Çevre meselelerinde yaptığımız çalışmalarda, birçok bilgiye ulaştık. Ulaştığımız bilgiler, Üniversitemizin yaptırmış olduğu Yüksek Lisans ve Doktora tezlerini incelemekle ve yine bu alanda basında çıkan haberlerle bilgi sahibi oluyoruz.

Daha sonra, Çedodef olarak bir dergi çıkartmaya karar verdik.

Bu işi nasıl yaparız, diye düşünmeye başladık.

Sonunda, çevre ve doğa  alanlarında çalışan arkadaşlarımızdan  ve öğrencilerimizden de  bu konularda çalışmaları  varsa onlardan yardım istedik. Yardım talep ettiğimiz birçok arkadaşımız bize destek oldu. Birkaç arkadaşım da bu çalışmanın bana ne faydası olacak, diye sordu. Biz de kendisine bir faydası olmayabilir ;ama, ülkemiz için faydalı olacak, dediğimizde de "ben, yardımcı olamam, boşuna zaman kaybedemem!" demişlerdi.'

Biz de bu arkadaşlarımızla olan hukukumuzu askıya aldık. Onlardan uzak durduk.

Bu arada, hiç ummadığımız yerlerden de bize destekler geldi. Biz de mutlu olduk.

Yine, dünya görüşümüz farklı olsa da bu yolda, ülke menfaatleri için birlikte yol yürüdüğümüz arkadaşlarımız oldu.

Ülkemizin her tarafından bize  destek olan bilim adamları oldu. Bu da bizi mutlu etti...

******

Bir tesadüf eseri, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu 'ndan Ağabeyimiz olan Sayın Harun Yöndem'in hazırlayıp sunduğu ve Sayın Ebru Karakaya' nın program yapımcılığını üstlendiği "Toplum-Çevre - İnsan" adlı bir programla  karşılaştım.

Sonra bu programın devamlı takipçisi oldum. Bu programa ben de üç-dört defa katıldım. Ayrıca, ÇOMÜ 'de görev yapan birçok bilim adamının da bu programda konuk olmasına vesile oldum.

Bizim çıkarttığımız dergimizde de bu programlarda anlatılanları özetleyerek de yayınladım.

*****'

Nihayet 2 Ağustos 2025 tarihli programa konuk olarak Akdeniz Üniversitesi Orman Fakültesi Emekli Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Tuncay Neyişçi Hocamız da bu programa  katıldı... İlk defa bu programda hiç duymadığımız farklı şeyler de söylendi...

Ben de bu programda anlatılanları küçük notlar olarak aldım. Bu notları, orman yangınları ve yapılması gerekenler konusunda çok çok önemli gördüm ve biraz  geç  de olsa paylaşmak istedim.

Notlar...

1-Uzun süre önce, "ormandan keçi çekildi, orman yok oldu. " değerlendirmesi var. Siz buna ne dersiniz? Sorusuna cevap olarak,

Ormanlarda gri alanlar da olmalı.

Biz, orman varlığı için" keçinin kökünü kurutmak gerekir" söylemiyle "insan - orman" ilişkisini bozduk. Böylece, orman yollarını bilen, yangında, nereye gideceğini bilen köylünün de ormanla ilişkisini kesmiş olduk.  Ayrıca, ormanlarımızı da  sahipsiz bıraktık...Aslında, orman ve keçiler birbirini beslerdi.

Orman açısından, beş kişinin olacağı yere on beş kişi için  izin verirseniz orman varlığına zarar verirsiniz.

Keçinin yönetilme sorunu vardı ve bunu en iyi orman köylüsü becerirdi. Bu denge iyi tutturulsaydı, orman, makilik alan ve insan ilişkilerinde makilikler de yaşardı ve orman yangınları makilikten ormana gelene kadar söndürülebilinirdi, bu ıskalandı.

2-Bizim üniversitelerimizde, "orman yangınlarının söndürme bilimi" diye bir ders yoktur. Şimdi varsa o konuda bilgi sahibi değilim. Varsa, bu güzel bir gelişme...

3-Bizde, Orman yangınlarının söndürme konusunda akademik bir program yok. Bu konuda, Kanada ve ABD  çok önemli ilerlemeler kaydetti. Biz, bu konuda çok gerideyiz...

4-Bizde, "Orman Yangınlarını Araştırma Enstitüsü" yoktur. Bu acil olarak kurulmalıdır.

5-Bizde, bilimsel eğitim almış ve hiyerarşik yapısı olan orman söndürme elemanı yok. Donanımlı "orman yangını uzmanı" da yok...

6-Sabotajlar, daima olacaktır. Siz, ilk ateşleme yapılabilecek yerlere farklı bitki türü ekeceksiniz ki bu hemen tutuşmayan bir bitki türü olmalıdır ve ilk tedbiri de böylece  almış oluruz...

Siz, orman arazisinde hangi bitkiler var; bunun bir haritasına sahip olmalısınız ki buna göre tedbir alıp işlem yapmış  olmalısınız...  Bu olmadığı müddetçe karadüzen söndürmeyle  ormanı koruyamazsınız...

7-Ormandan orman köylüsünü çıkarttık ;ancak, şehirlinin ikinci evine, maden ocaklarına ve ekoturizme izin vererek ormanları savunmasız bıraktık...

8-Zeytin mi Çam mı?Sorusuna da şöyle cevap verildi...

Her ağaç yanar. Siz, Kızılçam'a da bakım yaparsanız onlar da yanmaz. Yeter ki nasıl bakacağınızı, nasıl muhafaza edeceğinizi bilesiniz... Yoksa, bu yangınlar sürgit devam eder... Maddi kayıplara da sebep olur...

9- Orman köyleri ve ormana yakın köylerimiz boşalınca, köylü- orman ilişkisi de bozuldu...

Orman içi köyler yok olmaya başladı veya köylülükle ormanla ilişkisi olmayan kişilerin eline geçen köylerde yaşayanlarla da ormanı koruma çalışması yapamazsınız.

Bu yerlerde yaşayan kişileri, aileleri eğitmelisiniz;yoksa, ormanları bu kişilerle koruyamazsınız.

10- Yağmur Bombası olabilir mi? Böylece kuraklığı ve ormanlarımızın  yok olmasını önleyebilir miyiz? Uygun yerlere denizden su yolu yapabilir miyiz?Sorusuna da  şöyle cevap verildi...

Burada amaç, söndürme odaklı olmalı  ve erken  söndürme ile  erken müdahale yapıp yapamama şartlarını da  iyi belirlemeliyiz... Söndürme işinde ülkemiz şartlarına uygun uçak, helikopter ve diğer ekipmanları da değerlendirmeliyiz.

Biz, ormanlardaki bütün ağaçlara ulaşabilecek bir çalışma içinde olmalıyız. Yolları, su alınacak yerleri, diğer canlıların kaçabilecekleri komşu ormanları da belirten bir haritalama içinde olmalıyız...

11- Orman yangınlarına karşı dirençli bir bitki örtüsü üzerinde çalışmalıyız. Orman yangınları Toroslarda, Akdeniz'e bakan sırtlarda, Aksu ve Silifke Havzaları'ndaki vadilerin hava akımıyla  olmaktadır.

Ege Bölgesi'nde Gediz ve Mendereslerin oluşturduğu koridorda çıkmaktadır.

Ege'de denize dik tepelerin kuzey ve güney sırtlarında da yangın çıkmaktadır. Çünkü, ırmak vadileri, hava  akımı oluşturmaktadır.

Karadeniz'de yangın iklimsel özelliğinden dolayı olmaz. Şimdi, İklim değişikliği etkisiyle de farklı yerlerde yangınlarada şahit oluyoruz.

Bursa, Safranbolu gibi yerlerde de yangına rastlıyoruz. Bu, sürpriz değil, daha da olacak...

12- Şimdi yanan yerler, 1950 ve 1960'lı yıllarda dikim yapılan yerlerde çıkmaktadır.

Enerji ihtiyacı içinde ağaçlar kullanılmaktadır. Bu yüzden bir döngü olarak, orman yangınları olacaktır... Dikilen ağaçların  iç yapısı geliştikçe yanma riski artar. Şimdi, on beş ve otuz yıl arasında yaşı olan ağaçlar da yanacaktır. Buna ülkemiz hazırlıklı olmalıdır...

Orman yangınları açısından birtek Çanakkale ve çevresinde orman yangınları coğrafi veya morfolojik değişikliğe göre değil, rüzgârın esme yönüne göre orman yangını gelişir.

Bu yüzden, rüzgârın altı ve rüzgârın üstü yangın söndürme çalışmaları daha farklı yapılmalıdır. Yoksa şeritler halinde yangın devam eder ve rüzgârın etkisiyle  uzun mesafelere kadar gider. Yangın, ya orman bitince ya da doğal bir engel çıkınca, deniz gibi durabilir.

Bu yöreye dikkat etmek gerekir...

Son söz olarak da şunları söyleyebilirim...

Bir orman mühendisi olarak, ben de dahil olmak üzere hiçbirimizin orman yangını uzmanıyım, deme durumunda olmadığımızı ifade etmemiz  gerekir.

Çünkü, yangın söndürmek, ön tedbir almak, yollar açmak, su alım yerlerini planlamak gibi bir eğitimi almadık.

Bunları haritalandırmadık.

İşin uzmanı olan tam donanımlı bir yangın söndürme ekiplerini de  kuramadık.

Pilotlarımızı da hava ve arazi şartlarına göre eğitemedik.

Bu konuda halkı da eğitmedik...

Yine, bizde bir tane bile

"Kızılçam Araştırma Enstitüsü" yoktur.

"Orman Araştırma Enstitüleri" yoktur.

"Okaliptüs Araştırma Enstitüsü" yoktur.

Tabii ki OGM Yangın İzleme Merkezi var.

Buradan elde edilen veriler

kamuoyuyla paylaşılmalı ki biz de fikirlerimizi söyleyebilelim.

Ülkemizde hemen her konuda veri akışı kısıtlanmakta veya kasıtlı olarak, nedenini bilmediğimiz saikle halka, bilgi aktarılmamaktadır.

Çanakkale 'deki yangından etkilenen bir fert olarak yukarıdaki  bakış tarzının önemsenmesini kamu otoritesinden  beklemekteyiz.

Kamuoyuna duyururum.