TİTANİC

Zencinin biri Türkiye’ye gelecekmiş.

Gelmek üzere yola çıktığında pasaportunu kaybettiğini anlamış ve üzgün üzgün yürürken yerde bir pasaport bulmuş, üzerinde Leonardo Di Caprio yazıyormuş. Çaktırmadan pasaportu atmış cebine düşmüş yola.

Kapıkule’ye geldiğinde gümrük memurları Temel ve Dursun zenciye pasaport sormuşlar, Zenci de yerde bulduğu pasaportu Temel’e vermiş.

Temel uzun uzun pasaporta bakmış.

Sonra zenciye bakmış, dönüp Dursun’a sormuş:

-“Ula Dursun, Titanic Battı miydu, Yandı miydu?”

PİLİÇ

Oldukça yakışıklı ve cüsseli kısaca her hali ile dört dörtlük bir adam bardan içeri girer ve yanında da bir devekuşu vardır. Birlikte bara yaklaşırlar.

Kadınlar adama hayran kalırlar.

Adam barmene seslenir; “Bana bir viski”, devekuşunu göstererek “Buna da bir tas su.” der ve içtikçe içerler.

Sonunda da hesabı ister.

Barmen “26 dolar 48 cent” der.

Adam elini cebine atar ve cebinden çıkardığı paranın hepsini saymadan tezgâhın üzerine bırakıp çıkar.

Barmen sayar, tamı tamına 26 dolar 48 centtir.

Adam ve devekuşu ikinci gün yine gelip içerler, “Hesap!” der.

Barmen “32 dolar 28 cent” der.

Adam yine elini cebine atar bütün parayı bırakıp çıkar.

Barmen sayar 32 dolar 28 centtir.

Üçüncü gün, dördüncü gün hep aynı şey oluyor.

Adam ve devekuşu geliyor, gece geç saatlere kadar içiyorlar ve hesap ne kadar olursa olsun adam elini cebine atıp, bütün parayı bırakıyor, barmen sayıyor hesap tamam.

Ne 1 cent eksik ne fazla...

Barmen kafayı yemek üzere dayanamaz ve adama bu isin sırrını sorar.

Adam anlatır;

“Bir gün yolda Alâeddin’in Sihirli Lambası’nı buldum. Ovuşturdum, içinden Cin çıktı ve bana üç dilek dilememi söyledi. Ben de diledim…

1’cisi Çok yakışıklı ve kadınların hayran olduğu bir tipim olsun.

2’cisi her yerde ve her zaman ne kadar paraya ihtiyacım olursa olsun elimi cebime attığımda o kadar para hazır olsun dedim…”

Barmen paranın sırrını öğrenip, rahatlamıştır.

Sonra devekuşunu göstererek sorar;

-“Peki, bu nedir bu?”

Adam cevap verir,

-“Haaa o mu? Üçüncü dileğimdir O der... Beni hiç yalnız bırakmayacak uzun bacaklı bir piliç istemiştim, cin yanlış anladı…”

ANONS

Temel ile Fadime, tayinleri nedeniyle Erzurum’a taşınırlar.

Malum, Erzurum bol kar yağan bir yer…

Kar yağdığı bir gün akşamüzeri belediye hoparlöründen bir anons:

“Sayın sokak sakinleri, lütfen arabalarınızı sokağın sol tarafına park edin, sokağın diğer tarafındaki karlar temizlenecek!”

Temel, evden çıkar ve arabasını sokağın sol tarafına park eder.

Ertesi akşam, yine belediye hoparlöründen bir anons:

“Sayın sokak sakinleri, arabalarınızı lütfen sokağın sağ tarafına park ediniz, sokağın boş bırakılan tarafındaki karlar temizlenecektir!”

Temel yine dışarı çıkar ve arabasını sokağın sağ tarafına park eder, ancak bu arada kar yağmaya da devam etmektedir…

Bunun sonucu olarak sokakların her gün temizlenmesi gerekmektedir…

Nitekim 3. günün akşamı yine bir anons:

“Sayın sokak sakinleri, lütfen arabalarınızı sokağın sol tarafına park ediniz, sokağın diğer tarafındaki karlar temizlenecek!”

Ancak anons sırasında seste bir kopukluk olduğu için ne Temel, ne de Fadime arabaların sokağın hangi tarafına park edileceğini anlayamamışlardır.

Uzun bir süre sokağın hangi tarafına park edecekleri konusunda tartışırlar ve bir türlü bir karara varamazlar.

En sonunda Fadime:

-“Ula Temel… Madem, arabanın sokağın hangi tarafına park edileceğini anlamadık, bugün de araba garajda kalsın, boş ver anonsu!...”

ÖZLEDİM

Temel, bir Fransız ve bir Amerikalı ile ıssız bir adadaymış. Bir gün iyi huylu bir deniz perisi gelip demiş ki:

-“Uzun zamandır izliyorum sizi. Geminiz battıktan sonra çok acı çektiniz. Dileyin benden, ne dilerseniz.”

Fransız; “N’olur beni Fransa’ya gönder!”  demiş ve “Hoop” gitmiş Paris’e.

Amerikalı; “Beni de Amerika’ya lütfen!” demiş ve o da “Hoop” California’ya.

Sıra Temel’e gelmiş.

Düşünmüş, düşünmüş; “O Fransız ile Amerikalı uşakları çok özledim. Getur onları geriye!...”

BELGRAD ORMANI

İstanbul’da yaşayan bizim Temel, av sporuna merak salar. Av için gerekli malzemeleri alır ve birkaç gün avlanır.

Bir gün kahvede otururken Temel başlar maceralarını anlatmaya.

Der ki, -“Bir gün tüfeğimi aldım Belgrad Ormanı’na gittim. Yarım saat gezdikten sonra bir baktım beyaz bir ayı bana doğru geliyor. Tüfeğimi doğrultmamla ateş etmem bir oldu. Tek kurşunla ayıyı yere serdim!” der.

O sırada arkadaşlarından birisi: “Haydi ulan oradan! Belgrad Ormanı’nda beyaz ayının ne işi var?” der.

Temel hemen cevaplar: “Ulan ayı bu… Ne bilsin oranın Belgrad Ormanı olduğunu?”

SEN KİMSİN?

Temel arızalı paraşütle atlamayı reddedince komutanı ona:

-“Teknoloji gelişti, bir arıza olursa paraşüt tamircileri hemen havada tamir ediyor…” diye yalan söyleyerek ikna etmiş.

Temel bunun üzerine uçaktan aşağıya atlamış ve paraşütü açılmamış.

Tam o sırada üzerinde tulumu, elinde İngiliz anahtarıyla birinin roket gibi yukarıya doğru geldiğini görmüş ve bağırmış;

-“Sen kimsin? Yoksa paraşüt tamircisi misin?”

Adam yanından hızla geçerken;

-“Hayır!... Ben doğalgazcıyım!...”

LİNKOSİN

Temel’in eşi şiddetli soğuk almış doktor Linkosin adlı iğne yazmış.

Sabah Temel çıkarken hanımı yataktan seslenmiş;

-“Ula Temel, akşama dönerken Linkosin’i unutmayasun da!”

Akşam iş dönüşü, Temel her zamanki gibi kahvede Dursun’la tavla oynarken karısının ilacını ve eczanelerin kapanmak üzere olduğunu hatırlamış.

Hemen kalkıp en yakındaki eczaneye doğru koşturmaya başlamış.

Temel nefes nefese içeri girmiş; Ancak ilacın ismi bir türlü aklına gelmiyor.

Kapıda durup hatırlamaya çalışırken beceremeyince seslenmiş:

-“Ula, say pakayum şu ilaçlarun isimlerunu pana!..”

3 GÜN

Temel ile Dursun Toronto’ya gelmişler ve Temel, dünyanın en yüksek kulesi olan CN Tower’ı Dursun’a gösterip;

-“Burası o kadar yüksek ki, yukarıdan düştüğün zaman aşağıya gelene kadar 3 gün geçer.”

Dursun: -“Ölür müsün?” diye sorunca,

Temel: -“Ne zannettin ya! 3 gün yemeden içmeden yaşanır mı?”

TAVLA

Kahvede bir köşede miskin miskin oturan Temel’i gören Dursun sormuş:

-“Ula Cemal’le küs misun? Artuk tavla oynamaysunuz!”

-“Ula sen olsan, pul çalan, zar tutan, kapı atlayan birisi ile tavla oynarmisun?”

-“Oynamam…”

-“O da onun içun oynamayi işte…”

MANİTU

Kızılderilinin biri kabilenin büyücüsüne gitmiş: “Ben çok küfür ediyorum. Acaba Manitu beni yanına alır mı?” diye sormuş.

Kabile büyücüsü: “Al şu oku, karşıya at. Eğer hedefi vurursan Tanrı seni yanına alacak, vuramazsan cezalandıracak”

Adam ilk atışında kaçırmış kızgınlıkla; “Has.tir lan ıskaladık” demiş.

Büyücü: “Bana bak, bak küfür etme Manitu çarpar”

Adam ikinci atışında da ıskalamış ve yine kızgınlıkla: “Has.tir ıskaladım” demiş.

Bunun üzerine büyücü: “Bak küfür etme Manitu çok fena çarpar” demiş.

Adam üçüncüde de ıskalayıp yine küfür edince, gök gürlemeye şimşekler çarpmaya başlamış.

Yıldırım gümbür gümbür aşağı düşmüş ve büyücüyü yok etmiş.

Yukardan gür bir ses gelmiş: “Tüh be! Iskaladık...”

TENCERE

Sosyeteden bir hatun, dostlarıyla bir araya gelmek için bir yemek düzenler.

Birkaç hortumcu, bazı devlet adamları, playboylar, playgirller falan derken, “Birkaç kişi de sanat camiasından olsun” diye düşünür ve davet eder.

Bu sanatçılardan biri çok ünlü bir fotoğrafçıdır.

Fotoğrafçı, ev sahibesinden izin ister ve geceyi değerlendirmek, fotolarını teşhir etmek amacıyla, salonun uygun bir köşesine küçük bir sergi açar.

Yemekten önce sergi kısmında vakit geçirilir, sorular sorulur, kritikler yapılır.

Ev sahibesi de boş durmaz, müthiş bir yorum yapar;

-“Fotoğraflarınız çok güzel beyefendi. Pahalı ve güzel bir makineniz olsa gerek.”

Sanatçı tevazu içinde gülümser sadece. Bozulduğunu belli etmez. Yemekler yenir, sohbetler edilir, kakara-kikiri derken, vakit geçer ve ev sahibesi ile vedalaşma zamanı gelir. Herkes birer ikişer vedalaşırken sıra sanatçıya gelir:

-“Yemekleriniz mükemmeldi hanımefendi. Harika ve çok pahalı tencereleriniz olsa gerek...”

KANO

İngiliz, Alman, Fransız ve Temel bir adaya düşmüşler.

Bunları bir kabile yakalamış ve bağlamışlar direklere.

Kabile şefi sudaki kanoları göstermiş ve: “Benden getiremeyeceğim bir şey isteyen kurtulur. Eğer getirirsem derinizden kano yaparım!” demiş.

İngiliz: “Bana Manchester United takımının kalecisinin imzaladığı bir futbol topu getirin.”

Şef bir işaret etmiş ve İngiliz’in istediği top gelmiş ve derisi yüzülmüş.

Fransız: “Bana 1820 Napolyon şarabı getirin!” demiş.

Şef kıs kıs gülerek işaret etmiş bir şişe şarap gelmiş önlerine;

Fransız’ın da derisi yüzülmüş.

Alman: “Bana el yapımı bir Limuzin getirin!” demiş.

Beş on dakika sonra ormandan bir Limuzin gelip park emiş önlerinde.

Alman da aynı akıbete uğramış.

Sıra gelmiş bizim Temel’e.

Temel: “Bir çatal isteyrum…”

Şef: “Salak mı lan bu herif? İsteyecek bir şey bulamamış mı?” diye düşünürken bir çatal alıp vermişler Temel’e.

Temel başlamış çatalı vücuduna batırmaya.

Şef hayretle sormuş: “Ulan ne yapıyorsun geri zekâlı?”

Temel cevaplamış: “Nah size kano… Nah size kano...”

İNTİKAM!

Fadime; biricik sevdiği Dursun’u, Temel’in hanımı ile hem de kendi yataklarında sarmaş dolaş yakalayınca, sesini çıkarmaz ve hemen Temel'e gidip durumu anlatır.

Temel köpürür: “Vay adi uşak! Şimdi pen ona gününü göstermez miyum!” diye dövünürken Fadime atılır: “Temel! Sen de intikaminu penumla yatarak al!” der.

Bu fikir Temel’in hoşuna gider.

Beraberce bir kaç kez intikam alındıktan sonra, sigara molası verilir.

Fadime, Temel’e: “Hadi bir kere daha intikam alsana!” deyince, yattığı yerden doğrulup sigarasından derin bir nefes çeken Temel: “Penum kinum geçmiştur da!”

HAVLU

Temel ile Dursun iddialaşıyorlarmış.

Temel: “Ben denize 25 metreden dalabilirim!” demiş.

Dursun hemen müdahale edip: “Yok; yapamazsın!” demiş.

Temel çıkmış, atlamış ve dalıp çıkmış.

Bu sefer Dursun iddiayı daha ileri götürerek: “Ulan ben de 30 metreden dalarım!” demiş.

Tabii bu sefer de Temel itiraz etmiş: “Yok; yapamazsın!”

Neyse Dursun da çıkıp dalışını başarıyla tamamlamış. Bu sefer Temel: “Ulan ben de 20 cm suya 3.5 metreden dalmazsam…” demiş.

Dursun’dan yine itiraz; “Yok yapamazsın!”

Neyse Temel çıkıp dalışı bir güzel becermiş.

Bu sefer Dursun kıllanmış: “Lan ben de 20 cm suya 4 metreden dalarım!”

Tabii Temel’den hemen muhalefet.

Amma velakin Dursun dalışı başarı ile tamamlıyor.

İyice fitil olan Temel: “Ulan ıslak havluya 2.5 metreden dalayım da gör!” diyor.

Tabii Dursun itiraz ediyor.

Sonunda Temel: “Getirin bakayum ıslak havluyu!” diyor.

Adamlar getiriyor.

Temel çıkıyor 2.5 metre yüksekliğe ve atlıyor…

Çakılıyor aynen.

Sersemlemiş bi şekilde doğruluyor ve:

-“Lan kim sıktı bu havlunun suyunu?”

NASA

NASA Mars’a adam gönderecekmiş.

Sadece bir kişi gidebilecek, giden de geri dönemeyecekmiş.

İlk aday olan mühendise bu iş için ne kadar isteyeceğini sormuşlar: “1 milyon dolar isterim… Kızılhaç’a bağışlayacağım.” demiş.

İkinci aday olan doktora da aynı soruyu sormuşlar.

-“2 milyon dolar isterim… Bir milyonunu aileme, bir milyonunu da tıbbi araştırmalara bağışlayacağım.”

Üçüncü aday olan Temel aynı soruya:

-“3 milyon dolar!” diye cevap verince yetkililer diğerleri bu kadar az isterken kendisinin neden 3 milyon istediğini sormuşlar.

Temel yetkililere doğru eğilmiş, kısık bir sesle: “1 milyonunu ben alırım, 1 milyonunu size veririm, mühendisi de Mars’a göndeririz. Nasıl ama?”

BİLMECELER

4.murat neden intihar etmiş?

İlk 3’e giremediği için

Evlenmeden olmaz Erhan!

O zaman evlenince ara beni…

Temel yeni bir ayakkabı almış ayakkabıcıda “İlk bir hafta sıkabilir” demiş.

Temelde ilk hafta giymemiş…

Medyum Memiş kaç kardeştir?

Dört kardeştir.

1-Small Memiş

2-Medium Memiş

3-Large Memiş

4-Xlarge Memiş

Adamın biri havuzdan çıkmış, havluyla kurulanmaya çalışıyormuş ama bir türlü kurulanamıyormuş, neden?

Çünkü adamın yaş günüymüş

Bir adam OMO’yla yıkanmış ve maymuna dönüşmüş neden?

Çünkü OMO’yla yıkanan her şey ilk günkü gibi olur…

Cem’in sana selamı var

Hangi Cem’in?

Sivilcemin…

Adamın biri Hindistan’da yürüyormuş. Kafasına BUDA heykeli düşmüş ne demiş?

Başıma buda mı gelecekti?

Hisbullah’ın kız kardeşinin adı nedir?

Herbullah

Adamın biri bilgisayarın başında sabahlamış, sabah hasta olmuş niye?

Çünkü Windows açıkmış.

Bir çocuk hiç patik giymiyormuş neden

Çünkü anti-patikmiş