1990'lı  yıllarda, Sovyetler Birliği'nin çökmesi üzerine tek kutuplu bir dünya inşa  etmeye çalışan ABD ve diğer ülkelerin çok uluslu şirketleri, Romanya,, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan, Türkiye, İran, Afganistan, Pakistan ve Tacikistan'da  nadir maden elementleri ve maddi değeri yüksek maden elementlerinin  rezervlerinin tespiti için bu ülkelerde sondaj çalışmaları yaptılar.

Bu çalışmalar sonucunda, Romanya, Bulgaristan, Türkiye, İran ve Afganistan'da nadir maden elementleri ve altın madeni rezervlerini de buldular.

Türkiye'de, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Eskişehir, Kayseri, Tokat, Sivas, Erzincan, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Artvin, Tunceli gibi iller başta olmak üzere tespit edilen bu maden sahaları haritalanarak, Kanada'da çok uluslu şirketlere on ve yirmi beş milyon dolar arasında altın arama ruhsatları satıldı. Rezerv bulunan yerlerde de altını çıkartmak için GSi(Gayri Sıhhi İşletme) ruhsatı verilerek altın çıkarılması için şirketlere imtiyazlar sağlandı.

Altın iki yöntemle çıkarılacaktır. 1- Önce, bitkiler temizlenecek, sonra toprak sıyırılacak, altta ortaya çıkan kayaçlar, patlatmalar suretiyle çıkarılacak.

Altı mebranla kaplanmış sıvı geçirmez bir zemin yapılacak. Bu zeminin üzerine altın rezervi olan kayaçlar öğütülerek, mebran üzerine serilecek. Sonra siyanürlü suyla öğütülmüş kayaçlar bulamaç haline getirilecek. Elektrolit çubukları gibi çubuklarla metal ve siyanürlü sıvı toplanacak, daha sonra, ayrı bir yere taşınan altın siyanür karışımı, tekrar işlemden geçirilecek ve altın alınarak külçe haline getirilerek darphaneye gönderilecek ve işlenip damgalanacak. Şirket, bu altının %3'ünü bize bırakıp geriye kalanı da istediği yere götürebilecekti.

Daha sonra , ülkemizde, altın rezervleri bittikten sonra, arazi rehabilite edilecek ve normal hayat sürecek hikayesi dillendirilmiştir.

2- İkinci yöntem, kayaçlar, değirmenlerde öğütülerek, suyla bulamaç haline getirilecek ve diğer tanka  taşınacak, orada siyanür işlemi yapılacak. Siyanür altın karışımı sıvı başka tanka alınacak ve siyanür, altından ayrıştırılacak ve ülkemizin payı verilip şirketler kendi  ülkelerine altınlarını  taşıyacaktır... Çok uluslu şirketler sömürge uygulaması yaparak çok para kazanacaklar ve bu iş için yerli iş birlikçileri de  bulabileceklerdir.

Tıpkı İliç'te olduğu gibi...

 

Daha sonra, Kamuoyu tepkisiyle ülkemize bırakılacak altın miktarı

artırılmıştır.

Ancak, şeffaf bilgi akışkanlığı olmadığı için verilen rakamların ne kadar doğru olduğu bilinmemektedir.

 

 İlimizde, Sarıçay Havzası' nda ve Atikhisar Barajı üst tarafında sekiz altın madeni bulunmaktadır... Burada, Koza Altın Madeni Şirketine ait üç adet, Eczacıbaşı Şirketine ait iki adet ve Mapek' e ait üç  şirket bulunmaktadır.

Yumru Dağları dışında Doğu Biga Maden Şirketi( Alamos Gold), Ağı Dağı'nda da , Alamos Gold ve Cengiz Holding' in iki şirketi bulunmaktadır.

Lapseki Şahinli'de faal olan şirket ise Eczacıbaşı'na ait Şirketleri de satın alarak rezerv artışı sağlamış ve üç farklı şirket aynı şirket çatısı altına girmiş oldu.

.

Şu an Çanakkale içinde on beş altın madeni şirketi vardır. Bir şirket de hem gümüş hem de altın madeni işletme faaliyeti içindedir.

 

Daha önce, bizim de katıldığımız ve maden çıkartılmaması gerektiğine yönelik itiraz dilekçemize, ÇŞ ve İD  Bakanlığınca  tarafımıza gönderilen yazıda, görüşleriniz dikkate alınacaktır, denilmiş;ancak, dikkate alınmayarak, maden ayrıştırmayı burada değil, Eskişehir ve İzmir Bergama'da yapacağız, diye yeni bir ÇED süreci başlatılmış ve ÇED gerekli  değildir ve ham madde taşıma işi yapılacaktır, diye ilgili maden şirketine faaliyet izni verilmiştir.

 

Faaliyet izni verilen yer sıradan bir yer değildir.

Burası, 204 000 kişinin içme ve kullanma suyunu temin ettiği yerdir.

Ayrıca, bu yöredeki yoğun yağışlar sonucu 1962 ve 1964 yıllarında bizim de bizzat şahit olduğumuz sel felaketleri  yaşanmıştır.

Çanakkale sele gitmesin, diye 1970 yılında kaya dolgu tipi bir baraj yapılmıştır. Baraj 1975 yılında su tutmaya başlamış ve 5500 hektarlık alanda sulu tarım yapılsın, diye  kanaletler yapılmış ve sulu tarım ile Kepez, Çanakkale, Özbek ovaları sulanmış ve halkın gelir düzeyinin artırılması sağlanmıştır.

Günümüzde, yerleşim alanlarının  açılması sonucu 3050 hektarlık alan sulu tarım için kullanılmaktadır.

 

İlimizde,  uzun yıllar içme ve kullanma suyu Sarıçay Kıyısı'nda açılan kuyulardan temin edilen suyun arıtılarak şehre verilmesiyle su ihtiyacı karşılanmıştır.

 

 Şehir merkezinde 1992 yılında kurulan  Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi' nin gelişiminin hızlı olması sonucu ek nüfus gelmiş ve böylece su ihtiyacı artmıştır.

 

Yerel Yönetimimiz ve DSİ Balıkesir Bölge Müdürlüğünce imzalanan protokol gereği İl Merkezi ve mücavir alanın su ihtiyacını Atikhisar Baraj Gölü'den temin edilen suyla sağlamaktadır.

 

Önümüzdeki dönem için de  şehir nüfusu hızla artma eğilimi göstermekte ve gelecek  otuz yıl içinde, tabii ki İklim değişikliği krizinin de etkisiyle nüfusumuz dört yüz bin ile beş yüz bin aralığına gelecektir.

Bu kerre, sadece insan kullanımı için değerlendirilecek Atikhisar Baraj Gölü sularının tamamı şehre ve mücavir alana verilse bile bu suyun yeterli olması mümkün değildir...

 

Bizim, ya Bayramiç Barajı'ndan  ya da Umurbey Barajı' ndan da su temini için şimdiden yatırım yapmamız gerekmektedir.

 

Bayramiç Baraj Gölü, pestisit kirliliğine maruz kalmakta ve Umurbey Barajı da istikrarsız bir çizgi oluşturmaktadır.

 

Yakında bulunan  her  iki baraj da Çanakkale  için su ihtiyacını temin açısından  çözüm olamayaçaktadır.

 

Biz, başka çözüm yolları bulmak için düşünürken asıl tehlike vahşi madencilikle kapımızı çalmıştır. Çanakkale su temin edilmediği için insanların terk ettiği ölü bir şehir olacaktır. Bu da, bizi yönetenlerin günlük çıkar üzerine politikalar üretmesi sonucu başımıza gelecek en kötü senaryodur.

 

Atikhisar Barajı üst tarafında, barajın birinci ve ikinci koruma alanları yukarıda anlattığımız gibi işleme tabi tutularak "bitkisizleştirilecek, topraksızlaştırılacak  ve patlatmalı kayaç çıkartma işlemi için de gürültülü bir  faaliyete maruz kalacaktır."

 

Ayrıca, cevher çukurları da ölüm çukurları gibi olacak. Çıkan toz, yakın çevrede tarımı da bitirecektir.

 

Yine, göçmen kuşların güzergâhında olan bu yöre, patlatmalar sonucunda   oluşan gürültü kirliliğiyle de doğal hayatın ritmi   bozulacaktır.

 

Yağışlı havalarda Atikhisar Baraj Gölü çamurlu suyla dolacaktır. Çökelti sonucu baraj gölünün ömrü kısalacak ve dolduğu için su tutma seviyesi düşecek ve devre dışı kalacaktır.

 

Baraj Gölü üst tarafında yirmi iki köy ve sekiz mezra ( kom) bulunmaktadır. Burada toplam nüfus 2400 kadardır. Maden  cevherinin nakliye çalışması ise  bu yörede yaşayan  kişilerin günlük hayatına olumsuz etki yapacaktır.

 

Bu konuda:

a) Sirkadyen etki.

b) Zeman etkisi.

c) Nikola Tesla dalgaları etkisi, d) Manyetik alan etkisi.

Açısından da  olumsuz etkileri olacaktır.

 

Sonuç olarak;

Bu faaliyetler, Çanakkale İl merkezini ve elli köyünü olumsuz etkileyecektir.

Ayrıca, ruhsat veren kurum yetkililerinin  yetki aşımı yaparak  Anayasa ihlali de yapmışlardır. Anayasamızın amir hükümleri olan "her Türk Vatandaşı istediği yerde yaşayabilir" kuralı gereği bu coğrafyadaki insanlarımızın da  yaşayabilmeliri için tedbirler almalı ve vahşi madencilik uygulamalarına fırsat tanımamalıdır.

Maden  faaliyeti gerçekleşirse 2400 kişi bu yöreden  göç etmek zorunda kalacaktır. Buna da hiç kimsenin hakkı yoktur.

 

Yerel yönetimler, o yerleşim yerinde yaşayan herkesin rahat ve sağlıklı yaşayabilmesi için gerekli olan  suyu temin etmek zorundadır.. Çanakkale Belediyesi, yine devletin bir parçası olan DSİ ile yaptığı anlaşma ile halkın sağlıklı suya kavuşması sağlanmıştır.

Çanakkale Belediyesi, (maden şirketlerinin  yöreye gelmeden önce de) su temin ettiği baraj gölünü, ortadan kaldıracak  tutum ve davranış içinde olan vahşi madencilik faaliyetlerini önlemek için daha önce  yapılan protokolun verdiği yetkiyle de gereğini yapması ve barajın ve bütün havzalarının korunması için de  gerekli olan ne varsa yapması gerekmektedir.

 

Halkın da yaşama hakkı için gerekli girişimlerde bulunması, yörenin  kamu yararına ilk kullanıcısı olan Çanakkale Halkı'nın  müktesebatı açısından da  çok önemli bir durumdur.

Hem 5442 sayılı İl Dairesi Kanunu ve hem de 442 Sayılı Köy İdaresi Kanunu ihlali yapan kamu idaresini bu kanunsuzlukları yapmaktan vaz geçmeleri için biz de uyarırız.

 

Yine, yaşama hakkına tecavüz olarak gördüğümüz suyu yok etme faaliyeti için hak aramada ihkak ı hak yapma durumuna  doğru çekilmemiz sonucu oluşacak tüm olumuzluklardan yaşam mücadelesi veren halk değil, "halk göç etsin, gitsin veya ölsün", diye izin veren  kamu otoritesi ve şirket yöneticileri sorumlu olacaktır.

 

Taleplerimiz:

1- Bu bölge maden sahası olmaktan çıkarılsın.

2- Ruhsat verilen şirketlerin ruhsatları iptal edilsin.

3-Bölge "doğal sit alanı" olarak  ilan edilsin.

4-Bölgedeki bütün sondaj çalışmaları bitirilsin.

5- Havzaya su temin eden bölge içinde faaliyet gösteren RES'lerin  zeminde oluşturdukları olumsuzluklar ortadan kaldırılsın ve RES zeminlerinde hem topraklama hem de bitkilendirme yapılsın.

6- Bölgenin faunası bu günkü gibi korunsun.

7- Bu bölgede her ne ad altında olursa olsun hiçbir yapılaşma olmasın ve bunun için koordinatları verilen yerlerde yerleşimin önüne geçilsin...

8-Bu yörenin bütün su kaynaklarının  tahlili yapılarak içilme durumları çeşme başlarında kamuoyuna duyurulmuş  olsun.

9- Su meselesinde ;kamu otoritesinin , yerel yönetimin  ve halkın yüreğinin  de aynı duygularla atabilmesi  temin edilmeli ve bunu temin için de  bütün Çanakkalelilerin , tek yürek hareket edebilmeleri sağlanmalıdır...

 

Kamuoyuna saygıyla duyururuz... 31-07-2025

 

Bünyamin Nami Tonka.

Çedodef Başkanı