Son zamanlarda yurdun değişik bölgelerinde meydana gelen orman yangınlarında binlerce dekar orman alanı küle dönüyor. Bugünlerde artan rüzgar şiddeti nedeniyle yangınla başa çıkmak da güçleşiyor.
Memleketin ciğerleri yanıyor manşetleriyle verilen haberlerde dikkati çeken en önemli noktalardan biri, yanan alanların çoğunlukla kültür ormanları oluşu. Geçtiğimiz yıllarda da birçok bölgede meydana gelen yangınların çoğunluğu dikim sahalarında meydana gelmişti.
Bir zamanlar kültür ormanı oluşturmak, orman alanlarını endüstriyel amaçlarla kullanmak en önemli hedeflerdendi. Özellikle ağaçlandırma çalışmaları yurdun hemen her tarafında adeta seferberlik ilan edilerek uygulandı. Bu arada orman köyleri de farklı geçim kaynaklarına yöneltilmeye çalışıldı. Bir yandan yeni ormanlar oluşturulurken, bir yandan da ormanın baş zararlısı olarak gösterilen keçi varlığı da azaltılarak çobanların birçoğu büyükşehirlerin varoşlarına eklendi.
Orman yangınlarının ihmalden çıktığı, piknik ateşinden, anız yangınından, yanar atılan sigara izmaritinden ve benzeri çok sayıda sebepten çıktığı defalarca anlatıldı. Yerel dinamiklerin etkileri artırılmaya çalışılıyor ama çam dikili alanları söndürmek zor. Artan sıcaklıklar ve kuraklık da yangınla mücadeleyi güçleştiriyor.
Geçmişten günümüze orman yangınları incelendiğinde, keçi sayısındaki azalış ve dikim yoğunluğu arasında önemli bir ilişki göze çarpıyor. Çam dikiminin yoğun olduğu alanlarda keçi sayısında ciddi azalışlar görülüyor.
Akdeniz iklim tipinin hüküm sürdüğü ülkemizde doğal bitki örtüsünün önemli bir kısmını kısa boylu çalılardan oluşan maki oluşturmaktadır. Daha üst bitki örtülerinin oluşumuna iklim koşulları izin vermemektedir. Daha varsıl iklim ve toprak isteği olan bitki türlerinin bu kuşakta hakim duruma geçmesi bilimsel olarak imkansızdır. Oysa ağaçlandırma çalışmalarında, yüzlerce türden oluşan maki bitki örtüsü sökülerek yerine tek bir türden oluşan çam dikilmektedir. Birkaç metre boylanabilen çalılara ancak yeten toprak ve özellikle yağış miktarı çama yetmemektedir. Üstelik uzun kurak sezona sahip bu coğrafyada çamın dökülen yaprakları, çürümemekte ve hızla yığılıp yangına hassas bir zemin oluşturmaktadır. Otsu türler de buna eklenince yangın için bir kıvılcım yeterli olmaktadır.
Orman yangınlarını önlemek için yapılan etkinlikler, uyarılar ve caydırıcı uygulamalar ne yazık ki orman yangınlarını azaltmamaktadır. Yanan alanlarda ise doğal bitki örtüsünün varlığını sürdürdüğü dikkati çekmektedir. Aslında bu görüntü, makinin sökülerek yerine kültür ormanı oluşturmanın ne kadar anlamsız ve beyhude olduğunu ifade etmektedir.
Binlerce yıldır keçiyle birlikte varlığını sürdüren maki bitki örtüsünün özellikleri doğru irdelense, sökülerek çama dönüştürülmesinin de bilisel olarak imkânsız olduğu ortaya çıkacaktır. Akdeniz iklim tipinin hüküm sürdüğü coğrafyalarda 1 milyon dekar alan kaplayan bu bitki örtüsü, birçok ülke tarafından orijinal en üst doğal bitki örtüsü olarak kabul edilmektedir. Ancak ülkemizde ne yazık ki bozuk orman alanı olduğuna dair kanaat daha yaygındır. Kültür ormanı oluşturma çalışmaları da bundan dolayı yüksek masraflarla gerçekleştirilmektedir. Dikim yetmemekte, iki üç yıl boyunca da maki bitki örtüsünü oluşturan türlerin yeniden gelişenleriyle mücadele edilmektedir. Bir şekilde kesim çağına gelmeden bir kıvılcımla onca emek ve yatırım yok olmaktadır.