NE HASTASI?
Karadeniz’de bir marangoz atölyesinde iş kazası olmuş ve bir çalışanın parmağı kopmuş.
İlk yardım derslerinde öğretilenin aynısını yaparak, kopan parmağı bir buz torbası içinde hastaneye yetiştirip cerraha parmağı vermişler.
Parmağı alıp inceleyen cerrah;
-“Parmağın dokuları hala canlı bu çok güzel… Peki hastamız nerde?”
-“Ne hastası? Onu da mı getirmemiz gerekiyordu?”
PAMUK!
Bir Amerikan askeri birliğinde askerler hemoroit olmuş.
Revire gezmeye gelen komutan, her askerin önüne duruyor ve soruyormuş:
-“Merhaba asker, hastalığın nedir?”
-“Komutanım, hemoroidim var”.
-“Tedavi olarak ne yapıyorlar?”
-“İlaçlı pamuk efendim.”
-“Bir arzun var mı asker?”
-“Bir an evvel iyileşip tekrar vazifeme dönmek istiyorum komutanım...”
Komutan herkesin önünde durup aynı soruları sormuş ve hep aynı cevapları alınca memnun olmuş.
Sıra en son sıradaki adama gelmiş.
Ona da aynı soruları sormuş;
-“Merhaba asker, hastalığın nedir?”
-“Bademciklerimden rahatsızım efendim”.
-“Öyle mi? Peki ne ilaç kullanıyorlar?”
-“İlaçlı pamuk efendim.”
-“Güzel. Peki bir isteğin var mı evladım?”
-“Var, efendim. Mümkünse sıra bana gelince pamuğu değiştirsinler.”
ÇIPLAKLAR KAMPI
Temel ile Dursun plajda dolaşırken kapısında “Çıplaklar Kampı” yazan etrafı duvarlar ve tel örgülerle çevrili bir yapıyla karşılaşmışlar.
İçeride ne olduğunu merak etmişler.
Dursun eğilmiş, Temel de onun sırtına çıkıp yükselmiş içeri bakmış.
Dursun aşağıdan sormuş;
-“İçeride ne var?”
-“İnsanlar…”
-“Kadın mı, Erkek mi?”
-“Nasıl anlayayım. Hiç biri elbise giymemiş ki?”
SELAM!
Temel askere gidince mutfakta çalışmaya başlamış.
Fakat mutfağa her girdiğinde buzdolabına selam veriyormuş.
Merak eden Dursun sormuş;
-“Niye buzdolabına selam veriyorsun?”
Temel cevap vermiş:
-“Görmeymisun uşağum! Üzerinde General Electric yazayi…”
ŞEMSİYE
Bir Amerikalı, bir Rus ve Temel otelde kalırken, gece yarısı yangın çıkmış.
Panik içinde yukarı katlara koşmuşlar, ama bir kurtuluş yolu bulamamışlar.
Çaresizlik içinde kalan Amerikalı, odada duran bir şemsiye bulmuş. “Başka şansım yok” diyerek şemsiyeyi açıp aşağı atlamış ve onu paraşüt gibi kullanarak sağ salim yere inmiş.
Bunu gören Rus, yandaki odada başka bir şemsiye bulmuş, aynı Amerikalı gibi yaparak şemsiyeyi paraşüt gibi kullanmış ve sağ salim yere inmiş.
O sırada bir karaltı, karanlıkta büyük bir gürültüyle yere çakılır.
Gidip baktıklarında kan revan içinde Temel’i görmüşler.
Amerikalı merakla sormuş;
-“Temel, ne oldu?”
Temel, inleyerek cevap vermiş;
-“Şemsiye bulamadım. Dolapta yağmurluk varmış, onu giyip atladım…”
YOKSA!
Temel gemi ile seyahate çıkmış.
Güvertede gezinirken dengesini kaybedince denize düşmüş.
Kendisini gören olmayınca, mecburen yüzmeye başlamış ve bir ıssız adaya çıkmış.
Yıllarca adada tek başına yasamış.
Üç dört yıl sonra bir kadın denize düşmüş ve aynı adaya çıkmış.
Temel'i görünce, şuh bir pozla;
-“Yıllardır aradığına şimdi kavuşacaksın”
Temel sevinçle sormuş;
-“Ula yoksa misir ekmeğimu cetirdun?"
HIÇKIRIK
Adam bankada vezne kuyruğunda beklerken müthiş bir hıçkırık nöbetine tutulmuş.
Sıra kendisine geldiğinde hıçkırmaları daha kötü bir hal almış.
Veznedeki kız, elinden bozdurmak istediği çeki almış, bilgisayarında adamın hesabını bulmuş, çeke bakıp; “Bunu size ödeyemem” demiş,
“Neden?” diye sormuş adam.
“Yeterli bakiyeniz yok, hesabınızdan biraz önce 5000 dolar çekilmiş.” demiş veznedar kız.
“O… Olamaz... Şaka yapıyorsunuz herhalde” demiş adam telaşla.
Veznedar kız gülümseyerek cevaplamış;
-“Evet, yapıyorum. Ama bakın... Hıçkırığınız geçti bile..! ”
ANLAŞMA
Dursun bankanın önünde kestane satan arkadaşı Temel’i görmüş.
Hemen yanına yaklaşıp borç istemiş...
Temel asmış suratını;
-“Veremem..!”
Dursun sinirlenerek;
-“Yahu neden vermiyorsun?”
-“Banka ile anlaşmamız var… Onlar kestane satmıyorlar, ben de borç vermiyorum…”
KAMPANYA
Papaz her pazar öğlen kasabadaki ahalinin günah çıkartmasını dinler ve de onlara yol gösterirmiş.
Rahibi, başka bir kasabadan bir davet için hafta sonu için çağırmışlar.
Papaz hem gitmek istiyor, hem Kiliseyi kime bırakacağını bulamıyormuş.
Sonunda Kilisenin tam karşısındaki Sinagog’a gidip durumu kasabanın Hahamına anlatmış.
Haham, “Nasıl olur ben sizin kuralları hiç bilmem ki” dese de Papaz; “Ben vaaz verdikten sonra sana öğretirim çok kolay. Bir iki kere günah çıkartanlara nasıl cevap verdiğimi görsen hemen anlarsın.” demiş.
Haham da Tanrı katında bir din adamına yardım edeceği için boynu bükük kabul etmiş.
Pazar günü gelmiş.
Papaz ile haham birlikte odaya girip günah çıkartmaya gelen birinci kadını dinlemişler:
-“Muhterem peder.”
-“Evet yavrum.” demiş papaz.
Hahamda dinlemede.
-“Muhterem peder. Ben tam üç kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu günahtan arınayım”.
-“Yavrum Kudüs tarafına dön ve kutsal bakire Meryem Ana ile ilgili bir dua oku, çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun”.
Ve kadın Papazın dediğini yapmaya gider.
Derken bir başka kadın gelir.
-“Muhterem peder.”
-“Efendim kızım.”
Haham bu sefer de sesiz dinliyor.
- “Muhterem peder. Ben tam üç kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu suçlardan arınayım.”
- “Hımmmm. Yavrum Kudüs tarafına dön ve Kutsal bakire Meryem Ana ile ilgili bir dua oku, çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun.” der
Kadın teşekkür edip Papazın dediğini yaparken, Papaz da Haham’a döner ve “Anladın değil mi?” der ve bir koşu arabaya binip yola çıkar.
Haham odada bir başka günahkâr beklerken bir kızın geldiğini duyar.
-“Muhterem peder.”
Haham öğrendiği gibi
-“Evet yavrum” der...
-“Muhterem peder. Ben tam iki kez zina işledim. Ama çok pişmanım. Bana bir yol göster de bu suçlardan arınayım. Çok utanıyorum” der.
Haham düşünür ve cevap verir.
-“Yavrum üzülme. Su anda bir kampanyamız var. Sen git bir zina daha yap. Sonra gel Kudüs tarafına dön ve Kutsal bakire Meryem Ana ile ilgili bir dua oku, çıkarken de kumbaraya 100 dolar at günahından arınmış olursun.”
ASLI
Üzerindeki kıyafet ve davranışlarından köyden geldiği belli olan bir adam, son dakikada yetiştiği trene binmiş.
Bindiği vagon dolu olduğu için oturacak yer bulamamış.
Diğer vagonları da tek tek dolaşmış, hepsi dolu...
Tam umudunu kestiği anda vagonlardan birinin boş olduğunu görmüş ve “Milletvekillerine Aittir” yazısını da fark etmeden, girip oturmuş.
Biraz sonra, biri gelmiş ve adama çıkışmış;
-“Ne işin var burada, çabuk kalk! Burası, benim yerim!”
-“Nereden senin oluyormuş, para verip biletimi aldım. Burası da boştu, niye kalkayım?”
-“Bak arkadaş, şu levhaya dikkat etsene burada ‘milletvekillerine aittir’ diye yazıyor. Ben milletvekiliyim, sen kimsin?”
-“Hadi oradan be... Sen milletin vekili isen ben de aslıyım. Bu durumda milletin aslı oturur, vekili ayakta bekler!”
UZMAN
Temel askerdeyken, herkesin boyunun ölçüsünü bir bakışta tam olarak doğru söylüyormuş ve arkadaşları buna çok şaşırıyorlarmış.
Bir gün bunu komutana götürmüşler ve olan biteni anlatmışlar.
Komutan inanmamış.
-“Söyle bakalım Temel… Benim boyumun ölçüsü kaç?”
Temel komutanı aşağıdan yukarıya komutanı süzmüş ve:
Temel:
-“1.75 efendim” demiş.
Komutan:
-“Aferin evladım… Doğru bildin… Peki nasıl bildin” diye sorunca,
Temel:
-“Bilirim tabi efendim… Ben sivilde kereste uzmanıyım…”
BİZİMKİ
Karı koca yemek yiyormuş.
O sırada masaya yaklaşan heykel gibi güzel bir esmer, adamı selamlayıp geçmiş.
Adamın karısı muş:
-"Kim bu afet?"
Adam:
-“Eğer mutlaka bilmek istiyorsan söyleyeyim, metresim!”
Kadın:
-“Bir de bu kadar pervasızca söylüyorsun. Boşanıyorum senden!”
Adam:
-“Yani Etiler'deki apartmanı, Kandilli'deki yalıyı, Göcek'teki tekneyi ve Nice'deki villayı bırakıyorsun...”
Uzun bir sessizlik olmuş.
Çift yemeğini yerken kadın birden sormuş:
-“Şu arkada oturan Fuat değil mi? Yanındaki kadın kim?”
Adam:
- “Fuat'ın metresi…”
Kadın:
-“Ay bizimki çok daha güzelmiş…!”
TEST
Bir süre konuştuktan sonra psikolog bir test yapmaya karar vermiş.
Bir kâğıdın üzerine bir “+” işareti çizmiş, sormuş:
-“Bu nedir?”
Adam kâğıttaki şekle şöyle bir bakmış ve
-“Bu bir dört yol ağzı… Hemen şurada bir çalılık var, çalılığın arkasında bir adam ile bir kadın var, ohoooo!...”
Psikolog kâğıdın üzerine bu kez bir “kare” çizmiş, sormuş,
-“Bu nedir?”
Adam tebessüm etmiş.
-“Bu bir yatak odası… İçinde bir adam ile bir kadın var, vay, vay, vaaaayyy!...”
Psikoloğun üçüncü çizdiği şekil bir üçgenmiş:
-“Bu nedir?”
Adam kafasını kaşımış,
-“Bu bir çadır… İçinde bir adam ile bir kadın var, üüüüüüü!...”
Psikolog bu kez bir “dikdörtgen” çizmiş:
-“Bu nedir?”
Adam derin bir nefes almış,
-“Bu bir otobüs… En arka koltukta bir adam ile bir kadın var, ne yaptıklarını ne sen sor, ne ben söyleyeyim”.
Psikolog sinirlenmiş:
-“Sen bunlardan başka bir şey düşünmez misin be adam?”.
Adam şaşkınlık içinde yanıt vermiş:
-“İyi de bütün bunları çizen sensin, ben ne yaptım ki?”
SAVAŞ HALİ
Yaşlı İtalyan, kasabanın papazına günah çıkarmaya gitmişti.
İhtiyar adam itiraflarına başladı;
-“İkinci Dünya savaşının ilk günlerinde bir güzel kız kapımı çalıp kendisini Almanlardan saklamamı istedi. Onu bodruma sakladım. Ve Onu asla bulamadılar.”
-“Bu harika bir şey” dedi, papaz…
İhtiyar “Devamı var” diyerek anlatmaya başladı;
-“Ben zayıf karakterli bir adamım.
Bir gün ondan, kendisini saklamamın bedelini, bazı arzularımı gidererek ödemesini istedim.”
Papaz bir süre düşündü, sonra;
-“Hımmm... Savaş yılları. Zor günler.. O koşullarda böyle bir zaaf affedilebilir, çok büyük bir riski göze almışsınız kaldı ki, kız Almanların eline düşse, başına çok daha kötü şeyler gelirdi. Tanrı anlayışlı, hoş görülü ve affedicidir. Yaptığınız iyilik ve kötülükleri tartar, sizi şefkatle yargılar.”
Yaşlı adam; -“Teşekkür ederim peder şimdi içim rahatlamışken, bir soru daha sorabilir miyim?”
Papaz; -“Tabii sorabilirsin oğlum”.
-“Ona savaşın bittiğini söylemem gerekiyor mu?”
SİNOPLU?
Erler sabah yoklamasında, çavuş içlerinden birine soruyor;
-“Söyle bakalım neredensin?”
-“Maraşlıyım komutanım…”
Çavuş sinirleniyor ve askere okkalı bir tokat atıyor.
Ardından tekrar soruyor
-“Bir daha söyle bakalım neredensin?”
-“Maraşlıyım komutanım…”
Çavuş bu sefer iyice hiddetleniyor ve askere okkalı bir tokat daha atıyor.
Ardından tekrar soruyor
- Ulan sana son defa soruyorum nerelisin?”
-“Kahramanmaraşlıyım komutanım…”
-“Hah şimdi oldu” diyor çavuş ve yanındakine soruyor,
-“Oğlum sen nerelisin?”
-“Kahramansinopluyum komutanım!”
YÜZÜK
Rebeka, parmağındaki nişan yüzüğünü çıkarıp nişanlısına uzattı:
-“Artık seni sevmoorum Salamon. Ayrilalim.”
-“Peki, kimi sevoorsun?”
-“Moiz’i...”
-“Ya...! Nerde simdi o kerata?”
Rebeka ağlayarak Salamon'un ellerine sarılır:
-“Sakın ha!! Ona bir sey yaparsin?”
-“Yapıcaam!”
-“Yapma Salamon, ne olur!”
-“Yapıcaam Rebeka! Oyle bi yapacaam ki!”
-“Ne yapacaksin? Yoksa onu öldürecek?”
-“Yok be kuzum. Su nisan yüzüğni ona satıcaam!”