Hastalıktan nefes aldıkça yazıyorum.
Allah cümlemize acil şifalar versin.
Amin.
Bugün CHP’ye çatacağım.
CHP’li birçok dostum var, arkadaşım var, üst düzey yöneticiler var.
Hepsini seviyorum, saygı duyuyorum.
Ama bu sefer beni dinleyin ve “Dost acı söyler” kısmından bakın olaya.
Gelebilecek belalar için “Tedbir senden, takdir Allah’tan” derler.
Sen hastalık için tedbirini almazsan, maske takmazsan, koruyucu ilaçlarını almazsan, kalabalıklarda “Bana bir şey olmaz” diyerek dolaşırsan ve sonra da “Allah korusun” dersen sonucun ne olduğunu görürsün.
“Neden korusun?”,
“Senin özelliğin ne?”
Allah kendi kendini koruman için sana “Akıl, fikir” vermiş.
Sen bundan sebeplenemezsen geçmiş olsun.
Bu Akıl fikir meselesi bugün aklıma takıldı da ondan konuyu buralara kadar getirdim.
Şimdi en baştaki giriş cümlemi aktarayım:
Bugün 23 yaşında olan ve ondan geriye yaşı olan vatandaşlar bu iktidardan başka kimseyi bilmiyorlar.
Size iyi bir durum mu?
Bizim yaştakiler için kötü.
Yetiştirdiğimiz gençlerimizin önlerine başka alternatifler sunamamışız.
İyiyle kötüyü ayırmalarını sağlayamamışız.
.İktidar sahipleri de ele geçirdikleri bu gücü kendi amaçları için kullanmışlar ve her türlü kuvveti kullanarak, yüz kere yanlış yapmalarına ve hala buna devam etmelerine karşı iktidarda 23 senedir kalmayı başarmışlar.
Peki bunu cebren mi yapmışlar?
Hayır.
Demokratik yollarla yapmışlar.
“Sandıkla, oyla, seçimle.”
O halde sorun ne?
Aynı şekilde bu iktidarı devirmek olası mı?
Evet.
“Sandıkla, oyla, seçimle” devrilebilir.
Peki neden devrilemiyor?
İşte can alıcı sorunun cevabı, en başta lafı evirip çevirip getirdiğim iki kelimede saklı;
“Akıl, fikir…”
Siyaset satranç tahtası gibidir.
Hamlene karşılık, hamle görürsün.
“Akıla karşılık, fikir sunarsın.”
Pazara elma almaya gidenlerin bazıları ilk görüp beğendiği elmayı alır.
Bazıları pazardaki en ucuz elmayı arar ve bulunca alır. Çünkü bütçesi ona göredir.
Bazıları kalite peşindedir, en kalitelisini arar, para mühim değildir.
Yani bir elma için herkesin önünde değişik alternatifler vardır.
Siyasette de durum elma almak gibidir.
Elma çeşitleri gibi değişik fikirlere sahip siyasi partiler kurulup tezgaha yerleştirilir.
Hepsi vatandaşın “Aklına, fikrine” uyacak politikaları silerek, parlatarak, güzelce dizerek alıcıya sunar.
Pazara elma almaya giden vatandaş gibi seçmen de sandığa giderek “Aklına, fikrine yatan” partiye oyunu atar.
“Neden 23 sene bu millet aynı elmayı yiyor?”
Hiç düşünmediniz mi?
Napolyon Bonapard Waterloo savaşını kaybettiğinde komutanını çağırıp sormuş;
-“Neden kaybettik!”
Komutan korkudan titreyerek cevaplamış;
-“Efendim bu savaşı kaybetmemizin 100 sebebi vardı…”
Bonapard sinirlenerek sormuş;
-“Neymiş bunlar, anlat bakalım!”
Komutan başlamış saymaya:
-“Birincisi Barut bitti… İkincisi…” diyemeden Napolyon, komutanı anında susturmuş ve:
-“Anlaşıldı, gerisini saymana gerek yok.”
“Neden 23 senedir seçim kaybediliyor?”
“Bunun 100 sebebi var.”
“Say!”
“Sayıyorum, Birincisi Ana muhalefet partisi CHP.”
“Tamam, gerisini anlatmaya gerek yok.”
Yalan mı?
Yalansa “Yalan!” deyin ve birinci sebebin bu olmadığını ispatlayın.
Bu 23 sene içinde eğer ana muhalefet lideri Demirel olsaydı, AK adında bir parti kalmazdı, onu da söyleyeyim size…
Yalansa “Yalan!” deyin.
ERDOĞAN NEDEN GÜLÜYOR?
Bundan iki sene önce yani 2023 Genel seçimi olmuş.
CHP seçimi kazanmak için gerekli girişimleri yapmış.
Sadece sol oyların yetmeyeceğini, tüm muhalefet partilerin oylarının birleşmesi gerektiğini anlamış ve 6’lı masa gibi bir oluşum başlatmış.
Başarılı da olmuş.
Ancak aday belirleme aşamasında “Anketlerde kazabilecek adayın gösterilmesi” teklifi reddedilmiş, CHP Genel Başkanının “İlla da ben olacağım” diye bastırmasıyla onca emek verilip birleşen ortaklık, dağılma noktasına gelmiş ve sonuç hüsrana dönüşmüştü.
İşin tuhafı, kaybedilen seçim sonrası “Neden aday oldunuz?” sorusuna bile hala cevap verilemedi.
Daha sonra gidilen kongrede “Değişimi” savunan CHP’liler, partideki iktidarı İBB başkanı vasıtası ile ele geçirdiler.
Böylece birileri, kendisini cumhurbaşkanı adayı göstermeyen genel başkandan intikam almış oldu ama genel başkan bu zaferi birilerine borçlandı.
Bir sene sonra yerel seçimler yapıldı.
İktidar partisi hiç beklemediği şekilde ağır bir yenilgi aldı.
Bu sonuç, onlar için belki de sonun başlangıcıydı.
Nihayet bir efsanenin sonu gelecekti.
Üflenilse yıkılacak seviyeye gelmişti.
Partili herkes CHP’nin elinin güçlendiğini ve iktidar yolunun açıldığını zannetti haliyle.
Hatta çoğu iktidar destekçileri bile “Ne olur, ne olmaz!” diyerek ufak ufak taraf değiştirip, CHP saflarında yer almaya başladı.
Genel seçimin üzerinden henüz 2 sene bile geçmemişken, CHP kurmayları bu rüzgârla sahaya inip “Erken seçim” istedi.
Halk heyecanlandı.
Öyle ya;
Ortada Ekonomik, Sosyal, Sağlık, Eğitim, Adalet, İç ve Dış Politika, Göçmen, Sınır Güvenliği gibi birçok konuda halka anlatılacak olumsuz hikâyeleri vardı.
Bu kadar kötü yönetilen ülkede iktidarın tavşan çıkaracak ve savunacak bir sözü kalmamıştı.
Hatta iktidar;
Hele APO mevzusu ile ortalığı ayağa kaldırmış,
Teğmenler konusu ile resmen topuğuna sıkmıştı.
Her şey ana muhalefetin istediği gibi gidiyordu.
Bir şey yapmalarına gerek yoktu.
İktidar kaybettikçe kendi başını yiyecekti zaten.
CHP’ye seçime kadar sakin kalmak, zamanı geldiğinde ise küçük bir fiske vurarak iktidarı devirmek kalmıştı.
Ancak televizyonlarda Erdoğan’ı gözlediğimde hiç öyle telaşı yoktu.
Nedense acayip sakindi.
Seçim kaybetmemiş bir siyaset kurdu olarak “Var bir bildiği” dedim içimden.
Hakikaten varmış.
Bakın ne oldu?
İktidar, “Seçim zamanında yapılacak” demesine rağmen CHP, “Ben adayımı belirleyeceğim” dedi.
İktidar sahipleri; arayıp da bulamayacakları ve can simidi gibi önlerinde buldukları bu gündem değişikliğine “Allah razı olsun” demedilerse ne olayım.
“Kul istedi bir göz, Allah verdi iki göz…” şeklinde gizli gizli “Erik dalı” oynamışlardır.
İktidar için “Polemik yaratmak ve CHP’yi bölmek için” aranan kan bulunmuştu…
Her seferinde “Battı, batacak” derken elinden tutup bataklıktan çıkaran CHP olunca, iktidarın başka neye ihtiyacı olabilir ki?
Zaten dikkat ettiyseniz iktidar, CHP dışında ana muhalefete alternatif olacak diğer partileri hallediyor.
Karşısında nedense hep CHP istiyor.
CHP içinde kendisine rakip olacakları da tek tek temizleyebiliyor.
CHP’liler de erken seçim söyleminin arkasından koşturup duruyor:
“Yihhuu! Adayımızı kendimiz belirleyeceğiz!” diyerek.
Partinin bölünmesine sebep olacak bu girişim, inanın bunca senedir torbadan tavşan çıkaran iktidarın bile aklına gelmemiştir.
Bu becerisiyle CHP’yi alkışlamak lazım;
“23 senedir bu iktidarı nasıl ayakta tutabiliyor” diye.
Erdoğan’a seçime girerken sormuşlar;
“Bu seçimi nasıl alacaksınız?”
Soruya soru ile cevap vermiş;
“Ana muhalefette hangi parti var?”
“CHP!” demişler.
Erdoğan cevaplamamış bile, sadece gülüp geçmiş…
CHP HEP AYNI
“Madem erken seçim var o halde şimdiden adayımızı belirleyelim” gibi bir şekle girdi bu CHP.
Erken seçimi kim dedi, ne zaman dedi?
Bilen yok, duyan yok!
CHP kendi pişiriyor, kendi yemeye çalışıyor.
Bundan kimsenin haberi yok.
Halk ise geçim derdinde,
Bundan da CHP’nin haberi yok.
“Bütün partililerimizin katılacağı ön seçim yapılacak!” dedi sıyrıldı işin içinden.
Bak şimdi!
Söylenecek çok laf var da.
Neyse, yine de söyleyeyim.
Çanakkale’de belediye başkanlığı öncesi “Ön seçim yapalım” diye millet bir tarafını yırttı, atama yapıldı,
“Cumhurbaşkanı adayı anketlere göre belirlensin” dendi atama yapıldı,
Şimdi “Anketlerde Mansur Yavaş birinci çıkıyor o aday olsun” dendi, “Hayır ön seçim” diye cevap verildi.
Durum şöyle;
CHP tabanı Mansur Yavaş’ı hala kendilerinden saymadığından “Bari İmamoğlu olsun” diye düşünüyor.
Ama halka sorarsanız Erdoğan’ın karşısındaki en kuvvetli aday Mansur Yavaş.
Ben demiyorum, anketler diyor.
Halka soruluyor;
Erdoğan mı?
Yavaş mı?
Cevap:
“Yavaş…”
Daha önce AKP’ye oy vermiş vatandaşa soruyorlar “Adayınız kim olur?” diye cevap şöyle oluyor:
“Yavaş...”
CHP’liye ön seçimde sorulacak;
“Aday kim olsun?”
Cevap:
“İmamoğlu olsun…”
Kimse kusura bakmasın.
“İmamoğlu aday yapılacak, diyet ödenecek.”
“Akıl, fikir” devreden çıkacak, “Duygusallık ve diyet” devreye girecek…
Siyasette ise duygusallık olmaz.
Gerçeklerle hareket edilir.
Tüm bunlar ışığında söylenecek tek söz var;
3 defa seçilme hakkı olan Erdoğan’ın 5. Cumhurbaşkanlığı hayırlı olsun…
ÖZAY’IN MESAJI
Çanakkale’de CHP içinde partinin çeşitli kademelerinde görev almış ayrıca Belediye başkanlığı, milletvekilliği yapmış yılların deneyimli siyasetçisi İsmail Özay, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.
Yazısına başlarken amacının, kendisini hatırlatmak değil, 52 yıllık siyasi deneyimlerini aktarmak olduğunu belirtti.
Şöyle devam ediyordu:
“… 1977 yılında yaşadığım iktidar olma umudunu, 50 yıl sonra tekrar yaşamanın heyecanını ve ümidini yaşıyorum.
1989’da yaşadığım yerel seçim zaferi sonrası, iktidara ulaşacağımız sırada bireysel kavga ve hatalarımız yüzünden, kaybettiğimiz umudun acısını bir kez daha yaşamak istemiyorum.”
1989 yılında da aynı şey yaşanmıştı.
Yine “Zafer kazanacağız” diyerek girilecek seçim öncesi bireysel kavga sonucu hüsrana uğramıştı.
Özay’ın bu yazıyı neden yazdığı da ortaya çıkmış oldu.
Korku…
Çünkü CHP bunu hep yapıyordu.
İktidar yaklaştıkça heyecanlanıyor, telaşlanıyor ve saçmalamaya başlıyordu.
Zira yazısının içinde şöyle bir uyarısı var:
“… Ama hepimizin bildiği, bilmesi gerektiği bir şey var…
CHP’nin çok yaklaşan iktidarına giderken, 1990’lar da yaptığımız hataları yapmadan yola devam edebilmek.
Üstelik buna sadece bizim değil, tüm halkımızın ihtiyacı var…”
İşte burada öğrenilmesi ve tam anlamıyla anlaşılması gereken tek şey var;
Halk için siyaset…!
Kendi ihtiraslarını bir kenara bırakarak, sadece halk için yola çıkmak ve yürümektir esas olan.
İktidar yaklaştıkça hedeften sapmak.
Hastalık burada başlıyor sanki.
Tarih boyunca böyle olduğuna göre,
Aynı şeyler yapılarak değişik sonuçlar beklendiğine göre…
Bence Özay korkmakta haklı.
52 yıllık siyasetçi bilmeyecek de biz mi bileceğiz?