İYİLİK
Oymakbeyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini anlatmaya çalışıyordu:
-"Bakın çocuklar, dedi. Bir izci, her gün hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır. Hiç olmazsa hastalara, yaşlılara, muhtaçlara. Her sabah okula geldiğiniz zaman size bir gün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam
mı?"
Ertesi sabah Oymakbeyi çocukları toplayıp sordu:
-"Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?"
Bütün çocuklar, hep bir ağızdan:
-"Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim."
Adamcağız şaşırdı:
-"Hepiniz mi?"
-"Evet efendim, hepimiz birden."
-"Neden?"
Çocuklardan biri cevap verdi:
-"Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu, ondan efendim!"
MASUM MAHKÛM
İki mahkûm sohbet ediyorlar:
-"Sen niçin içeri düştün?"
-"Hırsızlık yaptım. Peki, sen niçin buradasın?"
-"Balık tuttuğum için."
-"Hayret, balık tutana da ceza veriyorlar mı?"
-"Elbette. Ben sadece balık tutmak için havuza dinamit attım. Patlamanın ardından bir sürü balıkla iki adam da su yüzüne çıktı diye beni buraya tıktılar."
TEYZE!
İki elektrikçi, elektrik direğine oturmuş, yere düşen kabloya bakıyorlarmış.
Elektrikçinin biri, oradan geçen yaşlı bir bayana seslenmiş:
-"Teyze, şu teli uzatır mısın?"
Kadın teli uzatmış.
Elektrikçi, teşekkür ettikten sonra arkadaşına dönerek:
-"Demek ki elektrik diğer kablodaymış…"
SİNYAL
Temel arabası ile Taksim Meydanında dönüp duruyormuş.
Aynı trafikçinin önünden beşinci defa geçerken, polis de merak etti ve Temel'i durdurup sordu:
-"Bir yeri mi arıyorsunuz? Niye meydanın etrafında dönüp duruyorsunuz?"
Temel:
-"Yok be memur bay! Sol sinyal takıldı da ondan..."
ŞAPKACI
Şapka satarak geçinen bir adamın yolu bir gün bir ormana düşmüş.
Adam biraz yürüdükten sonra sıcaktan ve yorgunluktan bunalmış, bir ağacın altına oturmuş.
Şapkalarla dolu sepetini de yere koymuş ve uykuya dalmış.
Birkaç saat sonra adam tuhaf sesler duyarak uyanmış.
Bir de bakmış ki yanındaki sepet bomboş... Şapkalar gitmiş.
Kafasını kaldırıp ağaca bakmış, ağacın dallarında bir sürü maymun, her birinin kafasında adamın şapkaları...
Adam başlamış düşünmeye; 'Şimdi ne yapmalı, şapkaları bu maymunlardan nasıl geri almalı' diye.
Düşünceli bir şekilde kafasını kaşırken bakmış ki, maymunlar da adamın taklidini yapıyor, kafalarını kaşıyorlar.
Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da...
Derken adam ne yapacağını bulmuş, kendi kafasındaki şapkayı çıkarıp yere atmış, maymunlar da şapkaları çıkartıp aşağı atmışlar...
Adam böylece bütün şapkaları toplamış, sepetine koyup yoluna devam etmiş.
Aradan 50 yıl geçmiş...
Artık adamın bir torunu varmış, o da dedesi gibi şapka satıcısı olmuş.
Günlerden bir gün onun da yolu aynı ormana düşmüş.
Hava yine çok sıcakmış ve genç adam bir ağacın altına oturmuş, şapkalarla dolu sepetini yanına koymuş ve uykuya dalmış...
Bir saat sonra uyanmış, bir de bakmış ki sepetin içinde şapkalar yok...
Derken tuhaf sesler duymuş, bir de kafasını kaldırmış ki ağacın üstünde bir sürü maymun, hepsinin kafasında birer şapka.
Düşünmüş, düşünmüş…
'Tamam buldum... Dedem yıllar önce bana bir hikâye anlatmıştı... Ne yapacağımı çok iyi biliyorum...' demiş.
Adam kafasını kaşımaya başlamış, maymunlar da aynısını yapmışlar...
Adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da…
Ve adam gülümseyerek kendi başındaki şapkayı çıkarmış yere atmış...
O anda ağaçtaki maymunlardan biri yere inmiş, adamın yere attığı şapkayı kapmış, adama da bir tokat atmış ve şöyle demiş:
-"Sadece senin mi deden var, salak!"
MANTAR
-"Heey! Dostum! İyi haberlerini aldım, evlenmişsin!"
-"Evet bu 4. Oldu"
--"Önceki üçüne ne oldu peki?"
"Üçü de öldü…"
-"Yapma ya... Çok üzüldüm... Nasıl oldu peki?"
-"İlk karım yediği mantarlardan zehirlenerek öldü…"
-"Bu korkunç birşey… Peki ya ikincisi?"
-"O da mantar zehirlenmesinden öldü."
-"Tanrım ne kaderin varmış senin... Ya üçüncüsü? Yoksa o da mı?"
-"Hayır hayır… O boynu kırılarak öldü"
-"Anlıyorum.. Kazaydı yani…"
-"Hayır... Mantarları yemedi..."
KESTİRMEDEN
Karadenizli atlet öğünüyordu:
-“Ben 100 metreyi tam 8 saniyede koşayurum.”
-“Ciddi misin?” dedi arkadaşı. “Bu bir dünya rekorudur. Nasıl yapıyorsun bunu?”
Bizimki hafifçe kasılarak cevap verdi:
-“Çestirmeden cideyurum daa...”
YÜZME
Yüzme bilmeyen bir turist denize düşmüştü.
Suda çırpınırken can havliyle bağırıyordu.
-"Help! Help!"
Yoldan geçen Temel onu gördü. Kızgın bir şekilde bağırdı:
-"Ula İngilizce öğreneceğine, yüzme öğrenseydin ya!..."
ADAMI VAR!
Köylünün biri, sürekli tarlasına zarar verenin ne olduğu anlamak için, bir kuytuya çekilmiş ve gece gündüz beklemeye başlamış.
Bir akşam karanlık yeni çökmüş ki bir hışırtı duymuş ve dikkat kesilmiş.
Bir de bakmış ki kocaman bir ayı…
Tarlada ne var ne yok koparıyor kokluyor, beğenmediklerini atıyor, beğendiklerini ise yiyormuş.
Köylü çok şaşırmış ve emin olmak için, bir akşam daha beklemiş.
Ertesi akşam yine aynı ayı, gelmiş ve mahsulü yemeye başlamış.
Adam bunun üzerine tüfeğini doğrulttuğu gibi ayıyı orada vurup öldürmüş.
Tabi bu iş mahkemeye intikal etmiş.
Hakim duruşmada sormuş;
-“Evladım. Sen av yasağı olduğunu bilmiyor musun? Bu hayvanlar koruma altında. Yasalara göre, 15 bin lira ödemen ve 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılman gerekiyor."
Köylü çok şaşırmış ve hâkime sormuş.
-“Nasıl olur hâkim bey… Bu hayvan benim bütün tarlamı mahvetti. Ben de onu öldürdüm.”
Hâkim;
-“Valla evladım, ben sadece kanunu uyguluyorum. Sen bunu Meclistekilere soracaksın.”
Köylü bağırmaya başlamış;
-“Pes doğrusu…! Bu ayının da mı Mecliste adamı var?”
ŞEYTAN
Kilisede ayin sırasında birden Şeytan belirmiş.
Herkes korkudan kaçışmaya çalışırken yaşlıca bir adam hiç istifini bozmadan duasına devam ediyormuş.
Şeytan önce kendisini fark etmediğini zannedip, biraz daha yaklaşmış ama adam oralı bile olmamış.
Kızgınlıkla dürterek;
-“Hey! Beni fark etmedin mi?” diye kükremiş.
Adam Şeytan'ı baştan aşağı süzdükten sonra;
-“Fark ettim” demiş.
-“Peki, sen benim kim olduğumu biliyor musun?”
-“Evet, biliyorum...”
-“Peki korkmuyor musun?”
-“Niye korkayım ki… Ben senin eniştenim…”
Şeytan şaşkınlıkla karışık dişlerini sıkarak sormuş;
-“Benimle dalga geçme, şimdi seni parçalara ayırırım. Nereden eniştem oluyormuşsun?”
-“Yahu ben senin kız kardeşinle 45 yıldır evliyim de ondan.”
NE İŞ?
Amerika'da bir öğretmen öğrencilere sırasıyla babalarının ne iş yaptığını soruyormuş;
“Avukat”, “Doktor”, “Hâkim”, “Memur” gibi cevaplar alıyormuş.
Derken sıra sessiz ve sıkılgan bir çocuk olan küçük David'e gelmiş. Öğretmen ona da “Babasının ne iş yaptığını” sormuş.
David anlatmaya başlamış:
-“Babam bir gay barda çalışıyor. Herkesin önünde soyunuyor. Eğer çok iyi bahşiş veren birileri olursa onlarla birlikte evlerine gidiyor.”
Öğretmenin rengi atmış.
Diğer çocuklara oyalanmaları için bir ödev verip David'i bir kenara çekmiş ve sormuş:
-“David, baban gerçekten bu işi mi yapıyor?”
David üzgün bir şekilde cevaplamış;
-“Hayır öğretmenim… Babam aslında Trump için çalışıyor, ama bütün sınıfın önünde söylemeye utandım.”
USULÜYLE
Eski zamanlarda bir paşa, bir Rum kızına âşık olur.
Paşa yağızdır, gençtir, heybetlidir, bölge halkı kendisinden çok çekinir.
Yanındaki yardımcılarına;
-“Bu kızı, gidin alın gelin” demiş.
Yaşlı yardımcısı:
-“Paşam öncelikle kızı usulüne uygun olarak babasından isteyelim” demiş.
Paşa bu durumdan pek hoşlanmasa da kabul etmiş.
Heyet kızın evine gitmiş. Paşa kapıda beklerken yardımcısı içeri girmiş ve durumu kızın babasına güzel cümlelerle anlatır:
“Efendim, bizim paşamız kızınızı beğenmiş, Allah’ın Emri Peygamberin kavli...” derken, pohpohlanmaktan dolayı gururu okşanmış kızın babası naz yapmak ister kendince;
-“Neee… Senin paşan da kim oluyor da benim kızımı istiyor? Öyle Paşa filan dinlemem ben… Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Git söyle o Paşana, benim ona verecek kızım yok!” diye kükremiş.
Paşanın yardımcı kıpkırmızı bir suratla aşağıya inmiş ve kendisini bekleyen paşaya durumu anlatır.
Paşa hiddetlenir, kılıcını çeker ve kapıya bir tekme atarak içeri dalar:
-“Kim vermiyor bana lan bana kızını?”
Kız babası sesi kısık, ürkek bir şekilde yanıt verir:
-“Estağfurullah paşa hazretleri, ne demek vermemek... Sizin gibi usulüyle istemediler ki...”
RÜZGÂR
Temel, baloda kız arkadaşı ile dans ederken müthiş sıkışmış.
Dansı bitiremeyeceğini anlayınca;
-“Affedersiniz, arabamdan alıp gelmem gereken çok önemli bir şey var, izin verir misiniz?..” diyerek ön kapıdan koşarak fırlamış bahçeye…
Biraz sonra ayakkabılarından ceketine kadar sırılsıklam dönmüş salona. Kadın sormuş;
-“Ne o ıslanmışsın… Yoksa yağmur mu yağıyor?”
‘Yok…’ demiş Temel: “Ama acayip rüzgar var..!”