ŞEYTAN
Fakir köy papazının karısı, 250 dolara yeni bir elbise almış; “Nasıl yapabildin bunu?” diye sızlanmış papaz faturayı görünce.
-“Bilemiyorum… Vitrinde elbiseye bakıyordum, birden içeride onu üzerimde denerken buldum kendimi. Sanki şeytan içimden beni dürtüp ‘Ay şu elbiseye bak, onu mutlaka almalısın’ diye bana fısıldıyordu.”
Papaz: -“Ama onunla nasıl savaşılacağını biliyordun. Ona ‘Git arkama şeytan!’ deseydin.”
Karısı: -“Dedim… O da ‘Ay, kız elbise buradan da harika görünüyor’ dedi!”
TAVŞAN
Tıbbi bir deney için doğup büyüdüğü laboratuvardan ilk kez kaçan tavşan, tel örgüleri aşınca ayağının altındaki çimlere bayılmış, ilk defa gördüğü güneşin batışını hayranlıkla izlerken biraz ileride oynayan kendisi gibi yüzlerce tavşana rastlamış...
-“Heyy! Ben laboratuvardan kaçan bir tavşanım.. Sizler doğadaki gerçek tavşanlarsınız değil mi?”
“Evet!” demiş diğer tavşanlar hep bir ağızdan, “Haydi bize katıl!”
Bizimki aralarına hoplamış, birlikte çimleri yemeğe başlamışlar,
-“Tadı nefis… Başka ne yaparsınız?”
-“Şu ilerideki tarlayı görüyor musun? Orada ‘Havuç’ var... Biz onları kazar, çıkartır ve yeriz...”
Laboratuvar tavşanı hemen teklifi kabul etmiş, havucun ballı tadı damağına yayılmış ve sormuş;
-“Başka ne yaparsınız?”
-“Şurada marul tarlası var, onları da yeriz...”
Marulun nefis tadı unutulmazları arasında yerini almış, bizimki son derece mutlu göbeğini sıvazlarken, “Artık bizimle yaşayacaksın değil mi?” diye sormuş diğerleri…
“Üzgünüm...” demiş tavşan, “Çok güzel saatler yaşadım ama kalmam imkânsız...”
Şaşkın şaşkın bakmış diğer tavşanlar ve sormuşlar; “Neden?”
-“Laboratuvara geri dönmeliyim...” demiş bizim tavşan, “ben bir laboratuvar tavşanıyım ve şu an sigarasızlıktan ölmek üzereyim..!”
ÇIPLAK!
Adam bir gün evine erken dönmüş.
Arabasını park edip kapıları kilitlemiş. Evine doğru giderken bir bakmış, adamın biri evinin önündeki kaldırımda çırılçıplak jogging yapıyor…
“Heyy! Arkadaş!” diye bağırmış arkasından ve sormuş; “Niye böyle çıplak koşuyorsun?”
“Niye mi?” demiş adam yavaş yavaş uzaklaşırken; “Eve erken geldin de ondan..!”
EROL TAŞ
Sarışın kız müthiş süratli araba kullanırken radara girmiş, ileride onu durduran ekipteki polisi etkileyip ceza yememek için
-“Aa…? Ne kadar da Tarık Akan’a benziyorsunuz?”
Polis “Teşekkür ederim” demiş bir yandan da ceza makbuzunu doldururken sormuş; “Sinemayla yakından ilgilisiniz anlaşılan?”
Sarışın kıkırdayarak “Evet” demiş.
“O zaman çok şanslı sayılırsınız” diye cevap vermiş polis, makbuza son imzasını atarken; “Siz de göreceksiniz, biraz sonra çıkacağınız suçüstü mahkemesinin hâkimi aynen ama aynen Erol Taş!”
SIRILSIKLAM!
İki arkadaş meyhanede oturmuş sohbet ediyorlardı. Bir tanesi:
-“Canını çok sıkkın görüyorum.
-“Sorma arkadaş, yattığım odanın penceresinin altında iki aydır, iki sevgili mırıl mırıl konuşup şapır şupur öpüşüyordu. ‘Bana ne’ dedim önce fakat sonunda tahammülüm tükendi ve dün gece, bir kova suyu yukarıdan aşağıya boca ettim!...”
-“İyi yapmışsın, peki neden canını sıktın bu olay yüzünden?”
-“Neden olacak, beş dakika sonra karım sırılsıklam odaya girdi!”
ELMA
Yaşını başını almış ve zengin işadamlarından biriyle yapılan röportajda genç gazeteci soruyor:
-“Efendim, bugünlere nasıl geldiğinizi, bu inanılmaz servetin öyküsünü bizimle paylaşmak ister misiniz?”
-“1928 yılıydı. 1. Dünya Savaşı’nın acıları yeni yeni sarılıyordu. Elimdeki birkaç Cent’ten başka hiç bir şeyim yoktu. Elimdeki 5 Cent ancak 1 elma almama yetiyordu ve ben 1 tek elma aldım. Sabahtan akşama kadar elmayı sildim, pırıl pırıl oldu. O elmayı, gün sonunda tam 10 sente sattım. Sabahı zor etmiştim. Ertesi sabah, elimdeki 10 Cent’imle iki elma aldım. Sabahtan akşama kadar o iki elmanın her tarafını sildim, bir güzel parlattım ve gün sonunda ikisini, toplam 20 Cent’e sattım. Bu sistemle ay sonuna kadar devam ettim. 1 ay içerisinde tam 1.37 Dolar kazanmıştım. Ertesi ayın ilk haftası karımın amcası öldü ve bize tam 5 milyon Dolar miras bıraktı...”
GAZETELER
Büyük bir kasa soygunundan sonra çalıntı otomobille yol alan üç soyguncu, kent dışında otomobilden inip tarlalar arasında geldikleri yöne doğru hızla ilerlediler.
Uzun süren bu iz kaybettirme yürüyüşünden sonra issiz bir yer bulup oturdular. İçlerinden biri:
-“Haydi sayalım artık. Kaç milyon kaldırdığımızı merak ediyorum.”
İkincisi elini söyle bir salladı:
-“Yorgunluktan öldük yahu! Şimdi o kadar parayı saymakla ne diye uğraşalım ki. Kaç milyon kaldırdığımızı yarın gazetelerde okur, biz de öğreniriz.”
Üçüncüsü öfkeyle yerinden fırladı:
-“Deli misin be! Yarın her gazete ayrı bir rakam verir, biz de birbirimize gireriz!”
KIRMIZI TOP
Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir mühendise bir kırmızı top verip “Bunun hacmini nasıl bulacaklarını” sormuşlar. Matematikçi, bir mezura ile etrafını ölçüp formülle yarıçapını hesapladıktan sonra diğer bir formülle yarıçapından hacmini bulacağını söylemiş.
Fizikçi ise topu suya batırıp yer değiştiren suyun hacmini ölçerek topun hacmini bulabileceğini söylemiş.
Top son olarak mühendisin eline verilmiş, mühendis topu şöyle biraz çevirip bakmış ve sonra: “Bana kırmızı toplar kataloğunu bulun...”
BİR KAÇ İŞ
Adamın tembel mi tembel bir uşağı vardı.
Bir gün uşağını üzüm ve incir almak için çarşıya gönderdi.
Uşak getire getire yalnız üzüm getirmişti.
Efendisi: “Ne zaman seni bir iş için göndersem, birkaç işi birden yapmalısın!” diye azarladı uşağı.
Aradan bir süre geçti.
Tesadüfen adamcağız hastalandı ve uşağını doktor çağırmaya gönderdi.
Uşak doktorla birlikte kari, gassal ve mezarcıyı da yanında getirmişti.
Adam yine çıkıştı uşağına:
-“Bunları ne diye getirdin yanında? Sana yalnız doktor çağır demedim mi?”
-“Efendim, 'ne zaman seni bir iş için göndersem, birkaç işi birden yapmalısın' dememiş miydiniz? İşte tedaviniz için doktor getirdim. Tedavi kâr etmezse, başınızda Kuran okusun diye kâri getirdim. Cesedinizi gasletmesi için gassal ve gömmek için de bir mezarcı getirdim!”
BİLİYORUM
Bir Fransız ölüm döşeğinde yatmakta, karısı başucunda gözyaşı dökmektedir.
Adam zorlukla konuşur:
-“Bak karıcığım ben ölmek üzereyim. Bir itirafta bulunacağım; seni aldattım.”
Kadın cevap verir:
-“Biliyorum... Yoksa seni niye zehirleyeyim ki?”
ÇORAP
İki arkadaş oturmuş muhabbet ediyorlardı:
-“Karın seni neden boşadı yahu?”
-“Bir gün çorapların ne kadar kırışmış dedim.”
-“Yok canım... Bunun için boşanmış olamazsınız bence...”
-“O gün çorap giymemiş de ondan...”
ÇOCUK
Afrika’da oturan bir Alman’ın yanında çalışan zenci uşak, efendisinden izin istedi: “Bana izin verecek, karım doğuracak çocuk!”
Efendisi izin verdi.
Zenci on gün sonra geri geldiği zaman efendisi sordu:
-“Karın oğlan mı, kız mı doğurdu?”
Zenci ağzı kulaklarına vararak güldü ve şu cevabı verdi:
-“Bu belli olacak, dokuz ay sonra!”
ÇİFTLİK
Jack ve Bob, kuzeye gitmişler.
Bir kar fırtınasına yakalanınca yakınlarındaki bir çiftliğe sığınmışlar ve evin çekici hanımından geceyi orada geçirmek için izin istemişler. Kadın:
-“Ben dul bir kadınım. Evimde kalmanıza izin verirsem komşular dedikodu yapar…”
Bunun üzerine Jack:
-“Endişelenmeyin, ahırda da rahat edebiliriz” demiş.
Ve geceyi evin ahırında geçirip, ertesi gün memleketlerine dönmüşler.
Aradan bir sene geçtikten sonra Jack, dulun avukatından bir mektup alınca arkadaşı Bob’u aramış:
-“Bob, geçen sene şu çiftliğinde kaldığımız çekici dul kadını hatırlıyor musun?”
-“Evet, hatırlıyorum”
-“O gece o kadınla yattın mı?”
-“Evet, itiraf etmeliyim ki bunu yaptım”
-“Peki ona benim adımı mı verdin?”
-“Evet, korkarım öyle yaptım”
-“Harikasın. Kadın ölmüş ve çiftliğini de bana bırakmış…”
GÖRÜYOR MUSUN?
İki fakülte arkadaşı yıllar sonra sokakta karşılaşmış.
Uzun uzun konuşup ayrılırlarken biri diğerini evine yemeğe davet etmiş.
Akşam davete giden adam, evin ihtişamını görünce şaşırıp sormuş:
-“Oğlum bu ne ev böyle? Şu salonun büyüklüğüne bak! Nereden buldun bu kadar parayı? Duvarlarda nadide tablolar...”
-“Gel göstereyim, gel şu pencerenin önüne... Şuradaki otoyolu görüyor musun?”
-“Evet”
-“20 milyon dolar tuttu, 25 milyon dolara fatura ettik, farkı cebe indirdik” demiş.
İki yıl sonra iki arkadaş yine karşılaşmışlar.
Uzun uzun konuşup ayrılırlarken bu sefer tam tersi olmuş ve 2 sene önce davete giden, yemeğe davet etmiş.
Akşam davete gidince, arazinin ve evinin muhteşemliği karşısında dili tutulmuş ve kekeleyerek sormuş;
-“Şuraya bak... Vay anam vay! Oğlum sen bizim eve ‘saray’ diyordun bu ne böyle? Bizimki bunun yanında müştemilat valla, saray asıl burası. Nasıl yaptın bunları?”
-“Gel nasıl yaptığımı sana göstereyim. Geç şu pencerenin önüne… Bak şurada otoyolu görüyor musun?”
Adam bir o yana, bir bu yana bakmış;
-“Hayır. Göremiyorum!” demiş.
Arkadaşı pis pis sırıtmış;
-“İşte... Ondan…”
GERGEDAN!
Çocuk; “Baba beni sirke götür…” diye yalvarıyormuş.
Babası ise niyetsiz; “Yavrum inan hiç vaktim yok.” demiş.
Çocuk; “Baba ne olur...” diye ağlarken sirki anlatıyormuş bir yandan da; “Çırılçıplak bir kadın, gergedanın üzerine çıkıp parende atıyormuş... ” der demez köşesinde gazete okuyan adam birden ayağa kalkmış ve
“Hadi ya?” demiş ve gidip paltosunu giyerken de; “Vallahi gençliğimiz geçti epeydir doğru dürüst gergedan falan da görmemiştim…”
NE BİLSİN?
Temel, karanlıkta yalnız başına yürürken soyguncunun biri üzerine atlamış ve ikili kıyasıya yerde debelenerek bir güreşe başlamışlar.
Dakikalar sonra soyguncu Temel’in sırtını yere yapıştırmış.
Temel’in cebinde 25 kuruş bulmuş ve kızarak söylenmiş;
-“Aptal adam! Hayatını bu 25 kuruş için mi tehlikeye attın?”
Temel yerden kalkıp, üstünü başını silkelerken;
-“25 kuruşla yetineceğini ne bileyim? Bir anda çorabımın içindeki 1000 doların peşinde olduğunu sandım.”
ÖLÜRSÜN!
Barda deri ceketli kel bir azman, sarışın delikanlıya omuz atınca ani bir gerginlik olmuş.
Sarışın genç; “Bana bak manyak herif, senden hiç korkmuyorum, çünkü ben cesur bir aileden geliyorum! Dedem paraşütsüz olarak bir zeplinden atlamış, büyükbabam paraşütsüz 2000 metredeyken balondan atlamış, annem ve babam da yine paraşütsüz olarak pervaneli bir uçaktan aşağı atlamışlar. Yarın ben de paraşütsüz olarak jetten atlayacağım!” demiş.
Azman şaşkınlıkla;
-“Deli misin? Ölürsün yahu?”
-“Ölürsem öleyim. Zaten hayatta kimsem de kalmadı ki!”
GELİŞME
Temel doktor olmuş.
Karşısına bacağı mosmor, davul gibi şişmiş bir hasta getirmişler:
-“Ayağına sımsıcak bir bez saracaksın, yarına bir şeyin kalmaz” demiş ve göndermiş.
Hasta ertesi gün bacağı daha da şişmiş bir halde çıkagelmiş.
Temel; -“Ayağını buz torbasına sar, bir şeyciğin kalmaz” demiş.
Hasta şaşırmış;
-“İyi ama daha dün tam tersini söylemiştiniz.”
Doktor Temel adama ters ters bakmış:
-“Ne yani hemşerim, bu tıp hiç gelişme göstermeyecek mi yani?”
SEN KAÇ!
Temel ve Dursun bir eve hırsızlık yapmak için girerler.
Evin içinde ne var ne yoksa çalarlar.
Evden çıkarken ev sahibine yakalanırlar ve kaçmaya başlarlar.
Ev sahibi bağırır: “Lan şerefsizler ne kaçıyorsunuz!” der demez bizim Temel, Dursun'a demiş ki:
-“Dursun sen git beni tanıdı.”
KODLAMA
Temel telefonda adres söylüyormuş.
- Bahçe Caddesi...”
Dursun
-“Ya! Şunu bir kodlasana”
Temel saymış;
-“Bolu'nun ‘B’si, Adana'nın ‘A’sı.”
Der demez Dursun;
-“Adana'nın hangi ‘A’sı? ”
ISKALADIN
Yeni aldığı Mercedes 600SEL’e arkadaşı Dursun'u da alan Temel, ona hava atarak gezdirmektedir.
Bir ara Dursun'un dikkati arabanın önündeki kocaman Mercedes ambleme takılır.
-“Temelciğim şu arabanın önündeki yuvarlak demir ne işe yarar?”
Canı biraz eğlenmek isteyen Temel, Dursun’un saflığından yararlanmak istemiş;
-“O mu? Bak anlatayım… Ben yolda giderken, karşıdan karşıya geçmek isteyen birini gördüm mü, bununla nişan alıyorum, sonra gaza basıp, devirip geçiyorum…”
-“Hadi ya gerçekten mi?”
-“Gerçekten tabi ya ne sandın.”
-“Nasıl yaptığını bir göstersene.”
-“Tabi göstereyim.”
Biraz uzakta yaşlı, eli bastonlu bir nine ağır ağır karşıdan karşıya geçmektedir.
Temel; “Dursun bak şimdi şu yaşlı kadına nişan aldım, gaza da basıyorum... ” diyerek tam gaz fırlar.
Tam kadına vurmak üzereyken, aniden direksiyonu sola kırar.
Ama Dursun’un tarafından “Küttttt!!!” diye bir ses gelir.
Temel ne olduğunu anlamamıştır ve Dursun’a sorar:
-“Dursun ne oldu?”
-“Sen ıskaladın ama, merak etme ben kapı ile devirdim onu!”
İŞE YARARSA
Minik kız elinde karnesiyle eve gelmiş.
Babası bir bakmış baştan aşağı pekiyi, bir iki tane de iyi var.
Öğretmen karnenin altına şöyle bir not düşmüş:
“Çok akıllı ve yetenekli bir çocuk fakat bir kusuru var, derste çok konuşuyor. Buna nasıl son verebileceğimiz hakkında fikirlerim var, en kısa zamanda sizinle de paylaşmak istiyorum.”
Baba karneyi imzalamış ve altına şu notu düşmüş:
“Lütfen paylaşalım… Çünkü işe yararsa ben de annesine uygulayacağım.”