ANLAŞMA VAR

Dursun bankanın önünde kestane satan arkadaşı Temel’i görmüş.

Hemen yanına yaklaşıp borç istemiş...

Temel asmış suratını;

-“Veremem..!”

Dursun sinirlenerek;

-“Yahu neden vermiyorsun?”

-“Banka ile anlaşmamız var… Onlar kestane satmıyorlar, ben de borç vermiyorum…”

MERAK ETME

Temel bavulunu denize düşürmüş. Dursun:

-“Ula Temel, pavulun düşti”

Temel sakin cevap vermiş:

-“Merak etme, anahtarı bendedur.”

ŞAKA MI?

Adam bankada vezne kuyruğunda beklerken müthiş bir hıçkırık nöbetine tutulmuş.

Sıra kendisine geldiğinde hıçkırmaları daha kötü bir hal almış.

Veznedeki kız elinden bozdurmak istediği çeki almış, bilgisayarında adamın hesabını bulmuş, çeke bakıp

-“Bunu size ödeyemem” demiş,

-“Neden?”

-“Yeterli bakiyeniz yok, hesabınızdan biraz önce 5000 dolar çekilmiş.”

-“O… Olamaz... şaka yapıyorsunuz” demiş adam telaşla,

Vezneci kız gülümseyerek;

-“Evet, yapıyorum. Ama bakın... Hıçkırığınız geçti bile..! ”

DAĞIT BAKALIM

Amiri yeni mezun polisi denemek için ona “İzinsiz gösteri yapan bir topluluk bul, kalabalığı dağıt bir görelim...” demiş.

Genç polis epey arayıp yol kenarında bir kalabalığı tespit edince hemen megafonu eline alıp:

-“Dağılın… Size söylüyorum dağılın..!” diye bağırmış.

Birkaç kişi hareketlenmiş, “Oradan çekilin diyorum size..!” diye sert bir komutla yinelemiş ve miğferini giyip plastik kalkanını da kullanarak kalabalığı ittire ittire dağıtmış ve;

-“Nasıldım?” demiş.

Amiri cevaplamış;

-“İyiydin de, orası otobüs durağıydı..!”

KAÇ KİŞİYDİ?

Anadolu'nun orta halli bir kasabada 40-50 kadar kişi, yakındaki büyük kente alışverişe gitmiş.

Hayvanlara yüklemişler nohudu, buğdayı; pazarda satıp kumaşlar, tencereler almışlar.

Dönüşte 3 kişi, kervanın yolunu kesmiş, çekmişler silahlarını;

-“Yatın, kıpırdamayın” diyerek hepsini soyup soğana çevirmişler. Kafileyi kasabanın girişinde görenler şaşırmışlar ve sormuşlar:

-“Ne oldu size, ne bu haliniz?”

“Soyulduk” yanıtı alanlar yüklenmişler:

-“Kim soydu, nerede soydu, kaç kişiydi?”

İçlerinden biri durumu özetlemiş:

-“Onlar 3 kişi beraberdi, biz 40 kişi yalnızdık!”

SANKİ SEN

Profesör, öğrencileri ile birlikte Karadenizli hastanın yatağının başına gitmiş…

Onlara yeni bir hastalığın belirtilerini öğretecekmiş…

Yatakta bitkin, kendinden yarı geçmiş vaziyetteki hastayı göstererek konuşmaya başlamış:

-“Bakın yüz rengi sarıya yakın… Gözler içeriye doğru çökmüş, o yüzden burun daha sivri görünüyor… En fazla değişik kas yüzümüzdedir… Bakın, kaslar tepki vermediğinden ifade anlamsız... Çene aşağıya sarkmış duruyor…”

Karadenizli de öğrenciler gibi dikkat kesilmiş dinliyormuş...

Profesör; tam “bu bir batın sendromu belirtisidir” diyecekken, yerinden zorlukla dikilmeye çalışan hasta konuşmasına fırsat vermemiş…

-“Sen sanki dünya cuzelisun”

YOKSA?

Temel gemi ile seyahate çıkmış.

Güvertede gezinirken dengesini kaybedince denize düşmüş.

Kendisini gören olmayınca, mecburen yüzmeye başlamış ve bir ıssız adaya çıkmış.

Yıllarca adada tek başına yasamış.

Üç dört yıl sonra bir kadın denize düşmüş ve aynı adaya çıkmış.

Temel'i görünce, şuh bir pozla;

-“Yıllardır aradığına şimdi kavuşacaksın”

Temel sevinçle sormuş;

-“Ula yoksa misir ekmeğimu cetirdun?"

NE OLDU?

Bir Amerikalı, bir Rus ve Temel otelde kalırken, gece yarısı yangın çıkmış.

Panik içinde yukarı katlara koşmuşlar, ama bir kurtuluş yolu bulamamışlar.

Çaresizlik içinde kalan Amerikalı, odada duran bir şemsiye bulmuş. “Başka şansım yok” diyerek şemsiyeyi açıp aşağı atlamış ve onu paraşüt gibi kullanarak sağ salim yere inmiş.

Bunu gören Rus, yandaki odada başka bir şemsiye bulmuş, aynı Amerikalı gibi yaparak şemsiyeyi paraşüt gibi kullanmış ve sağ salim yere inmiş.

O sırada bir karaltı, karanlıkta büyük bir gürültüyle yere çakılmış.

Gidip baktıklarında kan revan içinde Temel’i görmüşler.

Amerikalı merakla sormuş;

-“Temel, ne oldu?”

Temel, inleyerek cevap vermiş;

-“Şemsiye bulamadım. Dolapta yağmurluk varmış, onu giyip atladım”

MÜMKÜNSE

Bir Amerikan askeri birliğinde askerler hemoroid olmuş.

Revire gezmeye gelen komutan, her askerin önüne duruyor ve soruyormuş:

-“Merhaba asker, hastalığın nedir?”

-“Komutanım, hemoroidim var.”

-“Tedavi olarak ne yapıyorlar?”

-“İlaçlı pamuk efendim.”

-“Bir arzun var mı asker?”

-“Bir an evvel iyileşip tekrar vazifeme dönmek istiyorum komutanım...”

Komutan herkesin önünde durup aynı soruları sormuş ve hep aynı cevapları alınca memnun olmuş.

Sıra en son sıradaki adama gelmiş.

Ona da aynı soruları sormuş;

-“Merhaba asker, hastalığın nedir?”

-“Bademciklerimden rahatsızım efendim”.

-“Öyle mi? Peki ne ilaç kullanıyorlar?”

-“İlaçlı pamuk efendim.”

-“Güzel. Peki bir isteğin var mı evladım?”

-“Var, efendim. Mümkünse sıra bana gelince pamuğu değiştirsinler.”

KADIN MI ERKEK Mİ?

Temel ile Dursun plajda dolaşırken kapısında “Çıplaklar kampı” yazan etrafı duvarlar ve tel örgülerle çevrili bir yapıyla karşılaşmışlar.

İçeride ne olduğunu merak etmişler.

Dursun eğilmiş, Temel'de onun sırtına çıkıp yükselmiş içeri bakmış.

Dursun aşağıdan sormuş;

-“İçeride ne var?”

-“İnsanlar…”

-“Kadın mı, Erkek mi?”

-“Nasıl anlayayım. Hiç biri elbise giymemiş ki?”

GENERAL

Temel askere gidince mutfakta çalışmaya başlamış.

Fakat mutfağa her girdiğinde buzdolabına selam veriyormuş.

Merak eden komutan sormuş;

-“Niye buzdolabına selam veriyorsun.”

Temel cevap vermiş:

-“Üzerinde General Electric yazayi”

EMİN MİSİNİZ?

Bill Gates Microsoft’un bir seminerinde bilgisayar sektöründeki gelişmenin hızını anlatmak için şöyle bir benzetme yapmış;

-“Eğer Volkswagen firması son 25 yıl içinde bilgisayar sektörü kadar hızlı gelişmiş olsaydı, bugün 500 dolara alacağımız arabalara 25 dolarlık benzin koyup dünya turu atmamız mümkün olacaktı."

Birkaç gün sonra Volkswagen firmasının bir basın açıklaması yayınlanmış;

-“Eğer otomotiv sektörü Bill Gates'in işletim sistemi gibi gelişmiş olsaydı, her alacağımız arabada tek koltuk olacak, diğer koltuklar için ekstra lisans parası ödemek zorunda kalacaktık; Arabamız sadece bizim ürettiğimiz benzinle çalışacaktı. Gösterge tablosundaki tüm ikaz ve uyarı ışıkları yerine üzerinde ‘Arabanız Geçersiz Bir İşlem Yürüttü ve Kapatılacaktır’ yazan tek bir lamba olacaktı. Ayrıca her kazadan sonra arabanın hava yastıkları açılmadan önce bir düğmenin üzerinde ‘Hava Yastıkları Açılacak Emin Misiniz?’ diyen bir ışık yanacaktı.”

GEREKİYOR MUYDU?

Karadeniz’de bir marangoz atölyesinde iş kazası olmuş ve bir çalışanın parmağı kopmuş.

İlk yardım derslerinde öğretilenin aynısını yaparak, kopan parmağı bir buz torbası içinde hastaneye yetiştirip cerraha parmağı vermişler.

Parmağı alıp inceleyen cerrah;

-“Parmağın dokuları hala canlı bu çok güzel… Peki, hastamız nerde?”

-“Ne hastası? Onu da mı getirmemiz gerekiyordu?”

NE DOKTOR?

Karadeniz’in bir kasabasına yeni atanan bir doktor, kansızlık şikayeti ile kendisine gelen bir hastasını muayene etmekteymiş.

Bunun en kolay metodu ise “Konjoktiva” denilen alt göz kapağının içine bakmakmış.

Doktor göz kapağına baktıktan sonra yaşlı hastasına sorar:

-“Amca sende basur mu var?”

Çünkü kansızlığın baş sebeplerinden biride basurmuş ve Karadeniz’de ise bu duruma sık sık rastlanırmış.

Amca dışarı çıkar çıkmaz yanındaki arkadaşına şunu söylemiş;

-“Ne kadar iyi doktormuş be… Helal olsun..! Gözümden baktı, k.çımdakini gördü”

ARI SOKMASI

Öğrencinin biri ağlayarak gelmiş öğretmeninin yanına. Öğretmeni telaşla karşılamış ve merakla sormuş;

-“Ne oldu oğlum”

-“Arı soktu öğretmenim”

-“Arı nereni soktu?”

-“Söyleyemem.”

Öğretmen bu cevaba bakarak, “Otur!” diye bağırınca, öğrenci boynunu bükerek cevaplamış;

-“Ama ben oturamıyorum ki!”

HABER VAR!

Tanrı Obama, Putin ve Hüsnü Mübarek’i karşısına çağırmış ve onlara;

-“Ben sizi, iki gün sonra dünyanın sonunun geleceğini bildirmek için çağırttım. Gidip halklarınıza haber verin bunu” demiş.

Üç lider başkentlerine geri dönmüş ve televizyonlardan halklarına seslenmiş.

Beyaz Saray'dan halkına seslenen Obama;

-“Sevgili Amerikalılar. Size bir iyi bir kötü haberim var. İyi haber Tanrı’nın varlığını sizin için doğruladım. Kötü haber ise Tanrı bana iki gün sonra dünyanın sonunun geleceğini söyledi…”

Putin televizyona çıkmış:

-“Rus Halkı. Çok üzgünüm size iki kötü haberim var. Birincisi Tanrı var, yani geçen yüzyıl inandığınız her şey yanlış. İkincisi dünyanın iki günlük ömrü var...”

Hüsnü Mübarek televizyona gülümseyerek çıkmış ve Mısırlılara seslenmiş:

-“Ey! Mısırlılar! Size iki harika haberi vermek için televizyona çıktım. İlk olarak Tanrı ile çok önemli bir buluşmadan geliyorum. İkinci iyi haber, Tanrı bana dünyanın sonuna kadar sizin başkanınız olarak kalacağımı söyledi.”

İTİRAFLAR!

Delikanlı bir süredir çıktığı kız arkadaşını, arabasıyla şehirden ve gözlerden uzak bir yere götürmüş.

Ona sarılmak isteyince kız:

-“Bunu sana daha önce söylemek isterdim ama olmadı. Ben aslında bir hayat kadınıyım. Devam etmek istersen 20 dolarını alırım…”

Bu sözler üzerine yıkılan delikanlı arkasına yaslanıp bir süre kımıldamadan durunca kız:

-“Teklifim hoşuna gitmedi galiba... Haydi o zaman şehre dönelim!”

Delikanlı:

-“Benim de sana söylemediğim bir şey var. Ben de hayatımı taksi şoförlüğü yaparak kazanıyorum, buradan şehre 25 dolar alırım... Hem de nakit..!”

ANLAŞMA!

Kilisede düğünün başlamasına çok az zaman kala damat rahibe yaklaşarak;

-“Size vereceğim 100 Dolar karşılığında evlilik yeminimizde bir takım değişiklikler yapmanızı istiyorum... Hani şu bana soracağınız ‘Sonsuza dek seveceğinize, koruyacağınıza, sadık kalacağınıza yemin ediyor musunuz?’ kısmı var ya, onu metinden çıkarmanızı istiyorum” demiş. Rahip başını sallamış ve 100 Doları almış.

Düğün başlamış...

Herkes yerini almış, gelin ve damat rahibin önünde buluşmuş.

Yeminler okunmaya başlanmış.

Sıra damadın yeminine gelince damadın gözleri parlamış..

Rahip damada sormuş:

-“... eşinizin daima bir adım gerisinden yürüyeceğinize, her emrini ve dileğini yerine getireceğinize, her sabah kahvaltısını hazırlayıp ayağına kadar götüreceğinize ve ikiniz de yaşadığınız sürece başka kadınlara yan gözle bile bakmayacağınıza yemin ediyor musunuz?”

Bu beklenmedik yemin karşısında damadın gözleri faltaşı gibi açılmış...

Sağa sola bakmış…

Uzunca bir yutkunduktan sonra kısık bir sesle:

-“E… Eee.. Evet efendim” diyebilmiş...

Tören sona erdikten sonra damat hışımla rahibin karşısına dikilmiş:

-“Bir anlaşma yapmıştık sanırım!”

Rahip gülümseyerek cevaplamış:

-“Haklısınız ama eşiniz 1000 Dolar verdi...”

DUYULMUYOR!

Kilisede zangoç papazın değerli kutsal şaraplarını içmeye başlamış.

Papaz bir gün bakmış ki şaraplar eksiliyor. Kısa bir takipten sonra bu işi zangocun yaptığını öğrenmiş.

Hışımla kiliseye girerek çanın yanında duran zangoca seslenmiş;

-“Zangoç efendi, kutsal şarapları kim içoor?”

Zangoç cevaplamış;

-“Duyulmoor”

-“Yahu nasıl duyulmaz?“

-“İsa’nın aşkına duyulmoor işte”

Papaz daha yüksek sesle bağırmış;

-“Zangoç… Papazın kutsal şaraplarını kim içooor”

-“Yeminle duyulmooor”

-“Nasıl duyulmaz, bağırıyorum işte”

-“Papaz efendi yer değiştirelim. Buraya gelmoor sesiniz”

Papaz bunu kabul eder ve zangoç ile papaz yer değiştirince zangoç aşağıdan bağırır papaza;

-“Papaz efendi, kiliseye yapılan yardım paralarını kim alıyoorr?”

Papaz cevap verir;

-“Hakikaten buradan duyulmuyooormuş!”

KAÇ EDER?

Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist aynı işe başvururlar.

Mülakatı yapan kişi matematikçiye sorar:

-“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi cevap verir:

-“Dört!”

Görüşmeci sorar:

-“Kesin dört mü?”

Matematikçi kendinden emin cevaplar:

-“Elbette, kesin dört!”

Matematikçi odadan çıkar ve ekonomist odaya girer.

Aynı soru ekonomiste yöneltilir.

Ekonomist yanıtlar:

-“Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağı veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder.”

Ekonomist çıkar, muhasebeci girer.

Aynı soruyu sorarlar.

Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve sorar:

-“Kaç etsin istersiniz?”

TEMİZLİKÇİ

İşsizin biri, temizlik işleri için Microsoft’a başvurur. İnsan Kaynakları, bir ön görüşmenin ardından yeri temizleterek test yaparlar. Beğenirler ve “İşe alındın, e-mail adresini ver, sana başvuru formunu gönderelim. Aynı zamanda, işe başlamak için geleceğin günü bildiririz” derler.

Adam çaresiz, bilgisayarının ve dolayısı ile e-mail adresinin olmadığını söyler.

İnsan kaynaklarından, “Onun adına üzüldüklerini fakat e-maili yoksa kendisinin de var olmadığını ve kendisi de olmadığı için işe alınamayacağını” söylerler.

Adam umutsuzca, ne yapacağını bilmeden, cebinde sadece 10 dolar ile çıkar ve bir markete girerek 10 kiloluk bir kasa domates alır.

Kapı kapı dolaşarak, 2 saat içerisinde sermayesini ikiye katlar.

İşlemi birkaç kez daha tekrar eder ve aksam eve döndüğünde 60 doları vardır.

Ve bu şekilde yaşayabileceğini anlar.

Her sabah erkenden evinden çıkar ve aksam geç saatlere kadar çalışır.

Her gün parasını üçe, dörde katlar.

Az bir zaman sonra bir el arabası alır, bunu bir kamyonla değiştirir ve bir süre sonra artık, birçok araçtan oluşan bir nakliye şirketi sahibidir.

Aradan beş sene geçer.

Adam Birleşik Devletlerin en büyük gıda nakliye şirketlerinden bir tanesinin sahibidir artık.

Ailesini ve geleceğini düşünme vakti gelmiştir.

Genel hayat sigortası yaptırmaya karar verir.

Bir sigorta şirketini arar, kendine uygun bir plan seçer ve konuşma biterken, sigortacı, teklifi gönderebilmek için adamın e-mail adresini ister.

Adam e-mailinin olmadığını söyler.

Sigortacı şaşırır:

-“Hayret, e-mailiniz yok ve bu hanedanlığı kurabildiniz. Düşünün, ya bir de e-mail adresiniz olsaydı kim bilir ne olurdunuz?”

Adam düşünür ve şu cevabı verir:

-“Ne olacaktı, Microsoft’ta temizlikçi olurdum!”

DUA

Kasabanın birinde bir papaz ve onun iki tane papağanı varmış.

Papağanlar da papaz gibi oldukça inançlı ve dindarlarmış.

Sabah aksam kafeslerinde oturup İncil okuyup dua ederlermiş.

Papazın cemaatinden bir kadının da 2 tane dişi papağanı varmış.

Papazın erkek papağanları ne kadar ahlaklıysa, kadının dişi papağanları da o kadar ahlaksızmış.

Eve gelen misafirlerin önünde “Erkek istiyozzz!” diye bağırırlarmış.

Kadın sonunda dayanamamış ve papaza akıl danışmaya gitmiş.

Papaz “Sen getir onları bana, benim papağanların kafesine koyalım da ahlak öğrensinler biraz” demiş.

Kadın almış papağanları getirmiş papazın evine. Dişilerden biri, daha eve girer girmez erkek papağanları görünce kanatlarını çırparak bağırmaya başlamış “Hey yakışıklı, kafesinizde iki tane ucuz fahişe ister misiniz?”

Erkek papağanlardan biri başlamış çırpınmaya ve ötekine dönüp söyle demiş:

-“Oğlum bütün dualarımız kabul oldu lan sonunda. Bak Tanrı bize dişi yolladı…”