Yine sosyal medya yazısı.
Güzel bence, okuyun…
Gazi Paşa, geceleri başını yastığa koyduğunda acaba gözlerinin önüne ne gelirdi?
57. alay içinde güzel türkü söyleyen o askerin parçalanışı,
Filistin çöllerinde açlıktan ölen o arkadaşı,
Bitlis'te gözü önünde toprağa yığılan dostu,
Canı pahasına savunduğu Çanakkale'den geçip İstanbul'u işgal eden gemiler,
Sakarya meydanlarındaki kan ve acı o sahne, suikast girişimleri...
İçinde yaşlılar, çocuklar, kadınlar ile dolu ve ateşe verilmiş camiler, okullar, harabeye dönmüş yüzlerce köy, yol kenarlarındaki hendekler içinde kılıçtan geçirilmiş bebekler...
"Büyük Taarruz", "30 Ağustos" deyip geçiveriyoruz; fakat farkında değiliz...
450 km boyunca taarruz eden askerlerin ve Gazi Paşa'nın Yunan kovalamacasında gördüğü manzarayı hiçbir millet görmemiştir.
Bir ordu düşünün ki düşmana taarruz ettikçe düşman kaçıyor ve önündeki evleri yakmaya, insanları katletmeye devam ediyor.
Taarruz eden asker, oradan geçerken hanımının ve ufacık yavrusunun yanmış, kesilmiş, paramparça edilmiş cesetlerini görüyor ve gözyaşları içinde taarruza devam ediyor...
İzmir'e giren süvarilerin yüzlerine dikkat
ettiniz mi?
Hiçbiri gülmüyor.
Alt üst olmuş bir psikoloji içinde gözlerinin önündeki manzarayı ve kalplerindeki acıyı hayal edemeyiz.
Buna rağmen çelik gibi bir irade ile verilen emirden azıcık bile çıkmıyorlar.
Asayiş asla bozulmuyor.
30 Ağustos'ta bu oldu.
Gazi Paşa başını yastığa koyduğunda, akli dengesini yitirmek için sayısız sebebi varken, o akıl ve o iradeyle devlet kurmuş, yönetmiş ve kalkındırmış.
Çobandan pilot çıkarmış.
Kağnıdan, uçak üretmiş.
Ona bu gücü veren, aklını yitirmemesini sağlayan bir tek şey olabilirdi:
Yüksek vatan ve millet sevgisi.
Ancak yüksek ilke, yüksek ülkü sahibi bir insan bunca yaşananlardan sonra sağlıklı kalabilirdi.
Önünde yanmış cesetler duruyor ve aklından, yüzlerce yıl milletin kanını emen kapitülasyonları kaldırmak geçiyor, geçebiliyor!
Böyle bir irade bahşedilmiş bir irade değildir de nedir?
30 Ağustos kutlu bir gün değildir de nedir?
(Alıntı)
SADECE UYARDIK!
Sosyal medyada bu aralar oldukça yaygın olan bu yazıyı sizlerlerle paylaşmak istedim.
Bundan 29 yıl önce 1996 yılının Ağustos ayının 11. günü daha önce Batı Almanya’dan hareket eden motosikletli grup, Güney Kıbrıs’a gelir.
Niyetleri; Sınırdan Kuzey Türk toprağına girerek, en yakın kontrol noktasındaki Türk Bayrağını indirip yerine Rum bayrağı çekmekti.
O tarih de Kuzey Kıbrıs’ta ki Kolordu Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı'ydı. (namı diğer Tamburalı Paşa)
Batı Almanyalı, Avrupalı, Rum ve Yunan motosikletlilerin arkasında Batı kamuoyunun, Rum-Yunan Ortodoks kiliselerinin de güçlü bir desteği vardı.
ABD Büyükelçisi ise iki gün önce Korgeneral Hasan Kundakçı’ya gelip;
-“Motosikletliler sınırınızı geçip bayrak direğinize bir bez parçası asacaklar haberiniz olsun. Bundan bir şey olmaz” diyor.
"Bez parçası" diye adlandırdığı "Rum Bayrağıdır…"
Problem çıkmaması için olayı hafifletme çabasındadır.
Kundakçı Paşa da ABD Büyükelçisine,
-“Öyleyse Rauf Denktaş Bey’den izin alın, ben sessiz kalayım” diyerek zekice bir tuzak kuruyor.
Fakat Büyükelçi tuzağın farkında,
-“O zaman KKTC’yi tanımış oluruz” diyor. Bunun üzerine Korgeneral Kundakçı;
-“O halde bizi zorlamayın. Bizim sınırımızı geçmeye kalkan kim olursa olsun kurşunlarım. Onun için sakın sınırda bulunan bayrak direğine çıkıp Türk Bayrağını indirmeye ve Rum bayrağı çekmeye yeltenmesinler” uyarısını yapıyor.
Korgeneral Hasan Kundakçı, Türk askerine gereken emri veriyor ve gerekçesini şöyle açıklıyor:
-“Eğer sınırımızı bir kişi geçer, Bayrağımızı indirirse, ben Türkiye’ye dönmem, dönemem. Alnıma tabancayı dayar, dokunurum tetiğe.”
11 Ağustos 1996 günü, motosikletlilerden yarısı işin ciddiyetini anlıyor ve vazgeçiyor, ortada sadece Rumlar ve Yunanlar kalıyor.
14 Ağustos 1996 günü 35-40 kişilik bağnaz Rum ve Yunan grup hududumuzu delip Bayrağımızı indirmeye kalkıyor.
Bayrak direğine tırmanan bir Rum, daha Türk Bayrağına dokunamadan tek kurşunla yere indiriliyor.
Bu Türk düşmanı bağnaza yardımcı olan iki İngiliz askeri de kalçalarından vuruluyor.
Korgeneral Hasan Kundakçı, sonrasını şöyle anlatıyor:
-"Olaydan on dakika sonra odamda oturuyordum, BM Barış Gücü Komutanı Tuğgeneral ve BM Kurmay Başkanı İngiliz Albay geldi:
-'Sayın Generalim, çok kötü şeyler oldu. Bayrak direğine çıkan bir kişi öldü ve iki İngiliz askeri kalçasından yaralı.'
Onlara dedim ki;
'Sizi kaç gündür uyarıyorum. Bu işe engel olabilirdiniz, olmadınız. Üstelik o vurulan İngiliz askerleri de motosikletli bağnazı direğe doğru yönelttiler. Engel olabilirlerdi, olmadılar. Merak etmeyin Albayım, biz iki İngiliz askerini sadece uyardık, öldürmedik. Onun için kalçalarından uyarıda bulunduk."
BM Kurmay Başkanı Albay, İngiliz Albay küstahlaşarak; "Ölebilirlerdi Generalim", diye sesini yükseltince Kundakçı Paşa tabancasını çıkarıyor.
Yanında ki Albaya diyor ki;
-“Yan taraftaki hedefi yenile!”
Albay şaşkındır ama hedefi yeniliyor.
Paşa 25 metreden beş el ateş ediyor, Albaydan puanları okumasını istiyor.
Puanlar okunuyor, 50 üzerinden 5 kurşun da 49’a isabet etmiştir.
Biraz önce küstahça konuşan İngiliz Albay şaşırıyor ve susuyor.
Korgeneral Hasan Kundakçı;
-"Şimdi anladınız mı? Türk bayrağını indirmek isteyeni vurup etkisiz hale getirmek istedik ve istediğimizi yaptık. Sizin iki İngiliz’i öldürmek istemedik, sadece uyardık..." dedi.
16 Ocak 2023'te vefat eden Korgeneral Hasan Kundakçı Paşamızın Ruhu Şad, Mekânı Cennet Olsun.
ZENGİN OLACAK BURÇLAR
Astroloji dünyasında, bazı burçların doğuştan gelen şansları, çalışkanlıkları ve azimleriyle hayatlarının belirli dönemlerinde mutlaka maddi başarıya ulaşacakları söylenir.
Parayı mıknatıs gibi çeken, milyonerliğin kitabını yazan bu burçlar, hem finansal hem de kariyer anlamında zirveyi zorluyor. .
Peki hangi burçlarmış bunlar?
Başak Burcu:
Çelik Gibi Kararlı
Başak burçları, disiplinli ve kararlı yapılarıyla tanınır.
Hedeflerine odaklanmakta ve başarıya ulaşmakta hiç zorlanmazlar.
Şöhret ve servet yolunda karşılarına çıkan engelleri kolayca aşarlar.
Vasat olanla yetinmeyen Başaklar, her zaman en iyisini hedefleyerek finansal başarılarını garanti altına alır.
Aslan Burcu:
Sahnenin Hâkimi
Aslan burcu insanları, hayatta her durumla başa çıkmanın yollarını bulur.
Başarısızlığı motivasyon olarak kullanır, asla pes etmezler.
Göz önünde olmayı seven Aslanlar, sosyal çevrelerinde fark yaratır.
Bu özellikleri sayesinde zengin, ünlü ve saygın bir konuma ulaşırlar.
Boğa Burcu:
Sabır ve İnadın Sembolü
Boğa burçları, sabır ve azimleriyle bilinir.
Hedeflerine ulaşana kadar durmadan çalışırlar.
Lüks yaşam arzuları, onları daha çok motive eder.
Ayrıca doğuştan gelen şansları, finansal konularda yüzlerini güldürür.
Boğalar, kazanana kadar mücadeleden vazgeçmeyen gerçek yatırımcılar olarak görülür.
Koç Burcu:
Tutkulu ve Zeki Lider
Koç burcu, zengin olmadan ölmeyecek burçların başında gelir.
Sabırsız ama son derece tutkulu olan Koçlar, tutkularını işe dönüştürerek başarıya ulaşırlar.
Zekâları ve cesaretleriyle sürekli yeni fırsatların peşinden koşar, kariyerlerinde yükselirler.
Bu özellikleri onları sıkça başarılı ve zengin yapar.
Oğlak Burcu:
İş Dünyasının Zirvesindeki Patronlar
Oğlak burçları, kararlılıkları ve liderlik özellikleriyle tanınır.
İş dünyasında nasıl yol alacağını bilen gerçek patronlardır.
Kurumsal merdiveni hızla tırmanarak finansal güçlerini artırırlar.
Oğlaklar, üstün başarıları sayesinde maddi anlamda da zirveyi zorlar ve kalıcı zenginlik elde ederler.
Astrolojideki bu 5 burç, sadece çalışkan ve azimli olmalarıyla değil, aynı zamanda doğuştan gelen şansları ve fırsatları doğru değerlendirme becerileriyle de parayı kendilerine çekiyor.
Onların hikâyeleri, azim ve fırsatların birleştiği noktada büyük başarıların mümkün olduğunu gösteriyor.
Bu yazımdan sonra zengin olan olursa beni de görmeyi unutmasınlar…
MARAŞ DONDURMASI
Maraş Dondurmasının ortaya çıkışı, Osmanlı dönemine kadar uzanan ilginç bir hikâyeye dayanır.
Rivayete göre, Maraşlı Osman Ağa adında bir esnaf, Osmanlı saraylarına yabani orkide köklerinden elde edilen salep satıyordu.
Bir gün, satışlardan artan salebi süt ve şekerle karıştırıp kara gömer.
Ertesi gün karışımı kontrol ettiğinde, salep ve sütün soğuk hava etkisiyle yoğunlaşıp sakız gibi sündüğünü fark eder.
Osman Ağa, bu yeni keşfettiği lezzeti çevresindekilere tattırır ve büyük beğeni toplar.
İlk başlarda “Salepli Karsambaç” olarak bilinen bu lezzet, zamanla geliştirilerek “Maraş dondurması” adını alır.
Maraş dondurmasının en önemli özelliklerinden biri, Maraş dağlarında kekik, çiğdem, keven ve sümbül gibi doğal bitkilerle beslenen keçilerin sütünden yapılmasıdır.
Bu doğal beslenme, dondurmanın kendine has lezzetini ve dayanıklılığını sağlar.
Bugün, Maraş dondurması, Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir keyifle tüketilen, geleneksel bir tatlı olarak bilinmektedir.
HAN DUVARLARI
Faruk Na^fiz Çamlıbel’in ünlü "Han Duvarları" şiirini bilirsiniz sanırım...
İşte bu şiirin öyküsü.
Şiirde ismi geçen "Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış" kimdir?
Yemen cephesinden Sarıkamış cephesine sevk edilen, Maraşlı askerlerden biridir.
Memleketinden, sevdiğinden ayrılalı 10 yıl olmuştur ve ailesi muhtemelen öldüğünü düşünüyordur.
Yemen'den döndüğü için üzerinde kışlık elbisesi bile yoktur.
Ve Sarıkamış'ın o soğuğunda hastalanır.
Savaş bittikten sonra köyüne, anne ve babasına dönmek için yola çıkar, ancak vereme yakalanmıştır.
Ulukışla taraflarında kaldığı bir handa, köyüne ulaşamadan ölür.
Ölmeden önce de hanın duvarlarına aşağıdaki dörtlükleri yazar.
Garibim namıma Kerem diyorlar.
Aslımı el almış harem diyorlar.
Hastayım derdime verem diyorlar.
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben…
On yıl var ayrıyım kına dağından,
Baba ocağından yar kucağından,
Bir çiçek dermeden sevgi bağından,
Huduttan hududa atılmışım ben...
Gönlümü çekse de yârin hayali,
Aşmaya kudretim yetmez cibali,
Yolcuyum bir kuru yaprak misali,
Rüzgârın önüne katılmışım ben...
1922 yılının soğuk bir Mart ayında Kayseri Lisesi'ne atanan genç edebiyat öğretmeni olan Faruk Nafiz Çamlıbel ise Kayseri'ye giderken aynı handa misafir kalır.
Şeyhoğlu Satılmış'ın ölmeden önce duvara yazdığı o meşhur dörtlükleri görür...
Ve o dizeler Faruk Nafiz Çamlıbel'in ünlü "Han Duvarları" şiirine dönüşür.
Denilen odur ki:
Bu ülkenin her bir köşesinde şehit kanı vardır.
Kolay alınmadı bu ülke.
Onlarca yıl anasından, yârinden, çocuğundan ayrı,
Cepheden cepheye koşan,
Yazlık kıyafetlerle eksi 20 derecede savaşan yiğitlerin sayesinde oturuyoruz bu topraklarda.
Bu toprakların bir metresini bile gözden çıkartanın gözü çıkar...
Dolar ile almadık ki biz bu ülkeyi dolar ile yıkılsın,
Petrol ile almadık ki, petrol artınca yıkılsın,
Sokak oyunlarıyla almadık ki, sokakta kaybedelim.
Kan ile aldık, kan...
Ve ancak kan ile veririz.
Sahip çık vatanına...
(Alıntıdır)
BİRAZ GÜLÜMSE
Kadın, kocası uyurken onun cep telefonunu didik didik kontrol edince, tanımadığı üç farklı telefon kaydına rastlamış...
"Müşfik Kadın"
"Harika Kadın"
"Rüyalarımın Kadını"
Müthiş sinirlenmiş.
Elleri titreyerek hemen ilk numarayı aramış.
Karşısına kayınvalidesi çıkmış...
Aceleyle ikinci numarayı arayınca karşısına çıkan kocasının kız kardeşi ile bir süre konuşmak zorunda kalmış...
Üçüncü numarayı arayınca, bu sefer de kendi telefonu çalmaz mı?
Masum kocasından şüphelendiği için ağlamaktan gözleri şişmiş, affedememiş kendini.
Hemen koşup eşine harika bir takım elbise hediye etmiş...
Kocası da çok mutlu olmuş.
"Hafta sonu şehir dışındaki toplantıya gideceğim, bunu giyebilir miyim?" demesi kadını da çok mutlu etmiş.
Sonra mı?
Kocası, telefonunda; "Tesisatçı Arif" ismiyle kayıtlı arkadaşıyla, başbaşa nefis bir hafta sonu geçirmiş…