Ülkemiz insanının hemen hemen hepsinin bir bisikleti olmuştur.
Çünkü bisiklet her insanın sahip olabileceği en ucuz, lükstür.
.
Küçük yaşta alınan bisiklet çocuklar için vazgeçilmezdir.
Ona binmek, sürmek başka bir hayattır.
.
Bizim mahalledeki arkadaşlarla (ki herkesin bir bisikleti vardı) yazın yapacak iş olmadığından, çete halinde gezerdik.
Şimdilerde nüfusu neredeyse 30 bine yaklaşmış olan Esenler Mahallesi’nde in-cin top oynuyordu.
Eski Vali Konağı önünden yokuşu çıkarak, şimdiki Anafartalar Spor Salonu’nun önünden giderek çağla ağaçlarına korkarak dalardık.
.
Bisikletlerle Abide’ye gittiğimiz vardır, o kadar yani.
Halen bir bisikletim var.
Zaman zaman onunla şehri, sağlık için turluyorum, işe gidiyorum.
Çok acil bir işim olduğunda, şehir trafiğinden kurtulmak için bisikletimi kullanıyorum.
.
Sosyal medyada bisikletle ilgili bu yazıyı bulunca sizlere de aktarayım dedim.
.
Bakın nasıl anlatılmış bisiklet.
.
“Bisiklet, gezegenin yavaş ölümüymüş…”
Bir bankacı, bir gün ekonomistlerin alışılmış dengelerini altüst eden şu sözleri söylemiş:
“Bir bisikletçi, ülke ekonomisi için tam bir felakettir.
Araba satın almaz, kredi çekmez, sigorta poliçesi ödemez.
Benzin istasyonlarına uğramaz, tamirciye gitmez, otopark parası vermez.
Ne otoyollara ihtiyaç duyar ne de trafiği kilitler.
Kaza yapmaz, hastaneleri doldurmaz, obez olmaz.
Sağlıklı insanlar ekonominin dişlilerini döndürmezler.
İlaç almaz, doktor kapılarında beklemez, ekonomiye katkı sağlamazlar.
Oysa her yeni … şubesi açıldığında, en az otuz kişiye iş kapısı aralanır;
On kardiyolog, on diş hekimi, on diyetisyen ve beslenme uzmanı iş bulur;
Bir de mağazanın kendisinde çalışanlar vardır tabii...”
.
Ve bankacı sözlerini şu ironik cümleyle bitirmiş:
“O hâlde iyi düşünün:
Bir bisiklet mi tercih edeceksiniz, yoksa bir arabayı mı?”
Düşünmeye değer bir paradoks değil mi?
Yürüyenler ise ekonomistler için daha da tehlikelidir;
Zira onlar, bisiklet bile almazlar…
.
Bisikletle ilgili birçok güzel söz buldum.
Bakın kim, neler söylemiş onun hakkında.
.
“Bisiklet sizi sadece hedefinize götürmez, daha fazlasını yapar... Sizi hep tehlikeye karşı uyanık tutar ve hoş bir endişe halinde. Her şey olması gerektiği gibi olur; köpekler paçanızdan kavrar, yoldaki çukurlar sizi sinir eder. Sonuçta hedefe varmak hep eğlenceli olur!”
Bill Emerson
“Bisikletleri, dünyayı kurtarabilecek, binilebilir bir sanat olarak düşünebilirsiniz.”
Grant Petersen
.
“Bisiklet geleceğin önemli bir parçası. Olmak zorunda. Spor yapmak için spor salonuna arabayla giden toplumda bir yanlışlık var.”
Bill Nye,
.
“Bisiklet merak uyandırıcı bir araçtır. Yolcusu, aynı zamanda motorudur.”
John Howard
.
“Bisiklet, kadınların özgürleşmesine dünyadaki diğer her şeyden daha fazla katkı sağlamıştır.”
Susan B. Anthony
.
“Dünya çevresinde yapılacak bir tur bile, tek bir pedalın dönmesiyle başlar.”
Scott Stoll
.
“Bisiklet turu dediğin, mutsuzluktan kalkan bir uçuştur.”
James E. Starrs
.
“Bisiklet, insanlığın en asil icadıdır.”
William Saroyan
.
“Hayat, bisiklet sürmek gibidir. Dengenizi korumak için, devam etmelisiniz.”
Albert Einstein
.
“Bisikleti aldığımda, belki de dünyanın en mutlu çocuğu olmalıydım.”
John Lennon
.
“Hiçbir şey bisiklet sürmenin basit zevkine benzemez.”
John F. Kennedy
.
“Ruhlar düşük olduğunda, gün karanlık gözüktüğünde, iş monoton hale geldiğinde, umut pek görülmediği zaman, sadece bir bisiklet alın ve bir şey düşünmeden yola çıkın.”
Arthur Conan Doyle
.
Ancak;
Daha önce basit olan sürüşü yeni çıkan bir kanunla zorladılar.
Nasıl mı?
Artık bisiklet, motosiklet, traktör ve elektrikli bisiklet kullanıcılarına eldiven ve gözlük gibi koruyucu ekipman takma zorunluluğu getirildi.
Motosikletin arka koltuğundaki yolcular da gözlük ve eldiven takmak zorunda.
.
Ülkede meydana gelen kaza sayısına baksak, kaç tanesinin içinde bisiklet var?
Sadece başlıkla kullanılabilen bisiklete şimdi eldiven, gözlük ne anlama geliyor?
“Efendim biz vatandaşı koruyoruz” diyeceklerdir.
“İnsan yaşamı bizim için önemli” diyecekler!
.
Yahu 23 senedir bu ülkeyi yönetiyorsunuz.
Bir kere olsun insan yaşamını düşündünüz mü?
Ne verdiğiniz maaş, maaşa benziyor,
Ne sosyal yardımlarınız.
.
Deprem konutları ortada,
İnsanlardan para alarak yapmadığınız konutlar için diyecek yok.
Hani insan yaşamı.
.
Zırt pırt bahanelerle içeri attığınız insanlar?
Ne siyasi politikanız politika, ne para politikalarınız?
Ne dış ilişkileriniz, ne iç dünyanız?
.
Her şey bitti, sıra bisikletlilere eldiven taktırmaya mı geldi?
.
10 senedir bu köşeden olumsuzluğu yazıyorum.
“Taşıt geçiş yasağı olan” 23 Nisan yaya Köprüsünden motosiklet geçişini önleyemediniz daha.
Hiçbir şey olmamış gibi, her şey mükemmelmiş gibi, şimdi de eldiven çıktı başımıza.
Sorsanız “Modern çağın gereği” derler.
Hadi oradan!
.
O kadar moderniz ki;
Daha dün herifler, yıllardır girmek için can attığımız Avrupa Birliği üyeliğimizin yolunu kapattılar.
Olsun biz de eldivenle gireriz artık…
CLİNT EASTWOOD
İşten eve geldim.
Kafam kazan gibi.
Hemen bilgisayarımın başına oturmak istemedim.
Açtım Tv’yi.
Ama yemek programlarından, akrabasını doğrayan adamı anlatan programdan başka bir şey yok.
.
İlerliyorum kanallarda.
Aaa!
O da ne?
Clint Eastwood’un filmi.
.
“Acaba hangisi?” diye sordum kendi kendime.
Merakla izlerken karşıma “Kötü” karakterini canlandıran Melek Gözlü Lee Van Cleef çıkmaz mı?
Dedim bu film “İyi, Kötü, Çirkin”
Daha düşünürken karşıma “Çirkin” karakteri ile Eli Wallach çıktı.
.
Eşimle yemeğe gidecektik.
Bana üç kere “Haydi” dedikten sonra zorla ayrılabildim filmin başından.
Hâlbuki finaldeki mezarlık sahnesini seyredecektim daha.
.
Sabah bu yazımı yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumda turladığım sosyal medyada şu yazı çıktı karşıma.
Tesadüfe bakın.
.
Eh tabi size aktarmadan olmazdı.
.
Kore Savaşı sırasında geçirdiği bir uçak kazasında neredeyse ölüyormuş.
Uçağın yakıtı bitti ve Kaliforniya, Point Reyes açıklarında köpekbalıklarıyla dolu sulara düştü.
.
Kazadan sağ kurtuldu ve pilotla beraber kıyıya doğru 3,2 mil yüzdü.
Bu bir savaş değildi; Kore'ye asla gitmedi.
Askerliğini Kuzey Kaliforniya'daki Fort Ord'da yüzme eğitmenliği yaparak geçirdi. Bu yüzme becerisi, bombardıman uçağı Pasifik’e düştüğünde hayatını kurtardı.
Hollywood onu bulmadan önce, o yolunu bulmaya çalışan genç bir adamdı.
.
İtfaiyeciydi, golf sopası taşıyıcısıydı, bir marketin çalışanıydı ve daha birçok şeydi.
Oyuncu olmak gibi büyük bir planı yoktu.
Çoğu kişi onun caz piyanosu çalan bir müzisyen olarak, hayatını sürdürmeyi amaçladığını ise hiç bilmiyor.
Oyunculuk ise daha sonra, tesadüf eseri ortaya çıktı.
.
Doğumunda hemşireler onda özel bir şey gördüler ve ona “Samson” lakabını taktılar.
Zira doğduğunda 5,2 kilodan fazlaydı ve adam doğuştan güçlüydü.
Şimdilerde 95 yaşında hâlâ film çekmeye çalışan bir adam.
.
Resmin solundaki adam sağdaki adamın gençliği.
Herkes onu “İyi, Kötü ve Çirkin”, “Birkaç Dolar İçin” ve “Bir Avuç Dolar” gibi klasikler arasında yerini alan vahşi batının kovboy rolleriyle tanıdı.
Tabii ki bu adam Clint Eastwood’du...
TOPLU İĞNE
Cumhuriyet dönemini kimseye ispatlamak zorunda değiliz.
Herkesin elinin altında cep telefonu var.
Açar, bakar tarihte neler olmuş?
Kim neyi ne zaman bulmuş?
Ne, ne zaman bulunmuş?
.
“Kayseri Uçak Fabrikası” ya da ilk kuruluş adıyla “TOMTAŞ.”
1926 yılında Kayseri’de kurulan ve
Toplam 200 uçak üretmiş olan Türkiye’nin ilk uçak fabrikası.
.
Fabrika 1928 yılında çeşitli nedenlerle kapanmış,
1931 yılında tekrar açılmış,
1950 sonrasında çeşitli nedenlerle üretim durmuş.
.
Şimdi sosyal medyada dolaşan şu yazıyla devam edeyi.
.
Kayseri Uçak Fabrikası ilk açıldığında fabrikanın elektriği yokmuş.
Jeneratörlerle çalıştırılmış.
.
Sonra tren yolu yapılmış ve büyük jeneratörler gelmiş.
Hirfanlı Barajı yapılıncaya kadar elektrik böyle sağlanmış.
.
Kendi havaalanı olmadığı için kanatları at arabalarıyla boş arazilere çekilerek orada birleştirilmiş.
Fabrikanın inşası sırasında eşek, katır, deve bile kiralanmış.
Gıda ve giyeceğin tamamı Kayseri iç piyasasından karşılanmış.
Böylece marangoz, manav, hububatçı, terzi, ayakkabıcı, demirci, bakırcı gibi zanaatkârlara üretim yapma imkânı doğmuş.
.
Anneler oğullarıyla “Oğlumuz tayyare pavlikasında çalışır” diyerek övünürken; fabrika, fabrikadan öte bir eğitim kurumuna dönüşmüş ve tornacı, frezeci, kaportacı, kaynakçı, motorcu ustaları, şehrin metal sanayisinin temelini oluşturmuş.
.
Bu memleketin çocukları “Yoklukta uçak üreten, ürettiği uçakları hem satan hem de İran’a hediye edebilen kahramanlardır”
.
Sonra ne olmuş?
Sonrası malum o kadar emek milli servet heba edilmiş.
Fabrika yok edilmiş uçaklar toprağa gömülmüş.
Metal parçalarından demir kaşık yapılmış ve uçak mühendisleri ev hapsinde tutulmuş.
Böylece bir milletin geleceği yok edilmiş
.
İşte böyle…
Bir Uçak Fabrikasının hikâyesi hazin bir şekilde noktalanmış.
Kim noktalamış?
Hangi zihniyet acaba?
.
Uçak yapandan, toplu iğnesi olmayan bir ülkeye dönüşenin vay haline?
ŞİKÂYETİ BIRAK!
Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikâyet etmesinden bıkmıştı.
Bir gün çırağına şöyle dedi:
“Git biraz tuz al gel.”
.
Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde ekledi:
Usta: “Şimdi bir avuç tuz al ve bir bardak suya atıp iç.”
Çırak, ustasının söylediğini yaptı ama suyu içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
Usta, “Tadı nasıl?” diye sordu.
Çırak, “Acı” dedi.
.
Usta gülerek çırağını kolundan tuttu ve dışarıya çıkardı.
Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de şöyle dedi:
“Şimdi de göle bir avuç tuz at ve gölden su iç bakalım.”
.
Söyleneni yapan çırak ağzının kenarından akan suyu koluyla silerken usta aynı soruyu sordu. “Tadı nasıl?”
Çırak “Ferahlatıcı” dedi.
Usta yapılanların karşılığı olan öğüdünü söyledi:
“Daralmış kalbini bir göl gibi genişlet. Bir bardak kadar olan kalbini büyüt ve çevrendeki her şeyden şikâyet etmeyi bırak...”