Köpek sahiplerinin ortak düşüncelerinden bir tanesi de köpeklerinin hayatlarının önemli bir kısmına dokunduğudur ve bu şüphesiz ki çok doğru bir düşüncedir. Ancak bazı köpekler sadece sahiplerinin değil tüm insanlığın hayatını değiştirecek roller bürünmüştür.
Hatta bazıları için gerçek süper kahramanlar demek çok yanlış olmaz.
Balto
Balto isimli Husky cinsi köpek, 1925 yılında Alaska’da serum taşıyarak büyük bir salgını önledi.
Alaska’nın yoğun kış şartları nedeniyle tüm yollar kardan kapandığında Balto ve önderlik ettiği diğer kızak köpekleri Nome isimli kasabanın umudu oldular.
Ölümcül difteri salgını için mevcut olan tek ilaç, Balto ve arkadaşları sayesinde kasabaya ulaştırıldı.
Gunnar Kaasen önderliğindeki kızak ve köpekler gece karanlığında ve sıfır görüş mesafesiyle Nome’daki insanların hayatını kurtardı.
Barry
Dünyanın en ünlü arama kurtarma köpeğinin Barry olduğunu söylemek pek yanlış olmaz.
St. Bernard geçidinde dünyaya gelen Barry’nin tam adı Barry; “İnsan Kurtaran” anlamına gelen “Barry der Menschenretter” olarak bilinmektedir.
1800 yılında dünyaya gelen Barry 12 yılda 40 insanı denizden, 2469 metre yükseklikte olan St. Bernard geçidinde kaybolmaktan ya da çığ altında kalmaktan kurtarmıştır.
Hatta o zamana kadar Alp Mastiff olarak bilinen tür, Barry ile beraber St. Bernard olarak anılmaya başlamıştır.
Günümüzde İsveç Doğa Tarihi Müzesi’nde ziyaret edilebilen Barry’nin mağarada soğuktan yarı donmuş bir çocuğu yalayarak ısıttığı ve sırtında taşıyarak hastaneye götürdüğü bilinmektedir.
Boynunda brendi fıçısı taşıyan St. Bernard köpeği imajı da Barry’den gelmektedir.
Hatta günümüzde Barry’nin taşıdığı fıçı yine aynı müzede sergilenmektedir. İsveç’te dağcıların kullandığı ve çığ altında kalan ya da kaybolan dağcıları bulmaya yarayan vericilerin adı, Barry’nin sesi anlamına gelen Barryvox’tur.
Chips
İnsanlık tarihindeki kahraman köpekler arasında savaş kahramanı olan Chips de bulunuyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın silah sığınağını keşfederek birçok askerin hayatını kurtaran Chips, Sicilya’da en ateşli çarpışmalarda yer aldı.
Chips, Amerikan ordusunun en yüksek ikinci ve üçüncü nişanına layık görüldü. 1990 yılında Disney, Chips’in hayatını konu alan bir film yaptı.
2018 yılında ise hayvanların Victoria Haçı olarak kabul edilen PDSA Dickin Madalyası’nı aldı.
Chips, İkinci Dünya Savaşı’nda Sicilya dışında Kuzey Afrika’da, Fransa’da, Almanya’da ve İtalya’nın diğer bölgelerinde de savaşa katıldı.
Savaş sonrasında ise evine döndü ve 1946 yaşında böbrek yetmezliğinden hayatını kaybetti.
Mancs
Mancs, kahraman köpekler arasında en ünlülerden bir tanesi.
Alman Kurdu olan Mancs, Macaristan’ın Miskolc şehrinde dünyaya geldi.
Mancs kelime anlamı Macarca’da “Pati” anlamına gelmektedir.
Kahraman köpek Macs en ünlü arama kurtarma köpeklerinden bir tanesidir.
Mancs depremde enkaz altında kalan depremzedelerin yerini belirleme görevini yerine getiriyordu.
Üstelik depremzedelerin hayatta olup olmadığını anlayarak kurtarma ekibinin diğer üyelerini elde ettiği bu bilgiye göre uyarıyordu.
Bir insan öldüyse Mancs yere yatıyordu, hala hayattaysa dik durup, kuyruğunu havaya kaldırıp havlamaya başlıyordu.
Üstelik Mancs ülkemizde de bilinen bir köpek.
1999 yılında meydana gelen Gölcük depreminde enkaz altında 82 saat geçiren 3 yaşındaki bebeğin yerini tespit etti ve canlı bir şekilde kurtarılmasını sağladı.
Çavuş Stubby
Çavuş Stubby, Amerikan askeri olan Robert Conroy tarafından 1917 sahiplenilmiştir.
Conroy, Birinci Dünya Savaşı için Avrupa’ya geldiğinde köpeğini geride bırakamaz ve beraberinde gizlice Fransa’ya getirir.
Çavuş Stubby, I. Marne Muharebesi ve Chateau-Thierry Muharebesi başta olmak üzere birçok çarpışmaya katılmıştır.
Çavuş Stubby’nin duyma yetisi çok güçlü olduğu için Alman askerlerinin geldiğini daha kimse görmeden haber veriyordu.
Ayrıca savaşta yaralanan ya da hayatını kaybetmek üzere olan askerlerin yanına giderek onlara moral verdiği bu kahraman köpek hakkında aktarılan bilgiler arasında yer almaktadır.
Kahraman köpek hikâyeleri arasında en etkililerinden birine sahip olan Stubby, gelişmiş koku alma duyusu sayesinde “Hardal Gazı saldırısını” önceden haber vererek yüzlerce askerin hayatını kurtarmıştır.
Çarpışma esnasında bir gaz saldırısına maruz kalmış ve bir el bombasının şarapneli tarafından vurulmuştur.
Stubby birçok başarılarından dolayı ödül ve madalyaya layık görüldü.
1926 yılında ise hayatını kaybetti.
EKOSİSTEM
Her şey, 1960 yılının bir pazar sabahında İngiltere’nin Surrey kentinde yaşayan Elektrik Mühendisi David Latimer’in bir zamanlar içinde sülfürik asit bulunan 38 litrelik bir cam damacanayı yıkayıp içini kompostla doldurmasıyla başladı.
Tek bir örümcek otu fidesini biraz suyla damacanın dibine yerleştiren David, sonrasında damacanın ağzını mantar bir tıpayla kapattı.
Devamında da bu cam kavanozu dolaylı biçimde güneş alan evindeki bir merdiven boşluğunun altına koydu.
Yapraklarının eşit şekilde büyümesini istediği için damacanayı sık sık çevirdi.
David, yaptığı teraryumu aradan geçen 64 sene zarfında sadece bir defa suladı.
Bu süre bitkiler büyümeye ve gelişmeye devam etti.
David’in yaptığı teraryum yani “Deney” olarak başlattığı bu ekosistem, o günden beri büyüyor ve büyümeye de devam ediyor.
1972 senesinde kavanozun ağzını açtı, bir bardak su ekledi, sonrasında da bir daha kavanoza dokunmadı.
Geçen sürede bitkiler büyümeye devam etti.
Emekli olan David, aslında farkında olmadan bir rekora da imza attı.
Konuyla ilgili en büyük sıkıntı, vazo içindeki karbondioksit (CO2) miktarının fotosentezi sürdürmeye yetecek kadar olup olmadığıydı.
Muhtemelen gelecekte bir gün bu bitkiler bir biçimde solacak.
Ancak bunca zaman boyunca varlıklarını sürdürmeleri de önemli bir başarı göstergesi olarak görüldü ve bu deney David’in cam şişe içindeki “Mikrokozmosu” olarak kayıtlara geçti.
Bu teraryum, dünyada görülen üç temel döngüyü bize ispatlamış oluyordu:
Su döngüsü,
Oksijen döngüsü ve
Besin döngüsü…
Öncelikle teraryumun kendi su döngüsü bulunuyor.
Şişenin kapağı kapalı olduğu için su dışarı kaçamıyor ve bu durumda da su molekülleri içerde dolaşmaya devam ediyor.
Güneş doğduğu sürece gezegenimizin doğal döngüleri yaşamın sürmesini sağlayacak.
Yani bitkiler terlemeyle kaybettikleri suyu bir su kaynağı gibi kullanıyor.
Su, bitkinin kökleri tarafından emiliyor ve daha sonra yapraklarından dışarı atılarak kabın kenarlarında yoğunlaşıyor. Sonrasında da camdan süzülerek bir kere daha toprağa ulaşıyor.
Bitki aslında diğer tüm bitkilerin yaptığı şeyi yaparak hayata tutunuyor. Komposttaki aerobik bakteriler ölü bitki maddesini yiyerek bitkinin kullanması için daha besleyici toprak oluşturuyor.
Bakteriler ayrıca bitkilerden salınan oksijeni de kullanarak bitkilerin fotosentez yapması için gerekli olan karbondioksite dönüştürüyorlar.
Bu şekilde teraryum, gezegenimizdeki yaşamın kendisini nasıl sürdürdüğünü gösteren son derece basitleştirilmiş bir model görevi görüyor.
Sonucunda ihtiyaç duyduğu güneş ışığını aldığı sürece yaşamak için bir biçimde kendi kendini sürdürmeye devam edecek.
Devrim niteliğindeki deney, günümüzde NASA’nın dünya dışı gezegenlerde yürüttüğü çalışmalara da ışık tutuyor.
Gerekli yaşam alanını oluşturabilmek için bitki ekosistemlerinin gücünden faydalanılabileceği üzerinde duruluyor. Mars gibi gezegenler bu ekosistem modeliyle insanoğlu tarafından kolonileştirilebilir.
ÇOCUK ŞIMARIK DOĞMAZ
Fatih Sultan Mehmet çocukken çok yaramaz bir öğrenciydi.
Ders esnasında yaptığı şımarıklıklarla Hocası Akşemseddin’i çileden çıkarırdı. Hocası kendisine kızdığı zaman hemen “Ben Padişahın oğluyum bana bir şey yapamazsın” deyip tehdit ediyordu. Padişaha şikâyet etmeyi edepsizlik sayan Akşemseddin, durumu II. Murat’a anlatamıyordu.
Ancak gün geldi artık küçük Mehmet’in yaptığı yaramazlıklar çekilmez hale geldi.
Bunun üzerine destur dileyip II. Murat’ın huzuruna çıkarak; “Padişahım size bir hususu arz edeceğim ancak hayâ ediyorum” deyince II. Murat “Buyur çekinmeden anlatabilirsin” dedi.
Bu söz Akşemseddin’i rahatlattı ve başladı olayı anlatmaya.
Padişahım oğlunuz, ciğerpareniz Mehmet çok yaramaz, onun yaramazlıkları yüzünden ders işleyemiyorum, kendisine kızdığım zamanda hemen sizinle beni tehdit ediyor deyince II. Murat Akşemseddin’in yanına gelerek kulağına bir şeyler fısıldar.
II. Murad’ın kulağına söylediği sözleri duyan Akşemseddin çok şaşırdı.
Bu ne plandı, mümkün değildi bu planı uygulamak.
Akşemseddin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de Padişah onu dinlemedi ve “Bu iş olacak!” dedi.
Ertesi gün yine derste Mehmet yaramazlık yapıyordu.
Akşemseddin’in uyarısına aynı tehdit cevabını verdiği sırada Padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi.
Bu olay karşısında Akşemseddin hiddetlenerek Padişaha bağırdı ve bir tokat atarak, “Bu şekilde sınıfa giremeyeceğini izin istemesi gerektiğini” söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi.
Padişah mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı.
Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet’in nutku tutulmuş ne yapacağını şaşırmıştı.
Güvendiği babası hocasından tokadı yemişti.
Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahcup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi.
Plan muhteşem bir şekilde işlemişti.
O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı.
Çünkü güvendiği dağlara kar yağmıştı.
Eğitimin ne olduğunu II. Murat kadar olamasa da; en azından kendi çocuğunu yanlış yollara sürüklemeyecek kadar idrak etmiş anne ve babalara ihtiyaç var. Unutmayalım, Çocuklar şımarık doğmaz; diplomalı, maaşlı ama eğitimsiz ebeveynler tarafından şımartılır...
Alıntıdır