Tatillerde herkes bir yere gider, bizim de gidecek yerimiz belli;

Bozcaada.

Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpmek üzere hemen hemen her bayram Bozcaada’ya gidiyoruz.

Eh!

Hanım Ada’lı olunca…

Bildim bileli Çanakkale’nin bir türlü gelişemeyen turizmi ile ilgili toplantılar yapılır, brifing verilir, sunumlar filan.

Tartışılır, çözümler sunulur ama sonuç?

Seneye yine aynı toplantılar;

Sanki Asiye kurtulacak?

Yahu çözüm belli.

Önce yatırım,

Sonra sıkı kanunlar,

Sonra eğitim,

Sonra standardizasyon,

Sonra kalite,

Sonra güleryüz, uygun fiyatlar,

Sonra, sonra, sonra…

Sabah yürüyüşteyim.

Çöp kamyonu sabahın köründe (motor sesi arş-u alada) çöp topluyor.

Etraf pansiyon, otel dolu.

Hepsi de tıklım, tıklım…

Bir ara önündeki araba iki dakika için durdu, bir yere bir şey bırakacak.

Çöp kamyonu bastı kornaya sonuna kadar.

Sabahın 7’si.

Ortalık çınladı.

Ses yankılandı.

Sessizlik kırıldı.

Uyanan uyandı, sadece akşamdan kalan kelle olmuşlar duymadı.

Ama kamyoncu yaptığının sonucunu bilmiyor.

ATV denilen taşıyıcıların sesi yeri, göğü inletiyor.

Yanındakiyle konuştuğunu duyamıyorsun.

Motosikletlinin egzozundan çıkan ses, F1 pilotlarını kıskandırıyor adeta.

Ada’ya gelenler burayı kanunu olmayan, her şeyin serbest olduğu bir yer zannediyor.

Sebep mi?

Gece yarısı atılan naralar, bağıra bağıra yapılan sohbetler, sokaklarda içilen içkiler ve tabi mağdur olan turistler.

Sabah içki şişelerini sokaklardan, kanarlardan, köşelerden toplasanız; resmen köşe olursunuz.

Karanlık köşelere içkiliyken yapılmış leş kokan ç.ş kokuları ise burnunuzun direğini kırıyor zaten.

Akşam saat 23.30.

Önümde iki kız gidiyor.

Kafalar biraz çakırkeyf vaziyette.

Bir tanesi bir bağlantıyla görüntülü şekilde erkekle konuşuyor ve şöyle diyor:

“Bizi öptüler bu akşam. Hesabı söylesem inanamazsın…”

Aldı beni bir merak.

Acaba kaç para ödedi?

Allah’tan telefondaki benden önce merak etmiş olacak ki sordu:

“Söyle ne olur? Kaç para bayıldınız…”

Kız cevapladı:

“Altıbin lira…”

İki kişi; 6 bin!

Çoğu lokanta girişinde fiyat listesi yok.

Kör tuttuğunu mu öpüyor anlamadım.

Meşhur markalı lokanta girişinde liste yok.

Girdin mi, çıkamıyorsun sanırım.

Don içeride kalır muhakkak.

Gelelim plaja.

Şu meşhur plajda şemsiye şezlong bu sene 700 lira.

Ohhh!

Yersen.

Denize mi gireceksin,

Yoksa deniz mi sana…

Belli değil.

Ne tarafından baksan Ada sahipsiz gibi.

Geçen hafta Bozcaada Kültür Çalıştayı yapıldı.

Güzel.

Bozcaada’yı sahiplenmek isteyenler var demek ki, şahane.

Ama bu yazdıklarımın halledilmesi lazım.

“Köy usulüyle şehirli ağırlanmaz.”

Ve Sayın Diyanet yetkilileri.

Ey! Müftülük!

Bozcaada’da hiç ezan dinlediniz mi?

Ezanın manasını bilir misiniz?

Neden güzel sesli kişilerin, makamına göre okuması gerektiğini?

Bilal Habeşi kimdir?

Neden o okumuştur?

Bilmiyorsanız önümüzdeki Cuma günü köşe yazımda size anlatırım.

Ne demek istediğimi anlayan anladı.

Bilenler bilmeyenlere anlatsın.

O kadar.

ERZİNCANLI

Biraz da mizah olsun değil mi ama?

İki Erzincanlı trenle seyahat ederken kompartımanlarına bir istasyonda yeni bir yolcu gelir.

Selamlaşma ve iyi yolculuklar dileme faslından sonra ortam sessizleşir.

Yabancı, trenin penceresinden dışarıyı seyrederken Erzincanlılar sohbete başlar.

Sohbeti dinleyen yabancı bir süre sonra bu hemşerilere dönerek:

“Erzincanlı mısınız?” diye sorar.

Sorunun altında haince bir niyet olduğunu düşünen Erzincanlıların ikisi birden cevap verir:

“Yoh değülük” derler.

Yabancı ısrar eder:

“Yo yo… Siz Erzincanlısınız, inkâr etmeyin.”

Erzincanlılar yabancının bu ısrarında bir art niyet olduğuna kesin kanaat getirir.

“Değülük gardaş, yalan mı söylüyecük?”

Yabancı ısrarlıdır:

“Peki o zaman, yaprak der misiniz?”

İki yoldaş, yabancının kendilerinin Erzincanlı olduğunu anlamanın akıllıca bir yolunu seçtiğini keşfetmiş olmanın rahatlığıyla, durumu kurtarmak için gayet kibar bir şekilde “Yaprak” derler.

Adam, “O zaman toprak der misiniz?”

Yine ikisi birden atılır: “Toprak.”

Bu soru cevaplar yabancı açısından keyifli bir hal almaya başlamıştır artık ve yabancı sonuna kadar gitmeye de niyetlidir:

“Şimdi bir de ‘KÖPRÜ’ deyin bakalım.”

İki hemşerinin bu oyunda yabancı kadar eğlenmese gerek her ikisi de içlerinden geldiği gibi yanıt verir:

“KÖRPÜ”

Yabancı rahatlar, koltuğuna yaslanır: “Anlaşıldı. Siz ‘Değiliz’, diyorsunuz ama Erzincanlısınız. Yolunuz açık olsun.” diyerek trenin bir sonraki istasyonunda iner.

Tren yoluna devam ederken iki arkadaş yabancının bu keşfi nasıl yaptığı üzerine tartışmaya başlar ve şu kanıya varırlar:

“Ula gardaş ‘Yaprak de’, dedük; ‘Toprak de’, dedük… Ne halt yedüysek ‘KÖRPÜ’de’ yedük.”

KARGA

Sosyal medyada şu resmi gördüm.

Üzerinde şu yazıyordu:

“Eğer ilk bakışta Karga görüyorsanız psikolojik sorunlarınız var demektir.”

Bu kadar.

Baktım “Yazının devamı filan var mı?” diye.

Yoktu.

Açıklama filan?

Yok!

Resme bakıyorum, bakıyorum hep Karga görüyorum.

Eyvah dedim içimden;

“Ben psikomanyakmışım meğer…”

Üzüldüm tabi.

Şimdiye kadar neden fark etmemişim sanki.

Bir de uyanık geçinirim.

Arkadaşa gösterdim yayımlamadan önce:

“Bak şuna ne görüyorsun?”

“Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” dedi.

“Ne oldu?” dedim.

“Görüyor musun, resmen karga bu!” dedi hiddetle ve devam etti beni fırçalamaya; “Sen kesin benimle dalga geçiyorsun!” dedi.

“Oh çok şükür” dedim.

Yüzüme baktı, “Hayrola?” diye sordu.

Cevapladım:

“Sadece psikomanyak ben değilmişim” dedim.

Yüzüme daha dikkatli baktı ve sordu:

“Başka kimmiş?”

“Senmişsin!” deyince fırtına koptu tabi.

Resmin üzerindeki yazıyı gösterdim; “Seninle kafa yapmışlar” dedi.

Siz de Karga gördüyseniz, aynı kafadayız demektir.

Ama benim toruna gösterdim; “Siyah bir kedi” dedi.

“Kedi nereden çıktı evladım?” dedim,

İkinci gözü gösterdi.

Hakikaten kediymiş.

Psikolog arkadaşım var.

Ona resmi gönderdim durumu anlattım.

“Bak işine, sana kafa yapmışlar” dedi.

Rahatladım.

Yoksa durup dururken Psikomanyak olacaktım.

Allah muhafaza…

BAYRAM SONU

Bayram sonu, işbaşı yapacağız ofiste.

Gece eve geç geldiğimizden, biraz oyalandık çıkmak için.

Haliyle saat 09.00'u buldu.

Yolumun üzerinde birçok tanıdık var, geçmiş bayramlarını mübarek eylemek için uğramak istedim.

Hem de bayram nasıl geçti muhabbeti filan.

Belki de bize haber çıkardı veya yazı konusu.

Yazı konusu çıktı çıkmasına ama onların anlattıklarından değil, anlatamadıklarından.

Zira bir çok dükkân kapalıydı.

Saat 10.00 olmuş.

"Selam verelim" dedik.

Kapı duvar olmuş.

Başka bir esnaf var.

Eskiden beri tanırım.

Ağabeyimiz kendisi.

Bizden 10 yaş büyük en az.

Açmış dükkânını, almış eline gazetesini.

Sabah kahvesi yanında, yakın gözlük gözünde.

"Selamun aleyküm, hayırlı işler" dedim, bayramlaştık.

"Aleykümselâm" dedi ve "Gel sabah kahvesi ısmarlayabilirim" diye çağırdı.

"Sağol ağabey, ofise gidiyorum" dedim.

"Gel, gel iç bir kahve" dese de girmedim içeri.

"Sen maşallah erkenden mesaiye başlamışsın" dediğimde bana; "Bizim iş sabah 07.00'de başlıyor. Sıkıysa geç aç, telefonla çağırırlar vallahi."

Eh, bizim ağabey inşaat malzemesi satınca dediği doğru.

"Siz hiç sabah 10.00 başlayan inşaat gördünüz mü?"

Biri yine kapalıydı,

Diğerine uğradım, "Patron gelmedi daha" dedi dükkânı açmış ve kapının önünü süpüren eleman.

Çanakkale'de tanıdık görmek isterseniz saat 11.00'den sonra belki.

Bilginiz olsun…

HADİ ORDAN!

Şimdilerde sosyal medyada yeni çıkan trafik yasasına göre kesilen ceza çeşitleri moda oldu.

110 ile gidilen yerlerde, birden 90-70-50 gibi süratlere düşüşler can yakmaya başladı.

Tuzak gibi gelen radar uygulamasına bir de "Yapay Zekâ" eklenince kaçış imkânı yok gibi.

Sinekten yağ çıkarmaya benzeyen bu uygulamaya karşılık benim daha gerçekçi önerim var.

Mesela;

23 Nisan Köprüsüne yeni tabela kondu.

Eskiden var olan, "Motosiklet giremez" tabelası kalktı, yerine "Taşıt giremez" tabelası kondu.

Konmasına kondu da, şimdi daha çok ihlal var.

Günde yayadan çok motosiklet, bisiklet, skoter geçiyor.

Yayalar köprüde bu taşıtların yollarını kestiğinde özür dilemeye başladılar.

Hani diyorum "Bir kamera konsa ve ceza uygulaması yapılsa" yemin ederim Türkiye bütçesi buradan karşılanır, ülke vergi toplamaya uğraşmaz.

Bu köprü bizi yeterince besler.

Hele hele şehiriçi hatalı parklara ceza kesilse var ya!

Kaldırıma park eden motosikletlere,

2 şeritli yolu dört şeritmiş gibi kullanan motosikletlilere ceza kesilse Amerika'yı sollarız yeminle.

Düz şeritte sollayanlara, kırmızıda geçenlere, selektörle taciz edenlere, hız sınırına uymayanlara kesin cezayı, görelim ülkenin bütçesini.

Hız sınırı 110-11 km olan otoyolda köy geçişlerine 90-70 hız sınırı koymakla bu işler olmaz.

Oralara alt veya üst geçit yapın olsun bitsin.

Vermediğiniz hizmet için ceza kesmek nasıl bir düşünce, anlamadı kimse.

En iyisi ekonomiyi düzeltmek ama 23 senedir beceremeyen, bu saatten sonra mı becerecek.

Erbakan'ın deyimiyle:

"Hadi ordan!"

ARKATAŞ

Arka-taşınız çok sağlam olsun İnşallah.

Evet yanlış duymadınız.

Arkataş!

Hatta arka taşlarınız çok olsun...

Eski Türklerde gençler savaşırken arkalarından hançerlenmemek, oklanmamak için sırtlarını bir ağaca, kayaya, taşa dayayarak savaşırlarmış.

Tabi bozkur hayatı yaşandığı için de, doğal olarak savaş anında büyükçe bir kaya (düz bir mermer gibi) sırta sarılırmış.

Yılar içinde bu taşın adı Arka-Taşı olmuş.

Zaman içinde de "Arkadaş" şeklinde dilimize yerleşmiş.

Ve bugün bizi arkadan vurmayacak, en samimiyetle güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isim olmuş.

Arkataşı – Arkadaş…