Çanakkale'de ilk sel baskını olmuştu. İlki 1962 yılında ve ikincisi de 1964 yılında oldu...

Ben her iki sel baskınını da görmüştüm. Suyun yıkım gücünü de gördüm... Sarıçay Kıyısı'nda yapılmış olan set, bir bakıma şehri de kurtarmış oldu... İnsanlar, İngiliz Mezarlığı' nın oraya gelerek suyun akışını izliyorlardı... Suyun seti aşmasına bir metre kadar bir mesafe kalmıştı. Harmanlık tarafı ise tamamen su olmuştu... Hastane bayırı tarafından gelen su ise stadyumun kuzey tarafındaki duvarları  yıkmıştı.

Şimdiki İl Müdürlüğü tarafına da Kızılay çadırlar kurmuştu.

Şehir büyük bir tehlike atlatmıştı...

Daha sonra AP Hükümet, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Çanakkale Milletvekili Rahmetli Refet Sezgin tarafından  Atikhisar Barajı yaptırıldı. 1975 yılından itibaren su tutulmaya başlandı ve şehir sel felaketinden kurtulmuş oldu...

Biz, babamın bir ahbabı olan Hüseyin Amca'nın Balaban'daki evine yaz tatilinde,  konaklamalı ziyarete gitmiştik.

On, on beş gün kadar orada kalmıştık...

Balaban yolunun gidişte sağ tarafında, bir tarafı orman, diğer tarafı yol olan çok geniş bir arazi içindeki evde kalıyorduk.

Onlar bizi  torunları gibi seviyordu...

Çocukluğumuzun en güzel günleriydi.

Her taraf yemyeşil, kuş sesleri insana yaşama sevinci veriyordu...

Hüseyin Amca, orman içinden akan bir kaynak suyunu ahşaptan kanal yaparak kapısına kadar getirmişti. Su, sürekli akıyordu... Bizim için bir oyun sahası olmuştu.

Yine, birgün çitin üst tarafına doğru keşif gezisine çıkmıştım. Biraz ilerisi ormandı. Kafamı kaldırıp etrafı incelerken bir geyik yavrusu veya ceylan  karşımda duruyordu. Sürmeli gözüyle  hiç ürkmeden o da bana bakıyordu. Hani, biraz daha güven duysa  oyun arkadaşımız olacak kadar yaklaşmıştım. Ona sevimli, güzel şeyler söyledim. Sonra, birden kafasını kaldırdı ve bütün sevimliliğiyle hoplaya zıplaya ağaçların arasında kayboldu... Herhalde bir ses duydu ve korkarak kaçmış oldu...

Doğayla iç içe günler geçirmiştik.

Sonra, oradan yine burunlu bir otobüsle geldiğimiz gibi döndük.

Yolda, hane sayıları az ama, insanlarının çalışkan olduğu ve hayvancılıkla geçindiği  köylerden geçtik. Sarıçay'ın kıyısından geçerek Doğa güzelliklerini seyrederek Çanakkale döndük.

Sarıçay, bizim için balık tutulan, yüzülen ve suyu içilen bir akarsudur.

İlk kirliliği de 1970 yılında olmuştur. Biz, o zamanda bu kirliliğe isyan  etmiştik.

Zamanla hem havaalanı tarafı hem de küçük sanayi bölgesi çöplük olarak kullanıldı.

Bu süre içinde Sarıçay yatağı da daraltılmış oldu.

Biz, bu işe göz yumanlara da karşı geldik.

Gel zaman git zaman...

Ülkemiz, iki binlerin  başından itibaren vahşi madenciliğin saldırısına maruz kaldı.

Böylece, bazı işlerimiz morfolojiyi değiştirilmekte ve bu işe engel olan Mera Kanunu, Orman Kanunu ve Zeytincilik Kanunu değiştirerek, ülkemizin bütün topraklarını; kapitalist, milliyetsiz, çok uluslu şirketlere peşkeş çekmiş olduk...

Muğla, Balıkesir, İzmir, Kütahya, Bilecik, Karabük, Kayseri, Tokat, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Erzincan, Artvin, Tunceli başta olmak üzere talan edilmiştir.

İnsanlar, evlerinden, toprağından, köylerinden, dedelerinin yattığı mezarlarından bile kopartılmıştır.

Yani, hatıralarımız yok edilmiştir.

Herhalde şimdi sıra Çanakkale 'ye gelmiştir ki dağı taşı alt üst edeceğiz...

Yumru Dağları, Ağı Dağı talanı sürerken şimdi de şehrimizin içme suyunu temin ettiğimiz Atikhisar Barajı' nın yakın, orta ve uzak koruma alanlarında sekiz altın madeni şirketi  faaliyet için  ruhsat almış.

Bunu pazarlarken  kime sordular, diye  biz de sesimizi yükseltiyoruz.

Devlet aygıtı, millet içindir.

Milleti, yaşadığı topraklardan etmek, göç ettirmek  için mi yönetime geldiniz?

Bu, kabul edilir bir şey değildir.

İklim krizinin tavan yaptığı bu dönemde, bir damla suya ihtiyaç duyacağımız bir dönemde, böyle bir işe kalkışmak neyin nesidir?

Bu şirketin adı  Koza Altın A. Ş. iken adını değiştirmişsiniz. Biz, bu şirketin, halka düşmanca tavrını kabul etmiyoruz.

Ağzımıza gelen lügatimizde var olan tüm olumsuz sözleri söylüyoruz.

Siz, bu şirketin adını ne koydunuz da şimdi biz o sözcüğe ağır sözler söyleyelim?

Şeytanın aklına gelmeyen uygulamaları bırakın.

Türk insanına ve Türk kavramına saygılı olun.

Bizim hatıralarımızı da

 hafızamızdan silme çalışmasından vaz geçin derim.

1-Bu alanı doğal sit alanı ilan edin.

2-Şirketlere verdiğiniz ruhsatları iptal edin.

3- Bu yöreyi yapılaşmaya kapatın.

Bilgi edinmeniz dileğiyle.

******

Düşünmeye, okumaya, yazmaya ve konuşmaya devam...