Deneyimli gazeteci Kadir Kenar'ın konuğu olan Rektör Acer'in programda yaptığı açıklama şöyle:

KADİR KENAR:
Gündem referandum. 16 Nisana kadar yaklaşık işte bir 50 günlük süre var. Artık sıcak bir şekilde insanlar tartışıyor. Evet mi hayır mı işte bu sistem gelmeli mi gelmemeli mi. Ama sakin kafayla insanların düşünüp karar vermesine yardımcı olmak en büyük amacımız. Şimdi isterseniz bir geçmişe dönelim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinden bir giriş yapalım. Bu sistemde parlamenter sistemde neler yaşadık? Sizin güzel bir yazınız vardı onu okudum. Ordan başlayalım.

YÜCEL ACER:
Şimdi tarihe bir bakalım ilk önce Kadir Bey sizin söylediğiniz bir cümlenin üzerinde durmak istiyorum. Referandum süreci tabiî ki Türkiye için çok önemli. Ama doğru bilgi ulaşmalı insanlara. Tabi benim şuana kadar ki gözlemim biraz içerikten ziyade bazı sloganlarla bu sürecin başlamış olması. Tabiî ki burada bir eksiklik olduğunu gösteriyor. Yani gerçekte oylayacağımız anayasa değişikliklerinin tam olarak ne ifade ettiği konusu çok henüz belki referandum kampanyası sürecinde bu açık ortaya konulacaktır ama. Şu ana kadar ki sürece baktığımız zaman biraz böyle klişe laflarla maç havası gibi bir kaç örnek vermek gerekirse. İşte rejim değişiyor yada Atatürk'ün Cumhuriyet elden gidiyor işte tek adam geliyor gibi daha çok slogan tarihi cümlelerle bu sürecin başlanması başlamış olması biraz endişe verici. Çünkü esası kaçırma tehlikesine yol açar bu. İşte o açıdan tarih çok önemli. Biraz Türkiye'nin siyasi tarihine bir bakmak lazım. Şimdi mesele 80 öncesi Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı olayı bittikten sonra 8 ay mı 9 ay mı yüzlerce oturumda TBMM de cumhurbaşkanı seçememişti. 100'ün üzerinde oturum yapıldı. TBMM cumhurbaşkanı seçemedi. Ve sokaklar kan gölüne döndü yani o zavallı insanlar 12 Eylüle giden süreç kendini sağcı zanneden solcu zanneden kullanılan o insanlar öldü. İnsanlar birbirine düşman oldu. Kanlar aktı. Ondan sonrada bizim çocuklar dedikleri o çocuklar Kenan Evren'in eline TBMM'yi teslim etti. Yani bu örnekler Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye'de hep sorun oldu. Tanıyı iyi koymak lazım. Keşke sadece cumhurbaşkanlığı seçimi sorun olsaydı. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçilme sürecinde başladı. 367 süreci Türkiye'yi yine bir ciddi sıkıntı işine getirmişti ki ancak halkın oyuna gidilerek o süreç atlatılmış oldu. Şimdi şunu söylemek lazım Türkiye'nin siyasi tarihi aslında birçok dersle dolu. Eğer geriye dönüp bakarsak, ders almak maksadıyla bakarsak, tabi insanlar hepimiz insanoğlu hafızamız kısıtlı. Belki de bir açıdan da faydalı. Kötü şeyleri insanoğlu unutur ki geleceğe bakabilsin ama arada bir dönüp gerçekten kötü tecrübelere de bir bakmak lazım. O anlamda bizim siyasi tarihimizden çıkaracağımız çok ciddi dersler var. Şimdi yaşadığımız sorunların kendisine odaklanıp sebeplerini kaçırırsak o sorunların çözümünü hep öteliyor. O anlamda siyasi tarihimize bakmamız lazım ki bu sorunların yaşadığımız ve içinde kaybolduğumuz sorunların gerçek sebepleri ne olabilir. Şimdi ben bir akademisyen olarak uluslar arası siyaset okumuş hukuk okumuş birisi olarak geriye dönüp kendimce bakıyorum ve bazı dersler çıkarmaya çalışıyorum. Sizin biraz önce ifade ettiğiniz gibi tam da bu süreçte çıkarmaya çalışıyorum ki gerçekten bir karar aşamasında bazı dersleri çıkarabilmiş olalım. Sizin belirttiğiniz yazıda oradan çıktı.
Baktığım zaman 1960’tan askeri darbeden başladığım zaman o kadar fazla siyasi kriz yaşamış ki bu ülke, birçok hükümet dönemi ortalama 1 – 1,5 seneyle başta kalıyor. Takdir edersiniz ki, Türkiye’yi yönetmek için kurulmuş bir hükümetin, yani icranın başı olan hükümetin, 1 yıl görev yapması demek şu demektir; bu hükümet hiçbir şeyi planlayamadı, hiçbir şey yapmadı demektir. Bu ülkeye kaybettirilmiş ciddi bir zaman demektir.

KADİR KENAR:
Aklıma şu geldi; Erbakan hoca bir temel atar, sonra temeli taşırlardı. Dalga geçerlerdi. Adam 1 yıl kalmış iktidarda n’apsın?

YÜCEL ACER:
Yaklaşık iki yıldır üniversitemizin rektörüyüm. İki yılımız birçok şeyi planlayıp sonuçlandırmak için geçti. Bugün temelini attığımız şeyler, iki yıl önce planladığımız şeyler. Mesela Anafartalar Kampüsü’nü ben rektör olur olmaz planlamaya başladık, ancak yetişiyor planlaması ve ondan sonra icraata geçiyorsunuz. Türkiye’nin önünü açacak politikalar hiç konuşamamış hükümetlerle dolu bir siyasi tarihimiz var. Peki bu hükümetlerin yol açtığı sorunlar, mesela sizin örnek verdiğiniz gibi cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tıkanmasına kadar giden, anarşiyi önlemekte aciz kalan, Türkiye’de istikrarı, güveni ve ilerlemeyi sağlayamayacak hükümetlerin kurulamaması sonucu, hadi kaybettiğimiz gelişme temposunu bir kenara koyalım, başka ciddi sorunlara yol açtıkları için birçok askeri müdahalenin de gerekçesi oluşmuş durumda. Biraz önce söylediğiniz gibi, Türkiye 12 Eylül’den önce Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde tıkanmıştı, terör almış başını gitmişti. Ve dolayısıyla siz de biliyorsunuz, hatırlarsınız insanlar; ‘İyi ki silahlı kuvvetler müdahale etti’ dedi. O yüzden mesela 1982 anayasası oylanırken aynı zamanda Kenan Evren Cumhurbaşkanı olarak da seçilmiş olacaktı o oylamada. Halk anayasaya evet dedi, Kenan Evren’in cumhurbaşkanlığına da evet dedi ama %90 civarında bir çoğunlukla evet dedi halk. O psikolojinin sonucu da, aslında evet dediğimiz anayasanın olmazları da olduğunu sonraki yıllarda görmeye başladık.

KADİR KENAR:
Anayasayı patlak torbaya çevirdik, her yer kum oldu. Kaç kere değiştirdik.

YÜCEL ACER:
Hatta beklenti şuydu, partiler anlaşmış olsaydı ki hepimizin beklentisi oydu, anayasayı baştan yazmaktı aslında. Maalesef partiler bir araya gelip bir komisyon içerisinde bir anayasa taslağı oluşturamadılar çeşitli siyasi sebeplerle. Şuan ki değişiklik bu açıdan da çok önemli. Bu değişikliklerin hepsini ben şöyle özetliyorum, içeriğinin her birinin detayına bakmadan önce, tek adam söylemlerinden bir siyasi taraf tuttuğumdan rahatsız değilim, başka sebepten rahatsızım; anayasa hukuku okumuş birisiyim, Anayasa hukuku dersi de vermiş birisiyim. Burada tekleştirilmeye çalışılan şey icradır. Yani yürütmedir.
Yürütmeyle ilgili şimdi bakanlar biliyorsunuz meclisten korkarlar. Yani meclis koridorundan korkarlar çünkü milletvekilleri yakalarına yapışır şu işimi yapalım bu işimi yapalım diye.
Hatta bunun nice sorunlara yol açtığını yıllar önce rahmetli Turgut Özal söylemişti demişti ki bakanlarla milletvekilleri arasındaki sürtüşme o gözler görülmeyen kısmı da dahil olmak üzere ciddi hükümet zaaflarına yol açıyor. Çünkü bakan bir taraftan kendisi seçilme kaygısında olan bir kişi milletvekili olarak
aynı zamanda bir sonraki dönemde seçilme kaygısı yaşayan birisi dolayısıyla bakanlığını yaparken götürülecek hizmetlerde bunu gözetiyor. Öbür taraftan diğer vekillerin talepleri karşısında da biraz bazen kendini düşünmek durumunda olduğu için ciddi sürtüşmelere yol açıyor. Şimdi bunlar yasama ile yürütme arasındaki bu iç içe geçmişliği zayıflama olarak görüyor. Zafiyet burada ortaya çıkıyor. Artık bu sistemi sanki mükemmel bir sistem gibi kabul edip efendim değiştirmeyiz dediğimiz zaman şunu da kabullenmiş oluyoruz, bakın seçimler oluyor Türkiye'de bir parti tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu sağlayamazsa geriye kalan seçenek nedir? Koalisyondur dimi?
Bu yüzden bir yıllık hükümetlerle dolu tarihimiz... Almanya da beş tane parti koalisyon kuruyor kimsenin çok gıkı çıkmadan rica etse dört yıl boyuna hükümet ediyorlar ülkeye yürütmenin başı oluyorlar ve götürüyorlar. Ufak tefek krizler oluyor vs. ama dört yıl beş yıl bu hükümet devam ediyor ama Türkiye’de bir koalisyonun bir ömrü tamamladığı vaka değildir. Yani dört yıllık hükümet dönemini tamamlayabilen bir koalisyon yok.
AK Parti dönemimden önce ANAP var. Yaklaşık işte oda bir beş yıl. İşte AK Parti'in 2002'den beri kurduğu hükümetler döneminde istikrar anlamında ciddi bir dönüşüm var. Fakat AK Parti'nin tek başına iktidar kurabilme çoğunluğunu üst üste alabilip bu başarıyı gösterip Türkiye'de hükümetler kurup bir nevi o eski siyasi krizleri bize unutturmasına da çok aldanmamak lazım. Bunu 7 Haziranda gördük.
Şimdi şunu da ilave etmek lazım mesela aynı partiden Ahmet Davutoğlu şimdi sayın Cumhurbaşkanından sonra başbakan oldu aradan 6-7 ay geçti. Aynı partiden olmasına rağmen ekipler cumhurbaşkanlığı ekibi başbakanlık ekipleri korumalar birbirine düşman kavgalar bilmem neler...
Şimdi belki dışarıdan çok fark edilmez de bir hükümet ya da bir cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilirse şuan Türkiye de öyle oluyor. Bu kaçınılmaz bir şekilde siyasi krize yol açar. Çünkü birisi halk tarafından seçilmişse o kendini doğal olarak kendini güçlü hisseder, çünkü doğrudan halk tarafından seçilmiştir. Halk tarafından doğrudan seçilmiş iki yürütme organı var. Bizde çünkü biri cumhurbaşkanlığı diğeri bakanlar kurulu. Şimdi bu iki yapıda halk tarafından doğrudan seçiliyor ve doğal olarak ikisi de kendini güçlü hissediyor. Güçlü hissettiği zaman ortada uyum olma olasılığı azalıyor. Ben yaklaşık 2 yıldır rektörüm üniversitemizde iki yıl boyunca neler oldu neler. Ben rektör olduktan sonra 7 Haziran seçimleri oldu. Ülke 7 ay boyunca hükümet kurumadı. Daha sonra 1 Kasımdaki seçimlerde AK Parti tekrar tek başına hükümet kurma çoğunluğu sağladı. Daha sonra Davutoğlu hükümeti kuruldu ama sizinde söylediğiniz gibi aylar sonra Davutoğlu hükümeti dağıldı.
Oysa ortada bir hükümet kuracak çoğunlukta oluşmuştu. Bu seferde bu söylediğiniz yeni durum nedeniyle bir kriz yaşadık. Üstelik Türkiye öyle bir kritik dönemden geçiyordu ki 17 Aralıktan beri bertaraf edilmesi gereken bir terör yapısı var ortada devletin içine sızmış. 15 Temmuzda anlaşıldı tabi bu. Şimdi böyle bir devletin içine sızmış bir yapıyla mücadele ettiğiniz bir dönemde Hükümet iki başlı bir pozisyona gelmiş oluyor. Bide hükümet mücadele ediyor mu acaba? Sayın cumhurbaşkanının söylediğini teyit edebilirim. Yani sayın cumhurbaşkanının 15 Temmuz'dan önce söylediği gibi yalnız kaldığını hissettiğini biliyorum ben. Ortada gerçekten gün yüzüne çıkmış bir yapı vardı. Ama bununla mücadele edilmesi gerekiyordu. Buda tabi devletin bütün mekanizmalarıyla mücadele etmesi gereken bir şey. Yani hem yargısıyla hem yasamasıyla.
Söylediğim gibi 2 yıllık rektörlük dönemimde bunları gördüm. Artı bir darbe girişimi gördüm ve hala bu siyasi istikrarsızlıklar riski Türkiye'de mevcut sistem sebebiyle devam ediyor. O yüzden hani birilerinin sloganik şeylerle atlatmaya çalıştığı süreç Türkiyenin önündeki çok önemli bir süreç. Yani bunu
atlamamamız lazım. Bunun üzerinde durmamız lazım bir şekilde çözmemiz gerekiyor. Eğer çözmezsek Türkiye'nin siyasi istikrarını dolayısıyla da sosyal istikrarını güvenliğini tehlikeye düşürecek bir sistem içinde gidiyor olabiliriz.

KADİR KENAR:
Siz Akademisyensiniz ben gazeteci gözüyle bakıyorum. Yani Türkiye'de şuana kadar insanların AK Parti karşısında ben gönül rahatlığıyla oy vereceğim partiler var diye göremiyoruz. Yani sahada da öyle ülkücü camiyası diyelim solda da öyle. Şimdi bu gitse o gitse diye daha partileri oturtabilmiş bir yapı yok. Yani Kılıçdaroğlu'ndan memnun değil insanlar, Devlet Bahçeli'den memnun değil insanlar.

YÜCEL ACER:
Yani böyle biR siyasi parçalanmışlık. Bizim siyasi kültürümüz böyle maalesef, bunu da kabullenmek lazım. Ben İngiltere'de 6 yıl yaklaşık yaşadım. Orada 2 siyasi kanat vardır. Biri iktidar olur veya öbürü iktidar olur. Şimdi bu İngiletere'nin başkanlık sistemine ihtiyacı yok, parlamenter sistem bakın rejim demiyorum yani bunu Türkiye'de çok karıştırmaya çalışıyorlar. Demokrasi bir rejimdir. Onun içersinde cumhuriyet rejimi içersinde demokrasi ve Cumhuriyet rejimi içerisinde değişik sistemler uygulanabilir başkanlık sistemi olur parlamenter sistem olur yarı başkanlık sistemi olur böyle çok değişik sistemler var. Şimdi İngiltere'nin parlamenter sistem dışında bir sistem üzerine düşünmesi gerekmiyor. Neden gerekmiyor orda bir koalisyon süreci hiç yaşanmıyor çünkü dediğim gibi siyasi yelpaze ikiye ayrılmış. Orda bir işçi partisi var bide liberaller var. Şimdi bunların ikisinden birisi iktidar oluyor bazen birisi zayıflıyor öbürü güçleniyor şimdi bunların başka bir şey tartışmasına gerek yok ve bizde biraz önce söylediğiniz gibi partilerin içinde dahi sıkıntılar var. Futbol takımı tutar gibi parti tutuyoruz. Bir de önüne gelen parti kuruyor işte.
Bir dönem parti sayısını hiç sayamayacak durumdaydık. Biraz parası olan biraz çevresi olan sabah erken kalkan parti kuruyordu.Şimdi benden şunu soruyorum bakın bu ülkenin bir vatandaşı olarak bu ülkenin ilerlemesini isteyen birisi olarak dolasıyla şunu soruyorum. Şimdi böyle bir siyasi kültür içerisinde kültüre hiç uymayan bir sistem üzerinde inat etmemizi gerektirecek bir gerekçe varsa bende bileyim ama ben maalesef baktığım zaman çok daha farklı gerekçeler görüyorum yeni bir şeyler üzerinde tartışmamız gerekiyor. Bu ne AK Parti'nin parti olarak kendisiyle ilgili, ne de sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili ne başkasıyla ilgili bu Türkiye'yle ilgili bir mesele. Yarın bir gün Tayyip Erdoğan olmaz başka birisi olur. AK Parti iktidara gelemez başka bir parti iktidara gelir.
Geçenlerde İtalya’ya gitmiştik. İtalya Türkiye’yeden ekonomi olarak biraz önünde bir ülke. Şimdi orada kaldığımız üç dört gün boyunca İtalya’nın iş ortamının bizim aslında ne kadar gereğimizde olduğunu görebilirsiniz. Yani insanlar iş yapmak kültürüne bakıyorsunuz işte davranışlarına bakıyorsunuz sisteme bakıyorsunuz gerçekten samimi bir şekilde bizim potansiyelimizin çok altında.
İtalyanlar nasıl oluyorlar peki bizden daha önde olabiliyorlar, bakın bunu sebebini açık ve net bir şekilde tespit edebiliyorum. İtalyanların önüne ciddi sorular konacakları coğrafyada değiller ve ikinci dünya savaşından beri kimse onların önüne bir engel koymadılar. Sadece önlerini açtılar. Ama bizim önümüze sürekli engeller konabiliyor, yetmiyormuş ki biz kendi siyasi sistemimizde kendimize sorunlar üretiyoruz. Sanki bu sorunlar başka bir dünyadan geliyormuş gibi hiç kendimize bu açıdan sorgulamıyoruz. Bu sistem bize uygun mu değil yani sürekli tıkanıyor yani birbirimizle kavga etmeye geliyoruz yani bunun sistemle bir alakası var mıdır yok mudur diyeceğimiz anında sorgulanacağı bir süreçtir diyorum.
Başkanlık sisteminde meclisin hükümetin çok daha iyi kontrol edebildiğini düşünüyorum. Yani mesela Cumhurbaşkanı halk tarafında seçilen de güvendiklerine hükümet oluşturuyor ekipi oluşturuyor mecliste denetliyor, denetleyebilecek bir mekanizma var. Şu an denetliyor mu? Denetlenemiyor bence. Yeterince denetlenemiyor niye? Meclisten geçebilecek bir yasa teklifi biz ona Anayasa hukuku tabirle tasarı diyoruz, hükümet tarafından verildiği zaman zaten hükümeti verdiği tasarlar geçiyor meclisten.

YÜCEL ACER:
Kimse hakaretle şiddeti övme hakkına sahip değildir. Buna rağmen siz Türkiye'de bir kısım medya 7 Haziran seçimlerinden önce Pkk ile kolkola yürüyen açıkça kendilerinin ifade ettiği şekilde kolkola yürüyen bir siyasetçiyi bir siyasi partinin artık tırnak içinde siyasi parti diyorum başındaki kişiyi Türkiye'de en çok demokratik özlem sahibi kişi diye lanse edilebiliyor. Bakın dün daha mecliste işte malum partinin şuan mecliste adına konuşan kişi isim vermeyeyim diyor ki; "Biz her zaman demokrasiden yana olduk, her zaman iş birliği içerisinde olmak istedik, her zaman insan haklarını destekledik" Bunu diyen kişinin arka bahçesinin bir terör örgütü olması karşısında bunu gerçekçi kabul etme zafiyetine düşmememiz lazım.
Eğer millet yanlış bir şey üzerinde karar kılacaksa bu bir başarı değil, hiç kimse adına başarı değildir. Çünkü hepimiz bu ülke içersinde yaşıyoruz. Yani tabiri caizse işte aynı gemideyiz yanlış bir kararın kimseyi sevindirmemesi lazım.

Kadir KENAR:
Hocam kısa birde şey konuşalım isterseniz. Federasyon tehlikesi yada bu yapıyla işte Cumhurbaşkanı ülkeyi federasyona götürüp işte ülkeyi böler mi? Şimdi bu bir korku böyle bir şey insan hayalinde tahayyül edebilir ama yani ülkenin kurumları dururken ülkenin bütün her şeyi ortadayken böyle bir yapıya gider mi Türkiye yani gitmesi muhtemel mi?

YÜCEL ACER:
Ben bu tür söylemlerin sloganik olduğunu düşünüyorum. Şimdi anayasa değişikliğinin içeriğine baktığım zaman şunu görüyorum Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle düzenleyeceği konular var. Ama Türkiye’nin mevcut üniter yapılanması siyasi yapılanması coğrafi unsura göre siyasi parçalanmışlığın kararının verilmesi kesinlikle icra ile ilgili mesele değildir. Yani Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi icra ile ilgili yürütmeyle ilgili kararı kapsar. Bu yasama organın verebileceği bir karardır. TBMM’nin anayasayı değiştirerek Anayasada Türkiye’nin yapısını üniter diye tanımlayan bir hükmü var. Şimdi siz anayasayı 3/2 bir çoğunlukla değiştirebiliyorsunuz. Tek bir Partinin değiştirebileceği bir şey değildir. Anayasa değişikliği eğer 3/2’nin altında kalırsa halka gitme durumu olur. Şimdi durum böyle iken Cumhurbaşkanlığına sadece ircaa ile ilgili yürütmeyle ilgili konularda kararname çıkartıp karar alma yetkisi verirken üstelik Anayasada düzenlenmiş konuların Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle filan veya meclisin zayıf çoğunluğuyla düzenlenemeyecek iken Başkanlık sistemi eşittir Türkiyede Federasyona götürecek bir yapıdır demek yine gerçeklerle örtüşmüyor. Örtüşseydi ben söylerdim gördüğüm neyse onu söylerdim. Dediğim gibi ne kadar olumsuzluk varsa bu süreçle ilişkilendirmeye kalkmak doğru bir yaklaşım değil. Efendim işte şu elden gidiyor bu elden gidiyor, işte bir padişah ortaya çıkıyor vs gibi şeyler mesela...
Türkiye’de dış baskıyla 1876'da Türkiye’de bir parlamenter yapı oluşmaya başladı. Ondan kısa bir süre sonrada padişah tekrar kapattı parlamentoyu. TBMM’e kadar doğru dürüst bir parlemento olmadı. Şimdi Türkiye’de güçlü bir yasama organı var. Yürütme ayrılmış, yargı ayrılmış. İşte siz bir tane padişah
geliyor dediğiniz zaman gerçeklerle örtüşmeyen bir husus ve benim hukukçu olarak söyleyeceğim şey şudur: Bu hiçbir şekilde karşılaştırılamayacak bir şey çünkü biz sadece burada Cumhurbaşkanlığı sistemi diyince sadece yürütmeden bahsediyoruz, yasamadan bahsetmiyoruz yargıdan bahsetmiyoruz.


Kaynak: Haber Merkezi