İktidar sahiplerinin kamu yönetimini fetö terör örgütüne teslim etmeye başladıktan sonra, sınavlarda şaibeler yoğunlaşmaya başlamıştı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra eski ÖSYM Başkanı, fetö terör örgütü üyesi olmaktan tutuklanmıştı. Bursa’da bir tekstil fabrikasında yakalanmıştı.

Soru çalma, soru verme, cevap anahtarı dağıtma gibi hırsızlık başlığı adı altında toplanabilecek o kadar çok vaka yaşanmıştı ki, iktidar sahipleri hepsini aklamışlar veya aklamaya çalışmışlardı.

Aynı yıllarda KPSS sınavında, özellikle öğretmen adaylarının soruları birine hediye olarak gönderilmişti, beş yüz kişi tam puan almıştı ve yaklaşık olarak 3750 öğretmen adayının sınav kâğıdının doğrularıyla yanlışları aynı çıkmıştı. Yine aynı yıllarda LYS sınavında da Çanakkale’nin de içinde bulunduğu 16 il kopya çekildiği ve dağıtıldığı iddiasıyla incelemeye alınmıştı.

Bütün ülke gençliğinin girdiği sınavlarda soru çalma ve aşırma olayları ayyuka çıkmıştı. Her seferinde gerekenler yapılacaktır naraları atılmış, sonra unutturulmuştu. Peki, gerekenler yapılacaktır derken idareciler, suçluları cezalandırmaları gerekir değil mi? Ellerinin altındaki personelin bu tür eylemlere kalkışması ve kurumu şaibeli hale getirmesi, idarecinin mesuliyet sınırları içinde değil mi acaba?

Son yapılan LGS sınavında 719 öğrenci tam puan aldı. Hakkıyla alanları elbette tebrik etmek gerekir. Gençler bütün sosyal aktivitelerinden feragat ederek bu başarıyı yakalayabiliyorlar. Ancak İmam Hatip okullarından çok sayıda öğrencinin tam puan alması garip karşılanıyor. Diğer yandan kopya şaibelerinin ardından ilgili bakanlığın Bilgi İşlem Müdürü neden apar topar görevden alındı? Cevabı yok. Ancak atama erki memleketin sınav güvenliğinin çok güçlü olduğunu ve dünyada parmakla gösterildiğini belirtiyor. Örnek ülkeymişiz. Peki aynı irade daha önce fetöcü ÖSYM başkanına da sahip çıkmamış mıydı?

Sınavları şaibeli hale getirenler, gençlerin geleceği ile oynuyorlar demektir. Cezası görevden almakla kalıyorsa vay haline memleketin.

Şaibeli sınavlar gerçek anlamda çalışkan ve özverili gençlerimizi çalışmadan soğutur. Zaten şaibeli mülakatlar gençlerimizin hayallerini karartıyor. Yurtdışında gelecek arattırıyor.

Suçlular bulununcaya kadar idareciler suçludur, suçlular bulunduktan sonra da yine idareciler de suçludur. Sınavlarla ilgili herkes görevden el çektirilmedikçe, sınavlarla ilgili endişe ve korkuların önüne geçmek imkânsızdır. Yürekli ve vicdanı olan idareciler aslında ihmalini veya sahtekarlığını düşünerek istifa eder.

Toplumun vicdanı, eğer, aman ne olacak, sanki torpil dönmüyor mu şeklinde bir yola girmiş ise, yapacak çok fazla iş kalmıyor. Kamu vicdanının da bozulduğu ortaya çıkıyor.