Ramazan ayı bitti.
Oruçlar tutulmuştu, bayram geldi.
Seneye sağlıkla sıhhatle kavuşuruz inşallah.
Ancak sosyal medyada biri yazı şöyle;
“Orucu asgari ücretli ve fakir tuttu, bayramı ise kamu çalışanları ve zenginler yaptı” demiş.
Doğru mu?
Kısmen.
Bugün 2 kişi tatile 3 gün gitseniz, harcayacağınız para en az 30-50 bin arası.
Asgari ücretlinin bu parayı vermesi mümkün değil.
Eh maaşı 40-50 arasında değişen memur vermiştir.
Zengine sorma zaten.
Para nedir ki?
Elinin kiri onlar için.
İlginç ülkeyiz vesselam.
Bu tatilin 3 gün olması ile millet yerinden fazla kıpırdamadı.
Ancak son anda gelen 9 gün tatil olunca otellere rezervasyon için hücum edildi fakat fiyatlar karşısında şok yaşanmadı değil.
Ülkenin moda olan tatil köy, kasaba, belde, şehir ve merkezlerinde kalabalıklar pek yoktu.
Zamlanan fiyatlar karşısında sadece “Paraya para demeyenler” faydalandı.
Bazıları ise yurtdışının ucuzluğunu yaşamak istercesine uçağa binip çıktı ülke dışına.
Günübirlik Yunanistan’a Kalamar yemeye gidenler de vardı elbet.
Bulgar’a kumara gidenler de cabasıydı.
Ben “Bozcaada damadı” olarak dini bayramlarımın vazgeçilmezi olarak oradaydım tabi.
Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öperken tatile çıkmış yargı organlarının yargılayamadığı ve ailelerinin gözyaşlarıyla yollarını beklediği gençler, tutuklu geçirdi bu günleri.
İnsanlar içeride özgürlük haklarının kısıtlanması ile tutuklu yaşarken, özgürlüğüne kavuşturma kararı verecekler ise idari izinli, ilginç değil mi?
Bir avukat savunması ve bu savunmaya karşılık yargı kararı şöyle;
“Üniversite öğrencisidir, bir hafta önce Sayın Cumhurbaşkanımızın yemeğine katılmıştır.
Sadece izlemek için gitmiştir, herhangi bir olaya karışmamıştır.
Sabit bir ikametgâhı vardır, kaçma şüphesi yoktur ve deliller toplanmıştır.”
Peki, hâkim ne karar vermiş?
Tahmin ettiniz;
“Beraat…”
Demokrasi her ülkede farklı uygulandığından bizimki de böyle.
Gençler daha yeni yeni anlıyordur hangi ilginç ülkede yaşadıklarını.
Geçmiş olsun.
Elbette bizde ilginçlik biter mi?
Gözaltına alınan gençlerin fiziki olarak kötü muamele gördükleri bildirilmiş.
Bunu duyan Muhalefet lideri Özgür Özel açıklama yapmış:
“Namusum üzerine söylüyorum, bu gençlere kötü davrananların her birini teker teker bulacağım. Ölümü göze alırım bu mağdur çocukların ahını yerde bırakmam…”
Yahu!
Elinizde belge, bilgi varsa yargıya başvurmak gerekmez mi?
Siz nasıl hesap soracaksınız?
İktidara gelince mi?
Vallahi anlamadım…
İlginç işte.
Ülkenin ilginçlikleri sadece siyasette veya günlük yaşamda yok.
Futbolumuzda da var.
Galatasaray Lisesi mezunu olup, Fenerbahçeli olduğunu açıklayan Mehmet Demirkol şöyle bir yorumda bulunuyor.
“Beşiktaş için çok enteresan bir sezon oluyor.
İlk 5 takımın kendi aralarında oynadığı maçların baz alındığı ligde lider.
Ayrıca ligin en az gol yiyen 2. takımı.
Üstüne Avrupa Ligi'nde Lyon'u deplasmanda yenmek, Athletic Bilbao'ya 4 atmak...
İnanılmaz işler.
Ve bunlara rağmen Beşiktaş'ın ligde şampiyonluk iddiası bulunmuyor.
Bu pek eşi benzeri olmayan bir durum.
Daha önce böyle bir şey oldu mu onu da bilemiyorum.
Bu kadar pozitif istatistiklere rağmen bu kadar negatif bir lig görüntüsü.
Çok ilginç...”
Tabi bu konuda laf dönüp dolaşıp hakemlere gelecek.
Yani adalete.
Futbolda adalet olmadığını biliyoruz.
Oyunun formatı bu.
90 dakika boyunca tek kale oynarsınız, karşı takım duran toptan tesadüfi bir gol bulur, yenilirsiniz.
Dünyada ve ülkemizde örnekleri çok.
Ama bir de hakem etkisiyle ilerleyemezsiniz.
İki düdük işinizi bitirir.
Ülke ilginçlik müzesine dönüştü.
Ekonomi ile ilgili ilginç haber ise şu;
Yabancı bankanın biri, döviz ile ilgili bir tahmin yapmış ve yılsonunu için dolar 38 lira, Euro için 40 lira olur demiş.
Ancak bu tahminini değiştirerek 2025 sonu için kur tahminini Dolar 42 lira, 2026 sonu için ise 46 lira seviyesine çıkarmış.
Ama iktidar sahipleri “Ekonomimizin çok iyi olduğunu, korkulmaması gerektiğini her şeyin kontrol altında olduğunu, ihracatımızda rekor kırdığımızı” açıklamıştı.
Yani ekonomimizi uçarken doların hala yükselmesi ilginç değil mi sizce?
Bu dış güçler aykırı açıklamalar yaparak uçmakta olan ekonomimizi çökertmek mi istiyorlar sizce?
Bu arada iktidarın gelmiş geçmiş ekonomi tablosu da yayımlanmış.
Sizlerle paylaşmak istedim.
KAFAYI BULMAK
İnsanoğlu kafayı bulmak için çok eskiden beri uğraşıp duruyor.
Dünya tarihine bakıldığında şöyle anlatılmış;
“Çin’in Jiahu neolitik kentinde bulunan testiler üzerinde yapılan kimyasal analizlerde, testilerde kalan tortular inceleniyor ve içlerinde alkol bulunduğu saptanıyor.
Söz konusu tortular, M.Ö. 6650-7000 yıllarına dayanıyor ve fermente edilmiş üzüm, alıç, bal ve pirinçle yapılan içkilerin varlığına işaret ediyor.”
İnsanoğlu yaklaşık 10 bin yıldır içki ile haşır neşir olmuş ve olmaya da hala devam ediyor.
Daha sonra zararları meydana çıkınca ve insanoğlu içkiyi hayatına dâhil etme alışkanlığı kazanınca, dinen yasaklanmış.
Birçok dinde yasak olan içkinin tıbben de zararlı olduğu kanıtlanmış vaziyette.
“Aslında içki bahane sohbet şahane” diyenler de var.
Afrika’da “Marula” denilen bir ağaç ve bunun meyvesi var.
Maymunlar ağaçlara çıkarak bu meyveleri taze taze yiyebiliyorlar.
Ancak ağaçtan yere düşen meyveler, sıcak etkisiyle kısa süre içerisinde 17 dereceye kadar alkole dönüşüyor.
Yerdeki bu meyveleri bilmeden yiyen filler, domuzlar, hipopotamlar (su aygırları), maymunlar, zürafalar, devekuşları gibi hayvanlar kafayı buluyor.
Hepsi sarhoş oluyor ve sapıtıyor.
İçlerinde bilerek sarhoş olmaya, kafa bulmaya gelen yok tabi.
Tek amaçları karınlarını doyurmak.
Alkol ile bağlantılı olarak hayvanların karıştığı birkaç olay şöyle anlatılmış:
2010 yılında Filler, köylülerin fermente pirinçten yapılan bir içecek olan yerel bir içeceği tedarik ettiklerini, içtiklerini ve sonrasında Hindistan'daki bir köyde 60 evi yıktıkları belirtilmiş.
Bir süre kasabada çılgınca dolaşan filler sonunda bayılmışlar.
Çin'in Yunnan eyaletinde yaklaşık sekiz galon yerel pirinç şarabını yudumlayan 2 fil, sonunda bir çay bahçesinde uyuklarken bulunmuş.
2004 yılında, Washington Eyaletinde ilginç bir olay yaşanmış.
Eyaletin Balık ve Yaban Hayatı ajanları, Baker Lake Resort'un çimlerinde baygın halde yatan bir Kara Ayı bulmuşlar.
Hayvan uyumuyormuş ve yaralanmamıştı.
Ama sarhoştu.
Durum sonradan anlaşıldı:
Ayı, yakındaki kampçıların soğutucularını yağmalamış, ardından kutu kutu biraları mideye indirmişti.
Sonuçta da kafayı bulup, çimlere uzanmıştı.
Dünyanın dört bir yanındaki tropikal yaşam merkezlerine yakın yaşayan Maymunların, turistlerden içki çaldıkları gözlemlenmiş.
Malezya yağmur ormanlarında yaşayan minik bir hayvan olan Beş Kuyruklu Ağaç Sivri Faresinin, her gece doğal olarak fermente olmuş nektarını emmek için Bertam Palmiye Ağacını ziyaret etme alışkanlığı olduğu bulundu.
Eve döndüğünde eşinin “Yine palmiye ağacına gidip içki mi içtin sen?” diye sorduğu kesindir.
Minnesota'lı bir hayvan sever olan Katy Morlok, yakındaki canlıların yemesi için bahçesine birkaç eski armut koymuş.
Sıcaktan fermente olan bu armudu yemiş.
Sincap bir müddet sonra sallanmaya başlayınca önce ne olduğunu anlamamış, sonra sincabın sarhoş olduğunu anlayınca endişelenmiş.
Ertesi sabah sincabın geri döndüğünü ve her zamanki gibi canlı göründüğünü fark edince sevinmiş.
American Kennel Club, Köpeklerin alkollü içeceklere ciddi tepkiler verebileceği konusunda uyarmış ve köpeklerin bira çaldığı yönündeki raporları paylaşmışlar.
Şimdiye kadar saydığımız hayvanlar istemeyerek alkol almışlar ve sonuçlarına da katlanmışlar.
Ama ya yunuslar?
Bir iddiaya göre yunuslar kafayı bulmak için bir yol bulmuşlar.
Neymiş bu yol?
Şöyle anlatılmış:
“Bazı belgesel ve raporlara göre, yunuslar balon balıklarını nazikçe ısırarak onların salgıladığı toksini alır ve ardından bir tür sarhoşluk hissine kapılır gibi davranıp dans ederler.
Grup halinde bu aktiviteyi gerçekleştirdikleri gözlemlenmiş.
Bu davranış, 2014 yılında BBC tarafından yayınlanan Dolphins: Spy in the Pod belgeselinde yer almış.
Ancak bilim insanları, yunusların gerçekten bilinçli olarak kafa olmak amacıyla mı balon balığını kullandığı konusunda kesin bir sonuca varmış değilmiş.
Sonuç olarak;
Yunusların bu davranışı eğlence veya merak nedeniyle yapıyor olabileceği gibi, gerçekten toksinin etkisinden keyif alıyor olmaları da mümkünmüş.
Ancak bu konuda daha fazla bilimsel araştırmaya ihtiyaç olduğu da açık açık belirtilmiş…
KISSADAN-HİSSE
Memleketin birinde töre varmış.
Her şey töreye uygun yapılırmış.
Buna göre;
Elden ayaktan çekilip üretim dışı kalmış ihtiyarlar ücra bir köşede hayata veda etmeye bırakılıyormuş!
Töreye uymayanlar ise ceza olarak canlarından oluyormuş!
Uygulama çok katıymış karşı çıkmak kimsenin aklının ucundan bile geçmiyormuş.
Bu ülkede bilge bir adam ve onu çok seven bir oğlu varmış.
Adam belirli yaşı aşınca, oğlu onu sırtlayıp, ormanın derinliklerinde bir yere getirip bırakmış.
Tam dönecekken;
“Baba şimdi nasıl geri döneceğim, ormandan çıkışı nasıl bulacağım” diye sormuş.
Babası
“Oğlum” demiş, “Sen beni sırtında taşırken, ağaçlardan kuru dalları koparıp, geçtiğimiz yerlere bıraktım. Onları izleyerek yolunu kolayca bulursun!”
Oğul içinden
“Bu adama kötülük yapılır mı?” diye geçirerek, kuru dallar sayesinde kolayca evine ulaşmış.
Babasının ormanda açlık ve susuzluktan ölmesine gönlü razı gelmediğinden, töreye, yasaya aldırmaksızın yiyecek içecek götürmeye başlamış!..
Günler günleri kovalarken, oğul her gidişinde, babasını ülkede olup bitenlerden haberdar ediyormuş.
Bir gün tellallar yollara dökülüp
“Her kim tokmaksız davul çalmayı başarırsa, hükümdarımız onu vezir yapacak” diye bağırmaya başlamışlar.
Oğul bunu babasına iletince yaşlı adam
“Bundan kolay ne var oğlum” demiş, “Davulun içine arı doldur, hükümdarın huzuruna çıkınca, davulu yuvarla, yeter!”
Oğul da bunu yapmış ve vezirliği kapmış!
Doğal olarak bunu babasından öğrendiğini de kimseye söyleyememiş!
Günler geçmiş, devran dönmüş, tellallar yine yollara koyulup
“Her kim külden urgan yapmayı becerirse, padişahımız ona sadrazamlık verecek” diye duyurmuşlar.
Tabii oğul yine babasına koşmuş.
Bilge, “Oğlum! Urganı taşa koyar üzerine gazyağı döküp tutuşturursun. Al sana külden urgan!” demiş.
Böylece oğul sadrazamlık mührünü bu kez de kimseye kaptırmamış!
Bir süre sonra yeni bir duyuru yapılmış
“Her kim kâğıtta ateş taşırsa, hükümdarımız kızını ona verecek!”
Koca ülkede hiç kimse çözüm bulamayınca oğul, soluğu babasının yanında almış.
Bilge ona da çözüm bulmuş
“Çok kolay oğlum! Kâğıttan bir fener yapar, içinde de mum yakarsın. Al sana kâğıt içinde yanan ateş!”
Oğul bu imtihanı da başarıyla geçince padişah; “Sen bunları kendi aklınla çözemezsin. Sırrını açıklarsan, hem kızımla evlendireceğim, hem de hiçbir ceza vermeyeceğim” demiş.
Babasını çok seven kadirbilir oğul da her şeyi açıkça anlatmış.
Padişah dikkatle dinledikten sonra
“Demek ki yaşlılarımızın beden güçlerinden değilse bile, akıl ve deneyimlerinden yararlanabilirmişiz…” diyerek, töreyi kaldırmış!
Değerli yazar Şadan Gökovalı'nın anlattığı hikâyeden çıkaracağımız payın açıklanması, filozof Kant'tan gelmiş;
“Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir...
Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır, ama görüş açınız genişler.”
Alıntıdır.
Mübarek bu Cuma günü;
Anlatılan hikâyeden nasiplenenlere hayırlı olsun.