Dün hafta başıydı.
Durum böyle olunca trafik allak-bullak oluyor zaten.
Köprübaşı'nda ise felaket.
Sebep?
"Köprübaşı-Belediye Kavşağı arasında sağa park etmiş araçlar."
Koskoca uluslar arası yol tek şerit.
O hengâmede adam dörtlüleri yakıp sağ tarafta durabiliyor.
Sonra?
Trafik felç.
Hani buraya bir kamera konsa, park edenlere otomatik ceza uygulansa?
"Mesela" dedim.
İnönü Köprüsü'nde ise kimsecikler yoktu.
Çoğu zaman eski müze kavşağına geldiğimde "Acaba İnönü'den mi gitsem, yoksa Köprübaşı'ndan mı?" diye karar vermekte tereddüt ederim.
Buraya bir yönlendirici konulsa "Trafik şu tarafta yoğun, burada açık" gibi...
"Mesela" dedim tabi.
.Bir de şu Bölge Trafik Işıkları var.
İzmir istikametine giderken sağ tarafta Kepez tarafına gidecekler için yeşil yanıyor.
İzmir yönüne gidecekler için sol taraftaki ışıklar bir müddet sonra yeşil yanıyor.
Ama bazı uyanıklar sağ taraftaki yeşilden geçip, sola yanaşıyor.
Bu durum beni olduk rahatsız ediyor.
Kendimi "Aptal yerine konmuş gibi" hissediyorum.
Biz solda beklerken, adamın sağ şeritten geçerek sola yanaşması insanı rahatsız ediyor.
Bazı yabancı arabalar yolu şaşırarak bu seçeneği kullanıyorlar, eyvallah.
Ama 17 plakalıların buna tevessül etmesine birileri müdahale etmeli.
"Mesela" dedim.
Bir de Kavşaklardaki arabaların geçiş önceliği olduğunu bu sürücülere yeniden anlatmak lazım galiba.
Şehirde bu kuralı bilen çok az kişi var zira…
Öyleyse kural ihlali yapanların da "Ceza kesileceğini" bilmesi gerekmez mi?
MARİLYN VOS SAVANT
Marilyn Vos Savant'ı tanır mısınız?
Belki bileniniz vardır ama ben sizi fazla yormadan açıklayayım;
"Dünyanın şimdiye kadar kaydedilen en yüksek IQ’suna sahip kişidir…"
Bu arada soyadının Savant olması sadece ilginç bir tesadüftür. Çünkü bu adı taşıyan bir sendrom vardır.
Savant sendromu; Belirgin zihinsel engele sahip bir kişinin ortalamanın çok üzerinde belirli yetenekleri gösterdiği nadir bir durumdur.
Ancak Savant kelimesi eskiden eğitimli kişileri tanımlamak için de kullanılmaktaydı. Yani Marilyn vos Savant’ın soyadı ailesinden kendisine mirastır, bir lakap değildir.
Mütevazı bir ailede oldukça sıradan bir çocukluk yaşayan Marilyn von Savant, matematik ve fen derslerine ilgi duysa da onun asıl hayatını değiştiren şey 10 yaşına geldiğinde kendisine uygulanan IQ testi oldu.
En sık kullanılan IQ testlerinden biri olan Stanford-Binet testinde aldığı 228 puan, onun 1986 yılında “Dünyadaki en yüksek IQ’ya sahip insan” olarak Guinness Rekorlar Kitabına girmesine neden olacaktı.
Bir kişinin ortalama IQ’su 85 ile 115 arasında kabul edilmekte.
Bunu düşündüğümüz zaman Savant'ın aldığı bu sonuç gerçekten şaşırtıcıydı.
Aslına bakılırsa bu unvanı ancak 1990 yılına kadar koruyabilecekti.
Ama bunun nedeni, kendisinden daha zeki birinin keşfedilmesi değildi.
Sebebi Guinness'in “En Yüksek IQ” kategorisine son vermesiydi.
Bilime olduğu kadar yazmaya da meraklı olan Savant, ailesinin maddi koşulları elvermediği için üniversite eğitimini tamamlayamadı.
Bunun sonucunda da iki ilgi alanını birleştirerek hayatını kazanmaya karar verdi.
Bu nedenle Parade Dergisi'nde köşe yazarı olmaya karar verdi.
Dergi için hazırladığı “Ask Marilyn” adlı köşe, kısa zamanda son derece popüler hale geldi.
Bu bölümde okuyucular akademi, bilim ve mantık bulmacalarıyla ilgili çeşitli sorular hakkında bilgi almak için vos Savant’a yazıyorlardı.
O da sorulara çeşitli cevaplar yazıyordu.
Bu köşe, daha sonradan çıkardığı üç kitabı için bir kaynak haline geldi.
Elbette birçok kişi de onun zekâsına bu süreç de meydan okuyordu.
Sonuçta hem bir kadın olmak, hem de dünyanın en yüksek IQ’suna sahip olmak onu hedef haline getirmişti.
1991’de bir okuyucu vos Savant’ta, Monty Hall problemini sordu.
Soru şu şekildeydi.
“Düşünün ki bir yarışmadasınız ve karşınıza çıkan üç kapıdan birini seçmeniz isteniyor.
Bunlardan birinin arkasında bir araba var.
Diğer iki kapının arkasında ise birer keçi bulunuyor.
Diyelim ki siz 1 numaralı kapıyı seçtiniz.
Kapıların arkasında ne olduğunu bilen sunucu, sizin seçmediğiniz, diyelim ki 3 numaralı kapıyı açıyor.
Bu kapının arkasından da bir keçi çıkıyor."
Bu aşamada size şu soruyu soruyor: “Fikrinizi değiştirip 2 numaralı kapıyı seçmek ister misiniz?”
Marilyn Vos Savant soruyu şu biçimde cevaplayacaktı:
“Seçtiğimiz kapıyı değiştirmek uygun olacaktır.
Çünkü soruda da anlatıldığı gibi fikir değiştirip 2 numaralı kapıyı seçmek bize arabayı almak için 2/3 oranında bir şans sağlar. Eğer ilk seçimimiz olan 1 numaralı kapıda kalsaydık bu oran 1/3 olacaktı.”
Bu basit cevap beklenmedik bir kargaşaya neden oldu.
Tartışma sadece derginin sadık takipçileri arasında patlak vermedi.
Kısa sürede akademik ve bilimsel çevrelere de sıçradı.
Dergiye en az 10.000 mektup geldi.
Bunların çoğu vos Savant’ın cevabına şiddetle karşı çıkıyordu.
Bu kişilerin çoğu da ne yazık ki eğitimli insanlar ve çoğunlukla matematikçilerdi.
Gelen mektuplardan birisi ne yazık ki aşağıdaki gibiydi.
“Profesyonel bir matematikçi olarak halkın matematik kabiliyetindeki noksanlıklarıyla ilgili son derece endişeliyim. Lütfen yaptığınız hatayı kabul ederek bize yardımcı olun ve gelecekte de daha dikkatli davranın. Belki de kadınlar matematiği erkeklerden daha farklı görüyorlar!”
Kendisine yapılan tüm baskılara rağmen Savant, düzeltme yapmayı ret edecekti.
Sonrasında da problemin çözümü hakkında dört tane daha köşe yazısı daha yazacaktı.
Aslında soruyu analiz eden pek çok uzman o zamandan beri vos Savant’ın cevabının doğru olduğunu kabul ediyordu.
Günümüzde Marilyn vos Savant, Ulusal Ekonomik Eğitim Konseyi’nin yönetim kurulu üyesi olarak hizmet veriyor.
Ayrıca Ulusal Üstün Yetenekli Çocuklar Derneği ve Ulusal Kadın Tarihi Müzesi için danışma kurulu üyesi olarak görev yapıyor.
Halen “Marilyn’e Sor” köşesini yönetiyor ve kocasıyla Manhattan’da yaşıyor.
Bu arada en yüksek ortalama IQ puanına sahip ülkeler:
108: Hong Kong, Singapur, Güney Kore;
105: Çin, Japonya, Tayvan;
101: İzlanda, Makao, İsviçre;
100: Avusturya, Lihtenştayn, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Birleşik Krallık;
99: Belçika, Kanada, Hırvatistan, Estonya, Finlandiya, Almanya, Yeni Zelanda, İsveç
Sonuç:
Dünyanın en zeki insanı Marilyn vos Savant’ın dediği gibi:
“Birçok farklı yetenek türleri var… Hepimizde de bu yeteneklerin farklı karışımları mevcut.”
SİNEMA KOLTUKLARI
"Sinema koltukları neden kırmızıdır?" diye düşündünüz mü?
Benim aklıma gelmedi değil.
Bazen mavisini de gördüm ama bu sinema salonu değildi, genelde konferans için düzenlenmiş salondu.
Önüme böylesi bir yaz gelince okudum, size de aktarmak istedim.
Sinema salonlarının koltuklarının kırmızı renkte olmasının aslında iki farklı nedeni varmış.
Bu nedenlerin ilki;
Operanın tarihi ile ilgiliyken bir diğeri ise daha bilimsel bir nedene dayanıyormuş.
İlk olarak operanın tarihinden başlanmış anlatılmaya.
Sinema koltuklarının kırmızı renge sahip olmasında opera binalarının etkisi olduğuna inanılıyor.
Venedik'te yapılan ilk opera binasının dekorasyonunda kırmızı ve altın renkleri kullanılmış.
Kullanılan kırmızı renk ise Kraliyet ailesini yansıtıyordu.
Opera Avrupa'da yayılmaya ve opera binaları çoğalmaya başladığı zamanlarda diğer binalarda da aynı renkler kullanıldı.
Daha sonra zaman içerisinde operaya duyulan ilgi azaldı ve operanın yerini tiyatrolar ve sinemalar aldı.
Tiyatro ve sinemalar da opera geleneğini sürdürerek renk tercihlerini kırmızıdan yana kullandılar.
Sonrasında ise sinema koltuklarında kullanılan kırmızı renk günümüze kadar ulaştı.
Bir de bilimsel nedeni var denmişti.
Şöyle açıklanmış:
Işıklar kapatıldığı zaman kırmızı renk diğer renklere oranla daha kolay bir şekilde görünmez oluyor.
Bulunduğumuz ortamda ışık azaldıkça etrafımızdaki renkleri mavi görmeye eğilimliyizdir.
Düşük ışıkta görmeyi kaybettiğimiz ilk renk ise kırmızıdır.
Bu durum ise izlemek istediğimiz filme çok daha kolay bir şekilde odaklanmamızı sağlıyor.
Yani seyircilere daha iyi bir film izleme deneyimi sunduğundan kırmızı seçilmiş olabilir.
YAŞLI KADIN
Yaşlı kadın vefat ettikten sonra huzur evi çalışanları yaşlı kadının dolabında birkaç kez katlanmış olan mektuplar buldular.
Bu mektuplar hepsini de çok duygulandırdı.
Aslında yazılan bu hikaye bulunan mektuplardan birine aittir.
Görün Beni!
Ne görüyorsunuz hemşireler, ne görüyorsunuz?
Bana baktığınızda, pasaklı yaşlı bir kadın, yarım akıllı, ümidini kesmiş, gözleri toprağa bakan, lokmalarını çiğneyip duran ve cevap vermeyen, yüksek sesle ‘Biraz gayret et’ dediğinizde umursamayan bir kadın mı görüyorsunuz?
Sizin yaptıklarınızdan memnun kalmayan, yıllardır eskimiş bir ayakkabıyı giyen, yaşama isteği olmayan, her istediğinizi yapan, uzun iş gününü doldurmak için banyo yaptırıp yemek yedirdiğiniz yaşlı bir kadın mı görüyorsunuz?
Ne görüyorsunuz?
Açın gözlerinizi hemşireler.
Açın!
Bana bakıyorsunuz…
Hala burada otururken size kim olduğumu anlatayım.
Bana sıradanmışım gibi bakarken hikâyemi dinleyince şaşıracaksınız.
10 çocuklu bir ailenin en küçüğüydüm.
Birbirlerini seven ağabeylerim, kız kardeşlerim vardı.
On altı yaşındaydım ve bir kuş kadar özgürdüm.
Bir süre sonra hayalimdeki erkekle tanışacağımı hayal ederdim.
20 yaşında gelin olacaktım.
Evlilik yeminimi ölene dek saklayacaktım.
25 yaşına geldiğimde mutlu ve huzurlu bir ailenin özlemini çeken bir çocuğum vardı.
30 yaşına geldiğimde çocuğumun göz açıp kapayıncaya kadar büyüdüğünü fark ettim. Birbirimize çok bağlıydık.
40 yaşımda oğullarım büyüdüler ve yuvadan uçtular.
Kocam oğullarımın gidişine yas tutmadığımı gördü.
50 yaşında geldiğimde bacaklarımın yanında gezinen torunlarım oldu.
Hep beraberdik; torunlarım, oğullarım ve eşim.
Kader ağlarını ördü.
Kocam öldü.
İleriye baktığımda içime kurt düştü.
Çocuklarım, çocuklarıyla ilgilenecekti. Geçmişi düşünüp sahip olduğum sevgiyi özlediğimi fark ettim.
Artık yaşlı bir kadındım ve hayatın gerçekleriyle yüzleşiyordum.
Suratı ve elleri yıpranmış yapayalnız yaşlı bir kadındım.
Gençliğimden eser kalmadı.
Ellerim, suratım ve vücudum yaşlandı, kırıştı.
Şimdi burada bir mezar taşı var.
İçinde ise hala genç bir kız.
Temiz kalbim sevgi dağıtmaya devam ediyor.
Mutluluklarımı ve hüzünlerimi hatırlıyorum.
Hayatı yeni baştan yaşıyorum.
Hıphızlı geçen onlarca yılı gözlerimden geçiriyorum.
Fani dünyanın acımasızlığından dem vuruyorum.
Açın gözlerinizi hemşireler, açın!
Görün beni!
Sadece yaşlı bir kadını değil!
Daha yakından bakın hemşireler!
Görün Beni!
Herkesin yaşlanacağını unutmayın. Yaşlanırken de sürekli genç kalmak istersiniz.
Ancak vücudunuz genç bir vücudun ki gibi davranmaz.
Yaşlı kadının sözlerini aklınızda tutun.
Bir daha ki sefere yaşlı birisini gördüğünüzde ona sevgi ve saygıyla yaklaşın.
Mektubu ve hikâyemi tanıdığınız herkesle paylaşmayı unutmayın!