Yıl 2004.
Yeni emekli olmuşum çalıştığım fabrikadan.
O vakitler eşimin yeni açtığı bürosunda takılıyorum.
Ziyaretime geldi.
Hem “Hayırlı olsun” demeye, hem de yeni kurdukları “Kalem Gazetesi’ne” abone yapmaya.
1976’dan beri tanırım kendisini.
Zira okul arkadaşımdı.
Bir üst devremizdi, benden büyüktü ama arkadaştık.
Çok iyi karakterli, ağzından “Hayır” cevabı çıkmayan, insan gibi insandı…
“Kalem Gazetesi” Remzi Can, İlker Yurttaş ve Tekin Uğurlu tarafından isimlerinin baş harflerinin birleştirilmesi ile “RİT Medya” olarak kurulmuş şirketin gazetesiydi.
Abone olduk, destek olmak için.
Sürekli bana uğrardı, çene çalıp, anlatırdık.
Bir gün kendisine “Gazetede yazabileceğimi” söyledim.
O kadar iyi karşıladı ki;
“Yaz tabi aretlim!” dedi.
(ki halen de birbirimize aynı şekilde hitap ederdik)
“Sen yazmayacaksın da kim yazacak?”
2 Ağustos 2004 yılında ilk köşe yazım yayımlandı.
O sabah kordondan geçerken akşamdan içilmiş bira şişelerinin denize atıldığını görmüştüm.
Hava o kadar sakindi ki, kahverengi şişeler denizde tek tek sayılıyordu adeta.
Bu manzaraya karşılık; “Birileri denize bira ekmiş” şeklinde magandalara göndermeli mizahi bir yazı yazmıştım.
Çok beğendi.
“Sana köşe verelim istediğim zaman yaz” dedi.
İsmini de kendisi koydu köşemin;
“Üçüncü Göz…”
Arada sırada yazdığım köşeye, yazmaya alışınca her gün yazmaya başladım.
Tam 6 sene yazdım pazarları hariç her gün.
Cumartesi günleri “Eğlencelik” adı altında bir de mizah sayfası hazırladım.
2010 yılında kurulan “İşte Çanakkale Gazetesi’ne” profesyonel olarak adım attım.
Orada “Çanakkale Aktüel Dergisi” nin Genel Yayın Yönetmenliğini ve Editörlüğünü yaptım.
2015’te İşte Çanakkale Gazetesi’nin Boğaz Medya bünyesine geçmesiyle, buraya katıldım.
Daha sonra bu gazetenin kapanması ile Çanakkale’nin en köklü gazetesi ve en eski ofset gazetesi olan “Burası Çanakkale Gazetesi” nde yazmaya başladım.
Bildiğiniz üzere “Kalem Gazetesi, Gündem Gazetesi ve Olay Gazetesi” birleşip “Çanakkale’de Bugün Gazetesi'ni” kurdular.
Fazla yürümedi ve o gazete de “Boğaz Medya” bünyesine katıldı.
Anlayacağınız, “Gazeteci” olup, “Sarı Basın Kartı” sahibi olmama vesile olmuştu rahmetli.
Yıl 2007.
“Çanakkale Belediyesi Tiyatro Topluluğu” kuruluyor.
Belediye yayın organlarınca, “Topluluğa üye kaydedilecek” mesajı yayımlandı.
“Yürü gidelim kayıt olalım” dedi.
“Yahu” dedim, “Elli yaşına geldik, bizi kabul etmezler” dedimse de bırakmadı.
Kolumdan tuttu ve doğruca (yıkılmadan önceki eski binaya) gittik.
O zamanki adı Sosyal Hizmetler ve Kültür Müdürlüğü’ydü sanırım.
Bizi oraya yönlendirdiler girişte...
Kayıt yapan (O zamanki hocamız Mehmet Eşli) “Buyurun” dedi bize.
Karşısında elli yaşını aşmış, yaşlı başlı iki kişi duruyordu.
“Biz tiyatro için gelmiştik” dedik.
Hoca bizim tiyatro yapacağımıza inanmamış olacak ki, “Çocuklarınızı mı kayıt ettireceksiniz?” dedi.
Biz gayet safça; “Yooo! Biz kayıt olacaktık!” deyince mecburen kayıt etti.
İlanda yaş tahdidi konulmadığından geri çeviremedi bizi.
(Şimdilerde yaş sınırı var.)
İlk ben kayıt oldum, sonra da o oldu.
O günden bu yana sayesinde tam 18 senedir aralıksız tiyatro yapıyorum.
Kendisi bir-iki çalışmaya geldi ve sonra “Bana göre değilmiş aretlim” dedi ayrıldı.
Ancak son zamanlarda hem tiyatro, hem de folklor ekiplerinde başarılı bir şekilde yer alıyordu.
En son geçen hafta karşılaştık.
“Troia Çiçekleri Grubu” ile tiyatro yaptığımızı ve “Mahkûmlar” adlı oyununu oynayan bir kadın grubumuzun olduğunu biliyordu, çünkü bütün gösterilerimize gelirdi.
“Aretlim” dedi, “Sizin şu oyunu benim Can Ajans Organizasyon şirketi vasıtası ile belediyelere götüreyim, oynar mısınız?” dedi.
“Oynarız tabi, ne demek!” diye cevaplayınca, “Bir araya gelip detayları konuşalım” demişti.
Pazar sabahı sosyal medyada gördüm vefat ettiğini.
İnanamadım önce.
Kendime geldiğimde gittiği bir termal otelde fenalaşarak hayata veda ettiğini öğrendim.
“Kardeşim” diyebileceğim, “Dostum” Remzi Can vefat etmişti.
Karşımda resmi dururken, “Çok erkendi be aretlim!” diyebildim boğazıma düğümlenen nefesimle…
“Daha ne projeler yapacaktık seninle” acelen neydi?
Bak!
Senin vefat haberini vermek de varmış köşemde…
Hayatıma dokunan insanlardan biri olan sevgili kardeşim, dostum, aretlim Remzi Can;
Allah sana gani gani rahmet eylesin…
Karıncayı incitmeyecek kadar insancıl yüreğinle Cennete gideceksin biliyorum.
Rahat ve huzur içinde uyu.
Çanakkale; Hem insan olarak hem de bir gazeteci olarak büyük bir değerini kaybetti;
Hepimizin başısağolsun…
DUVAR MI?
Bu aralar sosyal medyada da karşılaşabileceğiniz şu metnin "Gerçekliği konusunda" tartışmalar sürüyor.
Meksika Cumhurbaşkanı Claudia Sheinbaum'un, Trump'a hitaben yaptığı açıklama, uluslararası platformlarda da yer aldı.
Çeşitli dillere çevrildi.
Ancak Meksika Cumhurbaşkanın böyle bir açıklama yaptığı görülmedi.
Peki nasıldı bu açıklama:
Meksika Cumhurbaşkanı Claudia Sheinbaum Trump'a sesleniyor:
"Yani, bir duvar inşa etmek için oy verdiniz...
Evet, Amerikalılar, coğrafyadan pek anlamasanız da, size göre Amerika kıta değil, sizin ülkeniz olduğu için, ilk tuğlalar konulmadan önce, o duvarın ardında 7 milyar insan olduğunu bilmek önemlidir.
Ama siz, "İnsan" terimini bilmediğiniz için biz onlara "Tüketici" diyeceğiz.
42 saatten daha kısa bir sürede iPhone'larını, Samsung veya Huawei cihazlarıyla değiştirmeye hazır 7 milyar tüketici var.
Levi's'i Zara veya Massimo Duti ile de değiştirebilirler.
Altı aydan daha kısa bir süre içinde Ford veya Chevrolet araç almayı kolayca bırakıp teknik olarak ürettikleri araçlardan daha iyi olan Toyota, KİA, Mazda, Honda, Hyundai, Volvo, Subaru, Renault veya BMW ile değiştirebiliriz.
Bu 7 milyar insan Direct TV'ye abone olmayı da bırakabilir ve biz bunu yapmak istemiyoruz ama Hollywood filmleri izlemeyi bırakıp daha kaliteli, mesaj, sinema ve içerikli Latin Amerika veya Avrupa yapımları izlemeye başlayabiliriz.
Kulağa inanılmaz gelebilir ama Disney'i atlayıp Cancun, Meksika, Kanada veya Avrupa'daki Xcaret resort'a gidebiliriz:
Güney Amerika, Doğu Amerika ve Avrupa'da başka harika destinasyonlar var.
İnanmasanız bile, Meksika'da bile McDonald's'tan daha iyi burgerler var ve daha iyi besin içerikleri var.
Amerika Birleşik Devletleri'nde piramitleri gören var mı?
Mısır, Meksika, Peru, Guatemala, Sudan ve diğer ülkelerde inanılmaz kültürlere sahip piramitler var.
Antik ve modern dünyanın harikalarını nerede bulabileceğinizi öğrenin...
Bunların hiçbiri ABD'de yok...
Trump'a yazıklar olsun, bunları alıp satardı!
Sadece Nike'ın değil Adidas'ın da var olduğunu biliyoruz ve Panam gibi Meksika spor ayakkabıları giymeye başlayabiliriz.
Düşündüğünüzden daha fazlasını biliyoruz.
Biz biliyoruz mesela 7 milyar tüketici ürünlerini almazsa işsizlik olacak, ekonomileri çökecek kadar (ırkçı duvardan) bu çirkin duvarı yıkmamız için yalvaracak kadar.
İstemedik ama...
Bir duvar istiyorsan, bir duvar alacaksın.
Saygılarımla."
Claudia Sheinbaum:
Haziran 2024'te ezici bir zaferle Meksika'nın ilk kadın başkanı seçildiğinde tarihe geçti.
Ekim ayındaki yemin töreni "Presidenta" tezahüratlarıyla karşılandı.
Meksika'nın Mexico City kentinde Yahudi bir ailede doğan Sheinbaum, aynı zamanda ülkesinin ilk Yahudi cumhurbaşkanıdır.
Sheinbaum, 2018'den 2023'e kadar Mexico City Belediye Başkanı olarak görev yaptı.
7 Milyar insan.
Başkanın söylediği sanılan şu metindeki gibi bir araya gelse neler olur aslında?
Ah bir gelebilse!
60 YAŞ
Çok zarif bir yaşta olduğumuzun farkında mısınız?
Yaklaşık 60 yıl önce hayalini kurduğumuz birçok şeye şimdi sahibiz, artık okula gitmiyoruz, çalışmıyoruz, düzenli bir aylık harçlığımız var ve insan onuruna yakışır evlerde yaşıyoruz.
Eve zamanında dönmek zorunda değiliz.
Bazılarımızın ehliyeti ve hatta kendi arabası var.
Bizim yaşımızdaki insanlar artık hamile kalmaktan veya genç yaşta ölmekten korkmuyor, çünkü neredeyse yaşlı olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Yani hayat harika!
Bununla birlikte, inanılmaz derecede zekiyiz!
Beynimiz biraz yavaş çalışıyor olabilir, çünkü bilgiyle dolup taşmış durumda.
Kesinlikle aptal değiliz; sadece deneyim ve bilgi yığınlarının arasından gerekli olanları bulmak biraz daha uzun sürüyor.
Zihnimizde birikmiş o kadar çok şey var ki, bu bazen iç kulağa baskı yapıyor ve bu yüzden biraz zor işitiyoruz.
Bu durum, bilgisayar sabit diskinin dolduğu için yavaşlamasına benziyor.
Beynimiz zayıflamış değil, aksine çok daha fazla bilgi biriktirdi.
İnsanlar bizim yaşımızda bir odaya girip ne yapmak istediklerini unutabiliyorlar. Peki neden?
Ya da bir şeyi nereye koyduğumuzu hatırlayamıyoruz.
Bu bir hafıza sorunu değil!
Doğa bize en azından biraz daha hareket etmemiz gerektiğini hatırlatıyor.
60 Yaş Üstü Olanlara Tavsiyeler ise şunlar:
Gerekli Besinler:
1. Sebze ve meyve
2. Baklagiller
3. Kuruyemişler
4. Yumurta
5. Balık ve et (haftada birkaç kez)
6. Soğuk sıkım bitkisel yağlar (rafine edilmemiş)
Unutmaya Çalışmanız Gereken Üç Şey:
1. Yaş
2. Geçmiş
3. Şikâyetler
Önemli Üç Şey:
1. Arkadaşlar
2. Pozitif düşünceler
3. Sakin ve misafirperver bir ev
Yapılması Gereken En Önemli Hareketler:
1. Gülümse ve bol bol kahkaha at!
2. Kendi temponla egzersiz yap.
3. Daha çok arkadaşlarınla vakit geçir (sadece akrabalar, çocuklar
veya torunlarla değil, arkadaşlarla).
Yedi Temel Şey:
1. Susamayı bekleme, sık sık su iç.
2. Uykun gelmesini bekleme, yeterince uyu.
3. Yorulmayı bekleme, dinlen. Daha sık ara ver.
4. Hasta olmayı bekleme, düzenli olarak doktor kontrolüne git.
5. İlahi mucizeler bekleme!
6. Güvenini asla kaybetme!
7. Pozitif kal ve her zaman en iyisini umut et.
VEFA BOZACISI'NIN HİKÂYESİ
Hacı Sadık Bey 1870 yılında Arnavutluk Prizren'den İstanbul'a gelir.
O yıllarda bozanın sulu kıvamlı, esmer renkli ve ekşi lezzetli biçimde, şehir halkından 200’e varan esnaf tarafından yapılıp satıldığını görür.
O dönemde farklı bir yöntem dener ve bugünkü haliyle yani koyu kıvamlı, açık sarı renkli henüz yeni mayalanma kabarcıklarının oluştuğu andaki çok hafif ekşimsi lezzeti, bu markanın ilk imzası olur.
Evinin altında kendi imkânları ile ürettiği bozasını, altı yıl boyunca kış geceleri saray ve çevresinde, omzunda taşıdığı bakır güğümlerle dolaştırarak tanıtır.
Her köşe başında sabırsızlıkla beklenen Hacı Sadık Bey, artan talep karşısında cesaretlenir.
Zamanın saraylı, aristokrat aileleri ile bürokratlarının oturduğu İstanbul'un en mutena semtlerinden biri olan Vefa'da,
1876 yılının Eylül ayında boza ürününün dünyadaki ilk resmi ticarethanesini açar.
Vefa semtinde açılan bozacının adı “Vefa Bozacısı” olarak belirlenir ve bu ata içeceği ürüne hem bir standart getirilir hem de bir meslek haline gelerek nesiller boyu devamlılığı sağlanır.
Hacı Sadık Bey, çok fazla ilgi gören bu özel Türk içeceğinin kıvam ve lezzetini koruyabilmek için yıllar boyu bizzat kendisi üretir.
Daha sonraki yıllarda, oğlu İsmail Hakkı Vefa'yı da yanına alarak Vefa Bozacısı üretimine beraber devam ederler.
Hacı Sadık Bey’le başlayan, bugün de 4. nesil aile fertleriyle devam eden boza üretimi, Türk standartları ve geleneksel damak tadı korunarak devam etmektedir.