Şu anda gündem PKK:
Yaptığı kongre ile kendini feshetti. Buna göre Kandil boşaltılacak.
Ülke rahat edecek.
Bize söylenen bu.
Ama bir dolu soru işareti var.
Bizim buralarda oturup, böylesi büyük işlere kafa yormamız anlaşılmayabilir.
“Sen karışma, konuşma, yorum yapma, ne anlarsın, burnunu sokma” diyenler çok olur.
Zira onlara büyükleri;
“Biz ne dersek o!” demişlerdir.
O minvalde;
“Sadakat, itaat” esastır…
Tamam da olayı takip ediyoruz.
Kafalarda bir dolu soru var.
Bunlara kim, nasıl cevap verecek?
Mesela;
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ açıklama yapmış:
“İstiklal Savaşı'nı verdiğimiz; Sevr Antlaşması'nı yırttığımız; emperyalist güçleri, Lozan Antlaşması'nı imzalamaya zorladığımız ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğumuz için özür dilememiz bekleniyor…”
Biz de soruyoruz:
Doğru mu?
Mesela;
Emin Çölaşan soruyor:
“Efendim örgüt kongresini toplamış ve kendini feshetmiş!..
Örgütün kongresi nerede toplanmış da böyle bir karar almış...
Türkiye’de mi, Irak ya da Suriye’de mi, yoksa Avrupa’da falan mı...
Fesih toplantısına kaç kişi katılmış, kimmiş onlar?”
Buna bir açıklama gerekir mi?
Mesela;
Haberde diyor ki:
“Örgüt silah bırakıp PKK adıyla yürütülen tüm faaliyetlerini sonlandırdığını duyurdu.”
Evet duyurdu.
Ama şu konuda bir kelime dahi etmedi:
“Suriye’nin kuzeyi ile İran ve Irak’ta farklı isimlerle yürütülen faaliyetler sonlandırılacak mı?”
Mesela;
Şunlar olacak mı?
“MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin teşekkür ettiği ve ‘27 Şubat barış ve demokratik toplum çağrısıyla tarihsel sorumluğu üzerine alan PKK’nın kurucu önderi Abdullah Öcalan’ dediği APO, 3+1 daireye geçecek mi?”
“Kandil boşaltılıp, buradaki mağara ve sığınaklar kullanılmaz hale getirilecek mi?”
“Kandil’deki 50 kadar üst düzey sözde PKK yöneticisi farklı ülkelere gönderilecek mi?”.
“Bazılarının Norveç, Danimarka veya Güney Afrika’ya gönderileceği doğru mu?”
“PKK üst düzey yöneticilerinin, Suriye’deki SDG bölgesine gitmesine izin verilecek mi?”
“O bölgedeki tüm PKK unsurları da vatandaşı oldukları ülkelere gönderilecek mi?”
“Olaya karışmamış 3 bin 500 kişi Türkiye’ye nasıl dönecek, diğerleri Kuzey Irak’ta nerede kalacak?”
“Silahları bulundukları ülke yönetimi ile oluşturulacak birimler nasıl toplayacak?”
Mesela;
Haber şöyle:
“Türkiye’de kanlı eylemler yapan, Mehmetçiğe saldırıları koordine eden teröristler teker teker Suriye’ye geçti, ABD’li generallerle görüşüp senatörlerle buluşuyorlar.”
Doğru mu?
Mesela;
Eski AKP milletvekili Şamil Tayyar’ın dediği gibi “DEM Parti, Cumhur İttifakı’na katılacak mı?”
Doğru mu?
Mesela;
Fesih açıklamasında;
“Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı. Silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü” denildi mi?
Mesela;
Fesih açıklamasına dayanılarak yapılan haber şöyleydi:
“Uluslararası güçleri halkımıza yönelik yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarındaki sorumluluklarını görerek demokratik çözüme engel olmamaya ve sürece yapıcı katkılarını sunmaya davet ediyoruz” denildi.
Açıklamada “Soykırım” sözcüğü kullanıldı mı?
Mesela;
Dr. Naim Babüroğlu diyor ki:
“Bu açıklama öncelikle Lozan’ı reddediyor, Cumhuriyeti reddediyor, Lozan’dan önceki Sevr anlaşmasının hükümlerinin geçerli olduğunu kabul ediyor burada.
İkinci olarak 100 yıllık soykırım biliyorsunuz, sözde soykırım Ermeni olayıyla ilgili Türkiye kendini aklatamadı.
Devlet onu reddetmezse; 10-15 yıl sonra uluslararası mahkemelerde Türkiye, ‘Kürtlere soykırım uygulamıştır’ davaları başlayacak.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu bildiriyi eğer çok kısa sürede yok hükmünde saymazsa devlet özelliğini kaybetmiş demektir.”
Bu dedikleri doğru mu?
Mesela;
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş neden “Türkiye Cumhuriyeti PKK’ya diz çökmez. Diz çöktürür! Yaşasın Lozan, yaşasın Cumhuriyet” mesajını verdi?
Mesela;
Büyük Birlik Partisi PKK’nın kendisini feshettiğini duyurmasının ardından yazılı bir açıklama yayımladı.
Bildiride şu ifadeler neden kullanıldı?
“Bildiri, ‘Yeni anayasa’ vurgusunun yanında, Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni bir isim belirleme hadsizliğini de içerisinde barındırıyor.
PKK kendini fesih mi etti, yoksa ismini ve yöntemini değiştirerek mücadeleyi başka bir evreye mi taşıdı?
Ayrıca Terör Örgütü’nün bir kolu olan PKK’nın silah bırakacağı ve kendini fesih edeceği açıklanmıştır.
Ancak bugün ki açıklama; KCK, PYD ve YPG başta olmak üzere diğer unsurları kapsamamaktadır.
Cevap nettir.
Örgüt, silahlı mücadelenin geldiği çıkmazı görerek devletimiz karşısında diz çökmüş, siyasal alanda pozisyon almaya çalışmaktadır.
Bu dönüşüm bir çözüm değil, stratejik manevradır.
Bölücü zihniyetin meşrulaşması birliğimiz için büyük bir tehdittir. ‘Demokratik çözüm’ adı altında dayatılan şey, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerinden vazgeçmesidir.
Yani siyasi ve etnik bölücülüktür.”
BBP’nin bu değerlendirmesi doğru mudur?
Mesela;
Haber şöyle:
“AKP Diyarbakır Milletvekili Suna Kepolu Ataman, terör örgütü PKK’nın fesih kararının ardından Anayasada bazı değişikliklerin yapılabileceğini belirterek ‘Tahminen anayasada Kürtlerin adı geçecek ve bazı şeylerin önü açılacak’ dedi. AKP’li vekil, ‘PKK adına DEM Partisi’nin bazı talepleri olmuştu. Tahmin ediyorum onların da bazı talepleri karşılanacak” dedi.
Bu doğru olacak mı?
Bu sorulara süreci başlatanlar tarafından şimdiden net bir şekilde yanıt verilmeli.
“Bunlara şimdiden yanıt vermek çok zor. Önümüzdeki günlerdeki gelişmelere göre hareket edeceğiz” gibi geniş bir alanı kapsayan cevap istemiyoruz.
ZEHİRLİ ERKEKLER
Erkekler ile ilgili bir yazı görünce dayanamadım, okudum.
Dedim ki, benim bunu okurlarıma aktarmam lazım.
“Biz erkekleri tanımamış olan bazı kadın okurlarımız için de bir yol gösterici olabilir” diye düşündüm.
“Bazı erkekler” diye başlıyor yazı ve devam ediyor:
… kendilerini güçlü hissettirdiği için kadınlara acı çektirmekten zevk alırlar…
Bunlar “Ataerkil” erkeklerdir:
Kendilerini önemli hissetmeleri gerekir.
Çünkü ona âşık bir kadının gözlerine baktıklarında;
Daha maço,
Daha yakışıklı ve
Daha arzu edilir şekilde görünür olmak isterler.
Egoları şişer ve erkeklikleri, fethetmeyi başardıkları birçok kadını dizlerinin üstüne çöktürdükleri ölçüde büyür..!
Ne yazık ki bu tür erkeklere itaat edecek, birkaç kırıntı sevgi ve ilgi karşılığında aşk için acı çekmeye hazır binlerce kadın var...
Onlar bu tür insanları nasıl fethedeceklerini ve ayaklarının dibine nasıl çöktürteceklerini gayet iyi biliyorlar…
Zehirli erkekler, çocukluktan itibaren kadınların zayıflığının aşkta olduğunu ve onları boyun eğdirmenin aşk için acı çektirmekten başka bir yol olmadığını öğrenirler.
Zarar vermekten zevk alırlar…
Onlar için kadınlara yalan söylemeleri, aldatmaları, ihanet etmeleri, alay etmeleri etik ve ahlaki bir sorun değildir.
Kadınların aşk için çıldırması ya da hasta olması umurlarında değildir.
Aslında düştüklerini görmek kendilerini çok güçlü hissettirir.
Ama gemi battığında nasıl kaçacaklarını gayet iyi bilirler:
Ellerini gemiden yıkarlar ve bir sonraki kurbanlarını ararlar.
Sadece fetih koleksiyonlarını ve ihtiyaçlarını düşündükleri için sevmekten ve ilgilenmekten acizdirler.
Kurbanlarından sevgi, ilgi, cinsellik, maddi yardım ve hatta banka kredisi alıyorlar.
Sadık, özverili ve özverili kadınları seçerler ama her şeyden önce, aşk için kendilerini unutabilen, boyun eğebilen ve sabırlı kadınları ararlar.
Benlik saygısı düşük ve duygusal bağımlılığı yüksek kadınları tercih ederler.
Aşkın her şeyin mubah olduğu bir savaş olduğuna inanırlar ve kadınları daha uysal ve savunmasız kılmak için duygusal ve psikolojik olarak yok etme hakları olduğunu sanırlar…
Zehirli erkekler tarifi böyle verilmiş.
Peki buna itiraz eden var mı?
NEDEN SAĞ?
Bu başlığı okuyunca siyaset yapacağımı zannetmiş olabilirsiniz.
Zira dünyada sağ ve sol kelimelerine siyasi bir görev yüklenmiştir.
Normalde basit bir yön belirtgeci olan bu sözcüklerin kendilerinden büyük bir anlam taşımaları da manidardır.
Neyse konumuz onların siyasi sorumlulukları değil, saatin neden sağa döndüğü ile ilgilidir.
Önce anlatılana bakalım.
İlk olarak eski Mısırlılar, güneşin her gün düzenli bir hareketle doğup, belirli zamanlarda gökyüzünün aynı noktalarında bulunup, battığını gözlemlemişler.
Ve bunun bir günü zaman parçalarına ayırmada kullanılabileceğini keşfetmişler.
Böylece güneşin bu hareketinden yararlanarak ilk güneş saatini yapmışlar.
Bu saat, meydanlık bir yere yüksek bir taş koymak ve güneşin hareketi sırasında, bu taşın gölgesini takip etmekten ibaretmiş.
Mısır, konumu itibari ile kuzey yarım kürede fakat ekvatora da yakın bir ülke olduğundan, güneş doğduğunda, gölge hemen tam batıda oluşuyor, güneş yükseldikçe gölge kuzeye, yani sağa doğru hareket ederek, güneş batışında doğu yönüne ulaşıyordu.
Yani gölge bugünkü tüm saatlerin akrep ve yelkovanında olduğu gibi soldan sağa doğru dönüyordu.
Daha sonraları imal edilen saatlerde de yön değişmedi, hatta sağa doğru dönüşler “Saat yönüne dönüş” diye adlandırılır oldu.
Avustralya gibi ekvatorun güneyindeki ülkelerde, güneş doğarken taşın gölgesi güneye düştüğünden ve güneş yükseldikçe sola doğru dönüş yapar.
Bu mantıkla hareket edildiğinde;
İlk olarak saat Güney kutbunda keşfedilmiş olsaydı, bugün akrep ve yelkovan sola dönüyor olabilirdi.
Kuzeyde sağa, güneyde sola döndüğünden bu iki kutbu siyasal olarak değerlendirirsek yukarıdakilere sağcı, aşağıdakilere solcu demek mümkün mü?
Mümkün olur tabi ama bence ayıp olur…
YILIN FIKRASI SEÇİLMİŞ
Sosyal medyada bu başlığa çok rastlarım.
Dünyada bilmiyorum ama hiç yoksa 10 binden fazla fıkra vardır.
Bunların hepsini dinleyip veya okuyup kim değerlendirmiş?
Kim seçmiş?
Hiç aklım ermez.
Yılın fıkrası için hangi jüri oluşturulmuş?
Bunu kim niye yapmış?
Uydurma tabi.
Sırf yazdığını okutmak için.
Bakın mesela siz de bu başlığı okuyunca bir anda ilginizi çekti ve okuyacaksınız mecburen.
Bu bir pazarlama taktiğidir.
Günümüzde de bize mal satanlar aynı yöntemi kullanmıyorlar mı?
Neyse ben fıkrayı yazayım, siz de okuyun bakalım gerçekten yılın fıkrası olacak kadar güzel mi?
Ali 3. sınıfa giden zeki bir çocuktur.
Bir gün öğretmeni Ali’ye “Siyaset nedir?” diye sorar.
Ali düşünür ama o çocuk aklıyla cevap veremez.
Eve gider kitaplara bakar ama hiçbir şey anlayamaz.
O da babasına sormaya karar verir.
-“Baba, Siyaset nedir?”
-“Baba düşünür. Ali'ye uygun bir yolla anlatmak ister ve ona sorar: Bu evde parayı getiren kim oğlum?”
-“Sen...”
-“Ben kapitalist rejimim.”
-“Peki, parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim?”
-Annem...”
-“O da hükümet.”
-“Peki, küçük kardeşinle kim ilgileniyor?”
-“Dadım...”
-“Dadın işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman.”
Ali her şeyi not alır ve uyur.
Gece garip seslerle uyanır.
Bir de bakar ki kardeşi ağlıyor.
Yanına gidince altına pislediğini anlar.
Hemen annesini kaldırmaya gider.
Ama ne yaparsa yapsın anne kalkmaz.
Bu arada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider.
Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Alinin ağzından aynen şu kelimeler dökülür:
-“Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükümet uyuyor, gelecek ise b.k içinde, halk ne yapsın?