Ülke gündemine bakıyorum da ne kalabalık. insan hangi biri için bir yorum yazacak, resmen şaşırıyor.

.

Misal;

Çanakkale ve İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlükleri iş birliğiyle düzenlenen Öğretmen Akademileri Buluşmaları altında “Payitahttan Şehitler Diyarına” adında bir program var.

Programın ismine oldukça büyük tepkiler geldi.

Bunlardan birinde:

Çanakkale'nin, Cumhuriyetin kuruluşuna giden yolda verilen en önemli mücadelenin simgelerinden biri olduğuna ve tam da “Payitahta” karşı verilen mücadelenin nirengi noktalarından biri olduğuna işaret edilen açıklama şöyle; “1923 yılında halkın iradesinin, mücadelesinin sonucu kurulan Cumhuriyetimizi, bu şekilde akıldan, tarihten, bilimden yoksun bir zihniyete heba etmeyeceğiz!” denildi.

“Padişah özentilerine geçit vermeyeceğiz” diye devam eden tepkilerin ardından bir açıklama yapan Çanakkale Milletvekili Ayhan Gider şu konuya dikkat çekti:

“Payitaht kelimesine tepki göstermişler. Çanakkale halkının böyle bir tepkisi olacağına inanmıyorum. Evet, İstanbul payitahttır, Ankara başkenttir, Konya Dar-ül mülktür. Çünkü Selçuklu da bizim, Osmanlı da bizim, Cumhuriyet de bizim.” şeklinde konuşarak şu tespiti yaptı:

“Cumhuriyet’e saldıranlar, Atatürk’e saldıranlar ne kadar bizden değilse; Osmanlı’ya, Selçuklu’ya, Büyük Hun’a ve aradaki devletlere saldıranlar da bizden değildir.”

Tartışma gittikçe büyüyecek gibi duruyor.

.

Bir başka konu futbolda.

Hakemlerin bahis oynamalarının tespiti sonucunda ortalık karıştı.

“Silah icat oldu mertlik bozuldu” sözüne karşılık günümüzde artık “Bahis icat oldu futbol bozuldu” demek hiç de yanlış olmaz.

Futbolu yönetenlerin bariz hatalarıyla belirlenen şampiyonluklara, kimsenin inanası gelmiyor.

Fetö yapılanması ile ülkemize karşı yapılan sinsi planların ortaya çıkması ile başkalarının da olma olasılığı düşünülmüyor değil.

Bu her sektörde karşımıza çıkabilir.

Buna “Kesin yoktur” deme şansımız var mı?

Federasyonu yönetenlerin kendi ihbarları doğrultusunda ortaya çıkan bu bahis çetesi ile yönetilen futbol, artık güvenilmez bir hal almıştır.

“Geçmiş olsun” demekten başka bir sözümüz yoktur.

.

Günümüzde Milletvekili ve belediye başkanları transferleri ise artık borsaya dönüştü.

Resmen Milletvekili ve belediye başkanları borsası var artık.

“Kim kime geçecek?” şeklinde, nedeyse bahis oynanır hale geldi.

Ben bu işi hala anlamıyorum.

Belli bir görüşü temsil eden seçmenin oylarını alıp, tam zıttı bir görüşü temsil eden partiye geçerek şov yapmak artık moda oldu.

Siyasi tarihimizde sıkıntılarını çektiğimiz bu transferlerden ders alınmamış olmalı ki hala buna tevessül ediliyor.

.

Bir de TUİK meselesi var bu ülkede.

İşte yine bir haber:

“TÜİK eylül ayı enflasyon rakamlarını açıkladı.”

Bu rakamlara kim inanır?

Kimse.

TUİK’e göre “Ekim ayında enflasyon aylık bazda yüzde 2,55 olurken, yıllık bazda yüzde 32,87” olmuş.

İnandık mı?

Hayır.

Neden?

Çünkü çarşıya pazara biz gidiyoruz.

Parayı biz harcıyoruz.

Bir hafta önce aldığımız sebze ve meyvelerin fiyatları yerinde durmuyor.

Altın, döviz rekorlar kırıyor.

Peki, bu duruma Bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu ENAG ne demiş?

Onlar da şunu tespit etmişler:

ENAG verilerine göre Ekimde aylık bazda enflasyon yüzde 3,74 olurken yıllık enflasyon yüzde 60,00 olarak gerçekleşti.

Parayı harcayan olarak siz karar verin hangisi doğru?

Zira iki açıklama arasında uçurum var.

.

Terörsüz Türkiye meselesi ülkemizi sardı.

Herkesin farklı konuştuğu bu açılımda, kimse net bir şey söyleyemiyor.

Sürecin önündeki kişi olarak görülen Numan Kurtulmuş için oldukça fazla tepki var.

2. Çözüm Süreci Komisyonu’nda yaptığı açıklamada, “Nitelikli çoğunluk sağlanması halinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Meclis’te dinlenebileceğini” söyleyen Numan Kurtulmuş, “Demokratik süreçler kapsamında Meclis, gerektiğinde farklı görüşleri dinleyebilir. Önemli olan, nitelikli çoğunluk sağlanmasıdır” dedi.

Komisyonda konuşan İYİ Parti Samsun Milletvekili Erhan Usta, Numan Kurtulmuş’a hitaben yaptığı konuşmasına özetle şu sözleri kullandı:

“Bu komisyonu ne esinlenerek kurdunuz? Öyle ya burası bir hukuk devleti ise normal şartlarda bu yetkiyi bir yerden alıyor olmanız lazım. Şimdi Anayasa'ya bakıyorum ben, Anayasa size böyle bir görev vermiyor. İç tüzükte herhangi bir hüküm yok.”

“2023 seçimlerinde sizin de milletvekili seçilirken mensup olduğunuz parti veya ittifak şunu söylemiş olsaydı ‘Biz efendim

Türkiye'nin terör sorununu halledeceğiz. Terörle terör örgütleriyle veya onun siyasi uzantısıyla değilse, neyse onlarla işbirliği yapacağız, görüşme yapacağız, pazarlık yapacağız ve bu işi 50 yılın meselesini kökünden çözeceğiz’ diye bir siyasi taahhüde girerdiniz. Vatandaş da size

Cumhurbaşkanlığını ve Meclis çoğunluğunu verirdi.

Dersiniz ki ‘Evet yazılı bir metin yok ama bu görevi bize halk verdi, vatandaş verdi bu fonksiyonu. Biz bu propagandayla seçime girdik ve bunu aldık.’

Tam tersi oldu. Sizin karşınızdaki ittifaka ne dediniz? ‘Bunlar terörle işbirliği yapıyor. Bunlar, gelirse Abdullah Öcalan'ı

Salarlar’ dediniz. Millet ürperdi, ‘Hiç olmaz böyle bir şey'’ dedi ve AK Parti'yi veya Cumhur İttifakı'nı hem iktidara getirdi hem

Meclis çoğunluğunu verdi.”

“Biz tabii Abdullah Öcalan'ın böyle bir komisyon veya onun tabiriyle bir konvansiyon talep ettiğini biliyoruz. 2013 yılı İmralı tutanakları var. Kitap haline getirilmiş. Onun 12. sayfasında, tek sayfasının şeyini burada aldım. Burada böyle bir konvansiyonun kurulması gerektiğini söylüyor.

Abdullah Öcalan diyor ki: 'Bu konvansiyon kurulmalı ve bunun liderliğini Numan Kurtulmuş yapmalı' diyor.”

“Hani bu Abdullah Öcalan'a sormak lazım belki ama ona soramadığımıza göre ben işin de bir tarafında siz olduğunuza göre ben bunu size sormak durumundayım. Tamam mı? Soru çok net. Abdullah Öcalan'ın Numan Kurtulmuş sevdası nereden geliyor?”

Numan Kurtulmuş bu soruya şu sözlerle cevap vererek:

“Bu söylenen sözü beni rencide etmenin çok ötesinde çok ağır bir hakaret olarak kabul ediyorum. Ağır ve yaralayıcı söz kapsamının çok üstünde bir hadsizliktir. Bu arkadaşımız bu salonda bu söylediği sözlerden vazgeçtiğini açıkça ortaya koymalıdır. Ben PKK sempatizanı, sevdalısı falan değilim” salonu terk etti.

Anlayacağımız bu süreç oldukça engebeli.

Önümüzde neler olabileceğini kestirmek oldukça zor.

.

Gündem her zamanki gibi sıcak ilerliyor.

Konular biriktikçe sizlere aktarmaya devam edeceğim.

 

HELAL ETMEYECEĞİM

Adam uzun yıllar devesiyle taşımacılık yapmış.

Yaşlanan deve yolun sonuna gelmiş.

Artık öleceğini anlayınca; “Sahibimi çağırın da helallik vereyim.” demiş.

Devenin sahibi; “Ne hakkı varmış ki bende?” demiş ama yine de dayanamayıp merakla devesinin yanına gitmiş.

“Ne hakkın var ki bende?” demiş.

Deve; “Öyle deme! İlk olarak benim taşıma gücüm belliyken bunun iki katı çuval yüklerdin bana. Bu hakkımı helal ediyorum sana. Benim günlük 10 kg yiyeceğe ihtiyacım varken, sen hep 8 kg verir, kalanı vermezdin. Bu hakkımı da helal ediyorum. Ayrıca; Üç günlük yolu iki günde gitmem için sopayla döverdin beni. Bu hakkımı da helal ediyorum.

Dahası; Bir de yavrum olmuştu. Onu kesmiş, misafirlerinle bir güzel yemiştiniz. Bu hakkımı da helal ediyorum.

Amma bir hakkım var ki onu asla helal etmeyeceğim.”

Sahibi merakla sormuş;

“Nedir o ?”

“Her seferinde her yolu en iyi ben bildiğim halde, tüm yükü de ben taşıdığım halde, yularımı bir eşeğe verirdin. Onu önüme koyardın. Beni bir eşeğe mahkûm ederdin ya, işte bu hakkımı asla helal etmeyeceğim!” demiş.

 

YAPAY ZEKÂ HASTANESİ

Dünyanın ilk yapay zekâ hastanesi Çin’de açılmış.

14 robot doktordan oluşan kadrosu ile hastane günde 3 bin hastayı tedavi edebilecekmiş.

Hastanede çalışan yapay zekâlı bir robot doktorun, birkaç gün içinde 10 bin hasta bakması hedeflenmiş.

Bu rakamlara ulaşmak için bir insanın en az yıldan fazla süre çalışması gerektiğini unutmamak gerekiyor.

.

Bu gelişme, Elon Musk’un; yapay zekânın ne zaman insanlardan daha akıllı olacağını düşündüğüne dair öngörüsüyle uyumlu görünüyor.

Musk, “Yapay zekânın iki yıl içinde muhtemelen herhangi bir insandan daha akıllı olabileceğini” söylemişti.

 

BENİM MİLLETİM BAŞKADIR

Atatürk yurt gezileri sırasında plan dışı bir şekilde Konya civarında treni durdurur.

Yaverleri ve diplomat çevresine rayların karşısında duran küçük bir köyü gösterip; “Siz beni burada bekleyiniz ve sakın peşimden gelmeyiniz. Yanımda Yunus Bey olduğu halde gidip geleceğim köyü görmem lazım der!”

Tüm itirazlara rağmen yanında Yunus Nadi Bey ile köye doğru gider.

.

Köy yedi hanelik bir Camisi olan oldukça fakir bir köydür.

Atatürk ve Yunus Bey sağa sola bakarlar köyde kimse yoktur, sadece genç bir kızın sırtına alıp taşıya taşıya getirdiği, zayıf cılız yaşlı bir adam onları karşılar.

.

Yaşlı köylüye selam veren Atatürk: “Biz uzun yoldan gelen tanrı misafirleriyiz efendi” dediğinde, yaşlı köylü: “Hoş gelmişiniz ağalar, başımız üstüne. Açsanız sofra kurayım, değilseniz bir ayranımızı ikram edelim” der.

Atatürk, Yunus Nadi Beyle teşekkür ederek aç olmadıklarını ama ayran içebileceklerini iletir.

Yaşlı köylü genç kıza işaret ederek, ayran ikram eder.

Atatürk ayranı içtikten hemen sonra “Köyün neden boş olduğunu” sorar.

Yaşlı köylü kaşlarını çatarak:

“Bilmez misiniz ağalar, Gazi Paşa geliyor kasabaya. Ahali onu karşılamaya gitti.”

Atatürk gayet ciddi şekilde: “Peki sen niye bu kızcağızı alıp gitmedin? Bak Paşa geliyormuş?”

Yaşlı köylü: “Beni götürmediler! Çok görmek istedim onu, yalvardım yakardım. ‘Onca yolu çekemezsin’ dediler. Bir ayağımı Balkan harbinde, bir ayağımı da Çanakkale’de yaraladım. Bu kızcağız torunumdur, annesi babası hastalıktan ölmüştür. Bana bakar, benim elim kolum ayaklarımdır” der.

Atatürk'ün gözlerine hüzün çökerek sorar: “Peki ola ki Gazi Paşayı görseydin ona ne derdin?”

Yaşlı köylü genç kızın elini tutarak:

“Ne derdim biliyon mu ağa, hiç bir şey demezdim. O bize şu torunum gibilere İngiliz’in, Fransız’ın, Yunan’ın belasından kurtarıp aç da olsa namusuyla yaşayacağı bir vatan vermiş, bizi gâvurun zulmünden kurtarmış. Bak ağa şu camiden gönül rahatlığı içinde ezan dinlememize sebep olmuş… Ben gazi paşaya ne derim? Ha ayaklarım tutmaz amma yine çağırsın aha bu torunumu alır onun emrinde savaşa koşa koşa gelirim.”

Bunu dinleyen Atatürk hüzünlü gözleri ile elini yaşlı köylünün omzuna koyup:

“Benim milletim başkadır benim milletim bambaşkadır. Bu milletin bir ferdi olmak bambaşkadır...” der.

O sırada Yunus Nadi Bey gözyaşlarını mendili ile silmektedir...

.

Bu anekdot sonrası şu haberi vermek istedim.

Aczimendi tarikatı lideri Müslüm Gündüz yaptığı konuşmada, “Biz Kemalizm’in belasıyız, Kemalizm’in kara belası. Ortaya çıkmayacaktık, çıktık; Kemalizm elini ayağını toplasın, gidecek, hiç çaresi yok.”

.

Zafer Partisi Elazığ İl Başkanı Onur Omrak bu sözlere verdiği cevapta, “Senin kimlere kara bela olduğunu, hangi aileleri yıktığını, dini kullanarak yaptığın ahlaksızlıkları çok iyi biliyoruz. Savunduğun şeriatla yargılansaydın, bugün konuşacak nefesin bile kalmazdı. Belasıyım dediğin düzen seni yaşatıyor. Çok büyüksün Cumhuriyet. Cumhuriyet, sana dahi konuşma hakkı tanıyan bir düzenin adıdır” dedi.