Türkiye, reformlar yapacakmış! ... Bu konuda çok şey yazdım... Duyan olmadı...

Türkiye, reformlar yapacakmış! ...
Bu konuda çok şey yazdım... Duyan olmadı...
Neler yapılmalı, konusunda ise bir arkadaşımız; üretim ekonomisine geçmeliyiz... Teknolojiyi üretimde iyi kullanmalıyız... Tarıma önem vermeliyiz, demektedir...
Bu arkadaşımıza bir katkı...
      Dediklerinin yanında inandırıcı bir politika ve tasarruf gerekir... 1960'lı yıllarda, her yüz liranın  altmış lirası tasarruf edilirdi... Şimdi bu oran on liraya düştü... Türkiye'de bir nesil çok sıkıntı çekip gereğini yapmalı ve gelecek nesilleri kurtarmalı... Bir de bu durumu, birkaç kuşağa yayarak sancısız yapmak da mümkün... İşte, önce siyaset kurumu buna karar verecek... Tabii ki, bu karar iktidar değişikliği getirir... Buna siyaset kurumu hazır değil... Yani, reform yapma işi bir inanç meselesi... Türk Halkı buna inanmalı... Bunun için de siyaset kurumu, güven vermeli... Bu güven kalmadı... Güven endeksini görseniz, reform işinin olmayacağını görürsünüz... Önce ne yacağını iyi bir programla halka anlat, halkı ikna et, sonra arkası gelir... Bu yapımızla bence, bunlar hayal... Günü kurtarma söylemi gibi, geliyor...
Ancak, yapılması gereken de bu... Başka çıkış yolu yok... Bunları birçok yazıyla anlattım... Dinleyen olmadı... İnşallah yapılır... Ama, ben o kadar kolay olacağına inanmıyorum.. Zihniyeti değiştirmeden bu olmaz... Zihniyet değişikliği için de irade yok, derim...
Okumaya, yazmaya, konuşmaya ve düşünmeye devam...
……….
Ve Çöküş
Fransızlar birçok pislikleri yaparken İngilizler boş durur mu? Onlarda birer bahane bularak halkı soyuyordu. Nitekim ceketlerini omuzuna atmış ve ayakkabılarının topuklarına basmış, diye Türkler cezaya çarptırılıyordu. Cezaya itiraz edenler daha fazlasını ödemek zorunda kalıyordu.
İstanbul Zabıta Şefi Maxwell ,müze ' de kendisine ikram edilen kahvenin antika fincan muhafazasını beğendiği için almak istemişti. Hatıra olarak alayım,diyordu.
Yine mütareke şartlarına uyup uymadıklarını denetlemek için Anadolu'ya gidecek İngilizlerin nakliye,yakacak ve hamaliye masraflarını bizden istiyorlardı.
Ermeni işlerine meraklı olan İngilizler( zaten onlar kışkırtıyordu) tehcir sonucu mağdur olduklarını öne sürerek,onlara verilmek üzere Ziraat Bankasındaki tüm parayı istiyorlardı. Böylece bankanın batmasını da sağlamış olacaklardı.
Yine ,Ermeniler bu köşk veya konak benimdi ,dediklerinde hiçbir incelemeye tabi tutmadan içinde yaşayanlar atılıyor ve Ermenilere teslim ediliyordu.
Türk kendi yurdunda parya muamelesi görüyordu.
İngilizlerin "Ermeni ve Rumları" Türk baskısından kurtarma ,diye birimleri vardı. Bu birimler vasıtasıyla bu azınlıklar iyice azmıştı. Ermeni ve Rum çeteleri Türklerin evlerine girerek her türlü kötülüğü yapıyordu. Türklerin bu durumu şikayet edecek bir mercii yoktu. Yine ,İngilizler bu azınlıkların olmayan olayları olmuş gibi anlatmalarını ,kabul etme gibi bir huyları vardı. Hep Türkler kötüydü. Onlar cezayı hakkediyordu.
Yine İngilizler ,72 saatte Harp Okulunu terk
etmemizi istemişler ve 13 Aralık 1918 tarihinde bu binayı işgal etmişlerdi.
Bu arada Pendik ve Maltepe Talimgahlarımızı Şubat 1919 tarihinde boşaltmamızı istemişler ve bu isteklerini yerine getirmişlerdi. Aman İngilizleri memnun edelim,diye her isteklerine evet,diyen yöneticilerimiz ve iktidar mensupları vardı.
Galip devletler,Sağlık ve Güvenlik İşlerini kontrol edeceğiz,diye İstanbul'u kendi aralarında bölüşmüşlerdi.
İstanbul tarafı,Fransızlara...
Beyoğlu ve Boğaz tarafı İngilizlere...
Kadıköy,Üsküdar ve Boğazın Anadolu Yakası İtalyanlara bırakılmıştı...
İstanbul Asayiş işleri sorumlusu General Fuller' di.
Bundan başka ,Trabzon -İnebolu sahil hattı İngilizlerin kontrolündeydi .
Batı Karadeniz,İskenderun- Mersin sahil hattı ,Fransızlara aitti.
Antalya- Edremit sahil hattı ,İtalyanların kontrolü altında olacaktı.
Devlet yönetimi tamamen İngiliz çıkarlarına uygun ,İngilizlerin kontrolündeydi.
Türklerin çıkarını düşünecek kimse yoktu.
İngilizlere sorulmadan hiçbir şey yapılmıyordu.
Hatta,İngilizlerden habersiz değiştirdiğimiz İstanbul Polis Müdürünü,bizden habersiz nasıl değiştirirsiniz ,diye bize kızmışlardı. Kendilerine daha iyi hizmet edeceğini bildikleri ,Eski Polis Müdürünü tekrar göreve getirmişlerdi.
İngilizlerden habersiz bir şey yapmayan,yapamayan bir iktidar vardı.
Şahsiyetli devlet adamı bulmak çok zordu. Devlet çöküyordu.
Bir kurtarıcı arıyorduk ama bulamıyorduk.
Çaresizdik.
Ülkemiz ,kara kara bulutların istilasına uğruyordu.
Güneşi göremiyorduk.
Umut yoktu.
Çöküş hızlanmıştı.
Haşmetli Osmanlıdan geriye, İngilizlerin oyuncağı bir ülke kalmıştı.
Evet, Efendimci yöneticilerimiz ,İngilizlere yaranmak için yarış halindeydi.
Ölmüştük ama gömenimiz yoktu .
Cesetimiz Kurtlara ,Çakallara kalmıştı.
Çaresizdik...