Batı'nın hedefindeki ülke...

Nüfus olarak 130 milyonluk ve homojen olmayan bir yapı.

 

Rus olmayan nüfus, yaklaşık altmış milyonluk bir kitle... Anne veya babası Rus olmayan nüfusu da sayarsak Rusya' da, Ruslar azınlıkta...

 

 Rusya'da var olan milletler veya ırklar hakkında bilgi almak için yetmişlerin başında yayınlanmış olan Aleksandr Soljenitsin'in Kanser Koğuşu ve Gulag Takımadaları adlı eserlerini okumak yeterli olacaktır...

 

Rusya, neredeyse tamamı "Turan Coğrafyası" içerisinde olan Doğal Gaz, Petrol, Maden Kömürü ve Metalik Madencilik açısından çok zengin ve yine orman zenginliği açısından da çok çok  zengin bir ülkedir...

 

Dünya'nın mevcut sınırlı hammaddeleri gözönünde  tutulursa önümüzdeki on yıldan sonraki aşamada küresel güç olarak dünyanın her şeyini elinde bulunduran ve bu güçten taviz vermek istemeyen Yahudi Patronlu Anglo Sakson Şirketlerin yönetimi altında bulunan ülkeler(ABD, Kanada, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda ve bunlara eklemlenmiş olan Japonya ve Güney Kore) ham madde ihtiyaçları için elli yıllık süre ile başka bir coğrafyaya gitme durumunda olmayacaklar ve Rusya'yı işgal edeceklerdir...

 

Bu durum, Rusya içindeki Türk Toplulukları için bir fırsat olabilir... Böylece küçük küçük yirmi kadar Türk Devleti de kurulup bağımsızlıklarını kazanmış olacaktır, derim ...

 

Ukrayna savaşını da Rusya'yı güçsüzleştirmek için bir eşik taşı olarak görmek mümkündür...

 

Aynı durum Çin için de geçerlidir...

Çin "Doğu Türkistan, Tibet, Mançurya ve İç Moğolistan" ı kontrol altında tutmaktadır... Yani, sömürgelere sahiptir.

 

Yine, Asya'da olan Dünya'nın nüfus açısından en büyük ülkesi durumuna yükselen Hindistan için de hem müslümanlar hem de Keşmir Bölgesi problem olarak durmaktadır. Bu yüzden Hindistan, yönünü tayin etmekte zorlanmaktadır...

 

Önümüzdeki beş yılda Rusya-Anglo Sakson, on yılda Çin-Anglo Sakson ve 2050 yılından sonra da Hindistan-Anglo Sakson hesaplaşması olabilir...

 

Türkiye ise politikada kıblesini şaşırmış bir durumda...

 

Batılı Emperyalizmin kaptanı olan ABD ise kendisine en uygun bulduğu siyasi organizasyonu başta tutmaya devam etmektedir.

 

İktidar, Batı'nın en elverişli müttefiki olarak, tüm olumsuzluklara rağmen varlığını sürdürmeye devam edecektir. Çünkü, programı olmayan muhalefete güven duymayan Türk Halkı da çaresizlikten iktidarın arkasında durmaya devam etmektedir...

 

Demokrasinin  işlediği ülkelerde, sığınmacı istilasına uğrayan ülke yönetimi, işbaşında kalamaz...

 

Emeklisini süründüren bir iktidar, işbaşında kalamaz...

 

Enflasyonun %120'ye dayandığı bir ülkede, (Tüik başka rakamlar vermekte ancak, güvenilirliğini yitirmiştir. Ben ilk emekli olduğumda beş asgari ücret kadar emekli maaşı alıyordum, şimdi bir asgari ücretin biraz üstünde emekli maaşı alıyorum. Yani, ben neredeyse gelir açısından 2002 yılına göre %75 kadar fakirleşmiş oldum...) iktidar işbaşında kalamaz...

 

Üretimi azalan, ihracatı ithalatı karşılamayan, dış borcu 120 milyar dolardan 450 milyar dolara çıkan bir ülkede iktidar, işbaşında kalamaz...

 

İktidar, iktidarda kaldığına göre, Türkiye'nin bir "iktidar" değil, muhalefet meselesi var, demek mümkündür...

 

Ülkemiz, önümüzdeki yirmi beş yılda dünyada oluşacak çatışmalara hazır hale gelmeli ve bu çatışmalara  Ukrayna gibi taraf  olmamalıdır...

Dünya'nın gidişatını böyle okuyorum...

 

İnşallah yanılırım.

Ancak, daha önce "İliç" için yazdığım bir yazıyı şöyle bitirmiştim...

"İliç, liç yığınları altında linç olmasın!" demiştim ve korktuğum başımıza gelmişti... Dokuz Türk İnsanı, liç yığınları altında linç olmuştu. En son  işçimizin naaşına da dün ulaşılmıştı... Dokuz aile işbilmez yöneticilerin vurdumduymazlığından perişan olmuştur.

Yazık!

 

Siyaset kurumuna sözümüz de dünya üzerindeki gelişmeleri iyi okuyun ve ülkemizi Anglo Sakson ihtiraslarına yem etmeyin...

Benden söylemesi...

 

Bilgi edinmeniz dileğiyle...

**

Düşünmeye, okumaya, yazmaya ve konuşmaya devam...