Görünüşünü yargılayıp yüzünüzü çevirmeden önce, bu etkileyici hikâyeyi lütfen okuyun.
1862 yılında Büyük Britanya'da doğan Joseph Merrick, normal ebeveynlerin oğluydu ve bir erkek, bir de kız kardeşi vardı.
İki yaşına geldiğinde vücudunda, yüzünde ve boynunda şekil bozuklukları ve çıkıntılar oluşmaya başladı.
Ağzı, dudağı ve dili o kadar büyümüştü ki konuşmakta zorluk çekiyordu.
Bu şekil bozukluklarından dolayı bir file benziyordu ve kendisine "Fil Adam" deniyordu.
Çocukluğunda alay konusu olmuştu.
Çocuklar ondan kaçıyor, taş atıyor ve görünüşüyle alay ediyorlardı.
“Annesinin sirkte bir fil tarafından saldırıya uğradığına dair acımasız bir söylenti yayıldı” ve bu da onun ortaya çıkışını açıkladı.
Kendisini çok seven, ona sevgi ve şefkat gösteren annesinin kollarına sığınmak için koştu.
O, onun huzur ve güven limanıydı.
11 yaşındayken annesi öldü ve onu sevgi dolu sığınağından mahrum bırakarak zorlu bir dünyayla yüzleşmek zorunda kaldı.
Babası ayyaştı ve ona çok sert davranıyordu.
Joseph'in yeniden evlenmesinin ardından yeni üvey annesi de ona kötü davranmaya başladı.
Kendini sokaklarda evsiz, zor bir hayatla karşı karşıya buldu.
Daha sonra evsizler barınağına gönderildi ve orada hayatı sokaktaki hayatından daha da kötü bir hal aldı.
Bunun üzerine tekrar sokağa çıktı.
Bir sirk sahibi onu gördü ve insanların görebileceği şekilde bir kafese kapattı.
Şehir şehir dolaşıp sirk sahibine büyük paralar kazandırdı.
Gösteriler sırasında insanlar onunla alay ediyor, hakaret ediyor, taş ve domates atıyor, ona "Canavar" diyorlardı.
Daha sonra İngiltere'de ucube gösterileri yasaklandı ve Joseph sokaklara geri döndü.
Neyse ki Treves adında bir doktorla tanıştı, doktor ona sempati duydu ve yardım teklifinde bulundu.
Joseph ilk başta reddetti, ancak sokaklarda o kadar acı çektikten sonra kabul etti.
Kraliçe Victoria, Joseph'in çektiği acıları duydu ve Dr. Treves'e onu İngiltere'deki bir hastanede, tüm olanaklarla barındırması için gerekli tüm izni verdi.
Aslında ona sıcak bir yatak, sıcak yemek, tıbbi bakım ve ihtiyaç duyduğu her şey teklif edildi.
Hastanedeki bütün çalışanlar ona çok yakındılar ve onu çok seviyorlardı, çünkü çok nazik, bilge ve sevimliydi.
İngiltere'nin okuma yazma bilmediği bir dönemde o okuma yazma biliyordu.
Çok kültürlüydü, Shakespeare'in eserlerini çok iyi okur ve çözümlerdi.
Romanlar ve şiirler yazdı, titizlikle yapılmış mimari modeller oluşturdu.
Hoş sohbetleri, zengin kültürü ve etkileyici nüktedanlığı nedeniyle aydınlar, soylular v.e prensesler onu görmeye gelirdi.
Hikâyesinden etkilenen bir prensesin tavsiyesi üzerine kraliyet hastanesine nakledildi ve gazetelere konu oldu.
Bu fotoğraf, ölümünden bir yıl önce, 27 yaşındayken çekilmiş.
Sonu trajik olmuş:
Odasında sırt üstü yatarken bulunmuş.
Başının büyüklüğünden dolayı ancak yan yatabiliyordu.
1890 yılında, 28 yaşındayken sırtüstü yatarken boğularak hayatını kaybetti.
Tek bir dileği vardı: “Keşke beni bir kadın sevseydi, kör bile olsa."”
Bir kadının sevgisine özlem duyarak öldü.
1980 yılında hikâyesini anlatan "Fil Adam" adlı bir film çekildi.
Film büyük bir başarıya imza attı ve 8 dalda Oscar'a aday gösterildi.
NEDEN CİĞER?
Özellikle gurbette yaşayan memur aileler, okulların tatile girmesiyle birlikte köydeki evlerine gider, tatili orada geçirirler.
Köy yerlerinde altyapı olmadığı için foseptik çukuru vardır.
Yaz tatili bittiğinde, evden çıkmadan önce, aile tüm hazırlıklarını tamamlar ve en son bir kuzu ciğerini de ipe bağlayıp, tuvaletin çukurunun üzerine asarlarmış.
Temmuz başında tekrar köye döndüklerinde fosseptik çukurunun tertemiz ve bomboş olduğunu görürlermiş..
Peki bu nasıl oluyor?
Bunun sebei şuymuş:
Burada asılı olan ciğere, bir müddet sonra kurtçuklar üşüşür, o kurtçuklar, ciğeri yer ve çoğalırlarmış.
Böylece onlar çoğaldıkça ciğer azalırmış...
Bir gün kurtçuklar, ciğeri tamamen yer bitirirler ve aşağıya düşerlermiş.
Bu sefer o düştükleri çukurdaki pislikleri yemeye başlarlarmış...
Kurtçuklar, yine çoğalmaya başlarlar; bu defa da oradaki pislikler azalırmış.
Gün gelir, o çukurdaki pislikler de bitermiş.
Aç kalan kurtçuklar, en sonunda o çukurda yiyecek başka bir şey kalmayınca birbirlerini yemeye başlarlarmış...
Nihayet, onlar da
Bitince kuyu tertemiz olurmuş...
Bu yazıyı paylaşan sonunda şu yorumu yapmış:
“Menfaat grupları arasında son yaşanan çıkar çatışmalarını gördükçe, aklıma, o evlerde lağım çukurunun tepesine asılan ciğer geldi...
6 yıl evvel bir ciğere saldırdılar...
Saldırdıkça da çoğaldılar…
Şimdi o ciğer bitti ve lağım çukuruna düştüler…
O kadar açtılar ki, oradaki pislikleri de yediler...
Doymadılar...
Şimdi birbirlerini yiyorlar…
Birbirlerini ihbar ediyorlar…
Yakında her yer tertemiz olacak…”
YOLCULUK ÇOK KISA
Yaşlı bir kadın otobüse bindi ve onun yerine oturdu.
Sonraki durakta genç, güçlü ve huysuz bir kadın yukarı çıktı ve yaşlı kadının yanına oturdu, çok sayıda torbalarıyla ona vurdu.
Yaşlı kadının sessiz kaldığını görünce genç bayan çantalarıyla vurduğunda neden şikâyet etmediğini sordu.
Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi: “Kaba olmaya ya da önemsiz bir şey hakkında tartışmaya gerek yok, çünkü senin yanındaki yolculuğum çok kısa çünkü bir sonraki durakta ineceğim...”
Bu cevap altın harflerle yazılmayı hak ediyor:
Bu kadar önemsiz bir şey hakkında tartışmaya gerek yok, çünkü beraber seyahatimiz çok kısa...
Her birimiz bu dünyadaki zamanımızın o kadar kısa olduğunu anlamalıyız ki, kavgalarla, değersiz tartışmalarla, kıskançlıkla, başkalarını affetmemekle, memnuniyetsizlik ve sürekli bir araştırma tutumunun saçma bir zaman ve enerji kaybı olduğunu anlamalıyız.
Birisi kalbini mi kırdı?
Sakin ol, Yolculuk çok kısa.
Birisi sana ihanet mi etti, korkuttu mu, aldattı mı ya da aşağıladı mı?
Sakin ol, özür dilerim yolculuk çok kısa.
Birisi nedensiz yere sana hakaret mi etti?
Sakin ol. Boş ver.
Yolculuk çok kısa.
Komşularınız sohbette beğenmediğiniz bir yorum mu yaptı?
Sakin ol.
Boş ver onu.
Onu affet.
Yolculuk çok kısa...
Birisi bize ne sorun çıkarırsa çıkarsın, beraber seyahatimizin çok kısa olduğunu hatırlayalım.
Kimse bu yolculuğun süresini bilmiyor.
Kimse durağının ne zaman geleceğini bilmiyor.
Birlikte seyahatimiz çok kısa...
Arkadaş ve akrabaların kıymetini bilelim saygılı, nazik ve birbirimizi affedelim.
Şükran ve neşe dolu yaşayalım.
Sonuçta birlikte seyahatimiz çok kısa!
Umarım bu dünyada güzel bir yolculuk geçirirsiniz ve hayallerin gerçekleşir.
Başarılarınız çoğalır ve size dokunan ve seyahat etmek istediğiniz kişiyle tamamen eğlenirsiniz.
Ve bir istasyonda buluştuğumuzda, seni selamlayıp kucaklamaktan mutluluk duyacağım, gülümse çünkü:
“Yolculuk çok kısa...”
Alıntıdır
SEVGİ VE HOŞGÖRÜ
Yan yana iki ev var.
Birinden sürekli bağırış, kavga sesleri gelirken, diğerinden sessizlik hâkim.
Adam ve karısı bir kez daha tartışmaya başladığında, kadın ona şöyle dedi:
“Hiç komşu evden kavga sesleri duydun mu? Hayır mı? Git ve nasıl yaşadıklarını öğren.”
Adam gitti, pencerenin altında saklandı ve izlemeye başladı.
Evde herkes kendi işiyle meşguldü.
Kadın mutfakta, adam ise masada bir şeyler yazıyordu.
Bir anda telefon çaldı.
Adam hızla yerinden fırladı, odaya koşarken bir vazoya çarptı, vazo yere düşüp kırıldı.
Adam diz çöktü ve kırık parçaları toplamaya başladı.
Kadın koşarak odaya girdi, diz çöktü ve ona yardım etti.
Adam dedi ki:
“Affet aşkım, telefona koşarken vazoyu devirdim.”
Kadın cevap verdi:
“Hayır sevgilim, suç bende. Vazoyu yanlış yere koymuştum.”
Birbirlerini öptüler, kırıkları topladılar ve işlerine devam ettiler.
Adam eve döndü, karısı ona sordu:
“Sessiz evin sırrını öğrendin mi?”
“Evet, öğrendim”, dedi adam. “Onların evinde ikisi de hatayı kabul ediyor, bizim evde ise ikimiz de her zaman haklıyız.”
“Bol sevgi bol hoşgörülü günler diliyorum” diyor yazıyı paylaşan.
Ben de katılıyorum buna…
VOLKANLAR UYANIYOR MU?
2025 yılı itibarıyla, dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunan süpervolkanlar artan sismik ve jeotermal aktiviteler sergilemektedir.
Bu durum, bilim insanları arasında endişe yaratmakta ve potansiyel küresel etkiler konusunda uyarılara neden olmaktadır.
Süpervolkan Nedir?
Süpervolkanlar, Volkanik Patlama İndeksi (VEI) 8 olan, yani 1.000 km³’ten fazla volkanik malzeme püskürtebilen devasa volkanlardır.
Bu tür patlamalar, iklim değişikliklerine, tarımsal üretimde düşüşe ve küresel ekosistemlerde bozulmalara yol açabilir.
Campi Flegrei (İtalya)
Avrupa’nın Kalbindeki Tehdit
Napoli yakınlarındaki Campi Flegrei süpervolkanı, 2025 yılında artan sismik aktivitelerle dikkat çekmektedir.
Özellikle Şubat ve Mayıs aylarında meydana gelen 4.4 büyüklüğündeki depremler, bölgedeki gerilimin arttığını göstermektedir.
Bilim insanları, bu aktivitelerin yüzeydeki gerilimi artırarak potansiyel bir patlamaya zemin hazırlayabileceğini belirtmektedir .
Mount Spurr (Alaska)
Kuzey Amerika’da Artan Aktivite
Alaska’nın Mount Spurr volkanı, 2024 yılından bu yana artan sismik aktiviteler ve gaz emisyonlarıyla izlenmektedir.
2025 yılı itibarıyla haftalık sismik olay sayısı 100’ü aşmış, bu da volkanın “Yüksek Huzursuzluk” durumuna geçmesine neden olmuştur.
Bilim insanları, bu belirtilerin geçmişte patlamalara yol açtığını ve benzer bir durumun tekrarlanabileceğini ifade etmektedir.
Yellowstone (ABD)
Dev Uykuda mı?
Yellowstone süpervolkanı, 630.000 yıl önceki son büyük patlamasından bu yana sessizliğini korumaktadır.
Ancak 2025 yılında yapılan araştırmalar, magmanın yüzeye doğru hareket ettiğini ve bu hareketliliğin volkanın dinamik yapısını koruduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte, bilim insanları yıllık patlama riskini %0.00014 olarak değerlendirmekte ve yakın gelecekte büyük bir patlama beklenmediğini belirtmektedir.
Axial Seamount (Pasifik Okyanusu)
Okyanus Altında Sessiz Tehdit
Oregon kıyılarının yaklaşık 480 km açığında bulunan Axial Seamount, 2025 yılı içinde patlama potansiyeli taşıyan bir deniz altı volkanıdır.
Bilim insanları, bu volkanın yakın zamanda patlamasının olası olduğunu ve bu durumun deniz altı ekosistemlerini etkileyebileceğini belirtmektedir.
Küresel Etkiler ve Hazırlık
Süpervolkan patlamaları, sadece yerel değil, küresel etkiler yaratabilir.
Büyük miktarda kül ve gazın atmosfere salınması, güneş ışığını engelleyerek küresel sıcaklıkların düşmesine ve tarımsal üretimin azalmasına neden olabilir.
Bu nedenle, bilim insanları süpervolkanların izlenmesi ve olası patlamalara karşı hazırlıklı olunması gerektiğini vurgulamaktadır.
Sonuç ise:
2025 yılı itibarıyla, dünyanın çeşitli bölgelerindeki süpervolkanlar artan aktiviteler sergilemektedir.
Bu durum, bilim insanları arasında endişe yaratmakta ve potansiyel küresel etkiler konusunda uyarılara neden olmaktadır.
Ancak, mevcut veriler ışığında, yakın gelecekte büyük bir patlama beklenmemektedir.
Yine de, sürekli izleme ve hazırlık, olası felaketlerin etkilerini azaltmak için önemlidir.
ESKİ USUL
Resimde görmüş olduğunuz bu bir okul fakat öyle sıradan bir okul değil. Bu okul Dünyanın ultra zengin adamlarının ve E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını okuttuğu "Waldorf School of the Peninsula" okulu.
Okulu ilginç kılan ve zenginlerin rağbet etmesine sebep olan tek bir özelliği var oda, "Eski Usul Eğitim" yani bu okulda bilgisayar, laptop, yada tablet gibi hiçbir teknolojik alet bulunmuyor, akıllı tahtalar yerine eski kara tahtalar, tebeşirler, kâğıt kalem gibi tamamen çocuğun tüm becerilerini ortaya koyacak eski malzemeler kullanılıyor.
Ayrıca örgü ve dikiş iğneleri ve bazen de çamurla aktivitelerin yapıldığı ve tamamen çocuğun el becerilerini geliştiren birçok ders var. Bunun dışında bolca oyun odaklı öğrenme ve hikâye anlatma var.
Kısacası bu okuldaki bir çocuk yemek yapmaktan tutun, dikiş dikmek, bahçede çalışmak, heykel yapamaya kadar birçok konuda eğitiliyor…
Bu eski usul eğitim çocuğun el becerisinden zekâ gelişimine kadar her şekilde katkı sağlıyor...
Dünyanın en akıllı telefonlarını bilgisayarlarını üreten adamların, kendi çocuklarını teknolojiden uzak tutmalarının sebebini sanırım kolayca anlayabiliriz..
Teknolojik her cihaz başta çocukları da zekâ tembelliğine yol açıyor.
Teknolojiyle haşir neşir olan çocukların radyasyona maruz kalmalarının yanısıra, obeziteye yatkın olmaları ve daha saldırgan bir ruh hali içinde olmaları birçok defa çocuklar üzerinde yapılan araştırmalarda dile getirilmişti...
Buna rağmen birçok aile, çocuklarına daha iyi bir eğitim sağlamak için akıllı tahtalardan tutun her türlü teknolojik aletlerin olduğu okulları tercih etmeleri akıl işi değil. Üstelik çoğu aile bununla övünüyor…
Ailelerin bilinçsizliği çocuklarının geleceğini risk altına sokuyor maalesef..
Unutmayın; çocuklarınız klavyeyi iyi kullanması ya da mausu iyi hareket ettirmesi, onun zihnini harekete geçirecek, el becerilerini ortaya koyacak her türlü etkinlikten alıkoyarak, gün geçtikçe beden ve beyin tembeli olan biri haline getirir sadece...