönemin Yunanistan Başbakanı olan
Alexis Tsipras’ın yanı sıra Yunanistan ve
Makedonya Dışişleri Bakanları tarafından Prespa Anlaşması imzalanmış.
Böylece Makedonya ismini, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti olarak değiştirince barış sağlanmış.