Gözünüz aydın bizi çekemeyenler…
Böyle bir şarkı vardı eskiler bilir.
"Uçuyoruz, kıskanılıyoruz, iftira atıyorlar, uzaya gidiyoruz, ihracatta rekor kırıyoruz" diyenler iyi okusun.
Dün mesaj geldi telefonuma.
Aynen şöyle yazıyor:
"Sn. Musterimiz, 3115586 sozlesme no.lu elektrik aboneliginize ait 22.04.2025 son odeme tarihli ilgili donem tuketim bedeli 891,60 TL olup, 492.02 TL'lik devlet destegi sonrasinda odenmesi gereken fatura tutari 399,58 TL'dir. Fatura detaylari icin: https://ulud.ag/E4E0DC0/"
Noktalamaları düzeltmedim, zira aynen böyle geldi.
Tabi ki anlamadım.
Bu konuda çıkan haber ise şöyle:
"Faturalarda devlet desteği uygulaması, enerji kaynaklarının verimli kullanılmasını teşvik etmek amacıyla uygulamaya konuldu.
Elektrik faturaları için destek tutarı aylık 417 kw/s altında kalanlar için yani düşük tüketim kademesindekilere yüzde 60 oranında uygulanıyor.
Ancak yüksek tüketim kademesindeki kullanıcılara ise bu oran yüzde 40'tır.
Doğalgazda devlet desteği de yüzde 65 oranındadır…"
Bana gelen faturaya bakınca ne yüzde 60'a, ne de yüzde 40'a uyuyor.
Peki nasıl oluyor bu iş?
Zira elektrik faturalarına daha yeni yüzde 25 zam geldiği haber yapılmıştı.
Şimdi anladığım kadarıyla bu süvansiyon zaten varmış.
Ama belirtilmiyormuş.
Yeni alınan karar göre artık devlet desteği faturalarda gösterilmeye başlanmış.
Peki neden?
Bunu da siz düşünün.
Acaba devlet bize:
"Yakında desteği kaldıracağım, sizin gerçek elektrik kullanma bedeliniz budur mu?" demek istedi.
"Alışın!" mı demek istedi?
Bir de "Kayıp kaçak bedeli" diye bir şey vardı hatırlarsanız.
Adam şöyle anlatmış bunu:
"Lokantaya gittiniz. Yemekler gelmiş ve 5-6 müşteri değişik masalarda yemek yiyorsunuz aynı anda.
Derken biri yemeğini bitirdikten sonra masasından kalkıp, yemek bedeli ödemeden kaçıyor. Lokantacı arkasından koşsa da yakalayamıyor. Bunun üzerine lokantada yemek yiyenlere diyor ki: Sayın müşterilerimiz! Görüldüğü üzere adam hesabı vermeden kaçtı, gitti ve benim zararım oluştu. Bu sebeple onun ödemesi gereken miktarı sizlere böleceğim, bilginiz olsun…"
Siz ne yaparsınız?
Öder misiniz?
"İşte bizim elektrik faturalarına yansıyan 'Kayıp kaçak bedeli' budur" diyor adam.
Ne diyeyim?
Bu arada faturayı mı?
Gidip ödeyeceğim.
NE HALDEYİZ?
Ülkemizde pazartesi sabah sabah okuduğum haberler:
"İstanbul'da, Özbekistan uyruklu 28 yaşındaki Shoksana Tolibova, iddiaya göre maddi nedenlerden dolayı tartıştığı 42 yaşındaki eşi Emre Erim'i bıçakladı.
Emre Erim hayatını kaybetti…"
Başka haber:
"Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde meydana gelen olayda sekiz kişilik bir doktor, Whatsapp grubunda yapılan konuşmalar kan dondurdu. Söz konusu konuşmalarda doktorların kadın hastaları taciz ettikleri, 'Toplu bakalım' ifadeleri kullandıkları görüldü."
"Konya'da, döner dükkânı işleten 33 yaşındaki Harun Çapar, iş yerinin sahibi olan 47 yaşındaki Muammer Tutar'ı, çıkan kavgada av tüfeği ile vurarak öldürdü. Zanlı, polis ekiplerince yakalanarak gözaltına alındı."
"Alanya'da domates yüklü TIR devrildi, yola tonlarca domates saçıldı. O anlarda bazı vatandaşların domatesleri toplayarak evine götürmesi vicdanları yaraladı.
Olay yerine toplanan vatandaşlar, TIR şoförüne yardım etmek yerine domatesleri kendileri için topladı."
"Üsküdar'da basit bir komşu kavgası bir kişinin yaşamını yitirmesi ile sonuçlandı. Yeni taşındığı evinde üst kat komşusunun bina içine bıraktığı bisiklet yüzünden başlayan tartışma, bıçakla kavgaya dönüştü. Katilin elinden kurtulmak için koşup yakındaki kokoreççiye sığınan genç adam, bıçak darbelerinden kurtulamadı…"
İnsanın içi okudukça...
Memleket ne hale geldi.
Herkes gergin halde yaşamaya çalışıyor.
Ahlaki değerlerimiz ayaklar altında.
Ekonomik sıkıntılar insanı katil yapabiliyor.
Yazık! Yazık! Yazık!
ERSOY BÜLENT
Türk Sanat Müziği’nin Diva’sı sayılan Bülent Ersoy'un mal varlığı gazetelerde paylaşıldı.
Yıllardır sahnelerde olan, televizyon programları yapan Ersoy'un mal varlığının az olması zaten düşünülemezdi.
Ama elbette merak konusu da olmuştur.
İşte kamuoyuna yansıyan bilgilere göre Bülent Ersoy’un sahip olduğu mal varlıkları:
"İstanbul’da 28 daire ve ultra lüks 4 villa,
Muğla Bodrum, Antalya ve Marmaris’te villalar,
İstanbul Fenerbahçe’de sauna,
Antalya Fethiye’de benzin istasyonu
30 metrelik lüks yat,
Kiraya verdiği vinç ve dozerler…"
Tabi bu arada şu sözü hatırlamadan edemedik;
"Zenginin malı, züğürdün çenesini yorarmış…"
Bizimki de öyle oldu sanırım…
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KANUNU
Sosyal medyada bu kanun ile ilgili bir paylaşım yapıldı ve kısa sürede viral oldu.
Paylaşım şuydu:
"İklim kanunu Mecliste onaylanırsa:
Mal varlıklarına el konulacak,
Sokağa çıkma yasağı uygulanacak,
Seyahat özgürlükleri kısıtlanacak,
Gıdayla ilgili yasaklar gelecek ve yapay gıdalar tüketilecek,
Sosyal kredi sistemi ile özgürlükler kısıtlanacak."
Böyle bir iddiaya inanmak gerçekten akıl almaz bir şey.
Henüz açıklanmayan bu kanunda anayasal güvence altında olan "Mülkiyet ve seyahat özgürlüğünün ortadan kalkması" imkânsız.
Hel hele iddia edilen "Sosyal kredi sistemiyle veya yapay et ve böcek tüketimi" ile ilgili bakanlık veya çevreleri tarafından yapılan her hangi bir açıklama yok.
Zaten de olamaz sanırım.
Henüz içeriği bilinmeyen bir kanun hakkında peşin hükümlü olmak, "Doğmamış çocuğa don biçmek" gibi bir şey.
Ama iklim kanunları hakkında basında yapılan yorumlar oldukça fazla.
Haluk Dural bu konuda şu yazıyı yazmış:
"12 Aralık 2015 tarihinde kabul edilen Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan bir anlaşmadır. Anlaşma, küresel sera gazı salımının yüzde 55’ini oluşturan en az 55 Taraf ülkenin anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması sonucunda, 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girmiştir."
"Paris Anlaşması, 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile onaylanmış olup, iç hukuk onay süreci tamamlanmıştır. Anlaşma onay belgesi, ulusal beyanımızla birlikte, 11 Ekim 2021 tarihinde BM Sekreteryası’na tevdi edilmiştir. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ülkemizin 2053 yılı için net sıfır salım (emisyon) hedefi ilan edilmiştir.”
"20 Ocak 2021’de Trump, Beyaz Saray’da Paris iklim anlaşmasından çekilme kararını imzaladı ve kararı açıklayan bir mektubu Birleşmiş Milletlere gönderdi."
"Paris Anlaşması’nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2°C artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5°C çaba harcanmasıdır."
Şimdi gelelim hizmet içi eğitime:
"Sera gazları nedir?"
Şöyle diyor Haluk Dural:
"Güneşin ısısını atmosferde hapseden gazlara sera gazları denir. Bunlar, ışık tayfı içindeki ısı taşıyan kızılötesi ışımayı emen ve serbest bırakan, doğal olarak oluşan gazlardır."
"Güneşten gelen ışınlar dünyayı ısıtır. Isınan her cisim gibi dünya da güneşten aldığı ısıyı, Stefan Boltzman termodinamik yasası gereği, kızılötesi ışımayla geriye atmosfere yayar. Atmosferdeki sera gazları, kızılötesi ışımayla gelen ısıyı emerek ısınır ve aynı termodinamik yasası gereği, kızılötesi ışıması yaparak ısıyı küresel şekilde geriye (çoğu uzaya olmak üzere) yayar, atmosferde kalan kısım ısınmaya yol açar."
"Bilindiği üzere, sanayi ve evsel ihtiyaçlar için gerekli elektrik üretimi, ısınma ve ulaşım amacıyla başta kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların kullanımını sonucu atmosfere salınan karbondioksit miktarındaki artışların küresel sıcaklık artışlarına ve dolayısıyla iklim değişikliğine neden olduğu tezi günümüzde sıkça kullanılmaktadır."
"Hâlbuki sera gazları arasında başta Karbon Dioksit (CO2), Metan ( CH4) ve Azot Oksit (N2O) gibi diğer doğal sera gazlarının yanında, hiç kimsenin (özellikle bilim adamı kisveli iklim yalancılarının) dile getirmediği ama iklim üzerinde baskın bir etkiye sahip en önemli sera gazı Su Buharıdır (nem ve bulutlar).
Karbon Dioksit, Metan ve Azot Oksit’ten oluşan Sera Gazlarının % 95 su buharıdır."
"Başta Amerika olmak üzere yurtdışındaki sahtekâr bilim adamlarının para karşılığı yazdıkları makaleleri okuyup, hiç sorgulamadan papağan gibi tekrarlayan yurtiçindeki iklim yalancıları da bütün kabahati atmosferdeki karbon dioksit, metan ve azot oksitlere yüklerler."
Haluk Duran hala anlatıyor:
"Atmosferdeki %0,0407’lik CO2‘nin yüzde 95’i volkanik aktivite, çürüyen bitki örtüsü, bakteriler ve dünyadaki okyanusların birleşiminden gelir.
Bu nedenle atmosferdeki toplam CO2‘ye insanın katkısı yalnızca yüzde 0,0016’dır.
Diğer bir deyişle, insanların fosil yakıt yakma faaliyetleri yarın sona erse bile, dünyadaki okyanuslar ve volkanlar atmosferde bulunan CO2‘in büyük çoğunluğunu üretmeye devam edecektir. Şayet insanlar CO2 seviyesini büyük ölçüde azaltabilseler bile, yukarıda sunulan bilimsel verilerden de gördüğümüz gibi, iklim üzerinde önemli bir etki olmayacaktır."
"Karbondioksit dünyadaki tüm yaşamı oluşturan temel besindir ve yalnızca faydalı etkileri vardır.
Örneğin, bitkiler daha fazla CO2 ile o kadar iyileştirilir ki, sera işletmecileri daha iyi bir büyüme elde etmek için genellikle CO2 konsantrasyonlarını üç veya dört kat artırırlar (seralara soba kurarlar)."
"Son zamanlarda iklim yalancıları, artan N2O konsantrasyonunun olağandışı ve benzeri görülmemiş bir ısınmaya ve dolayısıyla insanlık için feci sonuçlara yol açacağı yalanını yaymaktadırlar.
Bu yalana destek veren ABD kölesi Kanada, Hollanda hükümetleri gibi bazı ülkelerde azotlu gübre ve onun yan ürünü N2O’nun kullanımını azaltarak veya ortadan kaldırarak tarımı yok etme sürecindedir. Gerçekte atmosferdeki azot oksitler (N2O) esas itibariyle şimşek ve yıldırım çakmaları sırasında oluşur."
"Aynı şekilde başını ABD’li oligark Bill Gates’in çektiği gruplar yapay et üretmek için hazırlıklar yaparken, atmosferdeki metan gazının kaynağı olarak besi hayvanlarının çıkardıkları gazı kaynak göstererek dünya ölçeğinde en az 1,5 milyar hayvanın itlaf edilmesini önermektedirler."
"Bu sera gazı düşmanlığının ana sebebi kasıtlı olarak gıda kıtlığı yaratmak, gelişmekte olan ülkeleri kendilerinin gıda ihracına bağımlı kılmaya yöneliktir."
"İklim Değişikliği Gerçek mi?" diye sorarak devem ediyor yazısına:
"Birincisi, muhtemelen herkesin aklındaki soru: İklim değişikliği gerçek mi?
Evet öyle. Bu, Dünya’nın oluşumundan bu yana doğal, normal ve kesintisiz bir olaydır.
İkincisi, doğal soru: İnsan faaliyetinin bir sonucu olarak mı meydana geliyor?
Hayır, öyle değil.
Paris İklim Anlaşması ile atmosferdeki sıcaklık artışının 1,5 C ile sınırlanmasına dayanak olan çalışma ABD Penn State Üniversitesi’nde atmosfer bilimi profesörü olan aynı derecede ünlü Michael Mann tarafından 1999’da üretilen, bilgisayar tarafından oluşturulan Mann’ın grafiği, BM’nin Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından insanları, insan yapımı küresel ısınma teorisine inandırmak amacıyla halkı yanıltmak için kullanılmıştır."
"Mann, yazdığı makalede sıcaklıktaki bu ani artışın tamamının atmosferdeki karbondioksitteki (CO2) dramatik artıştan kaynaklandığını öne sürmekte olup, hazırladığı diyagram tamamen kurgudur."
"Dünyayı neyin ısıttığını belirlemek için önce ilkokul bilgilerini hatırlamak gerekir. İlkokul 4’üncü sınıfta okutulan Tabiat Bilgisi dersinde bile 'Onbin yıl önce buzul çağı yaşandığı, kuzey kutup buzulunun Avrupa’nın ortalarına kadar geldiği, Sibirya’da yaşayan mamutların güneye kaçamayıp, tundralarda donup kaldıkları' anlatılırdı. Ama iklim değişikliği konusunda sözcülük yapanlar ve bunların destekçilerinin, bu ilkokul bilgisini sorgulamak, onbin yıl önce nüfusun yaklaşık 4 milyon tahmin edildiği Dünyamızda; kömür, petrol, doğalgaz, otomobil, sanayi yokken yani havaya karbondioksit salacak insan kökenli yapılar yokken, havayı ısıtarak buzul çağını sona erdiren unsur neydi diye sormak akıllarına gelmemektedir!"
"Dünya İklimini ne etkiler, havayı ne ısıtır?" sorusunu şöyle cevaplıyor Duran.
"Yukarıdaki bilimsel açıklamalardan sonra iklim değişikliğinin sebebinin karbondioksit olmadığı, tek gerçek nedenin Güneş aktiviteleri olduğudur.
Güneş iklim değişikliğinin ardındaki itici güçtür ve zamanın başlangıcından beri böyledir. Dünya iklimini yönlendiren ise su döngüsüdür. Su döngüsü iklimi oluşturur ve iklim havadaki karbondioksit ile birlikte orman ve yeşil bitki miktarını düzenler. Yanardağlar yanında, Güneş de aynı zamanda okyanusları da ısıtarak okyanuslardan atmosfere CO2 yayılmasına neden olur. Dolayısıyla atmosferik CO2 iklimin nedeni değil, ürünüdür."
"İklim yalanlarının arkasındaki vahşi planlar" şeklindeki başlığın altını Haluk Duran şöyle doldurmuş:
"Batı emperyalizmi, siyaseten ve ekonomik etki altına aldıkları ülkelerde kendi çıkarlarına zarar verecek toplumsal uyanışları durdurmak için egemen ulus devletlerde yıllardır; iç karışıklıklar çıkartır, askeri müdahalelerde bulunur, milyonlarca insanı öldürüp, ülkeleri sömürür.
İklim Değişikliği Kanun Tasarısı ile getirilmekte olan düzen; Batı emperyalizminin itici gücünü oluşturan, kendilerini uluslarüstü sanan özel banka ve finans kurumları, silah, ilaç ve enerji şirketlerinin sahipleri yağmacı oligarkların kurdukları 'Müesses nizam'a hizmet edecektir.
Otuz yılı aşkındır uyguladıkları neo-liberal politikaların gerek kendi ülkelerinde ve gerekse hedef ülkelerde yarattığı tepkilerin sonucunda küresel jeopolitikte yaşanmakta olan hızlı değişimleri engellemekte kullanılacak 'İklim değişikliği' başlığı altında bir başka sinsi planı devreye sokmaya başladılar.
İklim Değişikliği Kanun Tasarısı engellenmelidir.
Yasalaşırsa bile Anayasa Mahkemesine iptal davası açılmalıdır.
Türkiye, aynen Amerika başkanı Trump’ın yaptığı gibi Paris İklim Anlaşmasından derhal çekilmelidir."
Yazısının son bölümünde şunları iddia etmektedir:
"'Sıfır Karbon' söylemi tam anlamıyla bir sahtekârlıktır.
Yeşil enerjiye dönüşüm gelişmekte olan ülkelere kurulmuş bir büyük tuzaktır.
Batı ülkelerinin uygulamaya koyduğu Sınırda Karbon Vergisi, gelişmekte olan ülkeleri sanayisizleştirmeyi hedeflemektedir.
Elektrikli araçların çevre dostu olduğu söylemi tümüyle yalandır."
Haluk Duran, bu sözlerle yazısını sonlandırmış.
Bu yazı gibi yüzlercesi de vekillerimiz tarafından okunmuştur.
Tez-karşı tez kapsamında değerlendirmeler yapılmıştır.
Ülkemizin yararına olacak fikirler az-çok oluşmuştur.
Nihayetinde anlatılanlar da çok afakî değildir.
Bilimseldir.
ABD'nin bu yasayı iptal etmesi de sorgulanmalı ve sebebi resmi olarak sorulmalıdır.
İklim Kanunu Değişikliğini onaylamak kolaydır ama onaylamamak sanki cesaret istiyor gibi…