20 küsur senedir bizi yöneten iktidarımızın politikaları siyasi tarihte önemli sayfalarda yerini alacak.

Kendi söylediği ile çelişkili geri vitesli politikalara alıştık artık.

Bugün “A” dediğine yarın “Yumuşak G” demeyeceğinin garantisi yok.

Eh arkasında her denilene inanan yüzde 30 kitle olunca mesele de kalmıyor zaten.

Bu durumu özetleyen o meşhur dişi deve hikayesi tarihte yaşanmış.

Bir gün Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den, bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş.

Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:

“Ver o dişi deveyi bana!” demiş. Tartışma büyümüş.

Küfe’den gelen adam, “Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir” diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar.

Konu Muaviye’ye yansımış.

Halk meydanda toplanmış…

Muaviye, Küfe’den gelenle Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:

“Bu dişi deve Şamlınındır!” diyerek etrafta toplananlara dönmüş ve sormuş:

“Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?”

Cemaat hep birlikte bağırmış:

“Şamlınındır!”

Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:

“Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve şöyle de:

“Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”

İşte bu sebepten dolayı bundan böyle ne olacağını çok da merak etmiyoruz sanki.

Yıl 17 Mart 2013

Bu yazının sahibi rahmetli Hasan Pulur.

Okuyun hele.

“Geçen gün gazetelerde okumuş, televizyonlarda seyretmişsinizdir.

PKK elindeki rehineleri -içlerinde asker de var, kaymakam adayı da- teslim ederek, uğurlamış...

Onlar da kendilerini uğurlayan Süleyman Şahin’in elini sıkmamışlar.

Zira bu terörist Tokat’ın Reşadiye ilçesinde askerleri pusuya düşürerek şehit eden çetenin başındaymış.

Bunun için elini sıkmamışlar.

Aman ha, böyle şeylere dikkat edin.

Esaretten yeni kurtuldunuz, burada ‘Barışa karşı’ diye içeri almasınlar.

Devir böyle bir devir!”

Bu barış süreci bitmişti.

Yine terörle savaş başlamıştı.

Tarih 18 Kasım 2022

Zamanın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu diyor ki:

“Birileri PKK'ya olan saikleri yüzünden üzülüyor ama bilinmesi lazım ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dağlardaki teröristin ayakkabı numarası dahil her şeyi bilmektedir.” dedi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanlığının 2023 yılı bütçesine ilişkin yaptığı sunumuna, güvensizliğe dayalı yeni bir dünya düzenine karşı “Yeni güvenlik” konseptiyle cevap verdiğini söyledi.

Soylu, ilk kez “Tendürek, Karadeniz, Kars, Erzurum, Ardahan, Iğdır, Bingöl, Erzincan, Elazığ, Malatya, Amanoslar, Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Gaziantep” kırsallarının tamamının teröristlerden temizlendiğini bildirerek, “Evet belki birileri PKK'ya olan saikleri yüzünden üzülüyor ama bilinmesi lazım ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, dağlardaki teröristin ayakkabı numarası dahil her şeyi bilmektedir.” diye konuştu ve ekledi:

“Artık terör bitti, biz onların ayakkabı numaralarını bile biliyoruz…” dedi.

Terör bitmişti, ama biz bitmediğin varsayarak barış süreci başlattık ve Başta Bahçeli olmak üzere el sıkışmaya başladık.

Peki şimdi ne olacak?

Olayın özeti ise şu meşhur hikâyede:

Yaşlıca adam yeni evlendiği karısını evde bırakıp iş icabı seyahate çıkmış.

2 gün sonra döndüğünde karısı başına geleni anlatmış kocasına.

“Pazara gittimdi. Sonra bir adam takıldı peşime eve dönerken”

Adam merak içinde bozuk şivesi ile kendi kendine sormuş tabi:

“Du bakali ne olacak?”

Kadın devam etmiş:

“Apartmana girdim adam peşimde!”

 “Du bakali ne olacak?”

“Asansöre bindim adam peşimde”

“Du bakali ne olacak?”

“Dairenin kapısını açtım adam benimle beraber içeride...”

“Du bakali ne olacak?”

Kadın olanları anlatmaya devam ediyor:

“Yatak odasına girdim, soyundum”

“Du bakali ne olacak?”

“Makyajımı temizledim, boy aynasında kendime baktım, ışığı söndürdüm.”

“Du bakali ne olacak?”

“Hafif kırmızı loş, yatağa uzandım, adam da benimle beraber…”

Yaşlı kocası yine; “Dur bakali ne olacak?” deyince kadın dayanamamış:

“Ulan sersem herif, olanlar oldu, daha ne bekliyorsun?”

Biz hala bekliyoruz ve “Du bakali ne olacak?” diye de soruyoruz.

Daha ne olsun?

Bakın etrafınıza azıcık.

Haberleri takip edin.

Gelişen olayları çözmeye çalışın ve artık “Du bakali ne olacak?”, “Du bakali ne olacak?” demekten de vazgeçin!

MERYL STREEP

Zarif oyuncuya sorulduğunda:

“Neden estetik ameliyat yapmıyorsunuz?”

Cevap verdi:

“Alnımdaki kırışıklıkları gidermelerine asla izin vermem, çünkü onlar hayatın güzelliğine şaşırmamın sonucudur, ya da ağzımdakiler, çünkü onlar ne kadar güldüğümü ve ne kadar öptüğümü gösteriyor, siyah bile değil.

Gözlerimin altında lekeler, çünkü onların arkasına gizlendiğim hüzün ve ağladığım anıları.

Onlar benim bir parçam ve güzelliklerini seviyorum...

Yüz hatlarımı saklayacağım çünkü hayat tecrübelerimin göstergesidir.” demiş.

Eh haklı.

Hayat insanda bazen fiziki, bazen de manevi izler bırakıyor.

Bunları silmek, yok etmek oldukça zor.

Sanatçı Meryl Streep ise onları yok etmektense, onlarla yaşamayı tercih etmiş.

Bence de doğrusu bu.

Zira siz ne kadar silmeye çalışsanız da o yaşanmışlıklar sizi bırakmayacak.

Şu hikâye de buna benziyor zaten.

Bir gün bir baba çevresinde önüne gelenle didişen pek kavgacı oğluna çivilerle dolu bir torba verip demiş ki:

“Arkadaşlarınla tartışıp, kavga ettiğin her zaman bu tahtaya torbadaki çivilerden birini çak.”

Genç, ilk günden tahtaya çivileri çakmaya başlar.

Gün sonunda baktığında sayısını kendisinin de şaşırdığı kadar çok çivi çakmış.

Sonraki günlerde ise kendini kontrol etmeye çalışarak geçen her gün tahtaya ilk günkünden çok daha az çivi çakmış.

Günlerden bir gün, genç tahtaya hiç çivi çakmamış.

Babasına heyecanla gidip, durumu anlatmış.

Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş.

Oğluna “Bugünden başlayarak, tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkar” demiş.

Günler geçmiş.

Bir gün tekrar gelmiş ki o çakılan çivilerin hepsi çıkarılmış.

Babası oğluna:

“Aferin! İyi davrandın ama bu tahtaya dikkatli bak. Düzelmesi imkânsız izi kalan bir durum var. Tahtada epeyce delik var. Tahta, çakılan çivilerden önceki geçmişteki gibi pürüzsüz güzel halinde olmayacak artık” diyerek ilave etmiş:

“İnsan dostlarıyla, arkadaşlarıyla tartışıp kırdığı, kavga ettiği zamanlar kötü kelimeler, kem sözler dilden düşer.

İşte o edilen her kötü kelime bir yara (delik) bırakır insan hafızasında.

Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin, ama o delik o yerinde aynen kalacak kapanmayacak.

Kıymetli arkadaş ender bulunan bir mücevher gibidir.

İnsanı güldürür, yüreklendirir, düşündürür, ihtiyaç duyduğunda insana destek verir, yardımcı olur, insanı dinler ve insan olana yüreğini açar…”

SÜPER BİLGİSAYAR

Haber şuydu:

Çin, süper bilgisayarı yeryüzüne sığdıramadı: 12 uyduyu yörüngeye fırlatarak uzayda işlem yapabilen dev bir sistemin ilk adımını attı.

“Üç Cisim Problemi”nden ilham alan proje, dijital çağın en iddialı hamlelerinden biri olabilir” denilerek anlatıma geçilmiş.

“Fırlatılan 12 uydu, Çin’in uzayda gerçek zamanlı veri işleyebilen ilk süper bilgisayar ağını kurma yolundaki başlangıç noktası. Toplamda 2800 uydudan oluşacak bu dev takımyıldızın adı:

“Three-Body Computing Constellation.”

“Yeni nesil bu uydular, klasik uydular gibi sadece veri aktarmakla yetinmiyor.

Geliştirici ekip, bu sistemin gelişmiş işlemciler ve yapay zekâ modülleriyle donatıldığını açıkladı.

Uyduların, topladıkları verileri doğrudan uzayda analiz edeceği belirtildi.

Böylece bilgiler Dünya’ya geri gönderilmeden yerinde işlenmiş olacak.”

“Yörüngedeki bu sistem tamamlandığında, işlem gücü açısından Dünya’daki süper bilgisayarlarla yarışabilecek.

Amaç, afetlerden çevre analizine, askeri ve istihbarat kararlarına kadar birçok kritik alanda anında işlem yapabilmek.”

ESRARENGİZ GEMİ

SS Ourang Medan

1947 yılının Haziran ayında Hollanda bandıralı kargo gemisi SS Ourang Medan, Malezya açıklarından geçerken bir S.O.S sinyali gönderdi.

Mors alfabesiyle gönderilen bu mesaj tüyler ürperticiydi.

Mesajda şunlar söyleniyordu; “Kaptan dâhil herkes öldü, ben de ölüyorum.”

Tarihin tozlu sayfalarında bir gizem olarak kalacak olayın başlangıcı bu şekildeydi:

Olayı daha da gizemli ve ürpertici hale getiren başka detaylar da vardı.

Sinyali ilk alan, Silver Star isimli bir gemi oldu.

Kurtarma ekibini taşıyan gemi, SS Ourang Medan’a 50 mil uzaklıktaydı.

Sinyali alır almaz rotasını SS Ourang Medan’ın bulunduğu konuma çeviren Silver Star kaptanı, oraya vardığında ise gördükleri karşısında dehşete kapıldı.

Silver Star gemisinin kaptanı, SS Ourang Medan’a yanaştıkları esnada gemiden hiçbir ses gelmemesi ve hareket olmaması üzerine güverteye çıkmaya karar verdi.

Kaptan, mürettebatıyla beraber gemiye adım attığında ise hayatları boyunca unutamayacakları bir manzarayla karşılaştılar.

SS Ourang Medan’ın tüm mürettebatı ve kaptanı, geminin farklı yerlerinde gözleri açık, suratlarında bir şok ifadesi ile kaskatı kesilmiş halde yatıyordu, hepsi ölmüştü.

Dışarıdan gözüken ölümcül bir yaraları olmayışı olayı daha da tuhaf hale getirdi.

Sinyali gönderen son mürettebat ise, suratında aynı korku ifadesiyle olduğu yerde ölmüştü.

Parmağı hala sinyal tuşunun üzerinde duruyordu.

Başka bir iddiaya göre, o gün hava sıcaklığı 43 derece olmasına rağmen, SS Ourang Medan’ın soğuk olduğuydu.

Gemiye çıkan Silver Star mürettebatı, geminin çok serin olduğunu söylemişti.

Gemiyi inceleme için limana çekmek isteyen Silver Star Kaptanı, hazırlıkları yaparken SS Ourang Medan’dan yoğun bir duman yükseldiğini gördü.

Derhal mürettabatını tahliye etti.

Ardından büyük bir patlamayla SS Ourang Medan, suya gömüldü.

Batan gemi, ardında pek çok soru işareti bıraktı.

Olaydan yıllar sonra 1954’te geminin taşıdığı yükten, mürettebata kadar detayların yazılı olduğu küçük bir defter bulundu.

Defterde yazılanlara göre gemi kimyasal taşıyordu.

Bir şekilde bu kimyasalın sızması sonucu mürettebatın zehirlenerek öldüğü, patlamanın da bu nedenle olduğu düşünüldü.

Peki ama nasıl suratlarında aynı şok ifadesi olabiliyordu?

Üstelik CIA’in 6 yıl önce halka açtığı raporlarda da mürettebatın cesetlerinin korku ifadesiyle kaskatı kesilmiş bir şekilde bulunduğu yazıyordu.

Aradan yıllar geçmiş olsa da SS Ourang Medan olayı hala gizemini koruyor.

TOLSTOY'UN ALTIN HAYAT KURALLARI

1-Sabah saat 05.00'te uyan.

2-Gece saat 10.00'da uyu.

3-Az ye, tatlıdan uzak dur.

4-Evinin işlerini kendin yap.

5-Amaçlarını parçala ve bölerek hallet.

6-Mantığına uymayan halk görüşlerini dikkate alma.

7-Aynı anda sadece tek bir işe odaklan.

8-Her gün mutlaka bir saat yürü.

9-Duygularının hedeflerinin önüne geçmesine izin verme.

10-Arzunu çok çalışarak öldür.

11-Başkalarının hakkında ne düşündüğünü umursama.

12-Faydanın dokunabileceği insanları sev.

13-İyi bir insan ol, fakat başkalarının bunu bilmesine asla izin verme.

14-İhtiyaç sahiplerine, göze batmadan yardım et.

15-Daima gücünün yettiğinden daha az harca.