Şehrimizde, ülkemizde ve dünyada neler oluyor neler?

Hangi gündeme yetişeceğimizi şaşırdık.

Şehirdeki gündemde AKP’nin uzun yıllar sonra bir açıklama yaparak CHP kanadına saldırması vardı.

Bir afiş bastırıp, şehrin çeşitli yerlerine astırarak, CHP saflarına bir atak gerçekleştirdi.

“Aranıyor” başlıklı ilanda, “Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek kayboldu. Seçim öncesi ‘Şehrin sorunlarını çözeceğim’ diye vaatlerde bulunan başkanı seçimlerden sonra gören olmadı. Trafik, altyapı, otopark gibi sorunları bırakıp kaçan başkan nerede? Aranıyor, halk tarafından. Bulanlara ücretsiz otopark” yazıyordu.

AKP’liler, şehirde dolaşırken duyduğum ve vatandaşların uzun zamandır dilinden düşmeyen “Muharrem Başkan ortada yok!” söylemlerini ortaya koydular.

Bu ilanın yanında eş zamanlı olarak AKP Çanakkale Merkez İlçe Başkanlığı; “Muharrem Erkek, Çanakkale Belediye Başkanı oldunuz ama şehri yönetmeyi unuttunuz! Seçim öncesi halka verdiğiniz sözlerin hiçbirini tutmadınız. Altyapı sorunları büyüdü, trafik keşmekeşe döndü, çöpler birikiyor, belediye ise sessiz!” şeklinde açıklama yaptı.

Açıklamanın sonunda ise “Çanakkale'yi yönetemiyorsanız, o koltuğu boşuna işgal etmeyin! Bu şehir sahipsiz değil, halk hesabını sorar!” şeklinde cümleler kullanıldı.

Tabi bu çıkışa CHP ilçe başkanlığı sert bir şekilde cevap verdi ve şehirde siyaset ısınmaya başladı.

Aslında ben de belediye başkanı olsam kılımı bile kıpırdatmazdım.

Zira belediye olarak iş yapmaya kalksanız hemen hakkınızda soruşturma açılıyor, gecenin bir vakti gözaltına alınıyorsunuz.

Ülke ne hale geldi siz varın düşünün.

İş yapmıyorsa da Muharrem Erkek’e hak vermemek elde değil.

Silivri bu aralar soğuk olur zira…

Tabi bu yarı şaka, yarı gerçek yorumdan sonra AKP’ye de bir laf söylemek lazım

Ülkenin durumu ortada.

Emekli maaşları 14 bin lirayken, kiraların 25 bin olmasının müsebbibi de kendileri.

Şu mübarek Ramazan ayında iktidara karşı vatandaşların, pek hayırlı isteklerde bulunduklarını sanmıyorum.

Çanakkale’de yerel seçimlerde 3. parti konumuna düşmüş bir partinin böylesi bir çıkışa da anlam verilmez.

“Siz nerelerdeydiniz?” şeklindeki soru hep önlerinde durup kendilerini sorgulamaları gerekirken, suçu başkalarına atma modası Genel Başkandan geçen bir huy olarak kabul edilebilir.

Madem iş yapmayan bir belediye ve onun başkanı varsa bu halk neden size oy vermiyor?

Biraz da onu sorgulasanız…

Şehrimizde yaşanan bir ihale ile gündem değişti.

80 milyon liraya ihaleye çıktıktan sonra iptal edilen ve yeniden ihaleye çıkan Çanakkale Belediyesi eski Hal Binası, yapılan ihale ile 142 milyona satıldı.

Burada İYİ Parti kurmaylarını kutlamak gerek.

Ancak ilk ihaleyi başkanlık yetkisini kullanarak iptal eden Başkan Erkek’i de kutlamak gerek.

Etmeyebilirdi.

3 gün konuşulurdu ve unutulurdu.

Bu ülkede neler unutuldu neler.

O mu unutulmayacaktı.

Evet.

Muhalefet bastırmış, Başkan da gereğini yapmıştır.

Her iki tarafa da halkın çıkarlarını korudukları için teşekkür etek lazımdır.

Ülkeye dönersek gündem dolu.

Devlet Bahçeli’nin çıkışı ile terör örgütü PKK silah bırakma aşamasına geldi.

1976’dan beri ülkemizde yıkmadığı, yakmadığı yer bırakmayan, binlerce insanın ölümüne sebep olan terör örgütü silah bırakma aşamasına geldi.

“Bebek katili” olarak bilinen örgütün başı olan Abdullah Öcalan için “Mecliste konuşsun” çağrısı yapılmış, o da bir bildiri yayımlayarak örgüte seslenmişti.

Şehit aileleri başta olmak üzere halkın içine pek sinmeyen bu gelişmelerin nerelere evrileceği, hangi sonuçları doğuracağı ve sonucunun kime yarayacağı belirsiz.

Hepsini yaşayıp göreceğiz.

Ancak bunun bir iç siyaset amaçlı yapıldığı konusu açığa çıkar ve bu millet de bunu sezerse, vay o partilerin haline.

Avrupa’da olduğu gibi milliyetçi fikirlerin tavan yapması, tahmin edilemez boyutlara çıkabilir.

Bence iki ucu hassas bir iş.

Hassas davranmak lazım.

Oldubittiye getirilirse ülke olarak çok zarar görürüz gibime geliyor.

Ülkedeki ise durumlar hep aynı.

Ekonomik batış halen devam ediyor.

23 sene önce “3Y ile baş edeceğiz” diyerek iktidara gelen AKP’yi, halen bunlarla mücadele edecek diye bekliyoruz.

Yasaklar, Yoksulluk ve Yolsuzluk…

Tüm Y’lerin tavan yaptığı ülkede halen iktidarda kalması da ayrı bir soru.

Millet artık mazoşist mi oldu?

Çile çekmeye mi alıştı nedir?

İktidarı değiştirmeyi hiç düşünmüyor…

Anketlere baktığımızda halen ön sıradalar.

Dünyada da bir ilk yaşandı.

ABD Başkanı Ukrayna Devlet Başkanını ekranların önünde çocuk azarlar gibi azarladı.

Ukrayna’daki madenlerin söz konusu olduğu anlaşmadan kaynaklanan tartışmanın, Zelenski’nin ABD’ye yeterinde teşekkür etmemesinden kaynaklandığı belirtildi.

Sonuçta yollar ayrıldı, Zelenski yeni bir destekçi bulmak üzere İngiltere’ye gitti.

Buradan yeterli desteği aldı.

ABD’ye de “Özür diledi” mi, olaylar yatışacak gibi göründü.

İşte böyle okurlarım.

Üç kuruşluk dünyada neler oluyor gördünüz.

Kim kinim alın paylaşamıyor.

Enerji ve su sıkıntısı ile boğuşacak olan bizlerin aklı hep başka yerlerde.

Trilyonlarca gezegenin bulunduğu uzay boşluğunda bu dünyaya sıkışıp kalmak da başka saflık olsa gerek.

Herkesin el ele vererek baka dünyalar araması varken, birbirimizi yemekten dünyada kaybolup gideceğiz…

HİKÂYE BU YA

Fil, kendisini ormanın en güçlü hayvanı ilan etmiş.

Bütün düzeni değiştirmiş, yeniden kurmuş.

Aslan, kaplan, ayı, manda…

File karşı çıkan olmamış ormanda.

Fil, önce kendi yerini sağlamlaştırmış, “Herkes kendi arasında nasıl yaşarsa yaşasın, beni ilgilendirmez. Ama herkes benimle ilişkilerine dikkat etsin. Bütün kuralları ben koyacağım. Ormandakiler de ona uyma özgürlüğünü kullanacak” demiş.

Etkisini genişletmiş zamanla fil.

En güçlü o, tek yetkili o, gerisi sefil.

Artık sadece fille ilişkiler değil, bütün hayvanların kendi aralarındaki ilişkiler de filden ve çevresinden sorulur olmuş.

Öyle ki, ormandaki nüfus artışı bile filin işi olmuş.

Tek tek doğum yapan hayvanlara kızmış, “Bakın bir seferde 4-5 yavru doğuranlar var. Ne bu tembelliğiniz. Benimle oyun oynamayı bırakın, gidin genlerinizle oynayın, daha çok yavru doğurun” diye çıkışmış.

Her şeyi sineye çekmiş ormandakiler.

“Yeter ki” demişler, “Boşalmasın kiler.”

Filin “Değişiyoruz, değişiyoruz” naralarıyla girmiş orman şekilden şekle.

İş o noktaya gelmiş ki, eşit sayılmış maymun eşekle.

Zira fil, kimi kime uygun görürse ona göre şekillenirmiş ormanda yaşam.

Bir tek, “Ne güzel buyurdunuz”, “Biz de tam böyle yapacaktık”, “Bundan daha mükemmel olamazdı”, “Bu hızla bütün ormanları geçeriz” sözlerine izin veriliyormuş.

Öteki bütün sözler “İstikrar bozucu” bulunuyormuş.

Arada hakkını aramaya kalkan olursa hemen müdahale ediliyormuş.

Üzerine, “Geber gazı” sıkılıyormuş.

Filin bir özelliği de kindar olmasıymış. Kendisine yapılan hiçbir şeyi unutmuyormuş.

Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, intikamını alıyormuş.

Hortumuna geleni vuruyor, ayağına geleni eziyormuş.

Hiç kimseyi dinlemiyormuş.

Bir gün söylediği ertesi güne uymuyor, doğru budur diyeni duymuyormuş.

Bundan karıncalar da payını almış, yuvaları filin ayaklarının altında kalmış.

Tam o sırada bir karınca, fil hortumunu topraktan çıkarınca, girmiş hortumun içine.

Karınca az gitmiş uz gitmiş, kendisine hortumun içinde iyi bir yer etmiş.

Fil başlamış kaşınmaya.

Hortumunun içi karıncalanıyor, nedenini anlayamayınca beyni de karıncalanıyormuş.

Kalınca bir ağacın yanında durmuş, hortumu gövdesine vurdukça vurmuş.

Bir türlü karıncalanmayı gideremiyormuş.

Üstelik hortumu da fena halde acımaya başlamış.

Bir hamle daha ağacın gövdesine vurunca, ağaç devrilip üzerine düşmüş.

Fil ilk kez bu kadar âciz duruma düşmüş.

Bereket demiş kimse yok etrafta, arada bir yanından geçtiği koca kayanın nerede olduğunu düşünmüş, hah şu tarafta.

Bu kez kayalara vurmuş hortumunu, arada geçen olursa duruyormuş, anlatamıyormuş durumunu.

Hortumu kayaya vurdukça kaşıntıları artmış, kaşıntıları arttıkça daha çok vurmak istemiş.

Derken iflas etmiş bedeni, anlayamadan nedenini, uzanıp kalmış fil…

İşte böyle efendim…

Fili yenmiş bir karınca.

Ateş bacayı sarınca, fil güya ulaşılmaz bir noktaya varınca, etrafındaki herkesi kırınca, kendisinden güçlü hiçbir hayvan olmadığını sanınca…

Sonunda olan olmuş, küçük bir karınca koca bir filden daha güçlü olmuş.

Böyledir hayat…

En güçlü olduğumuz an, aynı zamanda en zayıf olduğumuz andır.

Hiçbir güç mutlak değildir doğada.

Herkesi dize getirdiğini sanan.

Çöker bir gün diz üstü.

Koca bir fili durduran da.

Bir karıncadır altı üstü...

Necla Süsal'dan alıntıdır.

AZRAİL

Adamın biri otomobiliyle giderken yolda bir yolcu alır.

Adam arka tarafa biner...

Şoför;

-“Eee hemşerim, kimsin, nereye gidersin?”

Yolcu;

-“Ben Azrail’im, canını almaya geldim…”

Şoför alaycı bir tavırla;

-“Sen mi Azrail’sin? Yav senin gibi Azrail olur mu hiç?”

Yolcu sakin bir tavırla;

-“Sen daha önce Azrail’i gördün mü de tarif ediyorsun? İnanmadın bana öyle mi?”

Şoför;

-“İnanmadım tabi…”

Yolcu;

-“O zaman 200 metre ileride bir adam çıkacak karşına. Onu da arabaya al…”

Gerçekten de adamın dediği gibi şoför 200 metre ileride bir yolcu daha alır ve bu yolcu ön tarafa oturur.

Olay bundan sonra daha da ilginç bir hal alır…

Şoför yanındakine;

-“Eee sen kimsin, nereye gidersin?”

Öndeki yeni yolcu;

-“Ağabey, beni merkezde bir yerde indirirsen çok sevinirim…”

Şoför;

-“Yav şu arkadaki adam bana ‘Azrail’im’ diyor. Görüyor musun şu herifi? Ben kendisine iyilik ediyorum, o ise benimle dalga geçiyor zibidi…”

Öndeki yolcu arkaya bakar, sonra da;

-“Abi arkada kimse yok ki…”

Şoför hışımla arkaya döner ve;

-“Kör müsün be! Adam, arkada oturuyor ya…”

Öndeki yolcu arkaya bir daha bakar;

-“Abi senin kafan iyi mi? Yoksa benimle dalga mı geçiyorsun?”

Bu sefer arkadaki söze girer;

-“Gördün mü, öndeki yolcu beni ne duyabilir ne de görebilir…”

Şoförün bir anda dizlerinin bağı çözülür, beti benzi atar…

Arkadaki yolcu;

-“Hadi, arabayı kenara çek, iki rekât namaz kıl, sonra da canını alacağım…”

Şoför ağlamaklı, çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve iner arabadan…

Sonraaa...

Sonra ne olmuş biliyor musunuz?

Adamlar arabayı aldığı gibi kaçmışlar...

Siz siz olun arabayı kaptırmayın…

EDİP AKBAYRAM

Bir süredir hastanede tedavi gören Türk müziğinin usta isimlerinden Edip Akbayram 75 yaşında çoklu organ yetmezliğinden dolayı hayatını kaybetti.

29 Aralık 1950 yılında Gaziantep’te doğan Edip Akbayram, Anadolu rock ve özgün müzik gibi türlerin öncü isimlerinden birisiydi.

Usta sanatçının eşi Ayten Akbayram sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, “Buraya kadarmış öbür yarım buraya kadar” diye yazdı.